Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

Saha DışıRio 2016: Bir Dışlama Hikâyesi

Brezilya, olimpiyat oyunlarına hazır mı? Fluminense Üniversitesi'nde misafir araştırma görevlisi Esra Akgemici, Ağustos sayısında yazdı.
Esra Akgemci8 sene önce

Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde 5-21 Ağustos tarihlerinde gerçekleşecek 31. Yaz Olimpiyat Oyunları, birçok sorun ve tartışmayı beraberinde getirdi. Ülkedeki siyasi ve ekonomik kriz bir yana, Rio de Janeiro eyaleti ciddi mali sorunlarla boğuşuyor. Öyle ki eyalet yönetimi olimpiyatların başlamasına 50 günden az zaman kala, finansal acil durum deklarasyonu yayınlayarak mali OHAL ilan etti ve kamu hizmetlerinin güvence altına alınması için ek finans imkânı istedi. Eyalet genelinde maaşları altı aydır ödenmeyen lise öğretmenleri grevdeyken 70’den fazla lise işgal altında. Eyalete bağlı olan Rio de Janeiro Devlet Üniversitesi (UERJ) dört aydır kapalı ve üniversite hastanesi HUPE yüzde 60 kapasiteyle çalışıyor. Dolayısıyla çalışanlarının maaşlarını bile ödeyemeyen bir yönetimin, dünyanın en büyük organizasyonlarından birine nasıl ev sahipliği yapacağı konusunda ciddi endişeler var.

Bir grup polisin Uluslararası Galeao Havalimanı’nda açtığı “Cehenneme hoş geldiniz! Polis ve itfaiye çalışanlarına maaşları ödenmiyor. Rio’ya gelenler güvende olmayacak” yazılı pankartta durumun vahametini görmek mümkün. Ayrıca Avustralyalı paralimpik yelkenci Liesl Tesch’in oteline yakın bir yerde silahlı soyguna uğraması, yerel atlet Anna Paula Cotta’nın saldırıya uğrayarak ağır yaralanması ve Copacabana sahilinde ceset parçaları bulunması da güvenlik kaygılarını iyice artırmış durumda. Son bir yılda Rio de Janeiro kenti dev bir inşaat alanına döndü, binlerce aile inşa edilecek tesisler yüzünden yerinden edildi, otobüs güzergâhları değişti ve toplu ulaşıma zam geldi. Hal böyleyken Rio sakinleri için olimpiyat hazırlıklarının çok da heyecan verici bir süreç olduğu söylenemez. Brezilya’ya oyunlar için gelmesi beklenen 500 bin turist içinse Rio de Janeiro Belediye Başkanı Eduardo Paes, “Londra ya da New York gibi bir şehir görmeyi bekleyerek gelmesinler. Rio, Rio’dur” uyarısında bulundu.

Hazırlıklara dönersek, Yunanistan’ın Olympia kasabasında olimpiyat meşalesinin yakılmasından sadece birkaç saat sonra, Rio’nun güneyinde São Conrado kıyısına inşa edilen yükseltilmiş bisiklet yolunun bir bölümü çöktü, iki kişi hayatını kaybetti. Belediye Başkanı Paes, ‘böyle kazaların kaçınılmaz olduğunu’ söyledi. Son olarak, Zika virüsüne karşı alınan önlemlerin ne kadar yeterli olduğu bir yana, Rio de Janeiro’nun sularındaki kirlilik de bir diğer önemli sağlık sorunu. Bütün bunlara rağmen Brezilya Olimpiyat Komitesi Başkanı Carlos Arthur Nuzman’a göre Rio de Janeiro, nam-ı diğer ‘muhteşem şehir’ (cidade maravilhosa) Güney Amerika’nın ilk ‘olimpik şehri’ olmaya hazır ve şehirden ‘maksimum başarı’ bekleniyor.

