Eski toprakların yeniyi eleştirmesi görülmemiş bir şey değil. Bu yüzden Jean-Marie Leblanc’ın modern bisiklete dair söyledikleri çok da şaşırtmıyor. Kariyerine bisikletçi olarak başlayan, sporu bıraktıktan sonra olağanüstü bir gazetecilik kariyerine imza atan, peşinden 1989-2006 arasında Fransa Bisiklet Turu’nun patronluğunu yapan tecrübeli isim günümüzdeki yarışların basmakalıp olduğunu ifade ediyor: “Artık yarışlarda fanteziye ve doğaçlamaya neredeyse yer yok. Çekicilik azaldı. Kaçış grupları öne çıkıyor ve çoğu zaman da yakalanıyor. Panache ve sürpriz eksikliği var. Bu yarış radyolarının suçu mu? Şüphesiz ki, biraz. Aynı zamanda paranın bir etkisi mi? Biraz da öyle.”
Bu alanda yalnız olmadığını söylemek lâzım. Günümüzdeki büyük turlara ve yarışlara baktığımızda kontrolün daha mühim hâle geldiğini, hayal gücünün önemini kaybettiğini görüyoruz. Yarışlar çekiciliğini kaybetti mi? Birçok açıdan hayır. Ama büyük şampiyonların herhangi bir etabın sonuna 100 kilometre kala kaçış grubuna girdiği günleri bir daha tarih kitapları dışında göremeyecek olduğumuz da bir gerçek. Buna üzülmeli miyiz? Belki de hayır. Her şeyde olduğu gibi burada da hiçbir şey tümüyle kötüye gitmedi, sadece değişti.
Mesela 2015 İspanya Bisiklet Turu. Son yılların en sert parkurlarından birine sahip olan, barındırdığı isimler epeydir konuşulan La Vuelta’nın başlangıcı, Leblanc’ın eleştirilerini doğrular vaziyette. Kaçış grupları gidiyor, sonra yakalanıyor ve finiş çizgisine geliyoruz. Team Sky’dan Nicholas Roche’un denemeleri, Esteban Chaves’in ikinci etapta genel klasman lideri olmasını sağlayan atağı ve Peter Sagan dışında konuşacak çok fazla şeyimiz yok. Bir yandan da konuşmak için çok erken. Endülüs’ten başlayan yarışta henüz genel klasmanı etkileyecek safhalara gelmedik.
Yine de Peter Sagan’dan biraz bahsedebiliriz. Slovak bisikletçi, bir ay evvel 2015 Fransa Bisiklet Turu’na imzasını atmıştı. Hayır, yeşil mayoyu kazanması bu imzanın sebebi değildi. Etap kazanamayan Sagan, defalarca kaçış grubuna girerek, inişlerde tek başına atak yaparak, dağlarda yokuş uzmanlarıyla birlikte kalmaya çalışarak, düz etaplarda sprinterlerle savaşarak her şeyi yapmaya çalıştı. Sonunda hiçbir şey elde edemedi. Taktik, pek kafa yormayı sevdiği bir şey değildi. Hiçbir zaman da da olmamıştı. Sagan, bazen başına belalar açacak şekilde, hayatta ve yarışlarda aklına eseni yapmayı seven bir adamdı ve bunu da en iyi Le Tour’da gösterdi.
Kontrolden hoşlanmaması onu eski toprakların da favorisi yapıyor. Tıpkı LeBlanc gibi günümüz yarışlarından şikayet eden Fransız yazar Philippe Brunel geçen ay verdiği bir röportajda Sagan’ı övmüştü, şu sözlerle: “O Fransa Bisiklet Turu’nun sadece bir bisiklet yarışı olduğunu anlayan tek isim, ne eksik, ne fazla. Spora keyif katıyor ve ne yazık ki sporda artık o kadar da eğlence kalmadı.” Ağzından çıkan kelimeler ve yaptığı saçma şakalar Sagan’ı, her cümleleri bir şiirden alınmış gibi duran, fotoğrafları spor tarihinin büyük ve trajik kahramanlarının arasında yazılı olan isimlerin yanına belli açılardan koymayacak olsa da yüzbinlerce insanı, en müşkülpesent yazarları dahi, peşinden sürüklemeyi başarıyor. Bundan dolayı kendisinden bahsedeceğiz. Bugün, yarın, bundan sonra.
Bu yazının kaleme alınma sebebi ise başka. İki sene önce Le Tour’da Sagan’ın kazandığı Albi etabı bir başyapıttı. O zamanki takımı Cannondale, etabın başında topluca atak yapmış, rakip sprint trenlerini yorduktan sonra Slovak bisikletçiye zaferi sunmuştu. Sagan o günden beri ilk kez gerçek bir takımda yarışıyor. Arada geçen yarışlarda erken ataklar yaptı, kazanabileceği onlarca etabı ikinci bitirdi ve taktiksel eksikleri, hatta cehaleti yüzüne vuruldu. Lâkin neredeyse kaybettiği bütün yarışlar muazzamdı. Özellikle son Le Tour’da parçası olduğu kaçış grupları, modern yarışlarda herhangi bir kaçış grubunun sunduğu eğlenceden fazlasını barındırıyordu.
Şimdi ise güçlü bir takımı var. Yeniden. Fransa’da Alberto Contador için kolları sıvayan Tinkoff-Saxo, Vuelta’ya Slovak bisikletçinin emrinde başladı. Kazandığı üçüncü etap bu yüzden klasik bir sprintti. Takımı tarafından iyi taşınmış, sonda Giant-Alpecin’in arkasına saklanarak zafere gitmişti. Kaybettiği dördüncü etap ise daha fazla eğlence barındırıyordu. İspanya Bisiklet Turu organizatörlerinin yol kitapçığına “1350 metre yükseklikte bitecek” diye yazdığı etap, aslında 2250 metrede noktalanıyordu. Normal şartlarda böylesine bir irtifa Sagan için uygun değildi. Fakat o bunu bilmiyordu ve birçok saf tırmanışçıdan daha iyi çıktığı dağı, Alejandro Valverde’nin arkasında ikinci bitirdi. Etabın sonunu izleyenler bir kez daha hatası yüzünden kaybettiğine hükmedebilir. Fakat bu gerçekten umrumuzda olmalı mı? Sagan, kazanabileceği her yarışı kazanmayı öğrendiğinde bisiklet sıkıcı bir spor olacak. Şimdi ise her şeyi daha zevkli hâle getiriyor. Arada kalarak ve arada kazanarak.