Andy Warhol sıkıcılığı savunmakta haklıydı. Daha doğrusu, filmlerini savunuyordu ve bunu yaparken sıkıcı sanat eserlerinin kademesine giriyordu. Bir röportajda ne demişti? “Sağda solda ‘Sıkıcı şeyleri severim’ sözümün sıkça alıntılandığını görüyorum. Evet, bunu gerçekten söyledim, ciddiydim de. Fakat bu benim de hiç sıkılmadığım anlamına gelmiyor.”
7 Haziran Pazar günü, bizler seçimle cebelleşirken, Bradley Wiggins The Hour Record‘u (Saat Rekoru) denedi. İlginç olan, bu denemeyi izlemekti. Saat Rekoru, doğası gereği içinde çok fazla eğlence barındırmıyordu. Bir adam velodroma çıkıyor, bir saat boyunca dönüp duruyordu. Hedef ne? Gidebildiğin kadar gitmek. 19. yüzyılın sonunda başlayan bu gelenek, Eddy Merckx’ten Miguel Indurain’e birçok efsane bisikletçinin performanslarına şahitlik etmişti ve izleyici deneyimi olarak Warhol’un sadece yemek yiyen, alışveriş yapan karakterlerinin gündelik hayatlarını bütün detaylarıyla, yavaşlığıyla gösterdiği filmlere benziyordu.
Bradley Wiggins bir saat boyunca pedal çevirip durmanın heyecanıyla kendisine yeni hedefler koymadan önce Paris-Roubaix kazanmak istediğini söylüyordu. 2012 Fransa Bisiklet Turu zaferinden sonra Team Sky’daki liderliği Chris Froome’a kaptırmıştı ve Bahar Klasikleri o günden beri koyduğu en gerçekçi hedefti. Kariyerinin sonuna yaklaşan Wiggo, çoğu bisikletçinin ergenlikten itibaren arnavut kaldırımlarını arşınladığı Kuzey Fransa yolları ile yeni haşır neşir olmuştu. Fakat 2014’te yarışı ilk 10’da bitirmesi gözleri açmıştı. Britanyalı, gerçekten bunu başarabilir miydi? Heyecanlandık, bekledik, bekledik ve cevabı 12 Nisan’da aldık: Hayır! Wiggins, 2015 Paris-Roubaix’de 18. olmuştu.
O yarış Britanyalı bisikletçinin yol bisikletine vedası niteliğinde olduğu için heyecan vericiydi. Wiggo, Team Sky mayosuyla son yarışına çıkıyordu ve sıradan bir veda ona yakışmazdı. Yaklaşık 30 kilometre kala bir atak yaptı. Bütün favorileri tedirdgin eden, televizyonları başındaki milyonlarca seyirciyi koltuğunda şaşkına çeviren bu atak, aynı zamanda atak yapmayı çok sevmeyen bir kariyerin de son hamlesi oldu. Ama bu çok doğru bir veda sayılmazdı. Bisiklet dışında agresif tavırlarıyla, sert demeçleriyle bilinen Wiggo bisiklet üzerinde ise işini garantiye almayı severdi. Bilhassa Team Sky yıllarında kazandığı zaferlerin arkasında disiplin, çalışma, kontrol manyaklığı ve her şeyi en ince noktasına kadar ölçüp biçme vardı.
Yine de tekrarlayalım. Beyler bayanlar, bu doğru bir veda sayılmazdı. Zira Wiggins böyle bir bisikletçi değildi. Her zaman estetik bir sporcu olmuştu. Özellikle zamana karşı etaplarında seleye oturduğu ve çıkış rampasına geldiği an estirdiği farklı havayı hissederdiniz. Lakin Fransa Bisiklet Turu zaferini ona getiren daha çok müdafaadaki başarısıydı. Rakiplerinin ataklarını Chris Froome, Michael Rogers, Richie Porte, Edvald Boasson Hagen gibi kurmaylarının da yardımıyla savuşturuyor, zamana karşı etaplarında elde ettiği avantajın dağlarda kaybettiklerini karşılayacağını, hatta arada kalan fark sayesinde üç haftalık turu kazanacağını plânlıyordu. İşler istediği gibi gitti, kazandı.
Estetik, Wiggins için dağlarda kullanacağınız ilk kelime değildi. Atak da o kelimeler arasında ilk 10’a girmezdi. Hatta itiraf edelim, 2012 Fransa Bisiklet Turu’nu izlerken hepimiz çok sıkılmıştık. Elbette Britanyalı bisikletçinin hiçbir zaman 1990’lar ve 2000’lerde gördüğümüz, sarı mayoyu dopingle ve spektaküler ataklarla kazanan isimlere (Pantani, Armstrong vb.) benzemeyeceğini biliyorduk. Yine de her şeye rağmen ara sıra bir hareket görmek istiyorduk. Göremedik. Bradley Wiggins, 2012 Fransa Bisiklet Turu’nu Besançon’daki zamana karşı etabında yarattığı farkla iyice perçinledi. Dağlarda Froome ile birlikte uyguladıkları yakıcı ve sıkıcı tempo rakipleri yıkmıştı.
