‘Mart Çılgınlığı’ demek NCAA Turnuvası demektir. Daha doğrusu şöyle; turnuva kelimesi olayın özünü tarif etmek için yeterli olmadığından, ben hep NCAA Play-Off denilmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Ama bir kere ‘NCAA Turnuvası’ ifadesi yapışmış, onu değiştirmek zor olur. Ancak Mart Çılgınlığı, her ne kadar bugün hemen hemen herkesin aklına NCAA ile kazınmış olsa da maalesef bu tarif, biraz da mahallenin büyük kabadayısının başka bir çocuğun elindeki şekeri almasına benziyor. Fakat o çocuk da şekeri daha önce kendinden daha küçük bir çocuktan aldığı için “Kılıçla yaşayan kılıçla ölür” deyip çok da sorgulamamak gerekiyor. Kafalar iyice karıştı mı? Aydınlatmaya çalışalım…
Mart Çılgınlığı, NCAA ile özdeşleşmeden yıllar önce ilk kez Illinois eyaletinde kullanılmaya başlanmış ve kabul görmüştü. Yine Illinois Üniversitesi’ni bir yerlere sokuşturmaya çalıştığımı düşündüğünüzü hisseder gibiyim ama tarih öyle yazıyor. Ben tarihin yalancısıyım. Ancak Illinois Üniversitesi’nin rolü, bugün sadece orijinal Mart Çılgınlığı’na ev sahipliği yapma onuru ile sınırlı kalıyor. Bu terim ilk çıktığında, Illinois eyaletinde liseler arası eyalet şampiyonluğunu tarif etmek için kullanılıyordu. Resmi bir belge yok ama Illinois Liseler Arası Spor Yönetimi (IHSA) öyle diyor.
Yıl 1908’di ve eyalet şampiyonasında mücadele etmeye hak kazanmış 11 takım vardı. Ancak bunlardan üçü, okullarının maddi olanaklarının yetersizliği nedeniyle katılamadı ve Mart Çılgınlığı sekiz lise takımıyla start aldı. Esasında üç takımın katılamamasından sonra bu tarif bulunsaydı daha doğru olurdu; zira bugünün parayla, sponsorlarla ve televizyon yayınlarıyla giderek büyüyen lise basketbolunda üç takımın böyle bir fırsatı değerlendirmemesi ancak ‘çılgınlık’ olarak tarif edilebilir.
1920’ye gelindiğinde, Illinois eyaletinde lise şampiyonunu belirlemek için 16 takım boy göstermeye başladı. 1930’lu yıllarda ise yaklaşık 900 lise, Illinois Üniversitesi’nin Huff Salonu’nda kozlarını paylaşabilmek için mücadele ediyordu. İşte bu sıralarda, kayıtlara göre 1939 yılında Mart Çılgınlığı tarifi, Illinois Eyaleti Liseler Arası şampiyonunu belirlemek için resmiyet kazandı. O kadar ki IHSA Asistan Genel Sekreteri Henry V. Porter’ın 1942 tarihli “Bu gece şutör minicik bir kene kral olabilir / Çünkü Mart Çılgınlığı başladı / Kanatlı ayaklar uçuyor, toplar havada / ve basket silahşorları silahlarını çekmiş durumda” sözlerine sahip şiiri -çok beğeni kazanmasa da- resmi olarak belgelere geçti. 1962’ye kadar Huff geleneği sürdü ve 1963 yılından itibaren bayrak, Illinois Üniversitesi’nin yeni devasa salonu Assembly Hall’a devredildi. 1995 yılına kadar da orijinal Mart Çılgınlığı’na ev sahipliği yaptı.
Üniversite basketbolu ise Mart Çılgınlığı’na ancak 1958 yılında uyandı. O zamanlar en önemli ve prestijli şampiyona NCAA değil, NIT’ydi. New York merkezli bu turnuva, üniversitelerin gözdesiydi ve bu deyimi, -tabiri caizse- daha az güçlü IHSA’nın elinden ‘çaldı’. Ancak 1982 yılında işler değişti; NCAA Turnuvası yayın haklarını ABD’nin en büyük üç ulusal kanalından birisi olan CBS aldı. İnsanların izlemesi için turnuvayı parlatmak gerekiyordu. Maçları anlatacak Brent Musburger, kariyerine Chicago Daily News gazetesinde spor muhabiri olarak başlamıştı. Illinois eyaletinde kariyeri yeşeren birisi olarak, yıllar önce IHSA’in kullandığı Mart Çılgınlığı tarifine yabancı değildi. Ve o tarifi kullanmaya başladı. NCAA Turnuvası’nın Mart Çılgınlığı ile birlikteliği de o zaman başladı.
