Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

Saha DışıLondra Maratonu’nda Neden Koştum?

Sadece boks, kriket veya futbolla ilgili değil. Londra'nın yeni belediye başkanı Sadiq Khan, aynı zamanda maraton tamamlayan bir koşucu.

Sadiq Khan, İşçi Partisi adayı olarak girdiği seçimlerde, muhafazakar aday Zak Goldsmith’i geride bırakarak Londra’nın yeni belediye başkanı oldu. Şehrin ilk Müslüman belediye başkanı, uluslararası basında Pakistan göçmeni ailesi ve otobüs şoförü babası üzerine kurulmuş ilham verici portrelerle karşılandı. Peki, Khan kimlerden ilham almış?

Irkçılığa karşı mücadeleleriyle Khan’dan övgü alan John Barnes, Viv Anderson, Luther Blissett ve Garth Crooks’tan başlayabiliriz. Aslında Barnes’ın etkisi daha eski günlere dayanıyor, zira saha içinde yaptıklarıyla Liverpool’a başkentte bir taraftar kazandıran o takımın da bir parçası… Khan, futbol ile tanıştığı günleri, geçen Kasım ayında Daily Mirror’a şöyle anlatıyor:

“İlk futbol anılarımda, Chelsea’yi izlemek için Stamford Bridge’e giden ve kale arkasında ırkçı hakaretlere maruz kalan ağabeylerim var. Dr. Martens marka botları ve yeşil montlarıyla ayırt edilebilen Ulusal Cephe destekçileri tarafından kovalanıp dönmüşlerdi eve. Ben de 1987’de bir Federasyon Kupası maçı için Plough Lane’e gittiğimi hatırlıyorum. Wimbledon’ı Spurs karşısında izleyecektim, fakat tuttuğum takımın taraftarlarının ırkçı sözleri buna izin vermedi. Üzerimde forma yoktu ve görünüşüme bakıp Spurs taraftarı bir Yahudi olduğumu düşünmüştü. Aslında o günlerde benim gibi birinin forma giymemesinin tek sebebi, dayak yeme korkusuydu. Ama bu seferliğine, forma giymediğim için hakarete uğramıştım. Seksenli yıllarda benim için tribünlere gitmek güvenli değildi. Ben de evimde oturup pazar akşamları Match of the Day programını izlemekle yetindim. Dönemin sürekli kazanan ve harika futbol oynayan takımı Liverpool’a tutuldum.”

Seçimi kazandıktan sonra TIME’a verdiği mülakatta ise, etkilenimlere açık genç Müslümanları aşırılıktan korumak için ne yaptığı sorusu üzerine, sözü kendi kahramanlarından birine getiriyor:

“Gençlere Britanyalı, Müslüman ve başarılı olabileceklerini söylemelisiniz. Onlara Britanya’daki başarılı rol modelleri işaret etmelisiniz. Yurt dışında en çok ses getiren Britanyalılardan biri [One Direction grubunun eski üyesi] Zayn Malik. Gelmiş geçmiş en büyük Britanyalı sporcu, çifte Olimpiyat şampiyonu ve dünya rekortmeni Mohamed Farah. [BBC’de yayınlanan aşçılık yarışması] The Great British Bake Off’u kim kazandı? Nadiya Hussain. İslam inancına mensup genç Britanyalılarla konuştuğumuzda gösterebileceğimiz bolca başarılı örnek var. İş hayatına atılabileceklerini, tıp ya da siyaset dünyasına girebileceklerini bilmeliler. Böylece birisi gelip de bir çeşit nihilizmle beyinlerini yıkamaya çalıştığında, bu dünyada başarılı olmanın ancak ve ancak eline bir Kalaşnikof geçirmekle ve -tırnak içinde- ‘cihat’ yoluna girmekle mümkün olduğunu iddia ettiğinde ‘Sana bir şey söyleyeyim mi? Bu doğru değil’ diyebilirler.”

Boks ve kriket, Khan’ın yetişme sürecinde futbol ve atletizmden daha geniş bir yer kaplıyor. Ancak Tooting bölgesi vekiliyken, 2014 Londra Maratonu için kahramanı Mohamed Farah’ın saflarına katılmış ve ilk maraton tecrübesini The Guardian’da yayımladığı bir blog yazısıyla duyurmuştu:

Sadiq Khan, koşu, kriket, boks ve futbol gibi birbirinden oldukça farklı sporlarla ilgileniyor

“Geçerli bir mazeretin var mı?”

Avukatlık mesleğini yürüttüğüm önceki yaşamımda yüzlerce kez sormuş olduğum soru, şimdi bana yöneltiliyor.

Londra Maratonu’nda koşmam gerektiğini söyleyenlerden paçayı nasıl sıyırabilirdim? İyi bir mazerete ihtiyacım olduğunu biliyordum. Fikrin sahibi, gazeteci arkadaşım David Cohen’di. Eşim Saadiya da ona katıldı; Mars çikolatalarına düşkünlüğümü dengeleyecek bir şeyler yapmam lazımdı.

Bir iki denemem oldu: Koşucu değilim. Formda değilim. Ekipmanım yok. Ve en önemlisi, 42.195 kilometre acayip uzun bir mesafe! Mars çikolatalarından sonra çöken suçluluk duygusuyla Güney Londra’da, seçim bölgem olan Tooting’deki parkta kısa koşular yapmışlığım vardı ama hepsi bu kadar. Saadiya mazeretlerime aldırmamıştı, David ise şüphelerimi tatlı dille gidermeye çalışıyordu.

Londra’daki binlerce maraton koşucusunda işe yaramış olan şey, benim için de düğümü çözmeyi başardı – iyi bir davaya yardım etme şansı. ‘Dispossessed Fund’ın (Mülksüzleştirilmişler Fonu) muhteşem bir dava olduğuna kuşku yok. Londra’daki yoksullukla mücadele için yaptıkları ilham verici.

Böylece 2 Şubat’ta koşu ayakkabılarımı ayağıma geçirdim ve 2014 Londra Maratonu öncesindeki ilk antrenman koşusu için yola koyuldum. Bugüne kadar koştuğum en uzun mesafe, bir 10K yarışıydı. Koşu dediğime bakmayın, en iyi ihtimalle ‘jog’ atmış sayılırdım. Başlamak için çok geç kaldığımdan, David bana sıkı bir antrenman programı hazırladı. Ve ne kadar zor olacağını o ilk yağmurlu sabah sırasında fark ettim. Gerçekten zor. Çiseleyen yağmur altında sağlam bir tempo tutturmak biraz zaman aldı ama 5K sınırını geçtikten sonra daha iyi hissetmeye başladım. Gevşemiştim, gitgide daha doğal gelen bir ritimle koşuyordum. Parkı birkaç kez daha turladıktan sonra gayet iyi bir 12K (beklediğimden çok daha uzun bir mesafe) koşmuş olmaktan memnun, eve dönüp banyo yaptım. (Ve evet, ödülümü de aldım: Bir paket Mars çikolatası.)

Bu kendini beğenmişlik uzun sürmedi; ertesi gün çektiğim acıyı tarif edemem. Meclis binasında topallıyordum, aksak yürüyüşümü yeni projemden henüz haberi olmayan diğer milletvekillerinden gizlemeye çalışıyordum. Güç yoldan da olsa, dersimi almıştım: Uzun bir koşudan sonra ısınma ve esneme hareketlerini ihmal etmemelisin!

O günün üzerinden birkaç hafta geçti… Ve işte söylüyorum; antrenmanlar iyi gidiyor. Şubat sonunda bir pazar günü, hayatımın ilk yol koşusuna katıldım. David, ben ve yakın arkadaşlarımdan Dr. Tom Coffey, Hampton Court Yarı Maratonu’nda koştuk.

Bu arada her koşuyla birlikte işler daha kolaylaşıyor, ertesi gün vücuttaki gerginlik daha az sıkıntı yaratıyor. Ve aldığım bir başka ders: Koşarken müziğe ihtiyacın var! İyi birkaç şarkı buldum; Jay Z’den Paul Weller’a kadar. Birkaç kez, kendimi koşu esnasında seksenlerden bir klasiğe eşlik ederken bile buldum.

Ama sadece bununla sınırlı değil. Verdiği dinginlikle ve zihninizi toplamanıza yardımcı olmasıyla koşu, Westminster’daki telaşeden kaçış için müthiş bir fırsat. Sabah koşularım, hafta boyunca enine boyuna düşünüp muhasebe yapabildiğim yegâne zaman haline geldi. Ve tabii bir de sağladığı bariz faydalar var. Uzun zamandır olmadığım kadar zinde hissediyorum. Son zamanlarda hiç bu kadar hafif de olmamıştım!

Bacaklarım dur diye haykırırken beni ayakta tutan üç şey vardı. Birincisi, hukuk merkezlerinden gençlik kulüplerine, Dispossessed Fund kapsamında desteklenen onlarca proje ve çete kültürüyle mücadele için yetiştirilen insanlar. Dernek, şimdiye dek yüz binden fazla Londralının hayatına dokundu. Toplanacak parayla bu hayatlara yenilerinin ekleneceğini bilmek, sizi devam etmeye iten gerçek bir sebep.

İkincisi, olimpik kahramanım Mo Farah’ın yarışacağı (ve kazanacağı!) maratonda, onunla birlikte koşmaktan gurur duyacağım.

Ve üçüncüsü, maratonu üçüncü kez koşacak olan yakın arkadaşım, gölge kabine başkanı Ed Balls’u geçmek için her şeyi yaparım. Ed’e gençliğin deneyime üstün geldiği bir yarış sonunda zafere ulaşacağımı ve seyircinin de beni -yani mahallenin çocuğunu- destekleyeceğini söyledim. Rekabet mi demiştiniz?

Çeviri: Cem Pekdoğru (@pekdogru)

İlginizi çekebilecek diğer içerikler