Dünya Kupası’nın Ardından

Brezilya, 2014 FIFA Dünya Kupası’na ev sahipliği yapmaya hazırlanırken ülke geneline yayılan ve Türkiye’deki Gezi Direnişi’yle aynı döneme denk gelen kitlesel protestolara tanık olmuştu. O günden bugüne çok şey değişti. Bugün Brezilya, 21 yıllık askeri dikta döneminin sona erdiği ve yeni bir demokratik rejime geçildiği 1985’ten bu yana en büyük siyasi ve ekonomik krizini yaşıyor. Ülkeyi krize sürükleyen sürecin anlaşılması için kısaca iki temel etkenden söz edebiliriz. Öncelikle, 2011’den bu yana Çin’deki ekonomik büyümenin yavaşlaması ve emtia fiyatlarındaki hızlı düşüş, en başta Brezilya gibi emtia talebiyle büyüyen ham madde ihracatçısı ülkeleri olumsuz etkiledi. 2003’ten bu yana iktidarda olan Lula da Silva iktidarındaki İşçi Partisi (PT) hükümeti, farklı sermaye fraksiyonları arasında uzlaşma sağlayarak geniş bir koalisyon kurmuş, Brezilya’nın küresel piyasalardaki rekabetçi konumunun yükselmesi için IMF programına sadık kalarak sıkı mali düzenlemelerde bulunmuştu. Bu süreçte yoksullukla mücadeleye yönelik sosyal politikalar, gelir dağılımını iyileştirerek neoliberal politikaların olumsuz etkilerini onarıcı bir işlev gördü. Ayrıca, özellikle Kuzey ve Kuzeydoğu bölgelerindeki en düşük gelirli kesimlerin oylarını kemikleştirerek PT iktidarını sağlamlaştırdı.

Ne var ki bu koşullara imkân tanıyan küresel ekonomik konjonktürün tersine dönmesiyle, ne sermaye gruplarını ne de işçi sınıfını tam anlamıyla memnun edebilen neopopülist politikaların çelişkileri ortaya çıkmaya başladı. Haziran 2013’te gelişen isyan, sosyal yardım politikalarından yararlanarak üniversite eğitimi alan, geliri yükselen ve bununla birlikte ekonomik ve politik süreçlerde daha fazla söz hakkı isteyen en düşük gelirli kesimlerin daha adil bir düzen için geliştirdikleri ortak bir kalkışmaydı.  Toplu taşıma araçlarına yapılan zamların tetiklediği protestolarda öne çıkan temel talep, Dünya Kupası için yapılan harcamaların kısılması ve ulaşım, sağlık, eğitim sistemlerine daha çok devlet yatırımı yapılmasıydı. 2010’da görevi devralan PT lideri Dilma Rousseff, protestoların demokratik bir hak olduğunu söyledi ve toplu taşıma sistemine 50 milyar real yatırım sözü verdi. 2014 seçimlerinde bir kez daha Başkanlık koltuğuna oturmayı başardıysa da Dilma için her şey yeni başlıyordu.

Brezilya’yı bugünkü kriz ortamına sürükleyen ikinci etken, ekonomik krizi fırsat bilen sağ muhalefetin hükümet üzerindeki baskısını artırması, dahası bu baskıların PT’yi iktidardan düşürmeye yönelik saldırılara dönüşmesi oldu. Dilma’nın görevden alınması ve hükümetin düşmesi için, Brezilya’nın en büyük televizyon ağına sahip grubu Globo öncülüğünde PT karşıtı geniş bir medya kampanyası yürütüldü. Petrobras’taki yolsuzluk skandalı da -yine bu yolsuzluğa bulaşmış kişilerce- PT’ye karşı bir silah olarak kullanıldı. Dilma’nın yolsuzluğa karıştığına dair herhangi bir iddia olmasa da makroekonomik verileri çarpıttığı ve görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle hakkında soruşturma açıldı. Dilma için başlatılan azledilme (impeachment) sürecinde sağ muhalefet, ülke tarihinin en büyük protesto gösterilerini düzenledi. (Bu noktada 2015’te başlayan hükümet karşıtı gösterilerin 2013’teki protestoların devamı niteliğinde olmadığını vurgulamak gerekir. Haziran 2013’te kendiliğinden gelişen ve belirli hak taleplerine dayanan aşağıdan bir hareketlenme söz konusuyken doğrudan PT yönetimini hedef alan 2015-2016 protestoları; yukarıdan gelişen, orta ve üst sınıfların hükümetin sosyal yardım politikalarına tepkisini yansıtan, çoğunlukla darbeci ve elitist nitelikte protestolardı.)

