Euroleague’in yeni formatında ilk kez oynanan normal sezonun ardından sıra playoff’lara geldi. Fenerbahçe, Anadolu Efes ve Darüşşafaka Doğuş’un da mücadele edeceği playoff’lar bugün başlıyor. Biz de üç Türk takımının şansını ve yeni formatı Kaan Kural, Murat Murathanoğlu ve Orkun Çolakoğlu’na sorduk.
Yeni Format
Kaan Kural: İnsanlar yeni formata adapte olamadı. “Euroleague’de her maçın ağırlığı vardır. Euroleague heyecandır, çekişmedir, mücadeledir” kafasından çıkmak lazım. Bu kadar çok maç olduğu zaman normal sezonun düşük yoğunlukta ve rekabetçi değil, eğlence temelli olmasını anlamak kolay değildi. Bu, önümüzdeki senelerde oturacak. Mesela ligin 17. haftasındaki maçın çok da önemli olmadığını ve takımların nerede ne zaman forma gireceklerini anlaması biraz zaman aldı. En büyük dezavantajı buydu. Avantajı da şu: Daha fazla maç ve düşük yoğunlukta oynanan daha eğlenceli maç oynandı. Bunların hepsi sağlandı ama sadece adapte olmakta eksiklik var. Aslında avantaj değil bu, mecburiyet. Spor buraya gidiyor.
Murat Murathanoğlu: En önemlisi, kolay maç sayısı azaldı. Beş kez de haftada iki maç oynandı. Biraz NBA standartlarında bir fikstür oldu. NBA’de aktif dinlenebileceğin maçlar oluyor, burada böyle bir lüks de yoktu; hele ki playoff yarışında olan takımlar için. Artılarına baktığımız zaman da; elbette kalite, ilgi ve izlenme oranları arttı. Keza Euroleague açısından gelirler de artış gösterdi. Artılar seyirci ve Euroleague açısından çok fazla, eksiler ise oyuncular açısından… Bu tür şeyleri yaşayarak tecrübe edersin. Artık takımlar kadroları kurarken, on ikinci oyuncuyu dahi seçerken dikkatli davranacak. Her pozisyonda, belki iki değil de üç tane katkı yapacak tecrübeli oyuncuları olacaktır. En net örnek Fenerbahçe’dir. Rahatlıkla yukarılarda bitirebileceği Euroleague’i, rotasyon sıkıntısı ve sakatlıkların etkisiyle beşinci sırada noktaladı. Önümüzdeki sezonlarda çok daha hazırlıklı olacaktır takımlar bu yeni formata.
Beş kez haftada iki maç yapmak kulağa kâğıt üzerinde farklı geliyor ama kendi ligin de çok kuvvetliyse iki değil dört zor maça çıkmak anlamına geliyor. Yanılmıyorsam Fenerbahçe bunu yaşamıştı. İki Euroleague maçının öncesinde ve sonrasında yerel ligde Euroleague takımlarıyla karşılaşmıştı. 10-12 gün içerisinde bu seviyede dört maçın altından kalkabilmek için yaşayarak görerek deneyimlemek lazım. Olimpiakos ve Panathinaikos’un Euroleague’i ilk dörtte tamamlamasında yerel liglerinin zayıf olmasının etkili olduğunu düşünüyorum. Oyuncuların süreleri ve sakatlıklarıyla ilgili kararları Euroleague’e göre alabiliyorlar. Birbirleriyle oynadıkları maçlar dışında Yunanistan’da çok zorlanmıyorlar. Ama İspanya ve bizim ligde bu dezavantaj su yüzüne çıkabiliyor.
CSKA’da Milos Teodosic ve Nando De Colo sakatken onların yerine Aaron Jackson oyun kurucu pozisyonuna geçiyor. Fenerbahçe’de ise üçüncü seçenek Berk Uğurlu. Arada dağlar kadar fark var. Rudy Fernandez eski Rudy değil belki ama kısa rotasyonunda beşinci isim falan oldu Doncic’in de sivrilmesiyle. Fenerbahçe’de ise Egehan’ı sayabiliriz. Bu noktada gelirler ön plana çıkacak. Bütçeler artacağı için Euroleague’in en önemli görevi takımların gelirlerini arttırmaktır. Beraber yürümesi gereken bir şey bu. Bütçe olmazsa favori olmak mümkün değil. Madem bütçe olacak, o zaman izlenme oranları da artacak, Euroleague’in de bunu bir şekilde takımlara geri yansıtması lazım.
Orkun Çolakoğlu: Artısı; daha sezon başından beri umursanan ve daha ciddi bir lig ortaya çıktı. Eski formatta ilk tur Fenerbahçe, CSKA ve Real Madrid gibi elit takımlar için idman gibi oluyordu açıkçası. Kimse bunu söylemese de bu böyleydi. Bu formatta maçların biraz daha önem kazandığını söyleyebiliriz. Fakat bu her takım için aynı seviyede geçerli değil. Fenerbahçe’nin sezonu da buna iyi bir örnek. Gayet iyi gidiyorken son haftalardaki mağlubiyetler saha avantajına mal oldu. Eksisi ise uzun vadede ortaya çıkabilir. Euroleague giderek elit takımlara yöneliyor. Şu an rekabet için iyi bir şey bu. Ama orta ve uzun vadede öyle olmayabilir. Daha küçük takımlar denklemden biraz çıkıyor.
Panathinaikos-Fenerbahçe
Kaan Kural: Sadece Fenerbahçe değil, tüm Türk takımları OAKA’da son 25 maçta 24 yenilgi almışlar. Bu yeterince dramatik bir durum. Üstelik Panathinaikos çok formda giriyor play-off’a. Oyunu tamamen Nick Calathes’in sırtından oynamaktan vazgeçip Mike James ve Ioannis Bourousis’in daha fazla top kullandığı ve topu yönlendirdiği bir düzene döndüler. Bu da onların oyununu çeşitlendirdi. Şu an hem formdalar hem de teknik olarak iyi noktaya gelmiş durumdalar. Fenerbahçe’de ise hücum son derece kısır. Sadece Bogdan Bogdanovic ikili oyunları, o olmazsa da Bobby Dixon ve Gigi Datome bire birleri üzerinden oynanıyor. Fakat Dixon ve Datome geçtiğimiz yılki çizgilerinde olmadığı için orada da bocalıyorlar. Bütün bunlar Panathinaikos için avantaj ama ben bu seride Fenerbahçe’yi az da olsa avantajlı görüyorum, çünkü Fenerbahçe hâlâ Avrupa’nın en iyi savunmasına sahip. Hiçbir takım Fenerbahçe’yi kolay kolay yenemez. Fenerbahçe de kolay kolay kazanamıyor ama playoff gibi atmosferlerde böyle bir yıpratıcılık büyük bir avantaj getiriyor.
İkincisi, uzun süre sonra ilk defa sağlıklı Fenerbahçe. Daha da önemlisi tek bir rakibe hazırlanma konusunda Avrupa’nın en iyi koçuna sahipler. Obradovic, taktik açıdan rakibinin zaaflarını çok iyi inceleyen bir koç. Xavi Pascual de tam tersine harika bir A planı olan ama o plan bozulduğu zaman çok bocalayan bir koç. Fenerbahçe zaten savunmasıyla rakibini bozan bir takım ve Panathinaikos da bozulduğu zaman çözüm bulamayan bir takım. Ben de bu faktörlerden dolayı Fenerbahçe’nin Panathinaikos’u bozacağını ve taktik üstünlükle kazanacağını düşünüyorum. Bu seriyle ilgili kritik iki bireysel nokta var. İlki sezon boyunca bir türlü tam odaklanamayan Jan Vesely’nin bu seriye tam kafasını vermesi gerekiyor. Diğeri de Mike James. Fenerbahçe’nin mutlaka ona önlem alması gerekiyor. Mike James gibi hızlı gelen ve erken top kullanan guard’lar Fenerbahçe’yi çok zorluyor. Ona önlem alınır ve Vesely de oyunun içinde kalırsa ben Fenerbahçe’nin tur atlayacağını düşünüyorum.
