Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

Genelİhtimallerin Heyecanı

Manchester City, bu gece zaferle taçlandırmayı çok istediği Avrupa macerasına yeniden başlıyor. Bu ve sonraki geceleri önceki senelerden özel kılan şeyse teknik direktörlerinin de o görkemli tacı her zamankinden çok istemesi.

Pep Guardiola dokuz senedir Şampiyonlar Ligi’ni kazanamıyor. Bu bir son dakika haberi değil. Bu, futbol kamuoyunun üzerinde yıllardır konuştuğu ve bir nebze de olsa kitlelerin ayrıldığı bir konu. Sonuçta dünyanın en iyisini belirlemek için herkesin söylemek istediği birkaç cümle var. Dünyanın en iyisi olmak için Avrupa’nın en büyük kupasında başarılı olmak şart bir kriter mi? Peki ya bulunduğunuz her ligi tepeden tırnağa domine etmek yalnızca en iyinin yapabileceği bir meziyet değil midir?

Bu tartışmada köşeli sonuçlara ulaşmak, spora olan bakış açınız ile doğru orantılı. Her bakış açısı kendi içerisinde doğru ve tartışmaya açık. Öyle ki Pep Guardiola bu sene Şampiyonlar Ligi’ni kazanabilir veya son 16 turunda Real Madrid’e elenebilir. Ne olursa olsun, her iki sonucun kamuoyunda kitleleri yer değiştirecek bir gücü yok. Çünkü dünyanın en iyisi olmak, yalnızca tek bir kupayı kazanmaktan ya da kaybetmekten ibaret değil.

Guardiola da bu tez ile aynı fikirde. Fakat teze verdiği onay, bu sene kupayı hiç olmadığı kadar istediği gerçeğini değiştirmiyor. 18 puan farkla kaptırılan lig şampiyonluğu, Avrupa’ya olan kişisel açlığı ve başarısızlığa cevap verme isteği… Önünde bu etkenleri arkasına alarak aşması gereken Real Madrid, Juventus, Leipzig ve Atletico Madrid (muhtemel) engelleri var. Uzun süreli oyun gücü ile ünlenen birisi için tamamen tek maça inen sistemde bunları yapmak kolay değil. Ancak bu sezon gerek zorunluluktan gerekse maç planlarından dolayı yapılan değişiklikler, masaya sunulacak kartların çeşitliliği hakkında oldukça fazla şey söylüyor.

Manchester City-Real Madrid

Takvimlerin Mart ayını gösterdiği ve taraftarların stadyuma girebildiği serin Madrid akşamında ikinci dakikaya kadar her şey normaldi. Gabriel Jesus en uçta baskıya liderlik etmiş, Manchester City klasikleşmiş 4-3-3 ile sahaya dizilmişti. Ancak çok geçmeden —yaklaşık 80 saniye sonra — Pep Guardiola ana planını sahaya yansıttı. Jesus santrfordan sol kanada, Bernardo Silva ve Kevin De Bruyne ikilisi ise çift forvet olarak en uca kaydı. Aslında ne Jesus sol kanatta ne de Silva & De Bruyne ikilisi ilk defa ileride oynuyordu. Ancak her iki değişikliği aynı maçta tecrübe etmek herkes için yeni bir deneyimdi. Zinedine Zidane için bile.

Maçın ilk saniyelerinde Jesus en uçta baskıya liderlik ediyor.
İkinci dakika itibarıyla en uçta Bernardo-De Bruyne’nin, kanatta Jesus’un olduğu 4-4-2.

“Stoperleri ile çok ileride baskı yapıyorlardı ve dışarıda boş alan olduğunu fark ettik. Real Madrid’in izleyebildiğim kadar maçını izledim ve savunma yapılarının farklı olduğunu gördüm. Savunma şekillerinden dolayı klasik bir santrforla oynamadık. Merkezi çok agresif şekilde kapatıyorlardı. Böyle olduğunda sahayı genişletmelisiniz, aksi takdirde stoperlerinin kazandıkları toplarla sizi cezalandırırlar. Biz de sahayı genişletmeyi ve diyagonal koşularla etkili olmayı denedik.”

