Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

BisikletRomain İmparatorluğu

1985'ten beri Fransa bisikletteki yeni şampiyonunu bekliyor. 1990 doğumlu Romain Bardet, 2017 Fransa Bisiklet Turu'nda bu hasreti dindirecek mi?

2017 Fransa Bisiklet Turu’nun 9. etabında, tam da Richie Porte çok sert bir kazayla yarış dışı kalmışken, Romain Bardet atak yaptı. Finişe 17 kilometre vardı, Mont du Chat tırmanışının inişi çok sert ve tehlikeliydi ama Fransız bisikletçi bütün bunlara rağmen denemek ve risk almak gerektiğini düşünüyordu. Porte’un kazasıyla birlikte muhtemelen gözü korkan sarı mayo grubu onu ilk anda takip etmedi. Bardet kaçış grubunda kalan tek isim olan Warren Barguil’i geride bıraktı ve 11.7 kilometre kala tek başına pedal çevirmeye başladı. Genel klasmanda Froome’un 47 saniye gerisindeydi ve yarışın bir noktasında sarı mayoyu alabilecek farka sahipti. Ama olmadı. Froome ile birlikte çalışan Astana liderleri (Fabio Aru ve Jakob Fuglsang) Fransız rakiplerini yakaladı ve yarış toplu finiş ile noktalandı. Bardet, en son atağıyla üçüncülüğü alan Froome’un arkasında kalmıştı. Rakibine fark atamadığı gibi cebinde gördüğü saniyeleri de vermişti.

O etaba bakan biri haklı olarak “Bardet kaybetti” diyebilirdi. Şüphesiz ki etabı alan Rigoberto Uran’ın ya da bütün tehditlere karşın sarı mayodaki avantajını koruyan Chris Froome’un yanında onun adının kazananların arasında sayılması söz konusu bile değildi. Gerçekten de 1990 doğumlu bisikletçi o gün hiçbir şey kazanmamış görünüyordu. Ama eski bisikletçi David Millar farklı düşünüyordu ve bunu yüksek sesle ifade etmekten çekinmiyordu.

Rock Yıldızları

Şimdilerde bisiklet yorumculuğu yapan ve yeni işinde bir hâyli başarılı olan Millar, 2016 Fransa Bisiklet Turu öncesi Socrates’e verdiği röportajda da Bardet’nin adını ağzından düşürmüyordu. 1985’ten beri Fransa Bisiklet Turu’nu kazanamayan Fransa’nın yeni genç yeteneklerini, yani Thibaut Pinot ve Romain Bardet’yi sorduğumuzda şöyle diyordu: “İkisi de çok yetenekliler ama Bardet inanılmaz. Onu izlemeye bayılıyorum. Thibaut Pinot biraz daha temkinli, hesaplamayı seven bir bisikletçi. Bardet’deki patlayıcı güce sahip değil. Her ülke; Britanya, İtalya, Türkiye de böyle yetenekli isimlere sahip olmak ister. İkisi de rock yıldızı gibi ve bu yarışı kazanacak potansiyelleri var.”

İkili kariyerlerinin başından itibaren karşılaştırılmıştı. Pinot da muazzam yetenekliydi ve Bardet’den önce Fransa Bisiklet Turu podyumuna çıkmış, 2014’te üçüncü olmuştu. Lakin Bardet kadar sağlam bir psikolojisi ve özgüveni yoktu ve bu aralarındaki farkı yaratmıştı.

Millar, 2017 Fransa Bisiklet Turu 9. etabı sonrası yine aynı ismin üzerinde duruyordu. Le Tour’u çeyrek asırdır takip eden gazeteci William Fotheringham’ın 1996 Les Arcs’tan beri izlediğim en olaylı etap diye nitelendirdiği günün ardından Millar şunları yazıyordu: “AG2R La Mondiale’in bugün yaptığı atak hayatımda gördüğüm en cool hamlelerden biriydi. Düşündükçe daha da çok seviyorum.” Anında“Nasıl yani? Kaybetti onlar” diyen bir okuyucusuna da şunları yazacaktı: “Kaos yarattılar, hem kaçış grubunda hem pelotonda senkronize ataklar yaptılar, iki grubu da parçalarına ayırdılar ve az kalsın Bardet son noktayı koyacaktı. Bu tek günlük bir yarış değil, uzun bir tur. Bu taktik onlara özgüven ve bir yarış stili inşa etmelerinde yardımcı olacaktır. Bunu bir turnuva gibi, uzun bir oyun olarak düşünün. Bir gün Romain, bu yarışı kazanacaktır ama şimdilik onlar sadece bir takım değil, bunu destekleyecek bir tarz da oluşturuyorlar.”

