Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

RöportajSaha DışıOlimpiyattan Sonra Hayat

Birçok olimpik sporcu, aktif spor yaşamları sona erdikten sonra ne yapacağını bilmiyor. Bu konu üzerine çalışan Alper Kasapoğlu ve Gearoid Towey'yle olimpiyattan sonraki hayatı konuştuk.

2018 Kış Olimpiyat Oyunları, Güney Kore’nin PyeongChang kentine düzenleniyor. 3000’e yakın sporcu, daha hızlı, daha zarif, daha teknik olabilmek için yıllarını verdikleri branşlarında, dünyanın en iyileriyle rekabete giriyor. Ancak çok az kişi, spot ışıkları başka yöne çevrildiğinde o atletlerin hayatlarının geri kalanını nasıl geçirdikleriyle ilgileniyor. Küçük yaşlardan itibaren haftada 30-40 saat antrenman yaparak geçirdikleri yılların ardından artık sporu bırakma vakti geldiğinde, birçok atlet henüz 30’lu yaşlarının ortalarında bazı büyük sorularla baş başa buluyor kendini. Takvim yapraklarının onlara vadettiği ortalama 40 yıllık bir ömürleri daha varken, en iyi bildikleri şeye veda ettikten sonra sırada ne var? Yaşıtları iş dünyasında belli bir yere gelmişken her şeye sıfır noktasından başlamak mümkün mü?

Dekatlon Türkiye rekoru 20 yılı aşkın süredir kırılamayan, bugünlerde Dünya Olimpian Derneği(WOA) başkan yardımcılığı görevini de yürüten Alper Kasapoğlu ve eski olimpik atletlere destek olma amacı güden Crossing the Line vakfının kurucusu İrlandalı eski kürekçi Gearoid Towey ile Beşiktaş’ta buluştuk. Hem olimpik sporcuların yaşadıkları sorunları hem de ileride adımları konuştuk.


Olimpiyat Oyunları’nın yönetici organı IOC’nin (Uluslararası Olimpiyat Komitesi) eski olimpik sporcularla olan iletişimi ne durumda?

KASAPOĞLU: IOC’nin hâli hazırda uygulamaya koyduğu bir kariyer programı mevcut. Bu program ulusal olimpik komiteler üzerinden işliyor. Elbette Crossing the Line gibi bireysel organizasyonlar da benzer hedefler için çalışıyor. Burada asıl önemli olan şey, eski olimpik sporculara, meslektaşları üzerinden ulaşabilmek. Zira spor kariyerinizi aktif olarak sürdürürken, yarının neler getireceğini düşünmüyorsunuz. Tüm odağınız, kendi branşınızda en iyi noktaya ulaşabilmekle sınırlanıyor.

Bir diğer atlanmaması gereken nokta da şu: Aktif bir sporcuyken, her zaman etrafınızda işlerinizi sizin için yerine getiren birileri vardır. Koçlar, menajerler, finansal destekçileriniz… Ama emekli olduğunuzda ne koç, ne menajer, ne de telefonlarınızı yanıtlayan birini bulabilirsiniz. Bu durumun yarattığı sonuçlara ilişkin dikkat çekici bir veri paylaşayım: Birleşik Krallık’ta sporu bırakan eski futbolcuların yüzde 67’si evliliklerini devam ettiremiyor.

TOWEY: Sporcuların kariyeri sona erince, hele ki dış dünyayla yeterli sosyal iletişim içerisinde değillerse aile yapıları da ciddi zarar görüyor. Sporcuların yanında, ailelerinin de bu uyum programına katılmalarında fayda var. Onları yeni hayatlarında nelerin beklediğini fark etmeleri gerek. Doğru bir eğitimle, bu değişime cevap verebilirler. Depresif, yarından ne bekleyeceğini bilmeyen eski atletler, normale dönebilmek için iletişime açık olmalılar.

Spor dünyasındaki destek yapısı ortadan kaybolunca, sporcu için günlük hayatındaki tüm rutinler yok oluyor. Tutunabilecekleri nadir dallardan biri olan ailelerinden de kopma noktasına gelirlerse, daha kötü kararlar verip ciddi sorunlarla baş başa kalabiliyorlar. Özgüven zedelenmesi sonucunda, alkol ya da madde bağımlılığı, kumar gibi bataklara saplanabiliyorlar.

KASAPOĞLU: Türkiye benzer bir örneği yakın geçmişte hayatını kaybeden Naim Süleymanoğlu’nda gördü. Gerçek bir efsane sporu bıraktıktan sonra, kimse onu hayata tutunmaya itmedi.

