*Vice‘ta yayımlanan yazının aslına buradan ulaşabilirsiniz.
Jamie Vardy’yi hepimiz tanıyoruz değil mi? Üzerine sinen viski kokusuyla, akşamdan kalma bir şekilde antrenman sahasında dolaşıyor. Bu görünümüyle Vardy, eşofman takımı giymek üzere tasarlanmış insanlardan biri gibi. Kolunun altına aldığı bir The Daily Sport ve house müzik dinlediği açıkça belli olan olan dev kulaklıklarıyla birlikte tablo tamamlanıyor. Açıkçası bu adamın gol atmak için gereken zamanı nasıl bulduğu bir muamma.
Ama bir şekilde Vardy golleri sıralıyor. Anne-babasından tuhaf sigaralar çalmadığı veya yaşadığı yerdeki yerel süpermarketin bahçesinde aylak aylak dolaşmadığı zamanlarda Vardy, Premier Lig’de çuvalla gol atıyor. Bu gollerin her biri, küçük ve cesur Leicester City’yi lig sıralamasında olabildiğince yukarı çıkarmaya adanmış durumda.
Yine de Vardy dışarıdan bakınca iyi futbol oynayan biri gibi gözükmüyor. Daha çok, ucu olmayan istekalarla bilardo oynayıp masanın eğimini eleştiren adamlara uygun bir görünüme sahip. Ancak Vardy bir kitabın kapağına göre yargılanmaması gerektiğini de biliyor. Bir dönemler büyük bir çıkış yapabileceğini kimse düşünmüyordu. Bahsettiğim dönem, Sheffield Wednesday’in gençlik sözleşmesini feshetmesi üzerine Vardy’nin amatör liglerde oynadığı zamana denk geliyor. Ama şimdi o, tam donanımlı bir İngiltere Milli Takım oyuncusu ve hikâyesine hayranlık duymamak gerçekten çok zor.
Sheffield Wednesday’de işleri bir türlü yoluna koyamadıktan sonra 16 yaşında Stocksbridge Park Steels’a geçen Vardy, haftada 30 sterlin kazanacağı bir sözleşme imzalamıştı. Şok edici ama bir o kadar da gerçek. Bu parayı Haribo almak ve kız arkadaşlarını sinemaya götürmek için harcıyordu. Steels’da geçirdiği üç yılın ardından, Halifax’a rüya transferini gerçekleştirdi. Burası rüyalardan kurulmuş bir şehirdi. Maçlarını ‘The Shay’ isimli sahada oynayan ‘Shaymen’ lakaplı ekiple bir sene geçiren Vardy, onların Kuzey Premier Lig’in tepesine yükselmesine yardımcı oldu. Takım ligi şampiyon bitirmişti. Yeni sezondaysa henüz 5 maç oynanmışken Fleetwood Town’un teklifi geldi. Fletwood, Vardy’ye üst liglere çıkması beklenen temiz bir yolun teklifini yapıyordu.
Beklendiği üzere Vardy’nin devam eden golleri Fletwood’u bir üst kümeye direkt olarak taşıdı ve Leicester City, kariyerine amatör liglerde devam eden bu adamı 1 milyon sterlinlik rekor bedelle transfer etti. Amatör kümeden Leicester City gibi bir ekibe… Hikâyenin devamını zaten herkes biliyor. Vardy üst üste 9 maçta gol attı ve böylelikle İngiliz oyuncular arasında rekor kırdı. Şimdiyse Manchester United’ın 15 sene önce 18.5 milyon sterline kadrosuna kattığı Ruud van Nistelrooy’a ait 10 Premier Lig maçında üst üste gol atma rekorunu kovalayan Vardy, aynı zamanda hikâyesiyle bütün bir ulusun kalbini ve düşüncelerini ele geçirmiş durumda. Ülke sınırları içerisinde bu eski amatör küme oyuncusunun maceralarına hayranlık duymayan kimse yok.
Jamie Vardy’nin aniden ve gizlice gelen hikâyesi ve yükselişinin temeli, sahada ortaya koyduğu nefes kesici hız değil. Çalışma temposu veya gol vuruşları da tam olarak aranan şeyi karşılamıyor. Vardy’yi sürpriz bir şekilde yükselten şey, ne yapabildiklerini ve kendini çok iyi biliyor oluşu. O, Lionel Messi değil. Bu sebeple Arjantinli yıldız gibi olmaya, onun gibi oynamaya da çalışmıyor. Ancak sahada kaldığı her dakika, rakip savunma oyuncuları için bir baş belası. Asla koşmayı bırakmıyor ve kendini topa elinden geldiğince sert vurup gol attığı pozisyonların içine sokmaya çalışıyor. Rabona’lar veya diğer havalı vuruşlar Vardy’nin lügatında yer almıyor. 28 yaşındaki golcü hâlâ haftada 30 sterlin kazandığı günlerdeki gibi oynuyor ve bunu değiştirmeye hiç mi hiç niyeti yok. Özellikle de şu sıralarda.
Tüm harika ‘Brit’ şeyler biraz ‘pislik’tir. Vardy de öyle. Ve bu ‘pislik’ olma durumu, onu Britanya için daha dikkate değer kılıyor. Bruce Forsyth, Gogglebox, The Great British Bake Off, Ant and Dec ve Kraliyet Ailesi… Vardy de biraz tüm bu ‘brit’ şeyler gibi. Britanya tamamen güzel olan şeyleri sevmeyen bir ülke. Yüzey biraz pürüzlü, tavır biraz muzip olmalı. Bu sebeple Cherly, X-Factor’u terk etti. Yine aynı sebepten ötürü Girls Aloud grubu halkın gözünde kahraman. Hem de grubun isminin gece kulüplerinde yaşanan bazı olaylarla ve ırkçı bir saldırıya karışmasına rağmen… Televizyona ilk çıktığında itilip kakılan Susan Boyle, şimdi uluslararası bir yıldız. Onun yükselişi, Britanya’nın kendi çıkıntılarını dünyaya yayma isteği ile elbette orantılı. Özetle Jamie Vardy’nin arkası sağlam. Daha önemlisiyse iyiye gidip geliştikçe kendi arızalı benliğini yaratacak oluşu.
Vardy’nin geleceğinde neler olduğunu bilmek mümkün değil. Yaşadığı trajedinin gidişatına bakılırsa gelecek yıl FIFA’nın başkanı olabilir. Real Madrid’le Şampiyonlar Ligi’ni kazanıp bir de üstüne Ballon d’Or’u alabilir. Daha gerçekçi olalım; toplumun hassas damarına hitap edişiyle birlikte Jamie Vardy, İngiltere Milli Takımı’nın kaptanlığını yapabilir…