*Bu yazı ilk olarak The Guardian‘da yayımlandı.
1- Montero, Ivanovic’in Kırılganlığını Ortaya Çıkardı
John Terry ile birlikte, çok az sayıdaki Chelsea taraftarının eleştirebileceği bir isim Branislav Ivanovic. 2008’de Lokomotiv Moskova’dan transfer edildiği günden beri, Stamford Bridge’teki sağlam savunmada başarılı performanslar ortaya koydu ve Profesyonel Futbolcular Birliği’nin oylarıyla seçilen 2014 – 2015 yılının 11’inde sağ bekte kendine hakkıyla yer buldu. Ama Swansea’li Jefferson Montoya’nın ham hız ve hilelerine karşı gösterdiği kırılgan deneyim, Stamford Bridge’teki birçoklarını, 31 yaşındaki oyuncunun en iyi günlerinin uzağında olabileceğine dair meraka düşürdü. Montero’nun, rakip savunmacıları peşine takma alışkanlığı olsa da, Ivanovic’in sağ kanattaki kırılganlığı aşikârdı. Eğer Augsburg’lu sol bek Baba Rahman’ın transferi için yapılan görüşmeler sonuç verirse, Cesar Azpilicueta’yı tekrar favori mevkisi olan sağ beke çekmek bir çözüm olabilir. Yine de, Mourinho güvendiği oyunculara sadıktır ve Ivanovic’i hala en iyi seviyede kanıtlayacağı birkaç şey daha olduğunu görmek sürpriz olmayacak.
2- Walker’ın Milli Takıma Tekrar Çağrılmak İçin Daha Yolu Var
Kyle Walker’ın Manchester United’a karşı olan performansı sakarlık ve tutarsızlık izleri taşıyordu. Sağ bekin yaptığı dokunuşlar güvenilmezdi, geriden çıkarılan topları dışarı vurdu ve Manchester United’a, Tottenham karşısında 1-0’lık galibiyeti getiren kendi kalesine attığı golde daha iyi iş çıkarabilirdi. Walker, Old Trafford’da mart ayında oynanan ve United’ın Spurs’ü 3-0 ile geçtiği maçta da hayal kırıklığı yaratmıştı. Görünen o ki, kendini yeniden İngiltere’nin sağ beki olarak kabul ettirme düşüncesi performansını düşürüyor. Ama 25 yaşındaki oyuncu en azından dürüst. Gelişmeye başlamak için en doğru başlangıç da budur. Kyle Walker maç sonrasında, “Evet, geçen sezon ortasında defansif olarak şok ediciydim.” dedi ve şöyle devam etti: “Bugün gelip işleri yoluna koymaya çalıştım. Geçen sezon bir duraklama senesiydi. Sezon öncesi dönemini ciddi bir abdominal sakatlığı yüzünden kaçırdım ki bu çok kritikti. Bu sezon amacım yeniden yükselişe geçmek.”
3- Aynı Eski Arsenal
Arsene Wenger, o kadar ihtiyacı olmasa da birçok kez Premier Lig’e hızlı bir başlangıç yapmanın önemini vurguladı. Arsenal’i takip eden herkes, geçen sezonun ilk 12 maçında berbat bir performans gösterip kasım ayına gelindiğinde şampiyonluk umutlarını tükettiğini biliyordu. Pazar günü West Ham’a karşı alınan 2-0’lık mağlubiyet kulübün yıllanmış sıkıntılarını su yüzüne çıkarırken, Emirates Stadyumu’nda ızdırap verici bir dejavu hissi hakimdi. Arsenal’in her maçını kazandığı muazzam sezon öncesi muhabbeti, aniden yerini Wenger’in oyuncularının keskinlik eksikliğinden dem vurduğu açıklamalara bıraktı. Altı çetin Avrupa Ligi maçına çıkmış West Ham fizik olarak üstündü. Wenger’in takımı topa sahipti ama rakip savunmayı çok az delebildi. İki tüyler ürpertici hata onları geri düşürünce, Wenger’i sinir eden, misafir takımın savunmayı geride kurup zaman geçirmeye yönelik oynadığı bir görüntü çıktı ortaya. “Başarılı bir sezon, hayal kırıklıklarına nasıl cevap verdiğinizle alakalıdır” dedi Wenger. “Bu yol hiçbir zaman sorunsuz olamaz ve biz hızlı cevap verebilmeliyiz.” Arsenal toparlanacak. Her zaman olduğu gibi. Yine de bu, gerçeklik testi gibi hissettirdi.
