Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

Saha DışıOfisten Öneriler #10

Socrates ofisinde ne okunuyor, ne izleniyor ve ne bekleniyor?

Ne izledim?

1812 Londra’sında geçen ve başrolünde Tom Hardy’nin yer aldığı Taboo’yu tavsiye üzerine izleyip yeni bitirdim. Şu anda sadece sekiz bölümlük bir sezonu olan dizi, açıkçası tempo bakımından beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Son iki bölüme kadar hayli yavaş ilerlese de son iki bölümde beklentimin hakkını verdi diyebilirim. İkinci sezonu -biraz daha düşük beklenti ile de olsa- bekleyeceğim.

Bir diğer izlediğim yapım “Five Came Back”. İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların propaganda filmleriyle mücadele etmek için gönüllü olan ve cepheye gidip belgesellerle filmler çeken beş yönetmenin (John Ford, William Wyler, John Huston, Frank Capra, and George Stevens) hikâyesini anlatan “mini-dizi” bir saatlik üç bölümden oluşuyor. Dönemin en önemli yönetmenlerinden olan ve Akademi Ödülleri de dahil olmak üzere birçok ödüle sahip bu isimlerin hikayesini; Steven Spielberg, Francis Ford Coppola, Guillermo del Toro, Paul Greengrass ve Lawrence Kasdan gibi önemli isimlerden dinliyoruz. Neflix’te izleyebileceğiniz yapımın seslendirmesini de ünlü oyuncu Meryl Streep yapıyor.

Son olarak bir parantez de Logan’a açmak isterim. –Sanırım- artık vizyonda yer almıyor olsa da, DVD ve Blu-ray’e geldiğinde izlemeyenler bence mutlaka izlemeli, özellikle de herhangi bir X-Men filmi izleyip beğenmiş olanlar. Logan kesinlikle bildiğimiz “süper-kahraman filmi” janrasının dışında geziyor ve karakterler üzerine odaklanmış son derece etkili bir dram. Daha önce hiçbir X-Men filmi izlememiş birisi hikâyeyi takip etmekte zorlanır mı emin değilim, ama takip edebildiği takdirle kesinlikle filmi ilgiyle izleyeceğinden eminim. En kötü ihtimalle önceki olaylar hakkında hızlı bir Google araştırması yaptıktan sonra izlerseniz, bu senenin en “güçlü” filmlerinden birini izlemiş olacaksınız.

Ne dinledim?

En çok dinlediğim müzik türü 90’lar alternatif rock olmasına rağmen arada gözden kaçan gruplar tabii ki oluyor. Bunlardan biri de -nasıl olduysa- Urge Overkill olmuş. Grup Nevermind turnesinde Nirvana’nın, Vs. turnesinde Pearl Jam’in ön grubu olması, Steve Albini ve Butch Vig gibi grunge dünyasında son derece bilinen prodüktörlerle çalışmış olması ve Nirvana’nın da plak şirketi Geffen Records’a bağlı olması sebebiyle çoktan bir şekilde radarıma girmiş olmalıydı ama girmemiş. Bunlara ünlü toplama albüm No Alternative’e şarkı vermesini ve son olarak Pulp Fiction soundtrack’inde bile yer almasını da eklersek, bu güne kadar yollarımızın kesişmemesi Almanya ile Brezilya’nın ilk Dünya Kupası karşılaşmasının 2002 Finali olması kadar absürd.

Grupla tanışmam da Jack Black’in instagram hesabı sayesinde oldu. Kendisi zaman zaman karaoke yaptığı, zaman zamansa sadece şarkılarda ağız oynattığı videoları #RadOnes tagi altında topluyor. Müzik zevkimiz baya uyuşuyormuş ki bu şarkıları topladığı #RadOnes Spotify listesini de keyifle takibe aldım, sizlere de tavsiye ederim. Son bir not, Urge Overkill’in en çok satış yapan iki albümünden biri olan Oversaturated malesef Spotify’da yer almıyor.

Ne okudum?

Amerikalı yazar Philip K. Dick’in romanı “The Man in the High Castle” konusuyla çok uzun zaman önce dikkatimi çekmişti. Kitap, İkinci Dünya Savaşı’nı Mihver Devletler’in kazandığı ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Almanlar ve Japonlar tarafından paylaşıldığı paralel bir evrende geçiyor. Buraya kadar her şey gayet ilgi çekici olsa da, yıllar içinde sayısız kez başladığım kitabı bitirmek bir türlü nasip olmadı. Çok uzun bir roman olmamasına rağmen birçok kez yarıda bırakıp baştan başlamak zorunda kaldım. Ben bu basiretsizliği gösterirken kitabın dizisi bile çıktı fakat inadımdan onu da izlemiyorum. Uzun lafın kısası, yine başladığım romanı bu sefer bitirmeye niyetliyim.

Ne bekliyorum?

Şampiyonlar Ligi finali büyük bir süpriz olmazsa Real Madrid ve Juventus arasında oynanacak. Format Şampiyon Kulüpler Kupası’ndan Şampiyonlar Ligi’ne döndüğünden beri hiçbir takım kupayı üst üste iki kez kazanmayı başaramadı. Cristiano Ronaldo ‘coşmak’ için kendine harika bir dönem seçmişken Real Madrid bu ilki başarmaya çalışacak.

Öbür tarafta ise İtalyan futbolunu neredeyse tek başına Avrupa’nın zirvesine geri döndürmeye çalışan bir Juventus var. 1976-77 sezonunda Juventus’un aldığı UEFA Kupası’ndan, 1983-84 sezonunda yine Juventus’un aldığı Kupa Galipleri Kupası’na kadar olan dönem İtalyan kulüplerinin hiçbir Avrupa Kupası kazanamadığı en uzun dönemdi. Avrupa’da son kupa kaldıran İtalyan kulübünün 2009-2010 sezonunda Şampiyonlar Ligi’ni kazanan Inter olduğu düşünülürse, Juventus bu sene kupayı kazanamazsa İtalyanların kupasızlığı en uzun dönemine girmiş olacak.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler