“Yetenek aslında tükenmeyen sabır, özgün irade çabası ve yoğun bir gözlem safhasından oluşur.”
Gustave Flaubert
Hakem, maçın sonunda kimin için oyun, set ve maç diye ilan ederse, 835.500 Euro’luk para ödülü onun olacaktı. Yedi yaşından beri beraber büyümüşlerdi ve çocukken pizzasına birçok maç yapmışlardı. Elena Dementieva ve Anastasia Myskina 22 yaşında, Roland Garros tek kadınlar finalinde Philippe Chatrier kortuna çıkıyordu. Tarihte ilk defa iki Rus tenisçi Grand Slam finali oynuyordu. Myskina, sinirlerine hâkim olanın kazanacağını öngörüyordu. Tenis maçıydı en nihayetinde, zafere giden yolun esasını psikoloji oluşturuyordu. Maç bittiğinde bu yolda zayıf düşen taraf Dementieva oluyor ve maçı iki sette toplamda sadece üç oyun kazanarak kaybediyordu. 10 kez çift hata yaptığı servisinde büyük problem yaşamıştı. “Bütün hayatım boyunca bu ânı bekliyordum. Böyle bir finali kazanmayı hayal ediyordum ama bu büyük baskıyı kontrol edemedim.” Çok daha soğukkanlı olan Myskina ise arkadaşı hakkında şöyle diyordu: “Elena’nın gergin olursa iyi servis atamayacağını biliyordum.”
Geçtiğimiz ay Rus kökenli Avustralyalı raket Daria Gavrilova’nın Twitter’da attığı bir fotoğrafı gördüğümde bu maça gitmişti aklım. Daha doğrusu Yeteneğin Şifresi adlı kitabın da yazarı olan Daniel Coyle’un Moskova’daki Spartak Tenis Kulübü’ne yaptığı ziyareti anlattığı yazı aklıma gelmişti. Hafif sararmış bu eski fotoğrafta Daria Gavrilova, Yulia Putintseva, Andrey Rublev, Alexandra Krunic ve Irina Kromacheva gibi tenis oyuncuları Spartak kortlarında poz vermişlerdi. Spartak, Coyle’un yetenek mitini araştırdığı yıllarda yaptığı ziyarette en etkilendiği yerdi. Sokolniki Parkı’nı baştan aşağı yürüyüp Spartak tesislerine ulaştığında çok şaşırmıştı. Köhne bir yerdi, 3-4 ay boyunca kullanılabilen 15 açık toprak kort ve kapalı iki sert zemin korttan oluşuyordu. Isıtıcı çalışmıyordu ve yetenekli tenisçi adayları küçük gruplar hâlinde paltolarla antrenman yapıyordu. O günlerde 77 yaşında olan efsanevi antrenör Larisa Dmitrievna Preobrazhenskaya çocuklara tenisin tüm inceliklerini defalarca tekrarlatarak öğretiyordu. “Teknik her şeydir. Eğer bir tenisçi teknik incelikleri ihmal ederek oynarsa bu büyük bir hata olur” diyordu. Sovyetler’den kalan detaycı zanaatkâr kültürü ile Dementieva ve Myskina’yı da o yetiştirmişti. 1990’lar Rusyası’nda başkan Boris Yeltsin’in önayak olduğu tenis yatırımının ilk meyveleriydiler. Aralarında Anna Kournikova’nın da olduğu bu sınıf, bir tenis devriminin öncüsüydü. Rusya’da ebeveynler bilhassa kızlarını zenginliğe ulaşabilecekleri tenise yönlendirmeye o dönemde ve bu isimler sayesinde başlamışlardı. Kournikova veya Dementieva olmasaydı belki bugün Gavrilova, Ostapenko, Svitolina tenis oynamayacaktı.
Bu, yetenek kavramıyla ilgili yapılan tartışmaların elbette sadece bir parçası. Coyle, Yeteneğin Şifresi kitabını yazarken aynı dönemde Malcolm Gladwell, Outliers‘ı kaleme almıştı. Akabinde Matthew Syed, Sıçrama adlı kitabını yazarken onu David Epstein’ın “Hey, yetenek sadece çalışarak olmaz, genetik miras ve fiziksel evrim de bu harmanın içinde” anafikirli The Sports Gene takip etti. Sürekli yeni tezler ortaya sunuluyordu. Yetenek ve başarı ilişkisi, doğuştan yetenekli olmak, yetenekli bireyin doğduğu büyüdüğü yerin ve çevrenin etkileri, şans, imkânlar, kültürel ve genetik miras, fiziksel yapı, karakter yapısı gibi birçok kavram üzerinden hâlâ tartışılıyor.
Coyle da Spartak ziyaretinde Rusçada ‘imitatsiya’ denilen her temel tenis hareketinin antrenmanlarda saatlerce tekrar edilmesinden söz ediyordu. Bu konuyu ilerleterek sinir sistemindeki miyelin kılıfı üzerine araştırmalara sözü getiriyordu. Nöronlar arasındaki iletişim elektrik sinyallerinin bir nörondan başka nöronlara aktarılmasıyla gerçekleşiyor. Bunu aynı kablolar üzerinden elektrik geçirilmesi gibi düşünebilirsiniz. Nasıl ki kabloların bir yalıtkan maddeyle çevrelenmesi gerekiyorsa aynı fizik ilkeleri nöronlar için de geçerlidir ve bunu miyelin kılıfı sağlıyor. Miyelin kılıfı ne kadar çoğalır ve gelişirse insanlar o kadar kabiliyet geliştiriyorlar. Sinir sistemi o kadar iyi çalışıyor. Beyin tüm vücudu yani dev bir orkestrayı otomatik pilota alıyor. Spordan sanata her alanda verimli ve planlı tekrarlar yapılınca vücutta miyelin artışı sağlanıyor. Bu da yeteneğin gelişiminin temelini oluşturuyor. Coyle da dünyanın yetenek haritasını miyelin haritası olarak tanımlıyor. Bu miyelin haritasında da en hayran olduğu sporcuların başında Dementieva geliyor.
Spartak ziyaretinde o dönem 25 yaşında olan Dementieva’yı hâlâ orada idman yaparken görüyordu. Akademideki çocuklar onu izliyorlardı. Bu bir kültürel aktarımdı. Her temel hareketi tekrarlayarak antrenmana başlıyordu. İmitatsiya işte buydu. Aynı, çellist Yo-Yo-Ma’nın her provasına çellosuyla tek tek notaları çalışarak başlaması gibiydi. Dementieva hem saf yeteneğe hem de onları geliştiren idman azmine sahipti. Coyle’un onu gördüğü dönemin akabinde 2008’de olimpiyat şampiyonu oldu ama Grand Slam kazanamadı. Aynı yoldan gelen Myskina ise onu yenerek Roland Garros kazanmıştı. Dementieva’yı finalde en çok tekrarladığı servis hareketi yalnız bırakmıştı. Bu da yeteneğin ne kadar katmanlı olduğunu anlatıyordu.
Spartak’ta tenis oynama eylemi yerine borotsya (mücadele etmek) fiilini kullanıyorlarmış. Şimdilerde doping skandallarıyla mücadele eden Rusya’nın tenis tarihini şekillendiren figürlerden Dementieva ise tarihin grand slam kazanamayan en yetenekli tenisçilerinden biri olarak hatırlanıyor. Teknik her şeydir!
Bu sayı; sürekli kısa yoldan ve çaba harcamadan bir yere -hatta sadece başarıya- ulaşmaya çalışanların olduğu bu topraklarda zorlaşan şartlara rağmen çabalamaktan ve üretmekten vazgeçmeyenler için…