Murat Murathanoğlu: Burada bence saha avantajından ziyade üç dört oyuncusu sakatlıktan yeni dönmüş Fenerbahçe’nin sağlık ve form durumu önemli olacak diye düşünüyorum. Panathinaikos birtakım şeyleri çok iyi yapan, alternatif ve değişik beşleri parkeye sürebilen bir takım olsa da zaafları da yok değil. OAKA çok zor bir salon, belki Avrupa’nın en zor salonu ama Fenerbahçe oradan galibiyet çıkarabilir hatta süpürebilir bile.
Fenerbahçe seyircisi basketbol birikimi olarak, Ülker Sports Arena’nın da açılmasıyla son beş altı yılda Türkiye’deki diğer taraftarların önüne geçti. Fakat yine de birtakım sakatlıklardan olumsuzluklardan etkilenen bir seyirci. Orada kaybedilecek iki maçın ardından burada da kötü başlanacak bir maçta üreteceği enerji nasıl olur, burası bende soru işareti olarak duruyor. Ama Fenerbahçe orada ilk maçtan bir galibiyet çıkarırsa, ikinci maçta benzer şeyler Panathinaikos taraftarı için de söylenebilir. Çünkü Obradovic oradan ayrıldığından bu yana hem playoff’ta başarıları yok hem de içerideki maçlarında ona karşı oynadıkları yedi maçta üç mağlubiyetleri var. Çok enteresandır, iyi oynadıkları sezonlarda yüzde 50 galibiyetle playoff’a kalmışlardı. İki sefer de bu sezonkine benzer şekilde %63’le tamamlamışlardı. Fakat %63’le tamamladıkları sezonların ardından çıktıkları playoff maçlarında yanlış hatırlamıyorsam içerideki dört maçın üçünü kaybettiler. Baskı onları da olumsuz etkileyebiliyor.
Fenerbahçe’nin kendi basketbolunu oynaması lazım. Karşıda hızlı hücuma çok etkili çıkabilen bir takım var. Bourousis dışarıdayken özellikle çok atletik uzunlara sahipler. Akıllı hücum eden Fenerbahçe’nin son üç yılda ne kadar tehlikeli olduğunu gördük. Bu hücumdan beslenebildiğinde Fenerbahçe çok üst düzey savunma yapıyor. Ama bazı sorular var. Bobby Dixon ne durumda, Datome nasıl, Bogdanovic’in halen ayak bileği tam iyileşememiş, o ne hâlde olacak? Obradovic’in son iki lig maçına da bakarsak bence buraya bir hazırlık yaptığını da görebiliriz. Formda ve iyi durumda bir Fenerbahçe’nin oradan galibiyet alması beni şaşırtmaz. İlk maçı kazanırsa bence süpürebilir.
Orkun Çolakoğlu: Fenerbahçe’nin şu anki formu “Deplasmanda nasıl kazanacaklar?” sorusunu akla getirebilir. Ama bu kadar kötü devam edeceklerini düşünmüyorum. Bir de şöyle bir durum var: Deplasmanda üç maç var ve bir tanesini kazanmak yeterli. Önemli olan içeride kaybetmemek. Fenerbahçe’nin deplasmanda zorlanacağı kadar Panathinaikos’un da İstanbul’da zorlanacağını düşünüyorum. Bence Panathinaikos’un İstanbul’da maç alma şansı, Fenerbahçe’nin orada kazanma ihtimalinden daha düşük. Tabii 2-0 geriye düşersen onun yarattığı baskıyla oynamak kolay olmayacaktır. Fakat ilk maçta garip bir durum olmazsa seri ilerledikçe ben baskının Panathinaikos’un üzerinde olacağını düşünüyorum. Bu da Fenerbahçe’nin işine gelecektir. Koç faktörünü de hesaba katmak lazım. Obradovic’in de etkisiyle baskının altında daha sağlam durabilecek bir takım.