Romain Bardet Pau ile Peyragudes arasında geçilen 214.5 kilometrelik 12. etabın kazananı oldu.

Bardet, gerçekten de uzun bir oyunun parçası. 2016 Fransa Bisiklet Turu’nda aldığı ikincilik sonrası herkes aynı cümleyi kuruyordu: “O, bir gün bu yarışı kazanacak.” Ama Bardet aynı fikirde değildi. Le Tour sonrası L’Equipe gazetesine verdiği geniş söyleşide ayaklarının ne kadar yere bastığını göstermiş, üçüncü kez bu yarışı kazanan Chris Froome ile arasındaki farkın hâlâ büyük olduğunu ifade etmişti. Fransız bisikletçi, Le Tour sonrası onunla yaptığımız röportajda da aynı fikrin etrafında dönüyordu: “Performansınız ne olursa olsun, zihninizi berrak tutmanız gerekiyor. Criterium du Dauphiné ve Fransa Bisiklet Turu gibi yarışlarda podyuma çıktım. Bu, performans anlamında belirli bir noktaya geldiğimi kanıtlıyor. Ama gelecek sene sarı mayoyu kazanacağım anlamına da gelmiyor. Parkur, form durumunuz, yolların hâli… Bir seneden öbürüne giderken göz önünde bulundurmanız gereken çok fazla değişken var.”

Lakin o röportajda beni daha çok etkileyen bir başka kısım vardı. Fransızlar, 1985’ten beri kazanamadıkları yarışta aslında bazı kahramanlar çıkarmıştı. Charly Mottet’den Thomas Voeckler’e; David Moncoutie’den Pierre Rolland’a birçok bisikletçi yarışa imzasını atmıştı ve haklarında efsaneler üretilmişti. Bu büyük kuraklık içinde bile yetenekli Fransız kalemler kendi kahramanları bulmayı ve süslemeyi başarmıştı. Gurur, karakter, tarz ve panache bu yıldızları tanımlamak için kullandıkları sözcüklerden bazılarıydı.

Doping çağını nispeten daha az skandalla geçiren Fransız yıldızlar bu dönemde genel klasman kazanamamıştı ama bir şekilde panache ile yani gösterişli, cesur şekilde savaşarak kaybetmişlerdi. Aynı ifade, 2012’den beri Bardet için de kullanılıyordu zira o da cesur, korkusuz, risk almaktan çekinmeyen bir yarışçıydı. Ama bunu ona hatırlattığımda soruya verdiği tepki farklı bir şey anlatıyordu: “Panache ne anlama geliyor ki?” diye cevabına başlayan Bardet şunları eklemişti: “En başta, ben bu spora kazanmak için girdim. Panache, bana göre kaybedenler için sıklıkla kullandığımız teselli niyetindeki bir başka terim.”

İki Bardet

Aslında bu ve benzeri açıklamaları Liberation yazarı Pierre Carey’nin çizdiği iki Bardet tanımına uyuyor. Zira Fransız bisikletçi, tecrübeli gazeteciye göre, bir zıtlığı temsil ediyor. Sözlerinde bir yandan müthiş bir tereddüt var; öte yandan olağanüstü bir özgüven… Bir taraftan daha yolun başında olduğunu, 30 yaşına doğru kariyerinin zirvesine çıkacağını, beklemesi gerektiğini ifade ediyor; öte taraftan yarışlarda fırsat bulduğu her an kazanmayı deniyor. Beklemenin değerini biliyor, “Bisiklet, çalışmanın ve alçakgönüllüğün dünyasıdır” diyor ve panache yanıtındaki gibi tesellilerle, bahanelerle ya da sahte tevazularla vakit harcamıyor. En temelde de Carey’nin altını çizdiği gibi sözleri, imajı ve hazırlık süreci konusunda müthiş korumacı bir tavır takınırken iş yarışmaya geldiğinde olağanüstü özgür bir tarz benimseyebiliyor.