Pep Guardiola’nın Madrid’deki galibiyet reçetesi buydu. İleri uçta ayağı top yapan iki oyuncuyu görevlendirmenin altında stoperlerin yaptığı sert baskılardan kurtulmak, Jesus’u kenarda kullanmanın altında ise Silva & De Bruyne ikilisinin derine indikleri esnalarda Brezilyalının savunma arkası koşularını değerlendirmek yatıyordu: “Dünyada Gabriel harici topsuz oyunda bu koşuları bu yoğunlukta atabilecek başka bir forvet yok. Merkezden aldığı toplarla etkili olan standart biri değil. Kenardan, diyagonal olarak gelen toplara yaptığı koşuları ondan daha iyi yapan birini görmedim. Çok hızlı ve sert bir şekilde diyagonal koşularıyla savunmanın arkasına sarkabiliyor.”

Bernardo ve De Bruyne’nin boşalttığı alanlara Jesus diyagonal koşu atıyor.

2-1’lik sonuç, araya giren pandemi ve takımların kazanılan ya da kaybedilen şampiyonluklarından sonra işlerin Etihad’da tamamen farklı olacağı yadsınamaz bir gerçek. Aynı oyuncular ve aynı rollerle tamamen farklı bir maça çıkmak elbette mümkün değil. Fakat De Bruyne & Silva ikilisinin yerleri, rollerinden bağımsız olarak İngiltere’de de aynı kalabilir. Lig Kupası’nda oynanan United deplasmanında ileri uçta baskıyı yönlendiren ikili, o gün Madrid’deki aynı düzlem ile sahada yer alsa da görev olarak farklı bir rol üstlenmişti. Solskjaer’in topu bırakarak kontraataklarla etkili olabileceğini bilen Pep Guardiola’nın Rodri, İlkay, De Bruyne ve Bernardo gibi pas kalitesi en üst seviyedeki oyuncuları aynı anda sahaya sürerek oyunu kontrol etmesi, top kayıplarını engelleyerek, bu fırsatları kovalayan United’ın yaratacağı tehlikelerini en aza indirmişti: “Klasik bir santrforla oynamamızın nedeni daha çok pas yapmak ve kontraatakları dahi kontrol etmek istememizdi. Bunu yapabilmenin tek yolu da daha çok pas yapmaktır.” (City o gece, yüzde 56 gibi çok dominant olmayan bir topa sahip olma oranına karşın 680 pas yapmıştı.)

United maçında yine Bernardo ve De Bruyne’li 4-4-2.

Zinedine Zidane, Etihad’a kontraatakla etkili olmak için muhtemelen gelmeyecek. Çünkü iki gol bulması gereken takım rakipleri değil. Ama City’den topu alabilecek kadar agresif olması da pek mümkün gözükmüyor. Pep Guaridola’nın pozisyona tamamen hükmetmeden bir kez daha oyunu kontrol altına almak istemesi ise Lizbon bileti için en risksiz senaryo olabilir.

Muhtemel Senaryo: Manchester City-Atletico Madrid

“Futbol sorunlu anları nasıl idare ettiğiniz ile ilgilidir, sorunsuzları değil. Burada yedi kupa kazandık ve bu kupaların hiçbirini bize hediye etmediler. Yeni bir meydan okumaya daha hazırım çünkü bu zorlukların içinde debelenmeyi seviyorum.”