Anadolu Efes-Olimpiakos
Kaan Kural: Fenerbahçe-Panathinaikos serisinin tam tersi de burada geçerli. Olimpiakos formsuz ve hücum problemleriyle giriyor seriye. Printezis’in bire birleri dışında çok az şey üretebiliyorlar. Spanoulis eski günlerinden çok uzak. Arada kahramanlıklar yapıyor yine ama maçın genelini iyi oynamıyor. Lojeski’yi devreye sokmaları gerekiyor ama bunu yapmaları için topu dağıtmaları lazım ve top dağıtıcıları çok problemli. Anadolu Efes ise çok formda. Onlar da son bir buçuk ayda önemli bir kimlik değişimi yaşadılar. Oyunu Heurtel ekseninden çıkarıp bir anda açıldılar. Ama Anadolu Efes formda olsa da seri oynamak tek maç oynamaya benzemez. Olimpiakos bu seviyelerde oyunu yavaşlatmayı, kritik topları oynamayı çok daha iyi biliyor. Tempoyu en çok seven takımla en az seven takım karşı karşıya gelecek ve Efes’in maalesef istediği tempoyu sahaya koyacak iradesi yok. Bu yüzden de ben temponun Olimpiakos lehine gelişeceğini ve bunun da Anadolu Efes’i çok zorlayacağını düşünüyorum. Anadolu Efes’in tur atlama şansı tabii ki var ama bunu yapmak için maç içi dinamiklerden çok iyi beslenmesi gerekiyor. Fakat stratejik anlamda Olimpiakos yarım adım önde.
Murat Murathanoğlu: Bu seri, sezon içerisindeki maçlara bakıldığında bana hiç işaret vermeyen bir seri. Çok fark yediği maçta Omic takımdaydı, birçok transfer vardı. Brandon Paul gibi savunmaya odaklandığında bence Avrupa’nın en iyi bire bir savunmacılarından biri takımda yoktu. Son maçta Efes burada kazandığında Olimpiakos’un ne yapmaya çalıştığını anlamadım ben. Ne iki ne de dört oluyordu; ona rağmen maçın en iyi oyuncusu Printezis’i 12 dakika kenarda tutup bir dakika kala oyuna soktu. Efes’in 80 sayının üstüne çıktığı maçlarda yanılmıyorsam bir mağlubiyeti var, Olimpiakos’un ise rakibi 80 sayının altında tuttuğu maçlarda tek mağlubiyeti var. O yüzden iş hem tempodan hem de savunmadan geçecek. Efes’in atıcıları ama aynı zamanda savunucuları diye bir ekip var; Brandon Paul, Tyler Honeycutt ve Derrick Brown. Ama onlar aynı zamanda kaç sayı attıklarını, kaç top kullandıklarını kafaya takıyorlar. Onu bırakıp oyunun öbür tarafına konsantre olduklarında ortaya çok daha etkili bir Anadolu Efes çıkıyor, bunu da yer yer gördük zaten. Efes’te kafaların ne tarafta olduğu belirleyici olacak çünkü Olimpiakos’un iyi veya kötü ne yapacağını biliyoruz. Efes’te ise hiçbir şey bilemiyoruz. Herkesin eline geleni attığı bir takım da, atlet yüzünü savunmada kullanıp tempoyu arttıran bir ekip de görebiliriz. Evet iyi bir form grafiğiyle buraya geliyor Efes ama o galibiyetler arasında birkaç tane güven vermeyen maç da vardı. Efes’in 30 Euroleague maçını ve ligdeki karşılaşmalarını izledik; buna rağmen Efes oyuncularının hangi maçın hangi bölümüne nasıl bir kafayla çıkacaklarını bir türlü kestiremiyorum… Olimpiakos çok iyi bir ribaunt takımı ama Efes de Honeycutt ve Dunston’a sahip. Tüm savunma görevleri yerine getirilebilirse, o zaman Heurtel’in zaafları da kapanır ve hücumda devreye girebilir. Sonuçta işler sıkıştığında Efes’in kilit açabilen tek adamı konumunda.