TOWEY: 30 yaşına dek, branşında olabileceği en iyi seviyeye gelmeye kafa yoran bir sporcu, çoğu zaman o yaştan sonra 50-60 yıl daha yaşamını idame ettirmek zorunda olduğunu düşünmez. Spor kariyerlerinin, hayatlarının güzel bir bölümü olsa da son tahlilde tamamı değil bir parçası olduğunu unutmamaları gerek. Ama gerçek hayattaki örnekler, genelde bu bakış açısıyla örtüşmüyor.

Emekli sporcuları eğitmekten bahsederken, yeni bir iş sahibi olmaları için verilecek eğitimden mi yoksa sosyal ilişkileri, hayatı tanımayı kolaylaştıracak bir karakter danışmanlığından mı söz ediyoruz?

“30 yaşına dek, branşında olabileceği en iyi seviyeye gelmeye kafa yoran bir sporcu, çoğu zaman o yaştan sonra 50-60 yıl daha yaşamını idame ettirmek zorunda olduğunu düşünmez.” – Gearoid Towey

TOWEY: Bence her şeyden önce hayata dair becerilerini geliştirmek birincil gaye. Daha sonra kişinin kendini tanımasını sağlamak, ona yapabileceğiniz en büyük destek olur. Crossing the Line’da 12 aylık bir destek programımız var. Atletler bize geldiğinde, önlerindeki yeni hayatta kendilerini tanımalarını sağlamak için bire bir danışmanlık hizmeti veriyoruz. Psikoloji, kariyer danışmanlığı gibi birçok farklı elementi aynı potada eritiyoruz. Sporcu olarak daha hızlı koşmalarını, daha ileriye atlamalarını sağlayacak çalışmaların farkında olan kişilere, hayatta nelerden mutlu olduklarını, hangi alanlardan keyif aldıklarını öğretmeye çalışıyoruz. Olimpik kariyerinizden direkt olarak başka bir işe geçtiğinizde yanlış kararlar verme ihtimaliniz oldukça yüksek. Burada kendilerini tanımaya vakit ayırmaları gerekiyor. Gece insanı mı yoksa gündüz insanı mıyım; risk almayı seviyor muyum, güvenilir limanlarda mı daha mutluyum? Bu soruların cevabını verebilen kişiler, kendi geleceklerini de daha doğru şekilde tayin edebilirler.

Naim Süleymanoğlu örneğinden bahsettik. Bir yanda onun gibi sporunun zirvesine çıkmış atletler var, öte yanda ise tüm kariyerini yalnızca olimpiyat biletini cebine koymaya adamış isimler… 10-15 yıl uğrunda çaba sarf ettikleri rüyalarını gerçeğe dönüştürdükten sonra, aktif spor yaşamları devam etse dahi kendilerini boşlukta hissetmeleri mümkün. “Peki ya şimdi?” sorusunu size sorduklarında, cevabınız ne oluyor?

TOWEY: İlk yanıtımız “Bunu hiç düşünmedin mi?” oluyor (Gülüşmeler). İlk aşamada, bize gelen sporcuları bir değerlendirme testine sokuyoruz. Kimi atletler, kalan yaşamlarında ne yapmak istediklerini bilerek sporu bırakırken kimileri ise en ufak bir ipucuna dahi sahip değil. Burada en temelden bazı şeyleri inşa etmemiz gerekiyor. Kişisel bir profil çıkardığımızı söyleyebiliriz. Nelerden hoşlanıyorlar, ne tür bir karaktere sahipler, önem verdikleri sosyal değerler neler… Test sonuçlarına çoğu atletin oldukça şaşırdığına; “Bu, ben miyim?” diye sorduğuna tanıklık ettik.

Bu evrenin ardından, onları bir sporcu olarak değil bir insan olarak tanımış oluyoruz. Sonrasında onlara çeşitli yetiler aşılamaya, bilgi-birikim aktarımına başlıyoruz. Birçok atlet, sporu bıraktığında sınırlı bir öğrenme kapasitesiyle baş başa kalabiliyor. Sporcuyken daha hızlı, daha iyi olmak için sürekli aynı noktalar üzerinde mesai harcamanın bir sonucu olarak görebiliriz bunu. Zaman geçtikçe, algıları çok daha açık bireyler hâline geldiklerini kendileri de fark ediyor.

Tüm bu gelecek kaygısını tek bir koca bulut hâlinde gören sporcular için, problemi parçalara ayırmaya çalışıyoruz. Adım adım aşama kaydetmek oldukça önemli. Zira büyük resme baktığınızda, akıllara durgunluk veren bir tabloyla karşılaşıyorsunuz. Spor kariyerleri dışında kendilerini işe yaramaz hisseden sporcular için zamana yayılan düzenli bir gelişim evresi yaratmak, özgüvenlerini geri kazanmaları için kilit rol oynuyor.

