“Bir gün kamptayız. Ergin Ataman yardımcım, Oktay Mahmuti de orada. Bizim kulüpte oynayan Cem’in arkadaşıydı. Gelir giderdi, sohbet ederdik, Makedonya’da basketbolu anlatırdı. Oktay’ı insan olarak sevmiştim. O sırada onu ekibime almaya çalışıyorum. Bir gün Naumoski’nin kasedini getirdi. Maç da 1992’de şampiyon olan Partizan’ın Rabotnicki’yle oynadığı karşılaşma. Bakıyorum, bu adam her şeyi yapıyor. Şut atıyor, adam geçiyor, dripling yapıyor. Birkaç tane daha kasedini bulmak istedik, takibe başladık. O sezonu şampiyon bitirdikten sonra Naumoski’yi transfer etmeye karar verdik. Oktay da tercüman, Pano ile oturuyor. 50 bin Alman markına anlaşmaya vardılar. Naumoski, ‘Tamam da şu primlere gelelim,’ diyor. ‘Eee, gelelim,’ diye cevaplıyor Pano Natof da. Naumoski başladı konuşmaya, Kupa Galipleri’ni saymaya başladı: Birinci tur, ikinci tur, üçüncü tur, çeyrek final, yarı final, final. Hepsi için ayrı prim istedi. Pano araya girip, ‘Ya ne yapıyorsun sen?’ dedi. Naumoski de ‘Biz kazanmak için buradayız,’ cevabını verdi. Pano da ‘Tamam, ne istersen yazalım,’ dedi. Aris’e finalde kaybettik o sene.”