Diğer yandan, ister PT yanlısı ister PT dışı olsun, Dilma için başlatılan azledilme sürecini başlı başına bir darbe girişimi olarak gören sol kesimler de ülke çapında darbe karşıtı eylemler örgütlediler. Brezilya’yı derin bir siyasi kutuplaşmaya sürükleyen bu sürecin sonunda, 12 Mayıs 2016’da Dilma yargılanmak üzere görevinden alındı ve Başkanlık koltuğuna merkez sağ çizgideki Brezilya Demokratik Hareket Partisi’nin (PMDB) lideri Michel Temer’in oturmasıyla siyasi krizin derinleştiği yeni bir döneme girildi. Temer hükümetinin göreve başlamasından çok kısa bir süre sonra, yeni kabineden bazı isimlerin Petrobras’taki yolsuzluğa karıştığını gösteren ses kayıtları ortaya çıktı, bir ay içinde üç bakan istifa etti. Çok geçmeden Temer hakkında da yeni yolsuzluk iddiaları gündeme geldi ve ardından ‘Dilma’nın can düşmanı’ olarak bilinen PMDB’li siyasetçi Eduardo Cunha, yolsuzluk soruşturması kapsamında Brezilya Yüksek Mahkemesi tarafından Temsilciler Meclisi Başkanlığı görevinden alındı. Yolsuzluğu PT’ye özgü bir hastalık gibi sunan ve PT gidince yolsuzluk diye bir şey kalmayacakmış gibi bir hava yaratan sağ muhalefet, iktidara gelir gelmez çok büyük bir meşruiyet krizine girmişti.

Diğer yandan Temer’in Kültür Bakanlığı’nı kapatıp Eğitim Bakanlığı’na bağlama girişimi, ülkenin dört bir yanında kültür ve sanat emekçilerinin Kültür Bakanlığı binalarını işgal etmesiyle sonuçlandı. Benzer şekilde Temer’in sağlık sistemini özelleştirme planları karşısında Sağlık Bakanlığı binaları da sağlık emekçileri tarafından işgal edildi ve Kasım 2015’ten bu yana süren ve eğitim sisteminin özelleştirilmesine karşı gelişen okul işgalleri giderek yayıldı.

Bugün Brezilya’da Kültür, Eğitim ve Sağlık Bakanlığı binalarında işgal eylemleri sürerken, yedi eyalette en az 500 lise işgal altında. 2016 Yaz Olimpiyatı’na ev sahipliği yapmaya hazırlanan ülkenin içinde bulunduğu kriz ortamı böyleyken, “Brezilya olimpiyatlara hazır mı?” sorusunu gündeme getiren başka endişeler de var. Öyle ki Rio de Janeiro eyaleti yönetimi, eğitim, sağlık, temizlik, ulaşım ve güvenlik gibi temel alanlarda kamu hizmetlerini yerine getirmekte ciddi sorunlar yaşıyor.

Rio de Janeiro’nun Olimpiyat ile İmtihanı: Mali Kriz, Hazırlıklar ve Kentsel Dönüşüm

Olimpiyatın başlamasına 50 günden az bir zaman kala Rio de Janeiro eyaleti yönetiminin yayınladığı finansal acil durum deklarasyonu, temel kamu hizmetlerinin çökmesine yol açabilecek kadar derin bir mali kriz yaşandığını ortaya koydu. Eyalet bütçesinde 19 milyar real (5.7 milyar dolar) gibi devasa bir açık söz konusuydu. Petrol fiyatlarındaki düşüş, kamu kaynaklarının yönetimi ve federal bütçe planlamasıyla ilgili sorunların yanı sıra, oyunlar için ayrılan bütçenin yüzde 27 oranında aşılmasının yarattığı maddi sıkıntılar, bu tabloya neden olan sorunlar arasındaydı. Daha önce Minas Gerais eyaletinde sel nedeniyle mali OHAL ilan edilmiş olması, Brezilya kamuoyunda olimpiyatın Rio de Janeiro’nun ‘doğal olmayan felaketi’ ifadesiyle anılmasına yol açtı.

