“Salt zihne hitap edebilecek nitelikte bir şey varsa, yani keşfettiğimde ve kendisine vâkıf olduğumda gerçekten de bana sürekli, üstün ve sonsuz mutluluğu yaşatabilecek nitelikte hakiki iyi diyebileceğim bir şey varsa, işte bu şeyi araştırmaya koyuldum.” Spinoza, Ethica
30 yaşındaki Tom Dumoulin, geçen ay profesyonel bisiklete bir süre ara verdiğini açıkladı. Halbuki bir gün önce takımı Jumbo- Visma, Dumoulin’in 2021 sezonunda Primoz Roglic ile beraber ortak lider rolünde Fransa Bisiklet Turu’na katılacağını açıklamıştı. Akıllara hemen 31 yaşında emekli olan Marcel Kittel gelmişti. Alman sprinter “Sele üzerinde kendime işkence etme konusundaki motivasyonumu kaybettim. Bisikletçi olarak yılda 200 gün seyahat etmeniz gerekiyor ama ben çocuğumun büyüyüşünü Skype’tan takip etmek istemiyorum. Arkadaşlar, aile, her şey çok kısa, ayrıca bütün o kalıcı yorgunluklar ve rutinler…” diyerek emekliliğini açıklamıştı. Bisiklet en talepkâr ve mental baskıyı hissettiren sporlardan biridir. Dumoulin’in bunu hatırlatan açıklaması da gecikmedi: “Uzun bir süredir baskılar ve beklentilerle beraber yolumu bulmakta zorlanıyordum. Bu hızlı trenden inmem gerekiyordu. Bu trenle yola devam ederken gerçekte kim olduğumla alakalı düşünmekte zorlanıyordum. Bu istasyonda iniyorum ve düşünme vaktim olacak. Belki iki ay içinde aynı trene tekrar binerim, taze bir cesaretle. Belki de başka bir trene binerim. Kimbilir.”
Dumoulin 2015 Vuelta’da çıkış yaptığından bu yana her şeyi sorgulayan düşünce yapısıyla biliniyordu ve bu kez de hayatta istediğini sorgular gibiydi. Bir yerde şöyle diyordu hatta: “Dün bu kararı verdim ve bu sabah ânında mutlu uyandım, sanki omuzlarımdan yüzlerce kilo ağırlık kalkmıştı.” Aslında Dumoulin’in içsel arayışı yeni değildi. Eylül 2020’de verdiği röportajda 2019 Giro’da yaşadığı sakatlığın etkileri, kronik sindirim sistemi problemleri, pandemi derken bisikleti bırakmayı düşündüğünden bahsediyordu. Hatta Memento filmi usulü eski röportajlarına baktığınızda bu arayışın sürdüğüne tanık oluyorsunuz. 2018’de Giro, Le Tour ve Dünya Şampiyonası gibi üç büyük yarışta ikincilik kazanmıştı ve bir röportajda “Para ve şöhret için bisikletçi olmadım. Bisiklete harika hissettiğim için binmeye başlamıştım. Geçen sonbahar, bisikleti çevreleyen her şey benim dikkatimi bozmaya başladı. Sadece karşıma çıkan dezavantajlarını görmeye başladım. Bir kontrol delisiyim, mükemmeliyetçiyim. Bisikletteki yaşamımın kontrolünü yitirdiğimi hissediyordum” demişti.
Biyolog bir baba ve yerel hükümet için çalışan bir annenin oğluydu ve Maastricht’te doğup büyümüştü. Tıp okuyup doktor olmak isterken Maastricht Kelebeği lakabı takılan bir bisikletçiye dönüşmüştü. 2015 Vuelta’da bir zamana karşı uzmanından bir büyük tur genel klasmancısına dönüştüğünde bu lakabı hak etmişti belki de. Hem bir zamana karşı uzmanı hem de bir yokuşçuydu artık. 2017 Giro d’Italia zaferi geldiğinde farklı bir mertebeye kavuşmuştu. 1980 Fransa Turu’nu kazanan efsane Joop Zootemelk’den bu yana büyük tur kazanan ilk Hollandalı’ydı. 2018’de evlendiği sevgilisi Thanee bir psikologdu ve Giro zaferinin getirdiği dalgalanma konusunda ona yardımcı olmuştu.