Skor gücünün çok yüksek olmadığının bilincinde olan bir takım Olimpiakos. Spanoulis eski günlerinde değil, Printezis dışında şöyle güvenilir bir skorerleri yok maç başına 10-15 sayı yazabileceğin. Erick Green de burada bir ikilem oluşturuyor. Fenerbahçe maçını hatırlarsak müthiş başlamıştı, sonra daha tercih ettiği bir düzene döndü Sfairopoulos ve Fenerbahçe maça ortak olup kazandı. O düzenin tam adamı değil ama çok önemli bir oyuncu. Sonuçta bir yerde atletizmi birilerinin sahaya getirmesi lazım. Euroleague’de ABD’li sayısı arttıkça atletizmin önemi de daha fazla ortaya çıkıyor.
Orkun Çolakoğlu: Ben açıkçası bir noktada playoff ümidimi kaybetmiştim ama Anadolu Efes son haftalarda iyi bir seri yakaladı. Olimpiakos iyi bir takım ama şöyle bir problemi var; hâlâ Spanoulis eksenli bir takımlar. Bunun Barcelona ve Panathinaikos tarafında da yapılan bir hata olduğunu düşünüyorum. Navarro, Diamantidis ve Spanoulis gibi oyuncular çok büyük figürler. Ve anlaşılır biçimden takımlar onlardan vazgeçemiyor. Öyle olduğu zaman da takım, o oyuncular etrafına kuruluyor. Olimpiakos iyi bir takım olsa da Fenerbahçe gibi çok iyi bir savunma takımıyla eşleşseydi bu zaafın yüzüne vurulacağını düşünüyorum. Fakat Anadolu Efes’in bunu yapabilecek bir takım olduğunu düşünmüyorum. Playoff’a formda geliyor ama Efes hâlâ iyi bir savunma takımı değil. Bu yüzden Olimpiakos favori bence ve Efes’in bir maç alabileceğini düşünüyorum.
Darüşşafaka Doğuş-Real Madrid
Kaan Kural: Darüşşafaka Doğuş rakibi bozamayan ve maç içinde ürettiği çözümlerden küçük avantajlar elde eden bir takım. Fakat Real Madrid rakip tarafından bozulmadığı zaman Avrupa’nın en iyi takımı. O yüzden Avrupa’nın en iyi sistemini bozmadan oynamaya kalkarsanız sizin ürettiğiniz küçük çözümlerin toplamı o yapıyı yenmeye yetmez. Baştan stratejik bir hamle yapıp çok ciddi bir değişiklik yapılmazsa -farklı bir kimlikte oynanıp Sergio Llull’un tamamen devreden çıkarıldığı gibi sadece bu seriye özel bir düzen kurulmazsa- gerçekten çok zor görünüyor Daçka’nın işi. Darüşşafaka iyi bir yere geldi ama eşleşebileceği en kötü rakiple karşı karşıya kaldı.
Murat Murathanoğlu: Darüşşafaka’nın üç ismi Wanamaker, Wilbekin ve Clyburn çok önemli. Wilbekin’in ne zaman ne yapacağı belli değil ama birini kilitlemek istediğinde -örneğin buradaki Kızılyıldız maçının ilk yarısını hatırlayalım- bunu başarabiliyor. Doğru basketbolu oynayamayan bir oyuncu değil ama kendini gösterme ve ego devreye girince hatalar yapabiliyor.