Rio de Janeiro Belediye Başkanı Paes, olimpiyatın mali OHAL’den asla etkilenmeyeceğine ve Rio’nun üzerine düşen yükümlülükleri layıkıyla yerine getireceğine dair güvence verdi. Ne var ki Rio sakinleri için sorun tam da bu noktada başlıyordu. Aylardır maaşlarını ödemeyen ve kamu hizmetlerini aksatan eyalet yönetiminin önceliği, olimpiyat organizasyonun kusursuz bir şekilde yapılmasıydı. Benzer şekilde hükümet kanadından yapılan açıklamalar, her şeyin planlandığı gibi işlediği yönündeydi. Temer, hazırlıkları gözlemlemeye gelen Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) Başkanı Thomas Bach’la görüşerek olimpiyat organizatörlerine finansal destek sözü verdi. Ülke tarihinin en sert kemer sıkma önlemlerini almaya hazırlanan Temer hükümeti, olimpiyat söz konusu olunca kesenin ağzını açmaya hazırdı.

Brezilya Olimpiyat Kurumu’na (Autoridade Pública Olímpica/APO) göre oyunların toplam bütçesi 39.1 milyar real (11.8 milyar dolar). Olimpiyat organizasyonu için 7.4 milyar real, olimpiyat tesisleri için 7.07 milyar real, altyapı çalışmaları içinse 24.6 milyar real harcandı. Bu harcamaların yüzde 40’ını kamu fonu, yüzde 25’ini IOC, yüzde 16’sını bilet satışları, yüzde 12’sini ise uluslararası sponsorlar karşıladı. Oyunlar için ayrılan finansal kaynakların üçte ikisinin kentsel altyapıyı sağlamlaştırmak için kullanılmasında, Dünya Kupası sürecinde alınan derslerin etkili olduğunu söyleyebiliriz. Dünya Kupası için 27 milyar real harcanmasına rağmen kentsel altyapıya yönelik yatırımların sınırlı düzeyde kalması ve ülkenin uluslararası imajı için inşa edilen stadyumların maliyetinin halka zam olarak yansıması protestoları tetikleyen temel unsur olmuştu. Dolayısıyla bu kez, olimpiyattan sonra kente miras olarak kalabilecek altyapı çalışmalarının kapsamı genişletildi; yeni bir metro hattının yanı sıra, şehir merkezinin tamamını kapsayacak tramvay hattı (VLT) ve müsabakaların gerçekleşeceği merkezleri otobüslerle birbirine bağlayacak transit şerit (BRT Transolímpica) inşa edildi.

Ne var ki şehir planlamacılarına göre, yeni ulaşım hatları sadece belli bir azınlığa hizmet edecek şekilde tasarlanmıştı. Olimpik Park ve Olimpik Köy’ün inşa edildiği Barra, yaklaşık 30 yıl önce şehrin batısındaki gecekonduların boşaltılması ve yerine lüks konutların inşa edilmesiyle oluşturulmuş yeni bir yerleşim alanı. Yeni metro hattı, Copacabana ve Ipanema gibi ünlü plajların bulunduğu ve orta/üst sınıfların yaşadığı güney bölgesini Barra’ya bağlarken, tramvay hattı da ulusal uçuşların yapıldığı Santos Dumont Havaalanı’nı şehir merkeziyle birleştiriyor. Alt sınıfların yaşadığı kuzey bölgesinden geçmeyen yeni hatlar, böylelikle şehrin yoksul ve zengin bölgeleri arasındaki ayrımı güçlendirmiş oluyor. Bununla birlikte, belediyenin geçen sene otobüs hatlarının güzergâhını değiştirmesi ve şehrin kuzeyini güneyine bağlayan seferleri azaltması da en çok eleştirilen konulardan biri oldu. Turistlerin şehrin ‘öteki yüzünü’ görmemesi için yapılan bu düzenlemeler, Rio de Janeiro’nun olimpiyattan çok ‘Brezilya’nın vitrini’ olmaya hazırlandığını gösteriyor. Zira bu hazırlık süreci, spor tesisleri ve ulaşım altyapısı inşa etmenin çok ötesinde, kentsel dönüşüm için önemli bir fırsat olarak görülüyor.