Pep Guardiola son senelerde sıklıkla uğradığı Donetsk deplasmanında sezon boyunca debeleneceği sorunları bu cümleyle özetlemişti. Aymeric Laporte birkaç gün önce dizinden sakatlanmış, basın toplantısının olduğu gün kervana John Stones da eklenmişti. Kendisini bir anda sorunun merkezinde bulan Pep, çözümü Otamendi’nin yanına Fernandinho’yu çekerek buldu. Fakat savunmanın en temiz ayağını kaybetmişken bağlantı oyuncusunu da geriye getirmek, sıradan bir oyuncunun yer değişikliğine benzemiyordu. Zaten sonuçları da olağan olmadı.

***

Manchester City’ye karşı zayıf takımlar yıllardır derinde bekliyor. Bu durum anormal değil. Derinde bekleyen takımlar, topa sahip olma takımlarının bağlantı oyuncularına ekstra önlem alıyor. Tahmin edeceğiniz üzere, bu da anormal değil. Geriden oyun kurmayı şart koşmuş bir takım için ise oyun kurulumunun en önemli isimlerinden yararlanamamak anormal bir durum. Laporte’un baskıyı kendine çekerek yarattığı boşlukların kaybı ve Fernandinho’nun üç sezondur alıştığı mevkiden kopması, kuşkusuz City’nin tercih edeceği bir şey değildi. Ama ünlü bir düşünürün dediği gibi futbol sorunlu anları nasıl idare ettiğiniz ile ilgilidir, sorunsuzları değil.

Sahadaki 11 oyuncu içerisinde savunma önündeki isim, genelde topa sahip olan takımların en çok pas yapan ve herkesle bağlantı kurabilen oyuncusudur. Bu oyuncuyu oyundan düşürmek, rakibinizin paralize olmasını ve sistemin yeteri kadar etkili işlememesini sağlar. Son birkaç senede Manchester City’ye karşı bunun en iyi örneklerini Liverpool verdi. Fernandinho’ya Firmino’nun yaptığı markaj ve orta saha üçlüsünden gelen anlık presler, Brezilyalının oyun kurmasını hayli zorlaştırdı.

 

Firmino, stoperler ve Fernandinho arasına girerek pas bağlantısını kesiyor.
Orta sahada bölgesini terk eden Emre Can anlık sert baskı ile Fernandinho’nun koşu yolunu kapatıyor.
Ancak City, Liverpool orta sahasının İlkay ve De Bruyne ile bire bir eşleşmesinden dolayı Emre Can’ın boşalttığı alanı değerlendirecek konumda değil.

Peki aksayan sistem ve art arda gelen mağlubiyetlere Guardiola’nın reaksiyonu ne oldu? Emre Özcan, Socrates’in yeni sayısında anlatıyor: “Savunma önünde her zaman tek oyuncu düşünen Pep Guardiola geçtiğimiz sezonla beraber Liverpool’un orta blok presine ve Firmino ile stoper önündeki oyuncuya gölge markaj yapan planına karşı tek oyuncunun dezavantaj getirdiğini gördü ve oraya ikinci oyuncuyu çekti. Ve ikinci pivot ile birlikte Firmino, Fernandiho’yu mu tutacağım yoksa Rodri’yi mi tutacağım diye düşünmeye başladı. Tüm bu yapı, oyun kurmasını biraz daha rahatlatmış oldu City’nin.”

Firmino klasik düzende yine savunma önündeki oyuncular ile ilgileniyor fakat çift pivotun varlığı Henderson’ın da baskıya gitmesine neden oluyor. Henderson’ın boşalttığı alanı City değerlendiremiyor çünkü pas açısı müsait değil.
Saniyeler sonraki oyun kurulumunda Firmino yine pivotlar arasında, Henderson ise baskı için konum almış.
Henderson baskıya gitmeyi tercih ediyor ve arkasında yine boş alan bırakıyor. Savunmanın en sağlam ayağı Laporte topu De Bruyne ile buluşturmayı başarıyor.
İkinci yarıda Firmino ve Henderson tekrar baskıda. Bu sefer Wijnaldum tersten gelerek boş alan yaratıyor.
İlkay-Rodri paslaşmasından saniyeler sonra, top Foden’da.

