Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

BasketbolKarne: EuroLeague’de İlk Yarı Ödülleri

EuroLeague'de normal sezonun ilk devresi geride kaldı. En iyi savunma ve hücum takımlarına, beklentileri aşanlara, hayal kırıklığı yaratanlara karnelerini dağıtma zamanı.

EuroLeague’de normal sezonun ilk yarısı geride kaldı. Yaklaşık üç aya yayılan 153 maçın ardından mümkün olduğunca objektif, haliyle bir miktar da sübjektif yarıyıl karnelerini dağıtma vakti geldi.            Haydi başlayalım.

En İyi Savunma Takımı: Maccabi FOX Tel Aviv

EuroLeague’de ilk yarının beklentileri en aşan takımlarından bir tanesi Maccabi FOX Tel Aviv oldu. Eylül ayında, kâğıt üzerindeki hesaplarda play-off yarışı içinde kalıp kalamayacağı konuşulan İsrail ekibi, artık play-off’ta ev sahibi olabilme planları yapıyor. Geçen yılın ikinci yarısından miras kalan harika iç saha ateşini art arda galibiyetlerle iyice harlayan Maccabi, Menora Mivtachim Arena’da bu sezon henüz mağlubiyet görmedi. Bu başarılı karnenin temel dayanağı, savunmada ortaya koydukları sertlikti. Son dönemde artan sakatlıklarla -o kadar arttı ki maç kadrosunda 12 kişiyi dolduramadıkları haftalar oldu- randımanı biraz düşse de 100 pozisyon başına potalarında gördükleri 89.4 sayıyla en yakın rakipleri Kızılyıldız’ın 2.7 sayı altında kalmayı başardılar. Bence Maccabi savunmasının en etkileyici tarafıysa çember civarını harika kapatmalarıydı. Yardım savunmasındaki başarılarıyla rakiplerini iki sayılık atışlarda %45.5 isabet oranında tutan Sarı-Mavililer bu alanda da ligin zirvesinde. Özellikle beş numaradaki birincil tercih Tarik Black’in parkede olduğu dakikalarda bu oranın %41.1’e dek düşmesi, diğer takımları kara kara düşündüren konulardan biri. Üstelik sezon ortasında kadroya katılan Aaron Jackson -her ne kadar sakallarına düşen aklar bir nebze tedirgin etse de- eski günlerine yakın bir müdafaa seviyesine çıkarsa, yayın gerisi için de devasa bir savunma kozuna sahip olacaklar. Hazır Maccabi’den bahsetmişken…

En İyi Baş Antrenör: Ioannis Sfairopoulos

Geçen yıl Kasım ayında geldiği takımın havasını baştan aşağı değiştiren baş antrenör Ioannis Sfairopoulos, bu yıl da üzerine koyan bir performans sergiledi. Ödülünü de 2022’ye dek uzattığı kontrat, sezon ortasında yapılan Jackson ile Jaren Reynolds eklemeleri ve salonda açılan, üzerinde silüeti bulunan pankartlarla aldı. 53 yaşındaki baş antrenör, görece savruk Scottie Wilbekin, Nate Wolters, Elijah Bryant ve Tyler Dorsey kısa rotasyonunu bir jonglör gibi kullanıp maksimum verime ulaştı. Yerli oyunculardan John DiBartolomeo’dan, tıpkı geçen sezon olduğu gibi dengeleyici unsur olarak sakatlanana dek epey iyi faydalandı. İlk beş tercihlerinden Black 6, Omri Casspi ise 11 maç kaçırmışken dördüncü sıraya tutunmak kolay iş değildi. Sfairopoulos, zorlu görevin altından kalkmayı başardı.