(Not: IHSA ve NCAA mahkemelik oldular. NIT pek devreye giremedi çünkü o zaman onlar da IHSA ile mahkemelik olacaktı. Bu arada NCAA, son 16’ya kalanlar için kullandığı ‘Sweet Sixteen’ deyimi için de Kentucky Liseler Arası Spor Yönetimi (KHSA) ile mahkemelik oldu. Ama sonunda ‘büyük balık küçüğü yedi’.)
Kelimeler güzel ama altını veya içini doldurmazsan insanlar sunulan fikri bir yere kadar benimser. NCAA bunun altını ve içini fazlasıyla doldurdu. O kadar ki NCAA Final Four, neredeyse Amerikalılar için kutsal sayılan ve NFL şampiyonunu belirleyen Super Bowl kadar maddi güce ve izlenme oranlarına ulaştı. Ancak oraya gelinirken de çok önemli kilometre taşları yaşandı. Unutulmaz maçlar, efsaneleşen oyuncular, Hollywood’un bile hayal edemeyeceği hikâyeler… Bunların hepsini ölümsüzleştiren, akıllardan silinmemesini sağlayan ise televizyon yayınları oldu. 1978 yılından başlayarak dört sezon boyunca NCAA altın çağını yaşadı. Mart Çılgınlığı, gözlerin sadece ekranlarda gördükleriyle değil, aynı zamanda kulakların duyduklarıyla da devleşti. Dick Enberg, Al McGuire ve Billy Packer üçlüsü, dört sezon boyunca Hollywood yıldızları kadar ünlü oldular. Turnuvayı öyle parlattılar ki artık kimse Mart Çılgınlığı’nın IHSA veya NIT ile bir bağlantısı kaldığını hatırlamıyordu bile.
Tabii bu mükemmel fırtınanın gerçekleşmesi birçok olaya bağlı. Dick Enberg’ün muhteşem hareketlerinin sonunda anlatmayı kesip sadece “Aman Tanrım!” diye noktalamasından tutun da iki büyük yorumcuya kadar… Bir yanda NCAA şampiyonluğu yaşamış eski Marquette Üniversitesi koçu ve sokakta yetişmiş McGuire vardı. Diğer tarafta ise Polonya göçmeni basketbol koçu babası sayesinde hep kalburüstü okullarda okumuş, basketbolu yiyip yutmuş ancak hiç koç olamadığı için eziklik yaşayan Packer… İkilinin atışmaları, tartışmaları ve birbirlerini dozajını mükemmel ayarlayarak yerin dibine sokma çabaları, gözler kadar kulakların da maça girmesini sağladı.
Bu muhteşem üçlünün ilk Mart Çılgınlığı’nda NCAA tarihinin en fazla izlenen finali gerçekleşti. Orta Batı Amerika’nın köy düzenini, çiftçiliği ve sakin hayatı temsil eden Indiana State ile büyük şehri ve hızlı yaşamı temsil eden Magic Johnson’lı Michigan State karşı karşıya geldi. Maç beklenen çekişmeye sahne olmadı ama kimse ekran başından ayrılamadı. Tabii ki “Magic Johnson ribaundu aldı, hızlı çıkıyor, sağında Greg Kelser tam gaz geliyor, Magic sağa baktı, topu sola havaya fırlattı, aman tanrım!” gibi pozisyonlar da vardı ama anlatanlar, oynayanların önüne geçmişti. Sezon boyunca Indiana State’in 1 numara olmayı hak etmediğini söyleyip tepki alan Packer, Larry Bird ve takım arkadaşları finale çıktığında yanıldığını itiraf etmek zorunda kalmıştı. Ancak finale gelen kadar tüm maçlarını çift haneli fark ile kazanan ve Final Four’un ilk ayağında Penn Üniversitesi’ne 34 sayı fark atan Michigan State, Larry Bird ve saz arkadaşlarını yanına yaklaştırmıyordu. Michigan State, maçı 75-64 kazandı. Peki, Indiana State ile ilgili söylediklerini Packer’a turnuva boyunca hatırlatan McGuire’dan nasıl bir intikam alınacaktı? Herkes, iki yorumcunun ağzından çıkacakları dört gözle bekliyordu. Sonunda beklenen atışma olmadı ama kimse de yayın bitene kadar gözünü ekrandan alamadı.