Kariyerinin en özel senesini bir de Londra 2012 Olimpiyat Oyunları altınıyla süsleyen Bradley Wiggins sonraki yıllarda Team Sky için hem bir gurur vesilesi (Britanyalı ilk Fransa Bisiklet Turu şampiyon) hem de bir baş ağrısı oldu. Hangi yarışa katılacak? Chris Froome ile arası nasıl? Takım içinde kim daha fazla seviliyor? Dave Brailsford ile pist bisikleti yıllarına uzanan iletişimi ne durumda? Bütün bunlar hakkında kitaplar yazıldı, belgeseller çekildi, başarılı bir pist bisikletçisinden Champs-Élysées’de sarı mayosu ile zirveye çıkan bir yıldız olmaya giden yol bütün detayları ile farklı mecralarda kendisine yer buldu.
Sonrası kocaman bir boşluk. Bisikletçi olan Wiggins, bir anda gözden kayboldu. Sir olan Wiggins gündeme gelmeyi sürdürüyordu. Paul Weller ile aynı sahneyi paylaşabiliyor, konuk olduğu radyo programları, verdiği söyleşiler, yaptığı açıklamalar, giyimi kuşamı, oynadığı reklam kampanyaları ile öne çıkıyordu. Britanyalı, başarının lanetinden bahsediyor, Fransa Bisiklet Turu’nu kazandıktan sonraki birkaç hafta sokakta yürüyemediğini ve bu durumdan inanılmaz rahatsızlık duyduğunu belirtiyordu.
Bütün o iniş çıkışlarla süslediği yol bisikleti kariyerinde Paris-Roubaix’nin son yarışı olacağını söyleyen Britanyalı başladığı yere geri döneceğini, 2016 Rio Olimpiyat Oyunları’nda pist bisikletinde yarışacağını açıklamıştı. Bir çember çizerek kariyerine veda edecekti. Başladığı yere dönmeden önce yapmak istediği bir şey daha vardı. Saat Rekoru.
Bu rekor, bisiklet kadar eski bir maziye sahipti ve denemek için yapmak gerekenler çok basitti. Bir velodrom bulmak ve performansınızı pazarlamak. Uluslararası Bisiklet Birliği’nin geçmişte farklı ekipmanlarla ve tarzlarda yapılan rekorları birleştirmesi sonrası geçen sene ilk denemeyi Jens Voigt yapmış, istediğini almıştı. Rekor sonrasında geliştirilmeye devam etti. Matthias Brandle, Rohan Dennis, Alex Dowsett gibi isimler çıtayı ufak ufak yükseltmeyi sürdürdü. Wiggins’in yapmak istediği ise bu rekoru farklı bir noktaya taşımaktı. Sadece zamana, geçmişte yapılan derecelere, o rekorların sahiplerine karşı değil, geleceğe karşı da yarışmak istiyordu. Hedefi, saat rekorunu birkaç jenerasyonun dokunamayacağı bir noktaya taşımaktı.
7 Haziran Pazar günü sahne onundu. Çıktı ve… Evet, gerisi gerçekten de bir Andy Warhol filmi. Hiçbir şey olmadı. Bir şey dışında. Çıktı ve pedal çevirdi Wiggo. 55.5 km/h’lık bir tempo yapabileceğine inanmıştı. Eğer şartların hepsi mükemmel olursa Britanyalı bisikletçi bunu gerçekleştirebilirdi. Olmadı. Bradley Wiggins, 52.937 km ile Alex Dowsett’te olan rekoru 54.526 km’lik müthiş bir derece ile paramparça etti lakin birkaç jenerasyonun dokunmayacağı bir rekorun hayâli ile girdiği yarıştan, rakipleri tarafından kırılması muhtemel bir derece ile çıktı.
Bazı çok övülen filmlerden sıkıldığını ifade eden Slavoj Zizek, vaktiyle Altyazı dergisine “Filmin bittiğine o kadar seviniyorsunuz ki üzerine hemen konuşmak istiyorsunuz” demişti. Bu söz, Bradley Wiggins’in bitmeye yaklaşan kariyerini takip ederken hissettiklerimizi çok iyi ifade ediyor. Fransa Bisiklet Turu, Londra 2012 ve Saat Rekoru’ndan sonra Rio 2016’da da filmi bekleyeceğiz, izlerken sıkılacağız ve sonra saatlerce üzerine konuşacağız.