Ne İzledim?
Çoğu zaman önceden izlediğim dizilerin favori bölümlerini açıp izlemeyi tercih ederim. Dizi hakkında bir şeyler okuduktan sonra ya da arkadaş önerileriyle yeni dizi izlemeye başlayamıyorum. Eğer dizinin görseline denk gelmişsem ve hoşuma gitmişse ya da bir yerde müziklerini dinlemiş ve etkilenmişsem anında izlemeye başlayabilirim. Bu durum Netflix’in geçtiğimiz Ekim ayında yayınlamaya başladığı Mindhunter isimli dizi için de geçerli oldu. Twitter’da paylaşılmış olan fragmanına denk geldim ve izlemeye başladım. Klasiktir, dizilerin ilk bölümleri, en iyi bölümler olmazlar. Fakat dizi sizi bir yerden yakalayabiliyorsa izlemeye devam edersiniz. Mindhunter izleme sürecim tam olarak bu şekilde başlamış ve devam etmişti.
1970’lerin sonunda iki FBI ajanı, davranış bilimleri ile seri katillerin cinayet psikolojilerini anlamaya çalışarak, araştırarak, tamamıyla gerçek katillerle endişe ve gerginlik verici türden yakınlıklar kurarak suç biliminde yeni ufuklar açmaya çalışıyorlar. Yaptıkları iş daha önce hiç yapılmamış bir şey. Bunun sancılarını da tabii ki çekiyorlar. Ayrıca dizinin dört bölümünün yönetmenlik koltuğunda David Fincher’ın oturduğunu söylersem, sanırım sinematografi konusunda da sizi bir şeylere ikna etmiş olurum.
Dizide yer alan seri katil karakterlerinin tamamına yakını, gerçek hayatta var olan karakterler. Etkileyici başrol oyunculuklarının yanında, benim en fazla etkisi altında kaldığım kişi ise Ed Kemper karakterine hayat veren Cameron Britton. Ed’in karakterini ve onu diğer seri katillerden farklı yapan zekasını diziye olduğu gibi yansıtıyor.
Bahsettiğim konu ile ilgili bir video da mevcut:
Ne Okudum?
John Berger, en etkili İngiliz sanat eleştirmenlerinden biridir. Aynı zamanda senaryo yazarı, romancı, ressam ve belgesel yazarı gibi kimlikleri de var tabii. Kendisi 2017 yılı Ocak ayının başında aramızdan ayrılmıştı. Ben de yaklaşık bir yıl sonra onun Görme Biçimleri adlı kitabını tekrar okudum. Geçtiğimiz günlerde okumayı bitirdiğim bu kitabı ilk kez okuduğumda üniversite ikinci sınıftaydım ve fark ettim ki gözden kaçırdığım pek çok nokta varmış.
Görme Biçimleri, John Berger’in BBC için yaptığı bir televizyon dizisinden kitaplaştırılmış ve ilk kez 1972 yılında yayımlanmış. Bana göre bu kitabın en iyi tanımı: eleştirel bir görme biçiminin manifestosu. Bu tanım aynı zamanda ”neden bu kitap üniversite yıllarında okunmalı?” sorusunun da cevabı diye düşünüyorum. İçeriği ise, John Berger’in çevremizdeki görüntüleri nasıl algıladığımız üzerine söylediklerinden oluşuyor. Günümüzde görüntü okuma konusunda her gün karşımıza çıkan yüzlerce tuzak var ve biz bunların büyük bir bölümünü fark edemiyoruz. Bu konuda kendimizi geliştirmek ve gözlerimizi biraz daha fazla açabilmek için John Berger’in Görme Biçimleri adlı kitabı müthiş bir başlangıç.
Ne Dinledim?
Yeni diziler, aynı zamanda yeni soundtrack’ler anlamına da gelir. Mindhunter bana soundtrack konusunda da büyük keyif verdi. Diziyi izlerken, bazı şarkıları ilk defa duydum ve günlerce dinleyecek kadar etkilendim, bazen de bildiğim ama çok uzun zamandır dinlemediğim şarkılara denk geldim. Dizinin sezon finalinde çalan ve çaldığı sahneye müthiş yakışan Led Zeppelin‘in In The Light isimli şarkısı da bunlardan bir tanesiydi. Dinlemeyeli çok uzun zaman olmuştu ve çok severek izlediğim bir dizinin hiç beklemediğim bir anında kulağıma gelmesi mutlu etti.
https://www.youtube.com/watch?v=pkDxjZ0jVCw
Ne Bekliyorum?
9 Şubat 2018’de açılış töreni yapılacak Kış Olimpiyat oyunlarını bekliyorum. Kış Olimpiyat oyunlarının hemen hemen tüm branşlarına ilgi duyuyorum fakat en sıkı takip edeceğim branş hiç şüphesiz ki Buz hokeyi olacak. Gerçi NHL’in takvim uyuşmazlığı gibi bahanelerle oyuncu göndermeyeceğini açıkladığı tarihten beri keyifler biraz kaçmış durumda ancak yine de izlemeye değer bir organizasyon olacağından eminim.