Romain Bardet 2017 Fransa Bisiklet Turu'nda müthiş bir performans gösterdi.

Zıtlık, aslında hayatın ve bisikletin temelinde var. 2017 Fransa Bisiklet Turu da bunun bir kanıtı. Artık baştan sona canlı yayınlanan etapların tamamını izlerken aynı şeyi, bir hareket olmasını bekliyoruz. Bazen parkur yüzünden yaprak kımıldamıyor ve tek umudumuz esme ihtimali olduğu söylenen bir çapraz rüzgar olarak kalıyor. Bazen genel klasman favorileri birbirini tartmayı uzatıyor ya da birincilik için saldırırken ikinciliği ya da üçüncülüğü riske atmak istemiyor. Ama ne olursa olsun, 2017 yılında, bisiklet yarışı izlemek bir gerilimi de beraberinde getiriyor. Hareket etmenin ve beklemenin gerilimini… Sürekli bir şey olmasını bekliyorsunuz ve hiçbir şey olmasa da ertesi gün kendinizi yine aynı beklentilerin olduğu bir bekleme seansına koyuyorsunuz.

Pau ile Peyragudes arasında geçilen 214.5 kilometrelik 12. etabın kalbinde yatan da bu zıtlık ve gerilimdi. Yarışın açık ara en güçlü ekibi olan Team Sky, 214.2 kilometre boyunca etabı kontrol etti, Chris Froome’u muhteşem bir şekilde korudu ama her şey 300 metrede değişti. Tam bir başka “Bütün etap bekledik ve hiçbir şey olmadı” cümlesi kurulmak üzereyken hareket geldi. Önce Fabio Aru’dan, sonra Romain Bardet’den… 5. etabın sonundaki La Planche des Belles Filles tırmanışında olduğu gibi yine Aru tırmanışın finişini Froome’dan iyi yaptı ama bu kez zaferi alan başkasıydı. Bardet, kariyerinin belki de en patlayıcı atağını yaptı ve günün galibi oldu.

Bastille Düşecek mi?

Bu, Romain Bardet’nin Fransa Bisiklet Turu’ndaki üçüncü etap zaferiydi ama her açıdan hepsinin içindeki en önemlisi buydu. Çünkü ilk kez Froome’u böylesine çarpıcı bir şekilde geride bırakmıştı. Bu elbette Froome’un bu yarışın hâlâ en büyük favorisi olduğu gerçeğini değiştirmedi. Zira Marsilya’daki zamana karşı etabı Britanyalı için büyük avantaj, takımı çok kuvvetli ve bacakları geçen yıllar kadar güçlü olmasa da hâlâ çok iyi ve cebinde üç kez bu yarışı almanın getirdiği tecrübe, özgüven ve yarış aklı var.

Yine de Fransızlar çağ açıp kapamaya meraklıdır, bu öyküden de büyük bir dönüşüm çıkarmayı isteyecektir ve Bernard Thevenet’nin Eddy Merckx asrını kapattığı 1975 Fransa Bisiklet Turu önümüzdeki günlerde sık sık anılacaktır. Biraz abarttıklarını ve henüz hiçbir şeyin bitmediğini düşünebilirsiniz. Haklısınız da… Ama Fransızlar bu hareketi yalnızca yedi saattir değil, 30 senedir bekliyor. Belçikalı Merckx’in 1975’teki yenilgisinden sonra bazı Fransızlar “Bastille düştü” demişti. Şimdi, 14 Temmuz ve sonrasında, başka bir Bastille’i yıkmak istiyorlar.

*Başlık fikrini Rouleur dergisinden çaldım, pişman değilim.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

1159 Gün

1159 Gün

3 sene önce
İstasyon

İstasyon

4 sene önce
Rüya Gibi

Rüya Gibi

4 sene önce