İki yıl arayla Dünya Kupası ve Olimpiyat Oyunları gibi iki dev organizasyona ev sahipliği yapan Brezilya’da bu sürecin en mağdurları, inşa edilecek tesis alanları ve yakın bölgelerinde yaşayan düşük gelirli kesimler oldu. 2009’dan bu yana Rio de Janeiro’da inşa edilecek tesisler gerekçe gösterilerek 77 bin 200 kişi zorla tahliye edildi. Olimpik Park’ın yakınında yer alan Vila Autódromo’daki direniş, bu süreçte öne çıkan en önemli mücadelelerden biri. Bu gecekondu mahallesi (favela), inşa edilecek parkın sınırları içinde yer almıyordu ve mahalle sakinlerinin burada oturmak için yasal hakları vardı. Buna rağmen, burada yaşayan 600 aile polis zoruyla yerinden edildi.

Rio de Janeiro Federal Üniversitesi Kentsel Planlama Bölümü öğretim üyesi Orlando Santos Jr’a göre, Vila Autódromo’nun boşaltılmasının nedeni, olimpiyat tesislerinin ileride lüks konutlara dönüşecek ve bu bölgenin ekonomik değerinin artacak olması. Brezilya’nın en zengin müteahhitlerinden biri olan ve Barra’da 65 milyon metrekarelik bir arazisi bulunan Carlos Carvalho, daha fazla yatırım yapabilmek için bu bölgenin ‘steril’ hale getirilmesini istiyor. Buna rağmen Vila Autódromo’da kalan 25 aile, kendilerine dayatılan kentsel dönüşüm planlarına direnmeye devam ediyor. Onlarınki, Ayazma halkının mücadelesini bilenler için çok tanıdık bir direniş hikâyesi. Federal Fluminense Üniversitesi Kent ve Çevre Bilimleri öğretim üyesi Vinicius M. Netto ise olimpik tesislere yapılacak konutlar için bir kota belirlenmemiş olmasına dikkat çekiyor. Zira Olimpik Park içinde sporcular için inşa edilen 3 bin 604 apartmanın her biri, olimpiyat sonrası 1 milyon real karşılığında satışa çıkacak. “Yeni bir Rio de Janeiro” söylemleriyle tasarlanan Barra, böylelikle daha büyük bir rant alanı haline gelecek.

Kentsel dönüşümle birlikte gelişen bir diğer sorun, polis şiddetinin giderek artması. 2008’de uyuşturucu çeteleriyle mücadele etmek için kurulan özel harekât timlerinin (Unidade de Polícia Pacificadora/Uzlaştırıcı Polis Birimleri) favela’lara yaptığı sert müdahaleler, ağır insan hakları ihlallerine neden oluyor. Bugüne kadar Rio de Janeiro’da 29 favela ‘sosyal temizlik’ (limpeza social) olarak anılan bu süreçte ‘kontrol altına alındı’. Bununla birlikte Rio’nun oyunlara aday olduğu 2009’dan bu yana ve özellikle son bir yılda favela’lara yönelik polis şiddeti de artmış durumda. Kamu Güvenliği Enstitüsü (ISP) verilerine göre, bu yıl Mayıs ayında Rio’daki polis operasyonlarında hayatını kaybeden sivillerin sayısı, geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 90 arttı. Eyalet genelinde son bir yılda 238 sivil ve 43 polis, favela’lardaki çatışmalarda hayatını kaybetti. Uluslararası Af Örgütü’nün son raporuna göre de 2009’dan bu yana Rio’da, polisler 2 bin 500 kişiyi öldürdü.

Olimpiyat Kimin İçin?

