“NBA’de bir silahlanma yarışı var. Ya bu yarışın içerisinde yer alırsınız ya da kenarda izlersiniz. Kariyerlerinin zirve dönemlerini yaşayan James Harden ve Chris Paul ile birlikte, en güçlü rakiplere karşı ciddi bir şansımız olacağını hissettik.”
Houston Rockets genel menajeri Daryl Morey, Chris Paul takasının ardından koç Mike D’Antoni’yle birlikte düzenlediği basın toplantısının hemen başında bu sözleri sarf etti. Golden State Warriors’ın tek mağlubiyetle kapattığı playoff yolculuğu, yöneticisinden oyuncusuna NBA’in düşünme şeklini değiştirdi. Ligin en berrak zihinlerinden Morey’nin Chris Paul hamlesi, bu ‘silahlanma yarışı’nın Soğuk Savaş tipi iki kutuplu hâle gelmemesi için atılan ilk ciddi adım oldu.
Sporda -daha geniş açıdan bakmak gerekirse hayatta da- en yakın rakibiniz kadar iyisinizdir. Hedefiniz zirveye çıkmaksa en iyi rakibinizin derecesini geçmeye odaklanmalısınız. Hâli hazırda ilk sıradaysanız en yakın takipçinizin hamlelerine cevap vermeniz gerekir. Larry Bird-Magic Johnson, Roger Federer-Rafael Nadal, Real Madrid-Barcelona rekabetleri, bu gerçeğin farklı dönemlerdeki yansımaları olarak not düşülebilir.
Warriors ve Cleveland Cavaliers da son iki yılda birbirlerini yukarıya taşıdı. LeBron James ve Kyrie Irving’in, 2016 Finalleri’nin son üç maçında ortaya koydukları insanüstü performans, Draymond Green’in telefonuna sarılıp Kevin Durant’i çağırmasına yol açtı. Warriors’ın Durant eklemesiyle birlikte çıktığı nokta, Cavs’i hücümda daha da keskinleşmek zorunda bıraktı. Rekorları alt üst edip ilk çeyreğinde 49, devre sonunda ise 86 sayı attıkları dördüncü maç, tavanlarının ne seviyeye çıktığını ortaya koydu. Ancak Warriors buldozerine karşı bu tavanın biraz altında kalmaları, diğer maçlarda parkeden boynu bükük ayrılmalarına yol açtı.
Ve bu yaza geldiğimizde, Cleveland bir adım daha atmayı denemekten geri durmadı. Tek yıllık bir risk almak pahasına, Paul George’la yüzük için daha büyük bir şansları olacağına karar verip üç yıl kadrolarında tutabilecekleri Kevin Love’dan vazgeçmeyi göze aldılar. Bu takas gerçekleşmedi belki ama Cavs’in düşünce tarzını ortaya koymaya yetti.
Ainge vs Morey
İki kutuptan art arda hamleler gelirken ligin geri kalanından farklı tepkiler geldi. Bazı yöneticiler bu iki süper gücün geçilemez olduklarını öngörüp yatırımı orta ve uzun vadeye yapmayı tercih ettiler. Şu ana dek Boston Celtics genel menajeri Danny Ainge’in oynadığı eli bu sınıfa dahil edebiliriz. Ainge, geçtiğimiz altı ay içerisinde elindeki bazı draft haklarından ve genç oyunculardan vazgeçip DeMarcus Cousins, Paul George ya da Jimmy Butler’a sahip olabilirdi. Fakat tecrübeli genel menajerin tercihi en doğru teklif için bekleyip eninde sonunda LeBron’a boyun eğecek bir takım uğruna elindeki değerlerden vazgeçmemek oldu. En azından bugüne dek…
Öte yanda ise bu ‘silahlanma yarışı’na dahil olmayı seçenler var. Morey ya da Oklahoma City Thunder genel menajeri Sam Presti gibi. Bundan birkaç sezon önce olsa, iki genel menajer de MVP yarışını ilk iki sırada bitiren süper yıldızları James Harden ve Russell Westbrook’un etrafına yeni yıldızlardan ziyade daha uygun yan parçalar arayabilirlerdi. İstisnai bir hücum grafiği çizdikleri normal sezonun ardından savunmada işleri rayına koyabilecek birkaç ekleme yapmak yerine Morey, Chris Paul’le birlikte yeni bir ağır silahı cephaneye ekledi ve bu uğurda bazı piyadelerini -başta Patrick Beverley ve Lou Williams olmak üzere- feda etti. Presti de Durant’in vedasının ardından bir terminatöre dönüşen Westbrook’un yanına pekâlâ birkaç şutör eklemeyi ve Russ’ın potaya uzanan rotasını ferahlatmayı seçebilirdi. Ama tercihi, iki genç yeteneği Victor Oladipo ve Domantas Sabonis’i tek yıllık bir kiralamaya dönüşebilme riskine rağmen Paul George karşılığı Pacers’a yollamak oldu.