Darüşşafaka’nın akıllı oynaması lazım, Efes için söylediklerimizin çoğu onlar için de geçerli. Ama burada Wanamaker var. Uzun rotasyonunda ise Efes kadar etkili değiller. Wanamaker tempoyu aşağı da çekebiliyor 20 saniye rakibi uyutup teke tek de oynuyor. Çok iyi bir sezon geçirdi, değerini çok arttırdı hatta NBA takımları bile kendisini düşünmeye başladı. En büyük şansı Darüşşafaka’nın, burada Randolph ve Llull yokken kazandığı maçın rövanşı oynandı ve Real Madrid 100 sayı atıp rahat kazandı. Bence en büyük avantaj bu. Çünkü orada ek bir motivasyon ortadan kalktı. Biz tam takım olduğumuzda bunları elimizi kolumuzu sallaya sallaya yenebiliriz düşüncesi kafalarda yer etmiştir diye ümit ediyorum. Ama normalde Real Madrid hele ki tempolu oynamayı seven Darüşşafaka gibi takımlara karşı çok etkili bir ekip. Llull harika bir sezon geçiriyor, şansı da yaver gidiyor. Kaç tane potalı üçlük attı bilemiyorum ama süre dolarken artık bilerek yapıyor demeye başladık. İlk zamanlar şansı yaver gitti. “Balık tuttu” falan diyorduk ama şimdi bunu antrenmanda da mı yapıyor acaba diye düşünmeye başladık.
Pota altında Real Madrid atletizm ve tecrübe olarak çok ağır basıyor. Darüşşafaka’da forma giyen sekiz yabancının hiçbiri daha Euroleague’de playoff oynamadı. Diğer tarafta ise sadece Felipe Reyes 33 playoff maçı oynadı. Anthony Randolph geçen sene final four oynadı. Ayon’un şampiyonluğu var. Real Madrid takımında Reyes ve uzun rotasyonu çok ağır basıyor. İki tane dört numarayı yan yana oynattığında aynı şeyi iki gömlek üstünde Pablo Laso da yapıyor. O açıdan Darüşşafaka’ya çok fazla şans veremiyorum. Belki dediğim gibi son maçın çok kolay bitmesi sayesinde kafa olarak çok hazır olmayan bir Real Madrid yakalarlarsa sonuçta Darüşşafaka da rahat oynayacak. David Blatt bu ortamları seviyor. Maccabi şampiyonluğa giderken de hiç favori değildi. Rusya’nın İspanya’da altını kazanması da aynı şekilde. Hâl böyle olunca bir umut var ama çok mu umutluyum, o kadar değilim.
Darüşşafaka’da hedef playoff’a girmek olduğu için oyuncuların bunun bir an önce kafasından silmeleri lazım. Sonuçta Rusya’da da Maccabi’de de evet sürpriz şampiyonluktu ama rakip takımların pek yamak istemediği takımlardı onlar. Ben oradaydım, Rusya’da Kirilenko ve Khryapa “Biz şampiyon oluruz” diyebiliyorlardı. Burada Darüşşafaka’nın “Biz playoff’a girdik müthiş bir başarı” kafa yapısından sıyrılıp, rahat ama tatmin olmamış bir düşüncede olması lazım.
Orkun Çolakoğlu: Darüşşafaka’nın üzerinde baskının az olması bir avantaj. Ama işin oraya geleceğini düşünmüyorum. Darüşşafaka Doğuş çok basit gözüken bir sistem üzerinden oynuyor. Brad Wannamaker, Will Clyburn ve Scottie Wilbekin’in bireysel çözümleriyle buraya kadar geldiler açıkçası. Bununla bir noktaya gidebilirsin. Ama ben bu oyunun playoff’ta sürpriz yaratabileceğini düşünmüyorum. Özellikle de Real Madrid gibi bir takıma karşı. Darüşşafaka bence alacağını aldı bu sezondan. İlginç bir seri izleyeceğimizi sanmıyorum bu yüzden.
*Hazırlayanlar: Buğra Balaban & Ali Çolak