Hayalimden size bahsetmiştim. Bir gün, Fenerbahçe’nin salonuna kombine bilet almak için gelen taraftarlar, gişeden geri dönmek durumunda kalacak. Çünkü bilet bulamayacaklar. Tüm kombineler satılmış olacak. Hayalim bu. Maurizio Gherardini yanıma gelip “Zeljko, bir problemimiz var. Biletler bitti” diyecek. Devamlılığı sağlayıp ‘bir Fenerbahçe kültürü’ meydana getirmek ancak böyle mümkün olabilir. Bize inanmaya lütfen devam etsinler.
Ben, oyuncularım için varım. Olimpiakos’la oynayacağımız final maçı öncesi onlara, “Her birinizin bugün sahada olmasını, süre almasını benden daha çok isteyen biri olamaz” dedim. Sezon boyunca çok çalıştılar, şampiyon bir takımın gereklilikleri neyse yerine getirdiler. Kötü günlerde, inançları zedelendiğinde bile bir arada durmaktan hiç geri kalmadılar. Onlara yol göstermek benim işim ama başarının esas mimarı onlar. Potaya topu atan birileri olmasa antrenörler ne yapacak? Kimi çalıştıracaklar? Medya ne yazacak?
Başkanımız Aziz Yıldırım’a, Asbaşkan Ozan Balaban’a ve tüm yönetim kurulumuza teşekkür ediyorum. Bahsettiğim kötü günlerde hep yanımızda oldular. Fenerbahçe’nin sağlıklı bir Avrupa kulübü olmasını sağladılar. Bundan daha iyi bir çalışma ortamı sunulamazdı. Bana inandılar, bize güvendiler. Bu başarı, kulüpteki her çalışanın başarısıdır. Başkan, ona beslediğim duyguları çok iyi biliyor. Ben de onun düşüncelerini biliyorum. Baskonia yenilgisinden sonra yanıma gelip “Zeljko, hiç merak etme. Her şey çok iyi olacak. Sen canını sıkma” dediğinde ne kadar mutlu olduğumu anlatamam.
2015, 2016, 2017… Yarı final, final ve şampiyonluk. Bunu kimse yapamadı. Fenerbahçe dışında, son dönemde böyle bir dereceye sahip başka bir takım yok. Sezon başında, Final Four’un da burada olmasından ötürü, insanlar bizim üzerimize ekstra baskı yüklemeye çalıştılar. Ancak kimse benim kendime yaptığım baskıdan daha büyük bir baskı oluşturamaz. Bu hep böyle oldu.
Benim için genç ya da büyük oyuncu diye bir kıstas yok, basketbolu seven ve basketbol ile yaşayan oyuncu var. Sadece genç oyuncuların biraz daha hata yapma payları var. Pasaporta bakmam. Kaç saat çalışıyor, ona bakarım. Ben sabah 9’da Ülker Arena’ya giriş yapıyorum, gece evime dönüyorum. Sırp, Türk, Amerikalı, fark etmez. Basketbolu kim seviyorsa, bu oyun için kim emek sarf ediyorsa benim takımımda o oynar.
Final Four hafta sonunda gazeteciler bana hep 1992 yılını hatırlatmaya çalıştı. Partizan’la İstanbul’da elde ettiğim şampiyonluğu, 2017 yılında Fenerbahçe’yle kazandığımla mukayese etmemi istediler. Bunu yapmam.
Ancak kendime bazı sorular sorup cevaplar arayabilirim. Kazanma açlığım hâlâ aynı mı? Aynı. Basketbolu hâlâ 25 yıl önceki gibi seviyor muyum? Seviyorum. 25 yıl öncesiyle yapacağım karşılaştırmalar bunlardan ibarettir. Ben basketbolu çok seviyorum. Sanki daha ilk günüm gibiymişçesine bir kazanma arzum var. Oyuncularım da bana kazanmak için çaba sarf ettiklerini göstermeliler.
Nerede olursa olsun, ben şampiyon olmak istiyorum. Final Four önümüzdeki sezon Belgrad’da. Benim ülkemde. Bu, daha ilk şampiyonluğumuz. Her şey daha yeni başlıyor. Devamı gelecek…