4- Lovren Liverpool’daki En İyi Maçını Çıkardı
Britannia Stadyumu’ndaki maç sonu basın toplantılarında menajerlerin çekiştiği temel nokta, Dejan Lovren’in, hakem Anthony Taylor’ın önünde, Mame Diouf’un yüzüne attığı dirsekten sarı kartla yırtmasıydı. Mark Hughes ve Brendan Rodgers’ın hangi tarafı tuttuğu aşikâr. Liverpool için asıl önemli olan konu ise iyi organize olmuş, daha kararlı hâldeki savunma hattına Lovren’in yaptığı katkıydı. Rodgers bunda sezon öncesi defans organizasyonunu geliştirmek için yaptıkları yoğun çalıştıklarını kabul etti ve geçen yaz 20 milyon pound karşılığında Southampton’dan transfer edilen ismin Anfield’da zor geçen ilk yılından sonra özgüvene ihtiyacı olduğunu belirtti. “Muhtemelen bizdeki en iyi maçıydı” diyordu Rodgers. “İlk 11 başlayacağını bilmekten dolayı güven depoladı ve beklentiyi karşıladı.” Mamadou Sakho’nun, eşinin Paris’te doğum yapması sonucu geçen hafta üç günlük idmanı kaçırması, Lovren’i, Skrtel’in yanındaki pozisyon için öncelik yaptı. Bu güven karşılığını da verdi.
5- Sunderland’in Tek Parlayanı Defoe
Dick Advocaat, Sunderland’in cumartesi günü Leicester karşısında aldığı 4-2’lik mağlubiyeti değerlendirirken acımasız derecede dürüsttü. Takımın performansından korktuğunu, ilk yarıda 3-0 geriye düştükleri ve bunun en az iki katı gol yemedikleri için şanslı oldukları müsabakada, takımı adına en ufak bir olumlu yön göremediğini ifade etti. Hollandalı ile aynı fikirde olmamak güç, ama kaotik ve cansız görüntüde, belki de menajer ve King Power Stadyumu’na deplasmana gelen 3 bin taraftar için tutunacakları bir dal vardı.
Jermain Defoe’nun 60. dakikada attığı gol ustacaydı. Adam Johnson’ın, Leicester ceza sahasının dışında topla buluştuğunu gören Defoe, Robert Huth’un arkasına sarkıp takım arkadaşına bir pas tercihi yarattı. Johnson’ın pasını becerikli bir dokunuşla önüne aldı ve sağ ayağıyla yaptığı temiz vuruşla Kasper Schmeichel’ı avladı.
Bunların hepsi göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşti, bu da 32 yaşındaki Defoe’nun hala Premier Lig’in önemli bitiricilerinden biri olmasını sağlayacak yeteneğini koruduğuna kanıt niteliğinde. Şüphesiz ki Sunderland, defansif olarak feci hâlde olmaya devam ederse onun bu formunu sürdürmesine ihtiyaçları olacak. Stadium of Light’ta bu sezon birkaç yüksek skorlu maç olacak gibi.