Git gide daha da sık görmeye başladığımız yıldız ittifakında, oyunun değişiminin payını yadsımayalım. Tüm hücumu tek bir yıldızın omzuna yükleyip ondan takımı sırtlamasını bekleyebileceğiniz günler geride kaldı. Topu kendi potasının altından aldıktan sonra 15 saniye sektirip el üstünden isabet kaydetmeyi deneyen Kobe Bryant’lar, Allen Iverson’lar, Tracy McGrady’ler artık NBA’in bir parçası değil. Çok değil, yalnızca beş sezon önce NBA’in en hızlı oyun temposuna sahip takımı Sacramento Kings, 48 dakika başına 94.7 pozisyon üretiyordu. O takım aynı tempoyu bu sezon ortaya koysa, ligin en yavaş yedinci takımı olan Toronto Raptors’ın temposuna eşit olacaktı. Artan oyun temposuyla birlikte süper yıldızların algısı sürekli açık olmak zorunda ve savunmada saklanabilecekleri noktalar, hücum çeşitliliğinin günbegün arttığı NBA’de iyiden iyiye erimiş durumda. Sezon boyu maç başına aldığı sürede ligin tepesinde yer alan LeBron James’in ya da bu listenin yedinci sırasındaki James Harden’ın playoff’ların son bölümünde ne kadar yorgun bir görüntü çizdiklerini hatırlayalım. Süper yıldızların pillerinin erken bitmemesi için bu yüke destek verecek yeni eklemeler, Curry’lerin yanına Durant’ler, Harden’ların yanına Paul’ler olarak gün yüzüne çıkıyor.
Süper Yıldız İttifakı
Yöneticiler kadar oyuncuların bakış açıları da son yıllarda iyiden iyiye değişti. Eskiden bir takımın yüzü ve tartışmasız lideri olmak apayrı bir payeydi. Özellikle LeBron’un Miami Heat’e katılmasıyla ciddi bir kırılma yaşayan bu algı, Durant&Warriors birlikteliğiyle tamamen değişmiş durumda. Artık NBA, takımdaki diğer yıldızlarla kavga edip onları takımdan uzaklaştıran Kobe’lerin yerine kadroya katılması için Chris Paul ile bizzat temasa geçen Harden’lara ya da Durant’e mesaj atan Draymond Green’lere evrildi. Bu da mantıksız değil elbette. Kendi takımıyla sürekli Warriors’a boyun eğmektense (Huzur içinde yat Paul’ün Clippers’ı!) daha iyi yıldızlarla ve daha iyi koçlarla saf tutup GSW’yi devirme şansını az da olsa artırmayı seçmeleri son derece doğal. Chris Paul gibi ligin son on yıldaki en iyi oyun kurucusu olarak gösterilen bir ismin dahi bu rotayı seçebilmesi, geleceğe dair ipuçları taşıyor. Önceki bir yazıda da bahsettiğim gibi artık Damian Lillard’ların, Anthony Davis’lerin, Gordon Hayward’ların ‘kendi takımlarını’ bırakıp kazanmaya birkaç adım daha yakın kadrolarda yeni yıldız dostlarını arama vakitleri geldi. Önümüzdeki süreçte çok kutuplu ve ligin zirvesiyle playoff’un son sıraları arasındaki farkın daha da açıldığı bir NBA görebiliriz.
Morey ve Presti’nin bu denemelerinin boşa çıkmadığını görmemiz için haklı sebeplerimiz -belki de sadece naif umutlarımız- var. Stephen Curry ya da Durant’in yaşayacağı bir ayak burkulması, en iyiyi takip etmekten korkmayan takımlarla Warriors arasındaki farkı ciddi şekilde eritmeye yetebilir. NBA tarihinde üç sezon art arda aynı takımların final oynadığına yalnızca bir kez şahit olmamızın elbet bir sebebi var. 82 maçlık bir sezona eklenecek en az 16 maçlık bir playoff yolculuğunda birçok şey ters gidebilir. Bu tür anlarda elinize geçen fırsatı değerlendirebilmek için ise en azından denemekten vazgeçmemeniz gerek. Tıpkı Real Madrid-Barcelona hegemonyasının arasından La Liga çıkarmayı başaran Atletico Madrid gibi…