Andy Roddick, Juan Carlos Ferrero, Marat Safin ve diğerleri. Hâlâ dominasyonu sürmekte olan büyükler ile doksanların kendine has efsaneleri arasında, tam milenyumun başlarında bir köprü gibilerdi. Kimi zaman kazandılar, çoğu zaman kaybettiler. Ama bu neslin üzerini çizerken hatırlanacak bir şey gerçekten çok önemli. Şu anda oynanan tenisi, bu şekliyle oynayan ilk nesildi onlar. Geçmişte Borg, Lendl, Chang ve Agassi vardı ama ilk kez tamamı baseline’da oynayan, hatta bu şekilde Wimbledon kazanabilen bir jenerasyon ortaya çıkmıştı. Yaşlanmaya henüz ikna edilemeyen Roger Federer bir istisna olabilir ancak dönemdaşları yavaş yavaş kortlara veda ediyor. O defterden bir yaprak daha koparılmasına çok az kaldı. Lleyton Hewitt, Wimbledon’daki son maçını oynadı ve All England Club onu ayakta alkışlayarak uğurladı. ‘Rusty’, 2016 Avustralya Açık’ta son kez kortta olacak.
2001’de Goran Ivanišević, o meşhur maçın ardından Patrick Rafter’ı yenip Wimbledon şampiyonu olmayı başarmıştı. Evet belki wild card sayesinde gelen Ivanišević kazanmıştı ama bu çok anormal değildi. İki kuvvetli servisçi hızlı zeminde çarpışmış, ağırlıklı olarak file önünde geçen geleneksel bir maç sonrası kazanan tayin edilmişti. 2002 yılı ise bambaşka bir hikâyeydi. 7 kez şampiyon Pete Sampras, bir yıl önceki meşhur Roger Federer mağlubiyetini unutturmak için korta çıktığı son Wimbledon’ında, bu kez çok daha düşük profilli bir İsviçreli olan George Bastl’a, hem de ikinci turda kaybetmişti. Alâmetler sürprizi işaret ediyordu. Lleyton Hewitt oraya üçüncü Queens şampiyonluğunu kazanarak gelmişti ancak The Championships bambaşka bir seviyeydi. Çeyrek final maçında güçlü Hollandalı Sjeng Schalken karşısında turnuvadaki en büyük sınavını vermiş ve hemen ardından Britanyalıların ‘atanamamış’ şampiyonluk adayı Tim Henman’a yine final yüzü göstermemişti. Maceranın buraya kadarki kısmı yani o turnuvaya kadar dört çim kort şampiyonluğu kazanmış olan Hewitt’in final görmesi devasa bir sürpriz değildi. Rakibi ise bir Arjantinli olmuştu. Toprağın hükmettiği ülkesinden gelen David Nalbandian, burada gençler seviyesinde görmüş olduğu yarı finale rağmen asıl sürprizi oluşturuyordu.
Tenis tarihi unutulmaz final maçlarıyla doludur. 1980 Wimbledon, 1999 Roland Garros, 2009 Avustralya Açık ve 2011 Amerika Açık gibi örnekleri çoğaltmak için bu sporla uzman seviyesinde ilgilenmeye gerek yok. Ama bazı maçları hatırlamak için hafızamızı biraz zorlamak durumundayız. David Nalbandian’ın sadece altı oyun kazanabildiği 2002 Wimbledon finali bu maçlardan biri. İki saat bile sürmeyen karşılaşma sonrasında Lleyton Hewitt kariyerinin ilk ve son Wimbledon şampiyonluğunu kazanmıştı. Ne bir sene önceki final gibi epik, ne bir sene sonraki final maçı(Federer’in ilk Grand Slam şampiyonluğu) kadar hatırlarda kalacak bir maçtı. O maç, büyük dörtlü öncesi son Wimbledon şampiyonunu çıkartmıştı. Hikâyenin bazı satır araları ise bu sürprizin oluşumuna katkı vermişti tabii. 2001 yılının hemen ardından değişen Wimbledon çimleri, zeminin bilinçli olarak yavaşlamasına sebep olmuştu. Ivanišević ve Rafter arasındaki maçta, toplamda 38 ace ve sayısız servis vole puanı vardı. Hewitt ve Nalbandian maçında ise sadece 7 tane ace atılmıştı ve inanılmaz bir şekilde servis vole puanı oynanmamıştı. Bu maç geleceğin neye benzeyeceğini göstermesi açısından bile hatırlanmaya değer bir karşılaşmaydı. İleride oynanacak, rallisi bol Wimbledon maçlarının sönük bir ön gösterimiydi. Sonrasında ne Hewitt ne Nalbandian merkez kortta bir final maçına daha çıkamadı.
Hewitt’in nasıl bir oyuncu olduğunu en iyi ifade edenlerden biri, 27 kez rakip olduğu Roger Federer olacaktır:
“Çim zemin üzerinde sürekli olarak beni çok zorladı. Bir geri çizgi oyuncusu olarak, bu zeminde böyle bir etki yapan ilk oyuncu olabilir.
“Uzun boylu değildi ve çim büyük servisçiler tarafından domine ediliyordu. Geçmişte onunla benzer özellikteki Ivan Lendl ve Jim Courier gibi isimler, burada başarılı olmak için file önünde oynamak durumunda kalmışlardı.
“Lleyton buna gerek duymadı. Sürekli olarak geri çizgideydi. Bu şekilde oynayarak inşa ettiği çim kort kariyeri ve Wimbledon şampiyonluğu muazzam bir başarı. Herkese, geri çizgiden nasıl çim kort tenisi oynanacağını o gösterdi.
“Onu izlemeyi hep çok sevdim. Karşısında oynamak ise o kadar keyifli değildi. Çok büyük bir mücadeleci ve oynadığım en zorlu rakiplerden biriydi.
“Umarım harika bir turnuva ve maç oynar. Bunu yapacağından zaten eminim.”
Karşılıklı oynarak geçen yılların ardından, Federer’in yakın arkadaşı için düşlediği görkemli son gerçekleşmedi. En azından onu burada biraz daha fazla izleme şansına erişemeyeceğiz. 2015 Wimbledon ilk turunda bir başka veteran, Jarkko Nieminen’e kaybetti. Ama vedası yine şanına yakışan bir beş set sonunda geldi. Kariyeri boyunca oynadığı tüm unutulmaz maçlarda olduğu gibi yine hafif kızardı, yine yumruğunu sıktı ve Wimbledon son kez onun meşhur “Come on!” naralarını dinledi. Vedası da kariyerine benziyordu. Büyük bir mücadele, dönemsel başarılar ve yüksek seyir zevki.
Star Wars serisin beşinci filminde esas oğlan Luke Skywalker, efsanevi Jedi ustası Yoda’yı ararken karşısına çıkan küçük yaratığa, büyük bir savaşçıyı aradığını söylemişti. Yoda aslında o küçük yaratıktı ve cevabı şu olmuştu: “Kimseyi büyük yapmaz savaşlar.” Spor-savaş metaforu artık biraz bayağılaşmaya başlasa bile şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Yoda yanılıyordu. Bizlere izlettiği tüm o büyük mücadelerin ardından, Lleyton Hewitt kesinlikle büyük bir savaşçıydı…