*Ölü sezonla ilgili yazıların ilkini buradan okuyabilirsiniz.
Kış bütün kasvetiyle yaşanmaya devam ediyor ama arada bahar da göz kırpmıyor değil. Hafta sonu havanın açmasıyla beraber, uzun bir aradan sonra iki tur koşmak için soluğu Belgrad Ormanı’nda aldık (Ozan Can gibi gerçekten Belgrad’a gitmek isterdik tabii ama pazar sabahı git-gel zor oluyor). Beş haftalık aranın ardından aldığım iki kiloya ve ölü sezon moduna geçmiş olmama rağmen fena bir antrenman olmadı.
Ne yazık ki, her yeni gram vücut üzerindeki etkisini hissettiriyor. Bu da beni, yeni yazımın konusuna getiriyor. Geçen hafta, kış aylarında insanların daha çok yemek arzulamalarının kanıtlanmış bir gerçek olduğundan bahsetmiştim. Peki çözüm yemek yememek mi? Ya da ne yemek, ne kadar yemek?
Tabii ki diyetisyen değilim ve size Omega 3’lerin, lifli gıdaların veya ATP’lere ayrılmış proteinlerin bilimsel faydalarından bahsedemem. Bana göre biri balık yağı, biri müsli diğeri de protein tozu demek. Ama söz konusu ölü sezon olduğunda tek bir kuralım var: “Keyfinize bakın, nefsinize hakim olun.” Tek bir kural gibi gözükmüyor farkındayım ama sonra “O son waffle’ı yemeyecektim” demeyin…
Keyfinize bakmanızı söylerken de tüm sezon yemek alışkanlıklarınıza dikkat ettikten sonra sadece makarna ve pasta ile beslenmeyeceğinizi varsayıyorum. Aksi takdirde keyif, acı verebilir. Biliyorum, soğuk bir gecede dışarıda yürürken içinden çikolata akan bir sufle yemek gayet güzel.
Ama şunu aklınıza koyun; kapalı alanda spor yapmaya alışık değilseniz ve açık alanda bulunmanızı gerektirecek bir işiniz yoksa, kış aylarında kilo alacaksınız. Çünkü daha az hareket edecek, daha az spor yapacak ve soğuktan kaçınacaksınız. Bu kilo alma durumunu minimum seviyede tutmak ancak akıllıca beslenmekle mümkün.
Kalori hesabı yapmak güzel ama o kaloriyi nereden aldığınız da çok önemli. 2000 kalorilik bir patates kızartması ile 2000 kalorilik meyve arasında dağlar kadar fark var. Dolayısıyla sadece excel sayfasında ya da mobil uygulamalarda kalori hesabı yapmakla yetinmeyin.
Spor ve hareket rutininizin değişmesi metabolizmanızı da ciddi ölçüde etkileyecek. Metabolizmayı düzenleyebilmek için yemek rutini fayda sağlar. Klişe gelebilir ama kesinlikle kahvaltıyı es geçmeyin. Zira kahvaltıda yedikleriniz metabolizmanın çalışmasında marş motoru etkisi yapıyor. Bu rutini bozarsanız maalesef kilo alacaksınız.
Ölü sezonda aldığınız kiloyu aslında avantaja çevirmek de mümkün. Daha çok güçlenmeye ve hızlanmaya dayalı koşu ve kara antrenmanları yapacaksanız protein ağırlıklı beslenme ile kontrollü bir şekilde kilo alarak güçlenebilirsiniz. Zaten maraton sezonu başladığında ister istemez o kilolar gidecek.
Yine de ölü sezonda kendinize çok sert davranmayın ve arada kendinizi ödüllendirin ki neşeniz yerine gelsin.
Kendime gelecek olursam işim zor çünkü çoğunlukla Trakya’dayım. Trakya’da olmamın özelliği ise rakı… Temelde sıkıntı, rakı ile birlikte fazla yemek yeme alışkanlığım. Dolayısıyla ertesi sabahlar hep bir aldatma hissi ve vicdan azabı karışımı oluyor. Henüz bunun çözümünü bulmuş değilim ama bulur bulmaz paylaşacağım.
İki haftalık yazıyı bir paragrafta toplayacak olursam, belki de kendinize antrenman sayısı ya da kalori hedefleri koymadan önce ölü sezonun bitiş tarihini belirlemenizde fayda var. Bu sayede kendinizi ne kadar şımartabileceğinize de bir sınır getirmiş olursunuz. Bu bitiş tarihi için de 1 Mart iyidir.
*38. Vodafone İstanbul Maratonu yaklaşırken, detaylı bilgi için buradan.
Can Demirel, Güney Amerika’nın Kuzey karakterli soğuk insanı. Plaza, tarla ve oteller üçgeninde göçebe spor hayatı deniyor. Kısıtlı zamanda yapılan egzersizlerden maksimum verim almak üzerine deneysel çalışmalarda bulunuyor, kobay olarak kendini kullanıyor. 1993 yılında başladığı spor hayatında yüzme, yelken, Amerikan futbolu ve triatlonla gerçekten uğraşmış olup şimdilerde mevsimine göre spor seçiyor. Strava profili için tıklayabilirsin.