Lee Jenkins imzası taşıyan bu yazının aslı Sports Illustrated‘da yayımlandı.
Ona ‘Paket’ lakabını takmışlardı; çünkü çok yetenekliydi, bir de insanlar hep onu bekliyormuş gibi görünüyordu. Lamar Odom, Rhode Island Üniversitesi kampüsünden habersizce kaçabilir, telefonunu kapatıp yalnız kalabilmek için bir otelde kalabilirdi. Üç gün sonra koçu Jim Harrick’i arar ve “Ben Paket, Paket yerine ulaştı” derdi. Sahip olduğu çokça yetenekten biri de sevimliliğiydi. Herkes güldü, sanki bu ortadan kaybolmalar bir işaret değil de ufak tuhaflıklarmış gibi.
Geçen Cumartesi, Odom yeniden ortadan kayboldu; Las Vegas’ın 70 mil kuzeybatısındaki Love Ranch adlı bir geneleve gitti. Ama gerçekte, çok daha uzun süredir gitmişti. Bir yıldan fazladır, Odom’a yakın olan NBA kaynakları onunla ilgili kaygılarını dile getiriyorlardı. Hayıflanmalardan birkaçı: “Kimse nerede olduğunu bilmiyor… Kimsenin telefonlarına dönmüyor… Sürekli numarasını değiştiriyor… Buluşacağımızı söylüyor ama gelmiyor… Endişeleniyorum” TMZ’deki görüntüler ve Los Angeles’ın San Fernando Vadisindeki 24 Hour Fitness’a uğrayışları, kaygıları dindirmeye pek yardımcı olmadı.
Dünya bir kez daha ‘Paket’i bekliyor; Odom burnunda tüpler ve vücudundaki kokainle Las Vegas’taki Sunrise Hastanesi’nde yatarken, dünya hararetle dedikodu sitelerini yeniliyor. Travma Odom’ı 12 yaşından beri takip ediyor. Annesini kolon kanseri yüzünden kaybedince, Queens sokaklarında koşup, Lincoln Park’a vardı ve bütün gece şut attı. Babası eroin bağımlısıydı, onu büyüten büyükannesi Mildred de 2003’te öldü. Üç yıl sonra ise altı aylık oğlunu, ‘ani bebek ölümü sendromu’ sonucu kaybetti. Bazı atletler kişisel felaketlerini atlatmayı başarabilirler. Odom ise hayaletlerine sarıldı, her sabah, kaybettiği yakınlarının fotoğraflarına baktı ve maçlardan önce soyunma odasında ayakkabılarının üzerine isimlerini yazdı.
2.08’lik cüssesinin, görkemli top hâkimiyetinin ve eğlenceli karakterinin ötesinde, şanssızlıklar onun kimliği oldu. Kendini trajik bir figür olarak biçimlendirdi. Kendine beyaz bir Mercedes aldı çünkü Lloyd Daniels ile tanıştığı gün Daniels o arabayı sürüyordu. New York’tan çıkmış en büyük oyunculardan biri olan Daniels, üç kez rehabilitasyon geçirmişti, uyuşturucu pazarlığı sırasında tutuklanmış ve bir başka olayda da silahlı saldırıdan sağ kurtulmuştu. “İnsanlar eskiden beni ‘Küçük Lloyd’ diye çağırırlardı demişti bir defasında, inci gibi parlayan Benz’inin tekerinin yanında.
Amerika’nın en kötü kent hayatını ve altyapı basketbolunu yaşadı, tanıdık ama tahrip edici bir ikili. Sahada bir mucize olarak görüldüğünden, 18 yaşına basmadan koçlar tarafından alınıp satılmaya başlamıştı. Üç farklı liseye gitti ve iki NCAA soruşturması geçirdi. Sırt çantasını omzuna taktığı ilk yer olan Rhode Island’daki tek yıldan sonra drafta girdi. Sonrasında yeniden düşünüp hazır olmadığına karar verdi ve çekilmeyi denedi ama çoktan bir menajerle anlaşmıştı. 21 yaşında, Clippers ona kaptanlık verdi, o ise NBA’in uyuşturucu karşıtı politikasını sekiz ayda iki kez ihlal etti.
Yıllar sonra, Orange County alışveriş merkezindeki bir imza günü sırasında, bir taraftar ona Clippers döneminden bir fotoğraf uzattı. Odom aralıksız 20 saniye fotoğrafa baktı. “Şuna bak” dedi neşeyle “Bu, benim” O dönem bir Laker’dı ve dört ay sonra bir şampiyon olacaktı. Kendi dönüşüm sürecini pazarlamadı, belki kendi de inanmamıştı buna değişime. “Ütopya ve felaket arasında güzel bir çizgi vardır” demişti bir defasında lisedeki koçlarından Bob Oliva. Odom koca cüssesiyle bu çizgide gidip geldi.
Annesi ölüm döşeğindeyken “Herkese karşı iyi davran” demişti. Dini bir buyrukmuşçasına takip etti bu sözleri. D-League oyuncularını pahalı akşam yemeklerine çıkardı. Hiç tanışmadığı çocukların özel okul paralarını ödedi. Daha fazla imza dağıtabilmek için Lakers otobüsünü beklettiği için kulübün aldığı cezaları cebinden ödedi. Tişört zincirinden lüks restoranlara önemsiz görünen birçok projeye yatırım yaptı. Sırdaşlarından biri “Onun kelime haznesinde ‘Hayır’ yoktu” Yardımsever ruhu, ona şüphenin her türlüsünü kazandırdı. Sorgulanabilecek davranışları, sevilen acayiplikleri olarak yorumlandı. Bir toplantı mı kaçırdı? Aman, Lamar işte… Kampa kilo almış halde mi katıldı? Lamar işte. All-Star arasından sonra Mavericks’den kaçtı mı? Lamar’dır, yapar… Bir defasında, Red Bull almaya göndermek için soyunma odasından birine 60 dolar verdiğini duymuştum. Lamar, yeniden.
Bolca para dağıtmasındaki tek sebep cömertliği değildi. Ayrıca buna muhtaçtı da. Bir çevreye sahip olmak için can atıyordu, bir süreliğine de olsa Kardashianlar ona hiç sahip olamadığı aileyi bile sağladılar, ta ki onların dinamiğinin en az kendininki kadar işe yaramaz olduğunu anlayana kadar. Odom bir reality show ve onunla birlikte gelecek tüm tabloid basın çılgınlığına hazır olduğunu düşündü. Sonuçta, bir Laker’dı ve New Yorkluydu, 16 yaşından beri de ünlüydü. Ama bir spor şöhreti olmak ile bir Hollywood şöhreti olmak arasında koca bir fark var ve o, bu boşluğu küçük gördü.
Odom’ı yakından tanıyanlar girdabını neyin başlattığını tartışıyorlar: Şov mu takas mı? Aralık 2011’de Lakers, Chris Paul’ü takıma katacak bir takas için Odom’ı New Orleans’a gönderdi. Takas lig yönetimi tarafından veto edildi ve Lakers Odom’a yeniden kucak açmak istediğinde, Odom geri çekildi. Lakers onu Dallas’a paketlediğinde de serbest düşüş başladı. 2013’teki iki haftalık çılgınlıkta, 72 saatliğine ortadan kayboldu, alkollü araç kullanmaktan tutuklandı ve bir trafik kazasına karıştı. Rehabilitasyona girip çıktı. NBA çevrelerinde, en çok sevilen oyunculardan biri olan Odom’ın ismi korku yaratmaya başladı. Herkes, ondan gelecek sonraki haberde işlerin daha da kötüye gideceğinden endişeliydi.
Las Vegas’ta yolun sonuna geldi. İyi bir tesadüftü çünkü adını ana akım medyaya ilk duyurduğu şehir de orasıydı. İlk olarak kolej kariyeri için Las Vegas Üniversitesi’ni seçmişti – verdiği binlerce kötü karardan bir tanesi- ama daha ilk yılının güz dönemi başlamadan, sınav sonuçlarının geçerliliği hakkındaki şüpheler sebebiyle okuldan atıldı. Odom’ın ‘beyaz babam’ olarak çağırdığı Jerry DeGregorio bir seferinde “Lamar’ı Vegas’a koymak, Orson Welles’i fırına koymak gibi” demişti. Odom’ın genelevdeki haftasonuna dair tasvirler, Nicholas Cage’in Leaving Las Vegas filminde oynadığı, bir fahişenin evinde ölene kadar içen bir alkoliği hatırlatıyor. “Karım beni terk ettiği için mi alkole başladım yoksa alkole başladığım için mi karım beni terk etti bilmiyorum” demişti o karakter. “Neyse, bir önemi yok zaten”
Odom kendisi hariç kimseye zarar veremezdi. Onunla Lakers antrenman sahasında röportaj yaptığımı hatırlıyorum. E! kameramanı da, Odom’ın Khloe Kardashian’ın kocasını ve yardımcısını oynadığı Kardashian Show için görüntü almak üzere etrafımızdaydı. Odom ağzını eliyle kapatarak, “Şovda görünmek istiyor musun?” diye fısıldadı. “Olur” diye cevapladım. “Emin misin?” diye sordu. Herkesin ona sorması gereken takip sorusunu Lamar Odom’a bırakın. Cüssesini ve top hâkimiyetini, bağımlılıklarını ve şeytanlarını bir kenara bırakın, en tatlı ruhlardan biriyle baş başa kalırsınız.
Hepsi, ‘Paket’e dâhil.
Çeviri: Buğra Balaban (@7naka)