McGuire ve Enberg, muhteşem bir uyum içinde çalışıyorlardı. McGuire sokak basketbolu tabirlerini ABD halkına maç sırasında aktarıyordu. Packer ile ekran başında seyre değer bir üçlü oluşturmuş olsalar da grupta kimlerin kanka olduğu hissediliyordu. İkinci sezonlarında, finalde en çok NCAA şampiyonluğu yaşamış üniversite UCLA ile Darrell Griffith’in takımı Louisville karşılaştı. Louisville 59-54 kazandı. Ancak Mart Çılgınlığı’nın her yıl gerçekleşeceğini kesinleştiren olaylar bir yıl sonra yaşandı. 14 Mart 1981 tarihinde, birkaç saat içinde çılgınca şeyler oldu. Mucizeler art arda geldi. İkinci tur maçları oynanıyordu. İlk olarak Arkansas, bir sezon öncesinin şampiyonu Louisville’i son saniyede US Reed’in yarı sahadan attığı basketle eledi. Ardından Rolando Blackman ve Kansas State, Batı Grubu’nun favorisi Oregon State’i son saniye basketiyle evine gönderdi. Ekran başında herkes “Ne oluyor yahu!” diye kendini toparlamaya çalışırken bu kez Orta Doğu Grubu bir numarası DePaul, kimsenin şans vermediği Saint Joseph Üniversitesi’ne yenildi. Bu gelişmeler öyle bir etki yarattı ki insanlar Kentucky, UCLA, Georgetown gibi devlerin de elendiğini fark etmedi bile. Tabii aynı gün Illinois’un nefesleri kesen bir maçta Wyoming’i 67-65’lik skorla elediğini unutmayanların olduğunu da belirtelim.
‘Mükemmel Fırtına’ gerçekleşmişti. Enberg-McGuire-Packer üçlüsü bulunabilecekleri en muhteşem sahnede yerlerini almışlardı. Onlar da kimseyi hayal kırıklığına uğratmadı. Özellikle Al McGuire tam havasını bulmuştu; sanki milyonlarca kişinin evine televizyon sayesinde misafir olmuş gibi değil de bir İrlanda meyhanesinde New York sokaklarından arkadaşlarıyla konuşuyor gibiydi. Hâlâ bazı söylediklerinin tam olarak ne anlama geldiğini anlamayanlar vardır mesela; “Eminim ki eşim kazaklarımı fırında sıcak tutuyordur” cümlesi gibi… Çözebildiğim kadarıyla, “İki takım da o kadar soğuk ki ben bile dondum” demeye çalışıyordu. Sonuçta, ABD günlerce bu cümleleri konuştu, tartıştı ve kullanmaya başladı. Billy Packer’ın mola sonrası çizilen oyuna anlam verememesi ve McGuire’ın ardından “Benim anlam veremediğim tek şey kamikaze pilotlarının neden kask taktıkları olmuştur” sözünü yapıştırması ya da hakemlere söverken salyalarına hâkim olamayan taraftarın görüntüsü üzerine “Her iğrenç taraftarın arkasında bilin ki onu domine eden ve ezen bir eşi vardır” gibi…
Umarım Mart Çılgınlığı’nın kalıcı olmasının sadece bir maç, bir oyuncu veya bir hikâyeye bağlı olmadığını anlatabilmişimdir. Dick Enberg-Al McGuire-Billy Packer üçlüsü, çok uzun sayılmayacak bir beraberlik döneminde Mart Çılgınlığı’nı televizyonların olmazsa olmaz seyirlerinden biri haline getirdiler. Al McGuire efsane bir koç ve ondan daha da efsane bir yorumcuydu. İzleyenleri peşine takmasının ana sebeplerinden biri dürüstlüğü ve samimiyetiydi. IHSA tarafından bulunan bir slogan onu kesmemiş veya rahatsız etmiş olacak ki onun için NCAA Turnuvası, Mart Çılgınlığı değil de hep ‘Büyük Dans’ olmuştu. Bunun ne anlama geldiğini anlamak veya niye bu tabiri kullandığını çözmek, çok da zor olmasa gerek.
*Bu yazı Socrates’in Mart 2016 sayısında yayımlanmıştır. Tüm sayılarımızı buradan satın alabilirsiniz.
[mailerlite_form form_id=2]