“Türkiye benzer bir örneği yakın geçmişte hayatını kaybeden Naim Süleymanoğlu’nda gördü. Gerçek bir efsane sporu bıraktıktan sonra, kimse onu hayata tutunmaya itmedi.” – Alper Kasapoğlu

KASAPOĞLU: Özgüven konusunda yardımcı olabilecek bir konu da sporculara aktif kariyerlerine devam ederken akademik eğitimlerini sürdürebilme imkânı tanımak. ABD’de benim de deneyimleme şansı bulabildiğim üzere bu konuda sporcular çok rahatlar. Ancak Türkiye’nin de aralarında bulunduğu çoğu ülkede sporcuların antrenmanlarıyla okulu birlikte götürebilmeleri neredeyse imkânsız. Sistemin daha iyiye gitmesi için sporcuların hayatını kolaylaştıracak adımlar atılması adına ulusal olimpik komitelerin önayak olması gerekiyor.

Crossing the Line ile WOA ne gibi iş birlikleri içerisinde?

KASAPOĞLU: Son olarak Avustralya’da bir zirve düzenledik. Orada, bu yaz İstanbul’da Avrupalı sporcuları bir araya getirip neler yapabileceğimizi konuşmak üzere beyin fırtınası yaptık. Bu organizasyon, gerçekten bu desteğin bir parçası olmak isteyen kişilere hitap etmeli. Belli sponsor katkıları da sağlanabilirse, benzer durumlardan muzdarip sporculara daha kolay ulaşılabilir.

Son dönemde Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın başlattığı ‘Sporcu Danışma Merkezi’ iyi bir uygulama. Eski sporcular, herhangi bir sorunla baş başalarsa 145 no’lu hattı arayıp destek alabiliyorlar. Crossing the Line için de geleceğe yönelik hedeflerden biri buna benzer bir telefon desteğini 24 saat sağlayabilmek.

TOWEY: Kesinlikle. Ne zaman neler olacağını kestirmek güç. Bazı sporcular, kariyerlerinin son demlerine yaklaşırken gelecek planlarını da yapabiliyor. Diğerleri ise o kadar şanslı değiller; kimileri intihara teşebbüs edebilecek seviyeye gelebiliyor. Bu yüzden herkese ulaşabilecek bir iletişim kanalı kurmak istiyoruz. Edindiğimiz tecrübeleri de benzer noktadaki diğer meslektaşlarına ilham verecek şekilde kullanabiliriz.

WOA ile iş birliği yapmanın sizin için en heyecan verici yanı ne?

TOWEY: Crossing the Line’ı kurduktan yaklaşık iki ay sonra, WoA tarafından Moskova’daki bir panele davet edildim. Üç kez olimpiyat deneyimi yaşayan biri olarak, bu oluşumdan haberim dahi yoktu. Böyle bir oluşumun varlığı beni oldukça mutlu etti. Benim için buradaki en heyecan verici nokta, geniş kitlelere dokunabilme potansiyeli. O forumda konuştuğum her olimpik sporcu benimle empati kurabilen, ne hedeflediğimi anlayan kişilerdi. Zira aktif sporculara ne yaptığımızı anlatmak biraz zor olabiliyor. Bu empati ortamı, beni daha da cesaretlendirdi.

KASAPOĞLU: Bizim hedefimiz, atletlerle iletişimimizi arttırabilmek. Olimpik komiteler vasıtasıyla, git gide daha fazla ülkede WOA oluşumunu yerleşik kılmak ve ihtiyaç duyan sporculara da Crossing the Line sayesinde yardımcı olabilmek önemli gayelerimizden biri.

Mental problemlerin yanı sıra fiziksel rahatsızlıklar yaşayan eski sporculara da ulaşmak istiyoruz. Kariyerleri boyunca günde 6-7 saat idman yapan insanların, sporsuz kaldıklarında vücutlarının onları yarı yolda bıraktığını görmeleri işten bile değil.

Sporcuların destek almak için temasta olduğu kişilerin aynı yollardan geçmiş eski sporcular olmaları da aradaki güveni güçlendirmek için oldukça önemli olsa gerek…

TOWEY: Kesinlikle. Birçok sporcu, içinde oldukları ruh hâlini anlaması mümkün olmayan gelişigüzel psikologlara hem zamanlarını hem de paralarını kaptırabiliyorlar. Crossing the Line’da mümkün olduğunca sporcu geçmişli psikologlarla birlikte çalışıyoruz. Bu sayede atletlerin kendilerini ilk günden anlayabilen kişilerle iletişimde olmalarını sağlıyoruz.