İlk kez bir Güney Amerika ülkesinde gerçekleşecek Olimpiyat Oyunları’nda 42 dalda 206 ülkeden 10 bin 500 sporcu yarışacak. 70 bin gönüllü, 85 bin güvenlik görevlisi ve 25 bin basın mensubu oyunlarda görev alacak. Rio 2016 Yaz Olimpiyatı’nın ardından 7-18 Eylül tarihleri arasında da Paralimpik Oyunları düzenlenecek. Bugüne kadar 7.5 milyondan fazla bilet satışa sunuldu, ancak aylar öncesinden tükenmesi beklenen biletlerin yaklaşık yüzde 70’i satıldı. Bunun en önemli nedenlerinden biri, kuşkusuz Zika virüsünün yayılmasından duyulan endişeydi. Her ne kadar Dünya Sağlık Örgütü (WHO) alınan önlemlerin yeterli olduğunu ve virüsün yayılma riskinin çok düşük olduğunu açıklasa da WHO’ya açık mektup yazan 150 doktor ve bilim insanı, sağlık riskinin devamına karşın olimpiyatın Rio’da düzenlenmesinin sorumsuzca ve etik dışı olduğunu söyledi. Aralarında dünyanın bir numaralı golf oyuncusu Jason Day’in de yer aldığı bir grup sporcunun bu sebeple olimpiyatlardan çekilmesi, WHO’nun açıklamasına rağmen kaygıların sürdüğünü gösteriyor. Sağlıkla ilgili bir diğer kaygı da suların kirliliğinden kaynaklanıyor. Zira Guanabara Koyu’nda yapılan deneme testlerinde virüs kapan dört sporcunun hastanelik olmasının ardından yelken müsabakalarının yapılacağı Copacabana’da da tüm antibiyotiklere dayanıklı ‘süper bakteri’ye rastlandı. WHO, Rio de Janeiro sularında yaptığı analizlerde aşırı derecede kirlilik saptamış ve yetkilileri uyarmıştı. Ancak Rio yönetimi, söz verdiği arıtma tesislerinden sadece birini inşa etti. Olimpiyat için geri sayım başlamışken altyapı çalışmalarının ve projelerin hâlâ tamamlanmaması ve yeni metro hattının oyunlardan sadece dört gün önce açılacak olması, Rio 2016’ya yönelik şikayetlerin başında geliyor.

Son olarak, güvenlikle ilgili kaygılara da değinmek gerek. IŞİD’in 13 Kasım’da Paris’te düzenlediği terör saldırısının ardından Brezilya, olimpiyat öncesinde terörle ilgili istihbarat alışverişinde bulunmak için Fransa’dan yardım istemişti. Brezilya’da bugüne kadar hiç terör saldırısı gerçekleşmedi ancak IŞİD’in farklı ülkelerde eylemlerini artırması ve özellikle turistleri hedef alması, terör tehdidini öncelikli bir mesele haline getiriyor. Brezilya Terörle Mücadele Direktörü Luiz Alberto Sallaberry, bir IŞİD militanın Twitter hesabından Brezilya’yı tehdit ettiğini ve terörün Brezilya açısından ilk defa böylesine açık bir risk haline geldiğini belirtti. Bu nedenle çok sıkı güvenlik önlemleri alındı ve 2012 Londra Olimpiyatı’ndakinin iki katı güvenlik görevlisi istihdam edildi.

Rio 2016 sürecinde sporcular, organizatörler ve turistler dışında oyunlara hazırlanan bir grup daha var: Protestocular. ‘Rio 2016: Dışlama Oyunları’ (Os Jogos da Exclusão) adlı toplulukta bir araya gelen aktivistler, hem Vila Autódromo’da hem de en tehlikeli favela’lardan biri olarak gösterilen Complexo do Alemão’da eylemler düzenleyerek ‘olimpiyatın sıkıyönetim altında gerçekleştiğini’ ve ‘bu oyunlarda şiddetin yeri olmaması gerektiğini’ vurguluyorlar. Oyunlar, sadece olimpik tesis alanları ve sokaklarda değil, işgal eylemlerinin sürdüğü liselerde ve bakanlık binalarındaki forumlarda da protesto ediliyor. Bir yandan Batı medyasında Brezilya’nın olimpiyatın altından nasıl kalkacağı tartışılırken diğer yandan Brezilya kamuoyunda da “Neden bir Güney Amerika ülkesi olimpiyatlara ev sahipliği yapamasın?” şeklinde sesler yükseliyor. Oysa en önemli soruyu protestocular yöneltiyor: Peki, olimpiyat kimin için yapılıyor?

*Bu yazı ilk olarak Socrates’in Ağustos 2016 sayısında yayımlanmıştır.  

İlginizi çekebilecek diğer içerikler