En İyi Hücum Takımı: Anadolu Efes

Sinan Erdem Spor Salonu’nda olmak için güzel bir gün. Anadolu Efes, bu sezon da ortaya koyduğu akıcı hücum performansıyla basketbol takipçilerine bu cümleyi bolca kurdurdu. Ligin en durdurulamaz skoreri Shane Larkin, geçen sezon bıraktığı yerden devam etti. Bayern Münih’e attığı 49 sayıyla EuroLeague rekorunu da eline geçiren 27 yaşındaki guard, sekiz maçta 20 sayı ve üzerine çıkarken ligin ilk yarısının da 23.4 Index Rating ile en verimli oyuncusu oldu. Sakatlık veyahut ciddi bir form kaybından uzak kaldığı takdirde Larkin, en değerli oyuncu ödülünün de en büyük adayı. (Bir küçük trivia: Eğer Larkin MVP seçilirse, 2004-05 ve 2005-06’da üst üste MVP olan Anthony Parker’dan bu yana bu ödüle layık görülen ilk Amerikalı olacak.)

Performansı yer yer iniş çıkışlar gösterse de Efes hücumundaki pas trafiğinin ana kontrol merkezi Vasilije Micic, maç başına 5.8 asist üretti. Pek altı çizilmese de ulaştığı şut yüzdeleri de elit seviyede. Bire bir yaratıcılık beklenen bir hücum denkleminde saha içinden %46.6, yayın gerisindense %40.2 ile isabet buldu Micic. Prestijli 50-40-90 kulübünün (Yüzde 50 ve üzeri saha içi, yüzde 40 ve üzeri üç sayı, yüzde 90 ve üzeri serbest atış) kıyısında dolanan Micic, yalnızca ilk departmanda kapıda kaldı.

Baş antrenör Ergin Ataman’ın sık sık takımın beyni olarak nitelediği Krunoslav Simon, ligin en iyi kısa ikilisine harika bir tamamlayıcı olmayı sürdürüyor. Son beş maçta ulaştığı 15/19’luk üç sayılık atış yüzdesi, Hırvat oyuncunun oyuna etkisini saçma bir seviyeye çıkardı. Elbette yayın gerisinden %79’la atmaya devam etmeyecek ama özellikle top yönlendiriciliği Efes’in serbest nazımla akan hücumunun anahtarlarından biri olmayı sürdürecek.

Bu ana üçlüye son dönemde form tutan Rodrigue Beaubois, ilk haftalardaki çekingenliğini atan, çok top kullanmadan oyunun ona gelmesini bekleyen Chris Singleton ve Dunston’ın yokluğunda verimli bir dönem geçiren Tibor Pleiss-Sertaç Şanlı rotasyonu, Efes’i 100 pozisyon başına 107.2 sayıyla ligin en üretken hücumu hâline getirdi. Lacivert-Beyazlılar, efektif saha içi yüzdesinde 58.2 seviyesiyle yine lig lideriyken en düşük top kaybı yüzdesine sahip üçüncü takım olarak (Panathinaikos ve Valencia’nın ardından) topun kıymetini bilen bir yapıdalar.

Bir de dipnot: İyi hücum takımlarının lanetidir; ne kadar iyi savunma yaptıkları genelde göz ardı edilir. Buna belki de en iyi örnek, Golden State Warriors hanedanlığıydı. Son olarak Khimki maçının üçüncü çeyreğinde görüldüğü gibi maçın özellikle belli bölümlerinde müthiş boğucu bir savunma parkeye yansıtabiliyor Anadolu Efes. Micic-Larkin-Simon-Singleton dörtlüsüne Dunston da eklendiğinde savunma çıtasının nereye çıkacağı beni epey iştahlandırıyor.

En Büyük Hayal Kırıklığı: Fenerbahçe Beko

Çok şey yazıldı, çok şey söylendi. Son beş yılın Final Four yolcusu takımını 6 galibiyet-11 mağlubiyetle 14. sırada tutan sebepleri detaylandırmaya kalkmak, başlı başına kallavi bir yazının başına oturmayı gerektireceğinden birkaç başlıkla su yüzündeki konuları sıralayalım: Geçen sezonun MVP’si Jan Vesely ile NBA yolcusu Nicolo Melli’nin yokluğunda yere çakılan çember savunması ve ribaund yüzdeleri, iyi bir başlangıç olabilir.

Kâğıt üzerinde ağız sulandıran ve Anadolu Efes’in geçen sezon Larkin-Micic’le yakaladığı hücum potansiyelini karşılayabilir mi hesaplarını yaptıran Sloukas-De Colo beraberliğinin çarşıya uymaması; gerek hücumda rolleri paylaşamayan, gerek vücut dilleri pek iyi sinyaller vermeyen ikilinin savunmada da ciddi zaaf yaratması, en çok hasar yaratan noktalardan biriydi (Yeri gelmişken, bu konuda Larkin-Micic ikilisinin savunma eforlarının da takdire şayan olduğunu not düşmek gerekiyor.)

Önceki senelerde forvette rakiplere ciddi zorluk yaratan Datome-Kalinic’in sezona tanınmaz halde girmeleri de Zeljko Obradovic’e pek yardımcı olmadı. Tüm bunların yanında, özellikle son üç sezondur mental olarak ligin büyük abilerinden biri olmasına alıştığımız Fenerbahçe Beko’nun yakın maçlarda gösterdiği kırılganlık, fark azalmaya başladığında yüzlerden okunabilen tedirginlik ve basit top kayıplarıysa üstteki listenin en şaşkınlık vereniydi belki de.

Ataşehir’deki Zenit mağlubiyetinin ardından baş antrenör Obradovic’in istifa ettiğine dair iddialarla kopan fırtına, akabinde yapılan açıklamalar ve takiben gelen Malcolm Thomas ve James Nunnally eklemeleriyle dinmiş gibi görünüyor. Her ne kadar sonu kötü bitse de koç Obradovic’in de altını çizdiği gibi Valencia maçının büyük bölümünde ortaya konan basketbol ve Pire’de gelen Olimpiakos galibiyeti, Ataşehir’e soluk aldırmayı başardı. Thomas’ın ikili oyunlarda hem bitirici rolü hem de ekstra pası verebilecek yetilere sahip olması yakın vadede bir umut ışığı. Birlikte pek ışık vermeyen Sloukas-De Colo ikilisinin dakikalarını olabildiğinde ayırıp Nunnally’nin iki numarada alacağı dakikalarla fizikli, savunma sertliğinde bir adım daha yukarıda beşler kullanmak bir çıkar yol olabilir. (Şu ana dek dakikaların %42.2’sini beraber parkede geçirdi bu ikili.) Bu sayede, hücumda da birbirlerinin yoluna çıkmak yerine topa daha özgürce hâkim olma imkânı bulabilir Fenerbahçe Beko’nun iki ‘alfa’sı.

Elbette Zeljko Obradovic’in zihninde, benim naif önerimden çok daha karmaşık ve çok daha iyi sonuçlar verecek planları mevcuttur. Önümüzdeki haftalarda, bunların sahaya ne kadar başarılı sirayet edeceğini takip etmek keyifli olacak. Kara bulutlar, Fenerbahçe Beko’nun play-off hedefinin üzerinde birikmeye başlamış görünse de sekizinci sırayla aradaki iki mağlubiyetlik fark, Kızılyıldız, Valencia ve ASVEL gibi uzun maratonda vites düşürmesi muhtemel rakipler, ümitlerimi rafa kaldırmamı engelliyor. İyi bir peri masalı için başta sağlam bir tökezlemek şart ne de olsa…

Mansiyon ödülü: Zalgiris Kaunas.

Beklentileri En Çok Aşan Takım: Kızılyıldız

Birçok sezon öncesi tahmininde gerideki beşli koltuğun birine layık görülen Kızılyıldız, Valencia ve ASVEL, bu başlıktaki başlıca adaylar. Benim Sırpları seçmemin sebebiyse sene başında en umutsuz olduğum kadrodan sekiz galibiyet çıkarmayı başarmaları. James Gist, Derrick Brown, Stratos Perperoglou… 2012’de daha yüksek beklentilere sahip olabilirdim ama bu isimleri 2019’da alt alta okumak, beklentimi epey düşürmüştü. Üstüne hem antrenör değişimi hem kadrodaki bolca dalgalanmaya rağmen ayakta kalmayı başarabilmeleri alkışı hak ediyor.