6- Van Gaal, De Gea’yı Dışarıda Bırakmakta Haklı
Neredeyse toplam 1000 maça çıkmış üç Manchester United kalecisini, Tottenham karşısındaki sezonun ilk maçında tribünde yan yana otururken görmek gerçek dışı bir manzaraydı. Daha gerçek dışı olansa David de Gea, Victor Valdes ve Anders Lindegaard’dan hiçbirinin sakatlık ya da ceza engeli olmamasıydı, yalnızca Louis van Gaal çeşitli nedenlerle onların kadroda bir yer hak ettiklerini düşünmüyordu. Lindegaard pek büyük bir kayıp değil, Valdes’in öyle olup olmadığı konusunda ise kimse emin değil ama de Gea’nın tribündeki konumu biraz şaşkınlık yaratacak, hele ki cumartesi günü sorun yaşamamış görünse de Sergio Romero’nun “içinde hata taşıyan” türde bir kaleci olduğu düşünülürse. Yine de van Gaal, Real Madrid’e transfer hikayesi, küçük bir açıyla inişe geçen bir lav gibi, kaçınılmaz sona doğru ağır ağır yaklaşırken de Gea’yı kenarda tutmakta sonuna kadar haklı. “Eğer 1 Eylül’de hâlâ buradaysa tekrar bakarız ama ondan önce forma giyemez çünkü bir kaleci olarak en yüksek konsantrasyonla sahada olmalısınız.” diyordu van Gaal. “David’inki gibi bir durumun içinde olmak zor. Sezon öncesinde gördük ki kafası tam olarak sahada değil ve çarşamba günü, onu oynatmamak üzere son kararımızı verdik.” Şüphesiz ki, tutarsız doğası sebebiyle hata yapabilecek bir kaleciyi oynatmak, bir gözü dışarıda olan bir diğerini oynatmaktan daha iyidir.
7- Gestede’nin Hava Hakimiyeti Villa’yı Hayata Döndürebilir
Christian Benteke ve Fabian Delph’i kaybettikten sonraki hüzün, kasvet ve onca küme düşme muhabbetinden ardından Aston Villa, Bournemouth’a karşı aldıkları 1-0’lık galibiyetin tadını çıkardı. Maç öncesine tek bir soru hâkimdi: Benteke yokken goller kimden gelecek? Maçtan sonra ise bir başkası: Savunmalar Rudy Gestede’yi hava toplarında nasıl durduracak? Gestede, Villa’ya galibiyeti getiren golü sağlam bir kafa vuruşuyla kaydetti. Eğer ceza sahasına gelen orta doğruysa, sıçraması bu kadar kuvvetli ve kafa vuruşu böylesini sağlam bir adamla savunmaların nasıl başa çıkacağını görmek büyüleyici olacak. Gestede geçen sezon Championship’te Blackburn formasıyla 22 gol attı ve Villa taraftarları onu şimdiden sevdi.
8- Watford Kümede Kalacak Kudrete Sahip
Quique Flores, cumartesi günü Goodison Park’ta birçoklarını şaşırtarak basın odasından çıkarken karşılaştığı herkesin elini sıkarak birkaç arkadaş yaptı. Takımı da fena bir görüntü sergilemedi; her ne kadar ilk günkü sonuçlar yanıltıcı olabilse de Watford kümede kalabilecek kaliteye sahip gibi görünüyor. Yeni çıkan takımların genelde Premier Lig’de kalabilmeleri için golcü takviyesi yapmaları gerekir. Watford bir istisna olabilir. Troy Deener, Odion Ighalo ve Metaj Vydra geçen yılki 91 lig golünün 57’sini attı. Deeney, agresif görüntüsünü biraz abartıp Phil Jagielka’ya yaptığı müdahalede kırmızı kartın ucundan dönse de hızı ona bu seviyede gol atabilme potansiyeli sunuyor. Ighalo’nun golü çok güzeldi ve oyuna sonradan giren Nijeryalı, kısa süre içerisinde ilk 11’e yerleşebilir. Watford’un destek ekibi de umut verici, Miguel Layun bir gol atıp bir başkasına da çok yaklaştı, Jose Manuel Jurado cesaretlendirici bir başlangıç yaptı ve 4.6 milyon poundluk Hollandalı kanat oyuncusu Steven Berghuis henüz forma giymedi. Bu da Watford’un transfer politikasının neden defans ve defansif orta sahalara yoğunlaştığını açıklıyor. Kaderleri kendi ellerinde, çünkü Watford kümede kalmak istiyorsa en az üç takımdan fazla gol atmalı.
