Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

Saha DışıVideoOfisten Öneriler #9

Socrates ofisinde ne izleniyor, ne dinleniyor, ne okunuyor ve ne bekleniyor? Buğra Balaban seçimlerini yaptı.

Ne izledim?

Son sezonlarda NBA Playoffları’nda değişmeyen bazı şeyler var: Golden State Warriors ve Cleveland Cavaliers’ın finale yürüyüşü, DeMar Derozan ve Kyle Lowry’nin ilk maçlarda normal sezonu aratmaları ve elbette Los Angeles Clippers’ın büyük üçlüden en az birini sakatlığa kurban vermesi. Batı Konferansı ilk tur eşleşmesinde Clippers’ın Utah Jazz’a karşı 111-106 kazanarak seride 2-1 öne geçtiği mücadelede sağ ayak baş parmağından sakatlanan Blake Griffin, playoff’ları kapattı. Her ne kadar Clippers’a sempati duymasam da ya da seriyi Jazz’ın geçmesini istesem de, Doc Rivers ve büyük üçlü için hayıflanmadan geçemiyorum. Chris Paul, Blake Griffin ve DeAndre Jordan’ın birlikte geçirdiği altıncı sezonda artık sağlıklı şekilde playoff yolculuğunu sürdürmesini, yine konferans finali göremeden elendikten sonra ise Griffin’in takımdan ayrılması daha adil bir senaryo olurdu sanki. Ancak Griffin’in sakatlığı, Clippers’ın büyük üçlüsü için ‘Acaba?’ sorusunun baki kalmasına yol açacak. Sakatlandığı pozisyonun ardından kenara gelirken bench’i yumruklayan Griffin’in bu duygusal çöküşü, beni atletik uzunla ilgili bir belgesel arayışına itti. ‘Before the Bigs’ serisinin 2013 yapımı 46 dakikalık Blake Griffin bölümünde ailesinin ve etrafındakilerin gözünden Griffin’in çocukluk ve kolej yıllarına, beyzbol deneyimine ve oynadığı reklam filmleriyle alakalı görüşlerine kulak verebilirsiniz.

Ne dinledim?

Broken Bells, son yıllarda dinlemekten en hoşlandığım grup sanırım. Yalnızca iki albüm çıkarmış olmaları ya da grubun iki üyesi, James Mercer ile Brian Burton’ın aslen başka projelerin başrolündeyken Broken Bells’i bir deney olarak görmeleri onları ayrı bir yere koymama engel değil. Ancak son albümleri ‘After the Disco’nun üzerinden üç, ‘It’s That Talk Again’ single’ının üzerinden ise iki sene geçmişken, Mercer’ın ‘asıl evi’ The Shins’e iyiden iyiye meylettiğim için bir ihanet içinde sayılmamalıyım. 10 Mart 2017 tarihli ‘Heartworms’ albümünün çıkış parçası ‘Name for You’ya bir süredir takılmış durumdayım. Bıkana kadar dinlemek konusunda ıslah olmayacağımı gösteren birkaç haftayı geride bıraktım. Henüz bıkmaya da pek niyetim yok.

Ne okudum?

Socrates Dergi ofisindeki mini kitaplığımızdan yaklaşık bir ay önce ödünç aldığım Milan Kundera’nın Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’ne henüz başlayabildim. Can Yayınları’ndan Fatih Özgüven çevirisiyle çıkan kitaba bu kadar geç el atmamın sebebi de isminin ağızlara bu kadar pelesenk olması sanırım. Bilirsiniz, bazen etrafınızda içeriğinden ziyade ismiyle sık sık konuşmalara dahil olan kitap/film/diziler baş gösterdiğinde, ufak da olsa bir soğuma hissi doğabiliyor. Benzer bir durumu yıllar önce Leyla ile Mecnun dizisinde yaşamış, gecikmeli başladıktan sonra müptelası olmuştum. İlk bölümler itibarıyla Kundera’nın eseri de bende böylesine bir hayranlık uyandırmaya ve bu kadar ertelediğim için pişmanlık duymama yol açacak gibi görünüyor.

Ne bekliyorum?

Tenerife ve Banvit arasında oynanacak Basketbol Şampiyonlar Ligi finali. Tamam, NBA ve EuroLeague playoff’ları sürerken basketbol ahalisinin spot ışıklarını Tenerife’ye çevirmeyeceğinin farkındayım. Ama sizi temin ederim ki Bandırma’da doğup büyümüşseniz, bir Avrupa kupası kazanma ihtimalinin ne kadar tahayyül edilemez bir olgu olduğunu bilirsiniz. Kara Ali Acar Spor Salonu’nda küçük yaşlarda basketbol okulunda topu potaya yetiştirmeye çalışan, ileriki yıllarda kantinden birer simit aldıktan sonra tribüne doğru merdivenlerden çıkarken 2003-2004 ikinci lig şampiyonu kadronun posterine bakan biriyseniz, 30 Nisan Pazar akşamı 21.15’te oynanacak final maçının önemini anlarsınız. Henüz üst seviyedeki ilk zafer olan Türkiye Kupası’nın heyecanı dinmemişken bir de Avrupa kupası finali, nereden baksanız gerçek dışı.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler