Day of the Champion. Başka bir zaman çizgisinde Steve McQueen’in başyapıtı bir Formula 1 filmi olacaktı. Tabii bu paralel evrende John Frankenheimer, o dönem mevcut tüm Panavision 65mm kameralarla nefis Grand Prix’yi çekmemiş, başrol için yapımcı Edward Lewis’le görüşen Steve McQueen de Pete Aron rolünü yakın arkadaşı James Garner’a kaptırmamıştı.
İçinde yaşadığımız evrende ise bir Lotus 19’un arkasına sabitlediği kamera ve bir şekilde ikna ettiği kameramanla deneme çekimleri dahi yapan McQueen, hem Day of the Champion’a, hem Formula 1 filmi fikrine, hem de James Garner’a küstü. James Garner’ın aksine, konuşmayan bir Steve McQueen’in olumlu çağrışımları var belleğimizde.
Le Mans’dan bahsediyorum.
Neredeyse ilk 40 dakikasında ve filmin önemli bölümünde diyalog olmayan bir filmin bu kadar çok şey anlatabilmesi sık rastlanır değil. Le Mans, son üyelerinden biri olarak Calvary’yi gösterebileceğim az konuşan, dingin filmler kulübüne de sığmıyor. Pist, pilot ve otomobil üçlüsüne motor ve çevre seslerinden başkası eşlik etmiyor. Le Mans’ın büyüleyici özelliklerinden biri de bu aslında. Yarıştığınız aracı bile takım arkadaşınızla paylaşıyor olmanıza rağmen Le Mans 24 Saat, evrendeki en yalnız yarışlardan. Upuzun Mulsanne düzlüğü, Vegas’a giden çöl yolları misali. Yolun sonunda ihtişam ve görkem var, ama yolculuğun kendisi evrendeki tek canlı olup olmadığınızı sorgulatır yalnızlıkta. Üzerinden 44 yıl geçmesine rağmen, Mulsanne düzlüğündeki pilot yalnızlığını Le Mans’dan başka tastamam verebilen bir yapıt yok.
Büyük bir kısmı 1970 Le Mans 24 Saat yarışında çekilen filmin ekibi, bu iş için yarışa katıldı. Porsche ve Ferrari’nin tek düellosu, La Sarthe’ın gelecekteki en başarılı markasının ilk zaferiydi. Bir kamera aracı bulundurmak için daha iyi bir yıl seçilemezdi.
Herbert Linge ve Jonathan Williams’ı yarıştırdıkları bir Porsche 908’i kameralarla donattıktan sonra bozuk aerodinamisi ve sürekli pite gelip film makarası değiştirmesine rağmen Solar Productions’ın 29 numaralı Porsche’si epey iyi bir tempoyla yarışa devam ediyordu. Prodüksiyon şirketi ve Steve McQueen, zaten problemli bütçe ve artık tatsızlaşmaya başlayan yapımın ışığında bir karar vermek zorundaydı. Film mi? Yoksa yarış mı? Steve McQueen ilk planında aracı Jackie Stewart’la paylaşacaktı. 29 numaralı Porsche’yi gizlice kullandığı rivayet edilse de, McQueen yarışta yer almadı. Kritik soru anında filmin tercih edilmesinin belki de en önemli faktörlerinden biriydi bu. Steve McQueen yarışıyor olsa, yarışmaya devam ederdi.
Richard Attwood ve Hans Hermann, ikonik Porsche 917’nin kokpitinde yarışı kazandı. Bir Racing Team, Engineering, Ecurie, Equipe ya da Scuderia olmayan Solar Productions, yarışı genel klasmanda dokuzuncu bitirdi.
Steve McQueen de, Le Mans’ın baş karakteri Michael Delaney de yarış galibi olmamasına rağmen kazandılar. Delaney intikamını aldı, McQueen de başyapıtını. Steve McQueen şimdilerde Walter White ile hatırlanan Heuer Monaco’suna-O zamanlar adında Tag yoktu- baktığında, 24 saatin tamamlandığını gördü. Bir şey söylememeyi tercih etti, belki de saatine bakan o değil, Delaney’ydi.