9-Palace’ın Dönüşümünde Tecrübelilerin Rolü Var
Glenn Murray’nin Carrow Road’daki iki büyük katkısı, Graeme Dorrans’ın tehlike yaratacak pozisyonundaki müdahalesi ve ilk yarıda gole çevirmesi gereken fırsattı. Alan Pardew’ün de altını çizdiği gibi bu maç golcünün en iyi maçı değildi ama Crystal Palace hücumundaki varlığı, zor günlerden Avrupa Kupası mücadelesine evrimin dikkatle yürütüldüğünü açıklıyor. Geçen hafta Bournemouth, Murray için 3 milyon pound önerdi ama teklif reddedildi; önümüzdeki ay 32 yaşına basacak bir oyuncu için kabul edilebilir bir para, hele ki Connor Wickham ve Patrick Bamford kadroya katılmışken. Ama Pardew, takıma başarıyla hizmet etmiş tecrübeli isimleri kadroda tutmanın önemli olduğu görüşünde. “Takımda gitmelerini istemediğim bir çok karakter var. Glenn hâlâ 9 numaradaki ilk tercihimiz. Connor, Glenn’in iyi yaptığı şeylerden dersler çıkarmalı.” Aynısı, kaptan olmasına rağmen formayı 13 milyon poundluk yeni transfer Yohan Cabaye’a kaptıran Mile Jedinak için de geçerli. “Mile gibi birini kenardan oyuna sokabilmek ne büyük lüks. Birkaç basit şey yapıp işi toparladı.” Şeklinde hayranlığını dile getirdi Pardew. “Premier Lig için iyi bir tecrübeye sahibiz ve bu muazzam bir nitelik” diye devam etti. Palace şüphesiz ki iyiye gidiyor ve bu yolda işe yarar parçalardan vazgeçmeyecekler.
10- Anita Asıl Değerini Ortaya Koymak Üzere mi?
Newcastle-Southampton maçından tek bir konu seçmek ikilem yaratıyor. Sonuçta Jay Rodriguez’in o feci sakatlığından yaklaşık bir yıl sonra Southampton’da ilk 11 başlamasını nasıl göz ardı edebilirsiniz? Steve McClaren’ın yaklaşık dokuz yıllık bir aradan sonra Premier Lig’e dönüşünü atlayabilir misiniz? Ve Southampton Yardımcı Menajeri Erwin Koeman’ın, tıpkı abisi menajer Ronald gibi iyi ve ölçülü oluşuna değinmek hoş olmaz mı? Ama bu tür baskıları bir kenara bırakalım, asıl konu Vurnon Anita’nın Jack Colback ile Newcastle’ın 4-2-3-1 diziliminde orta sahada yer bulması ve eski Ajaxlı oyuncunun, Southampton’ı şaşırtıp McClaren’ın takımını oyunun tek hakimi yapması; ta ki ikinci yarıda sırtından sakatlanıp kenara gelene kadar. Zekice pasları Southampton’ı dağıttı ve McClaren’ın önde baskı kurma düşüncesine iyi uyum sağladı. Newcastle’ın baş scout’u Graham Carr tarafından yıkıcı olarak nitelenen ama eski menajerler Alan Pardew ve John Carver tarafından pek de güvenilmeyen oyuncu, yeni yönetim ile gerçek değerini gösterebilir mi? Bunu zaman gösterecek ama Pazar günü, yerini Cheick Tiote’ye bıraktığında takım arkadaşları dengelerini kaybetti.
Çeviri: Buğra Balaban (@7naka)