Maastricht’ten geçen Amstel Gold Race klasiğini izledikten sonra 15 yaşında bisiklete başlayan biri için bu çok büyük bir başarıydı. Bir yandan da beklentiler büyümüştü. Burada İnan Özdemir’in yaptığı Kittel röportajına uzanalım: “Bisiklet kariyerimin başında da özgür hissediyordum. Her şey çok yeni ve heyecan verici duruyordu. Bitmek bilmez bir keşif durumu vardı. Ama bugün bakınca o halimin bir programın parçası olduğunu görüyorum.”
Hollandalı gazeteci Thijs Zonneveld de Dumoulin’in kararı sonrası şöyle yazıyordu: “Medya, sponsorlar, taraftarlar ve takım. Onlar için Dumoulin artık bir şampiyon, bir alfa, maymun kayalığındaki en büyük maymundu. Problem şuydu: Bunların hiçbirisi olmak istemiyordu. Bisiklet: Eğlenceli. Kazanmak: Eğlenceli. Kazanmak zorunda olmak ve onunla beraber gelen her şey: Hımmm. O hiçbir zaman duygusuz bir robot olmadı. Olmak da istemedi.” Buna istinaden Spinoza’nın yapabileceğimiz en iyi şey duygularımızın dış olaylardan ziyade kendi seçimlerimizden ortaya çıkması savı aklıma geliyordu. Hatta mutlulukla ilgili şunu söylemişti: “Bir şeyi iyi olduğu için arzulamayız, tam tersine onu arzuladığımız için iyi olduğuna karar veririz.”
Onun bisiklete ara verdiği sırada Domingo Yayınevi’nden çıkan Kuşların Felsefesi adlı kitabı okuyordum. Ördeğin eklipsi bölümünde kuşların yaşamının insanların yaşamı gibi küçük ölümlerden ve yeniden doğuşlardan oluştuğundan bahsediyordu. Manidardı: “Yeniden doğmak için insanın kendindeki bazı şeyleri ölüme terk etmeyi bilmesi gerek. Kuş, sağlıkla parlayan yeni tüylere karşılık yıpranmış tüylerini dökerken böyle yapar. Bu, onun için yaşamsaldır. Tüyleri mükemmel durumda değilse uçamaz. Bizim için de böyledir. Tüy değiştiremememiz, geçmişten kopamamamız, çoğu kez ilerlememize ayak bağı olur. Kuşlarda tüy değiştirme dönemi kırılgan bir dönemdir. Kimi zaman, bir süreliğine uçamazlar, bazı ördekler buna örnektir. O zaman eklips tüy döneminde (plumage d’eclipse) oldukları söylenir. Dökülen bazı asli tüylerin yeniden çıkmasını beklerken kuşun kendini biraz paranteze aldığı bu dönemi ifade etmek için ne hoş bir tabir. Kuş kırılgan olduğunu bilir, ölçülü hareket eder, hiçbir önemli işe girişmez. Sabreder. Tekrar bütün gücünü toplamak, tüm güzelliğine yeniden kavuşmak için yenilenmenin gerçekleşmesini bekler. Bazen biz de böyle yapmalıyız. Bizi durmadan, hiç gevşemeden başarı göstermeye iten bir toplumda, hayatımızın kırılgan dönemlerinde şarj olmak, gücümüzü toplamak için kendimizi gölgede bırakmayı, gereken zamanı ayırmayı artık bilmiyoruz.” Maastricht Kelebeği gibi arada bir hepimize bir ördek eklipsi gerekiyor gibi.
Bu sayı; hayatın sonsuz mutluluk arayışında kendi hakikatiyle yüzleşebilenler için…