Maccabi’nin ardından ligde rakiplerini en düşük efektif şut yüzdesinde tutan takım olan Kızılyıldız’da, görece başarılı geçen periyodun temel güç kaynağı da bu savunma sertliği oldu. İç sahada daha da artan, rakibi top kaybına zorlamadaki başarıları, iyi savunma kurgusunun ödülünü aldıkları önemli başlıklardan biriydi. Hücumda işler çok pürüzsüz görünmese de ligin fiyat/performans açısından en iyi transferi Lorenzo Brown, kritik anlarda imdada yetişti. Oynadığı son yedi maçta da çift haneli skor üreten eski Toronto Raptors’lı, özellikle Olimpiakos potasına bıraktığı 34 sayıyla sezonun özel performanslarından birini geride bıraktı.

Son haftalarda kadroya Vladimir Stimac, Kevin Punter, Marko Jagodic Kuridza gibi eklemeler yapan Belgrad ekibinde hâlâ paylaştırılması gereken roller mevcut. Milan Tomic’le erkenden yollar ayrıldıktan sonra takımın başına geçen Dragan Sakota, bu ivmeyi daha ne kadar koruyabilecek, fazla iyimser değilim doğrusu. Kızılyıldız’ın kül kedisi hikâyesi için saat gece yarısına yaklaşıyor olabilir.

En Başarılı İnce Ayar: Oyun Kurucu Adam Hanga

Bu başlığa herkesin farklı bir adayı, altını da dolduracağı sağlam bir savı vardır mutlaka. Fakat sene başında Hanga’nın bir numarada bu kadar verimli olacağını tahmin edebilen pek kimse çıkacağını düşünmüyorum. Evet, Kevin Pangos ve Thomas Heurtel’in uzun süreli sakatlıkları burada bir etkendi ama Svetislav Pesic pekâlâ Delaney’yi ilk beşe çekerek daha düzayak bir seçim yapabilirdi. Tecrübeli baş antrenör, Robert Frost’un meşhur şiirini hatırlatırcasına ikiye ayrılan yoldan daha az geçilmişini seçti ve tüm farkı da bu yarattı.

Bayern Münih karşısında ürettiği on asistle -yeri gelmişken… tüm bu rekorların Bayern’e karşı kırılıyor olması, Alman takımının savunmasıyla ilgili de ipuçları veriyor bize- EuroLeague kariyerinin en yüksek asist miktarına ulaşan Hanga’nın asist-top kaybı oranı da parmak ısırtıyor. Bir oyun kurucunun hücum verimliliği için önemli göstergelerden olan bu departmanda tutturduğu 2.5’luk oranla Sergio Rodriguez, Kostas Sloukas, Sergio Llull, Malcolm Delaney, Micic gibi benim diyen kısaların önünde kalmayı başardı.

Pesic’in Hanga hamlesi, asıl büyük eşleşme sorununu ise savunma tarafında yaratıyor. Üç numarasını da fizikli kullanmayı seven koç, bu sayede hemen hemen her pozisyonda rakibini ciddi şekilde yıpratabilir hale geldi. Savunmada saklama hayali kurduğunuz kısanızı alçak postta Hanga’yla boğuşurken görürseniz şaşırmayın. Geçiş hücumlarını da iyi oynayan Macar oyuncu, bol süper yıldızlı kadronun tam da ihtiyaç duyduğu tutkal rolünde.

*İstatistikler için euroleague.net, overbasket.com ve badbasket.gr adreslerinden faydalanılmıştır.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Umut Işığı

Umut Işığı

3 sene önce
Harika Çocuk

Harika Çocuk

4 sene önce