Bir diğer artımız da ulusal olimpik komitelerden ya da IOC’den bağımsız şekilde çalışmamız. Zira birçok spor federasyonu kendi içinde bu tür destek programlarına sahip ama atletler bir şekilde antrenörlerinin ya da yöneticilerinin kulağına gidebileceğini düşünerek sorunlarını anlatmakta şeffaf davranamıyor. Bu noktada biz sporculara çok daha güvenilir bir liman sunuyoruz.

Elbette gizli kalması gereken hikâyeler de vardır ama ilham kaynağı olması için paylaşabileceğiniz örnekler var mı?

TOWEY: İsim vermemize gerek yok ama düzenlediğimiz son zirveye konuşmacı olarak katılanlar arasında eski bir ragbici de vardı. Şanslı azınlığın bir parçasıydı ve kariyeri sürerken ileride ne yapmak istediğine karar vermişti. Mimariye olan ilgisi sayesinde, maça çıkacağı her stadyumda arena menajeriyle temasa geçip özel bir tura çıkarak notlar almış. Bugün, stadyum tasarımı konusunda uzmanlaşmış bir mimar olarak hayatına devam ediyor. Sporcuların, içinde bulundukları spor dünyasını nasıl avantaja çevirebileceklerinin güzel bir örneği.

Hukuk, tıp eğitimlerine devam eden birçok sporcu tanıyorum. Spor kariyerleri sona erdikten sonra iş görüşmesine gittiklerinde, kimi işverenlerden “Vay canına! Olimpiyat Oyunları’nda yer almış biri olarak neden burada çalışmak isteyesin ki?” şeklinde cevaplar alıyorlar. Bazen sporu bir kenara bırakıp yeni bir hayat kurmak, karşıdakine anlatması oldukça güç bir hayal olabiliyor.

KASAPOĞLU: Benim de benzer bir hikâyem var. IOC vasıtasıyla spordan sonraki hayatı planlamak için danışmanlık veren bir insan kaynakları firması mevcut. Beni Türkiye’deki bir şirkete yönlendirdiler. Başlarda benimle çalışmak için heyecanlı görünüyorlardı ve CV’mi istediler. İnceledikten sonra ise “Tüm bunları siz mi başardınız? Hayır, hayır, hayır siz burası için fazla kalifiyesiniz, sizinle çalışamayız” cevabı verdiler. Bu da bir başka garip konu. Kırdığım rekorları, konuştuğum dilleri ve aldığım eğitimleri silip atamam ki!

TOWEY: Bir de bunun tam tersi örnekler var. Kimi sporcular iş dünyasına girer girmez en üst seviyede bir pozisyondan başlamak niyetindeler. “Atlet olarak bulunduğum noktaya varmak için 10 yıl uğraştım, yeniden sıfırdan başlayamam” düşüncesini kafalarından atmaları gerek. Evet rekorlar ve madalyalar için yıllarca çalışmış olabilirsiniz ama iş dünyasında adım adım kendinizi geliştirmekten korkmamalısınız. Spor kariyeri sürerken diğer alanlarda da bir şeyler edinebilenler, bu noktada diğerlerinden birkaç adım öne çıkıyor.

Bahsettiğiniz destek paketini düşündüğümde psikolojik yardımlar, yıl boyu sürecek eğitimler, bire bir görüşmeler derken ciddi de bir maliyet söz konusu. Gerekli fonu nasıl sağlıyorsunuz?

TOWEY: Şu aşamada sunduğumuz hizmetleri bir paket olarak satarak giderlerimizi karşılıyoruz. Burada yıl boyu süren bir kontrattan bahsediyorum. Bu yıldan itibaren internet üzerinden düzenleyeceğimiz seminerlerimizi de partnerlerimizin yanı sıra dışarıdan para verip izlemek isteyenlerin beğenisine sunacağız. Bu da bizim için bir gelir kaynağı yaratacak. Bir diğeri, elbette sponsorluklar ve yardımseverlerin bağışları. Bu yıl özellikle üzerine eğilmek istediğimiz taraf da burası zira planladığımız 24 saat destek hattı gibi yenilikleri gerçeğe dönüştürebilmek için bu tür yardımlara ihtiyacımız var. Bu katkılar sayesinde, tamamen dibe vurmuş ve para verip bu hizmetleri satın alamayacak eski sporculara da ücretsiz şekilde destek olabileceğiz.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler