Wayne Rooney imzalı bu yazı ilk olarak The Times’ta yayımlanmıştır.
Geçtiğimiz mart ayında The Sunday Times’a katıldığımda, ilk yazımın Merseyside derbisi üzerine olması gerekiyordu. Futbola verilen ara, benim durumumda da değişikliğe sebep oldu. Nihayet bir futbol maçı üzerine yazıyor olmak güzel.
Ama bir Everton taraftarı olarak Liverpool’un -ve özellikle de menajerinin- ne kadar iyi olduğundan bahsetmek hiç güzel değil. Eşim, kayınpederim ve kayınbiraderlerimin hepsi Liverpool taraftarı. Ben Manchester United ile şampiyonluklar kazanırken yıllar boyu acı çekmişlerdi ve sanırım şimdi acı çekme sırası bana geldi.
Liverpool’un hiçbir şey kazanmasını istemiyorum ama bir futbolsever olarak oynadıkları oyuna saygı duyuyorum. İtiraf etmem gerek ki şampiyonluğa ulaştıklarında bunu fazlasıyla hak etmiş olacaklar.
Harika bir geri dörtlüleri ve kalecileri var; dünyanın en iyi ön üçlüsüne, rakibe nefes aldırmayan bir pres oyununa ve bana tanıdık gelen bir mantaliteye sahipler. Oyuncuları sahaya her maçı kazanacaklarına inanmış şekilde çıkıyor ve golü yiyip geriye düşseler de bu inançlarını kaybetmiyor. Bizim United’daki zihniyetimiz de bu şekildeydi. Biz Sir Alex Ferguson’a sahiptik, onlarınsa Jürgen Klopp’u var.
Alman menajer, Pep Guardiola ile beraber oyunun en dikkat çeken iki çalıştırıcısından biri. Oyuncular bu iki antrenöre bakıyor ve şöyle düşünüyor: “Onun takımında oynamak için neler vermezdim.” 16 yıl önce Old Trafford’a transfer olduğumda, bu sadece United adına oynamak için değildi. Manchester United’a transfer olmuştum, çünkü Alex Ferguson’ın takımında oynamak istiyordum. Jamie Carragher ve Steven Gerrard bana Fergie hakkında sorular sorardı ve o ikisinin Ferguson’la çalışmaya can atacağını biliyorum – ama United’da değil elbette.
Aynısı, benim için de geçerli. Klopp için oynamayı çok isterdim, fakat bunun Liverpool yerine başka bir yerde olması gerekirdi. Milli takım dönemimin sonlarına doğru, kamplarda sürekli Jordan Henderson’a Klopp’un nasıl çalıştığını sorardım. Çünkü Jordan’da gerçekleştirdiği dönüşümü, özellikle de taktik bilgisindeki gelişimi görebiliyordunuz. Jordan, taktiksel açıdan harika bir menajer olan Brendan Rodgers’la da çalışmıştı; ama Klopp onun seviyesini bambaşka bir boyuta çıkardı. Ve bu yalnızca Jordan için geçerli değil – Liverpool’daki tüm oyuncuların seviyesini, bazılarının kendilerinin dahi hayal etmediği ölçüde yukarı taşıdı.
Liverpool, iki maç içinde şampiyonluğunu ilan edecek. Klopp, mümkün olan en kısa sürede şampiyonluğu tescillemeleri gerektiğini oyuncularının kafasına sokmuş olmalı – eğer menajer ben olsaydım böyle yapardım – çünkü ne olup biteceği hakkında en ufak bir fikriniz yok. Üç hafta içinde sokağa çıkma yasakları tekrar başlayabilir, bu yüzden asla rehavete kapılmamalı ve ne olursa olsun şampiyonluğa ulaşıp hiçbir şeyin bunu elinizden almasına izin vermemelisiniz.
Klopp, bir sonraki yıl tekrar şampiyon olmak için hazırlıklarına şimdiden başlayan tipte biri. Gelecek sezonun kadrosunda yer vermek üzere iki ya da üç genç oyuncunun aklında olduğuna eminim. Onlara şans vermeye başlamak isteyecek ve hatta belki bazı as oyuncularına son birkaç maçta süre vermeyecek. Kısa seyredecek sezon geçişinde, bu yıldız oyuncuların iki yerine üç hafta tatil yapması, gelecek sezona başlarken Liverpool’a büyük bir avantaj sağlayacak.
Liverpool’un kadrosu genç ve tüm kilit oyuncularla uzun süreli kontratlar yapıldı. Daha fazla kupa kazanmak için devasa bir potansiyelleri var. Klopp, bir zamanlar United’ın yaptığı gibi domine etmenin hiçbir kulüp için mümkün olmadığını söylüyor ama yanılıyor. Liverpool’un takip etmesi gereken çok basit bir yol var: Klopp’un uzun yıllar devam etmesini sağlamak.
United domine etti, çünkü Fergie çok uzun süre takımda kaldı. Klopp yalnızca 53 yaşında ve eğer önümüzdeki on yılda Anfield’da kalırsa, Liverpool’un en az beş Premier League şampiyonluğu olacağını düşünüyorum. Büyük takımlar inşa etmeyi sürdürebilir, çünkü biraz önce bahsettiğim üzere, oyuncular onun kadar iyi menajerlerle çalışmak için o menajerin takımına transfer olurlar. Diğer taraftan, oyuncuların sırf takımın menajeri sebebiyle kulüpte kaldığı da olur. Ve eğer Klopp giderse Mo Salah, Sadio Mane ve Roberto Firmino gibi oyuncuların da ayrılık kararı alması sürpriz olmaz. Eğer Liverpool’un sahiplerinden biri olsaydım, onun uzun yıllar kulüpte kalması için sahip olduğum tüm gücü kullanırdım.
Transferler açısından konuşacak olursak, Liverpool’un güçlendirebileceği tek bir şey varsa o da yedek kulübesi olurdu. Ön üçlüleri için daha iyi bir yedekleme yapabilirler ama Timo Werner’den biraz da onun kalibresindeki bir oyuncuya ilk on bir garantisi veremedikleri için vazgeçtiler. Bu, bir parça Harry Kane’in Tottenham’daki durumuna benziyor. Bir dokuz numaraysanız Spurs’e transfer olma hususunda tereddüt edersiniz, çünkü Kane’in önüne geçemeyeceğinizi bilirsiniz. Liverpool tarafından transfer edilmek istenen bir hücum oyuncusu şöyle düşünecek: “Bu ön üçlüye nasıl dahil olacağım?” Büyük oyuncular hiçbir takımın yedek kulübesinde oturmak istemez. Belki de Liverpool için çözüm, Manchester City’nin Gabriel Jesus transferi ile yaptığı gibi, birkaç sezon orada bulunup öğrenmeye hevesli olan harika bir genç forvet almaktır.
Liverpool’un dominasyonuna karşı koyacak en önemli engellerden biri City olacak. Eğer Guardiola kalırsa, gelecek sezon daha güçlü dönecekler. Bir sonraki sezon için üç ya da dört büyük oyuncu transfer edeceklerine eminim ve ayrıca United da çok daha yakınlaşacak. Chelsea doğru yolda ilerliyor ama kadrolarının gençliği sebebiyle şampiyonluk mücadelesi için hâlâ bir yıla daha ihtiyaçları olabilir.
Liverpool şampiyonluğunu ilan ettiğinde, bu onların on dokuzuncu lig şampiyonluğu olacak. Yirminci şampiyonluk, United’ı yakalamak demek ve bunun Klopp’u motive etmesini bekliyorum. Takımın başına geçtiğinde Liverpool’un ne hâlde olduğu düşünülürse, United’ın toplam şampiyonluk sayısını geçmelerini sağlayan adam olduğu takdirde geriye ciddi bir miras bırakmış olacak.
Peki ya Everton? Carlo Ancelotti’yi takımın başına getirmek ciddi bir başarıydı. Ancelotti harika bir menajer ve verilen ara oyuncularıyla çalışması ve onları daha yakından tanıması için zaman vermiş olacak. Liverpool’un bu akşam tam kadro sahaya çıkmasını ve kendi oyununu sergilemesini beklesem de, sakatlıkları olan Everton’dan ne beklemem gerektiğini bilemiyorum. Avrupa kupalarına katılma şansları hâlâ devam ediyor ama onlar için önemli olan, gelecek sezon için belli bir temel inşa etmeye başlamak.
Ancelotti varken ve yeni stadyuma geçilecekken, iki veya üç sezon içinde Everton umuyorum ki son bir ittirme ile yeniden kupalar için mücadele etme iddiası taşıyan bir kulüp hâline gelebilir. Everton taraftarları çok uzun süredir sabrediyor ama eğer 12-18 ay kadar daha sabırlı olabilirsek, bence kulübümüzü iyi bir konumda bulacağız. Everton’ın geleceği parlak. Ama ne yazık ki, şu an Liverpool’un zamanı.
Geriden oyun kurmaya çalıştığınızda size nefes aldırmıyorlar
Büyük bir takım olmak için ihtiyacınız olan ilk şeylerden biri güven. Oyuncuların menajerin söylediklerine güvenmesi ve menajerin de oyuncuların bu söylenenleri uygulayacağına dair güven duyması gerekiyor. Liverpool’a baktığımda, kimin hangi durumda ne istediğini anında anlayan bir takım görüyorum. Bu oyuncular Jürgen Klopp’a güveniyorlar ve Klopp da onlara güveniyor.
Ön üçlüleri muazzam bir makine. Roberto Firmino, Francesco Totti’nin Roma’da oynadığı gibi oynuyor; derine gelerek -tam da rakip stoperler rehavete kapılmışken- iki hızlı kanat oyuncusunun boş alana çapraz koşular yapmasını sağlıyor. Rakip bekler ve orta sahalar için Mo Salah ve Sadio Mane’ye karşı oynamak berbat bir şey olmalı: karşınızda bu ikili varken, sürekli “Şimdi nereye gittiler?” diye düşünürsünüz. Mane’nin Andy Robertson’la olan ilişkisi, karşı kanattaki Salah’ın Trent Alexander-Arnold’la olan ilişkisine kıyasla daha yakın. Mane içe kat ederek Robertson’ın bindirmesine olanak sağlarken, bunu ne kadar iyi bir zamanlamayla yaptıklarından görebilirsiniz.
Eğer Liverpool’u dikkatli izlerseniz, hücum oyuncularının yalnızca belli oyuncular topu aldığında koşularına başladığını göreceksiniz. Örneğin, eğer top o sırada Joel Matip’in ayağındaysa Salah ve Mane savunma arkası koşularına başlamayacaklar; ama Virgil van Dijk’a gelirse, harekete geçiyorlar. İki forvet oyuncusunu koşularına başlamak üzere harekete geçiren diğer oyuncular, eğer topu aldıkları vakit kafalarını kaldırabilirlerse, Trent ve Jordan Henderson oluyor. Van Dijk, Trent ve Henderson’ın iyi uzun pas becerileri var.
Liverpool’un pres oyunu da güvene dayanıyor. Hücum oyuncuları, pres yapmaya gittikleri vakit diğer oyuncuların -orta sahaların ve stoperlerin- ileriye çıkacağına güveniyor. Eğer arkadakiler öndekileri takip etmezse, saha büyüyor ve rakibin kullanabileceği boş alanlar doğuyor.
Liverpool gibi pres yapmak için, topu rakip yarı sahada kaybettiğinizde her oyuncunuzun üç saniye içinde reaksiyon vermesi gerekir. Birinci ya da ikinci oyuncu muhtemelen topu kazanamayacaktır, ama üçüncü ya da dördüncüsü büyük ihtimalle başarılı olur. Böyle bir takıma karşı oynamak çok zordur ve Manchester City de onlar gibi. Topa sahip olduklarında, stoperlerinin rakip yarı sahaya kadar çıktığını görüyorsunuz; bu yalnızca geriden oyun kurulumuna yardım etmek için değil, bu kadar öne çıktıkları zaman takım topu kaybedince pres yapması gerektiğinde de iyi pozisyon almış oluyorlar.
Zaman zaman, bu taktik sizi süratli bir hücum oyuncusunun sızacağı boş alanlara atılacak toplara maruz bırakacak. Ama çoğu zaman, özellikle de Anfield’da ve taraftar arkalarındayken, Klopp’un takımına karşı oynamak berbat bir şey. Liverpool’un topu kaybettiğini görüyorsunuz ve hemen o anda Firmino orada bitiyor, Salah geliyor, Mane geliyor ve sonra da onların arkasındaki oyuncular -Henderson, Naby Keita, hatta bekler ve stoperler- öne çıkıyor ve topu gerçekten de rakip yarı sahada kazanıyorlar. Sonra hücum başlıyor. Topu kazanıyorsunuz ama aynı şey tekrar gerçekleşiyor: Geriden oyun kurmaya çalışıyorsunuz ama hiçbir boşluk olmuyor ve pres yapıyorlar. Size asla nefes aldırmayan bir durum. En sonunda pes ediyor, golü kalenizde görüyorsunuz. Ve maç sona ermiş oluyor.
Çeviri: Güner Çalış