Elbette bağlantı oyuncusuna baskı yapan tek takım Liverpool değil. İlkay veya Rodri, sene boyunca Anfield haricindeki stadyumlarda da rahat hareket edemedi. Ancak bu, diğer stadyumlarda hücum odaklı orta saha oyuncusundan anında vazgeçmek anlamına da gelmedi. Hele de ev sahibi sizi beklemeyi tercih eden yapıda oynuyorsa. Yaratıcı oyuncunuzdan eksilip savunma önünü çiftlemek size oyun kurulumunda yardımcı olabilir. Ama aynı zamanda üçüncü bölgede elinizi zayıflatabilir.

Günün sonundaki bu kazanç-kayıp dengesi, Pep Guardiola’nın tartısında karma bir çözümü doğurdu. Kendi yarı sahasında bekleyen takımlara karşı ikinci pivotu savunmadan yaratan Pep, önden eksilmeden oyun kurulumunu rahatlatmayı başardı.

Derinde bekleyen Crystal Palace’a karşı Fernandinho İlkay’ın yanına gelerek oyun kurulumuna yardımcı oluyor.
Birkaç dakika sonra görev Rodri’de. Kouyate İspanyol oyuncuya baskıya gelerek arkasında boşluk bırakıyor.
Rodri’nin İlkay’a, İlkay’ın ise David Silva’ya pası ile top rakip üçüncü bölgesine geçiyor.
Sonraki hafta yine derinde 4-5-1 ile bekleyen Aston Villa’ya karşı benzer senaryo. Rodri-İlkay-Fernandinho üçgeni oluşmuş ve McGinn İlkay’a baskıya gidiyor.
İlkay boşalan alana, zor bir pas açısı olmasına rağmen, pası geçirmiş durumda.

Tüm bu meşakkatli süreç, muhtemel Atletico Madrid eşleşmesinde İspanyol çalıştırıcının cevaplaması gereken sorulardan olacak. Morata gibi markaj kabiliyeti olan bir oyuncu varken Rodri’yi göbekte yalnız bırakmak mı yoksa rakibi yarı sahasında karşılayan bir takıma karşı çift pivotu kurmanın farklı yollarını aramak mı? Bu soruların keskin yanıtlarını bulmak maç içerisinde dahi değişkenlik gösterebilir. Ancak icap gereği bir tahmin yapmak gerekirse, derinde beklemekten hiç gocunmayan Madrid ekibine karşı Laporte’un orta sahaya geldiği, Garcia’nın ise üçgenin uç kısmını oluşturduğu bir düzen görmek olası.

Ne olursa olsun, Diego Simeone’nin takımlarına karşı doğru cevabı bulmak hiçbir zaman kolay olmadı. Yeri ve zamanı denk gelirse, Guardiola için doğru cevabı bulmak o gün de kolay olmayacak.

Muhtemel Senaryo: Manchester City-RB Leipzig

Futbolda aynı dizilişlerle farklı, farklı dizilişlerle aynı oyunu oynamanız mümkün. Dilimize pelesenk olan City ve Liverpool’un 2-3-5’i, kâğıt üzerinde aynı gözükse de hücum eden oyuncuların rolleri bakımından birbirinden farklı yapılar. Bu kümeye sezon içerisinde City’nin ve Chelsea döneminde Antonio Conte’nin kullandığı 3-4-3’ü de eklemek mümkün. İtalyan hocanın beşli bloğu Premier Lig’de ilk kullanan isimlerden olması, İspanyol antrenörün de aynı yapıyı kullanacağı anlamına gelmiyor.

Conte’nin 3-4-3’ünden kendini soyutlayan Pep Guardiola, bu sezon üçlü savunma oynayan takımlara üçlü savunma ile karşılık vererek farklı bir karta daha sahip olduğunu gösterdi. Sheffield United maçının ikinci yarısında döndüğü sistem, 2-3–5’teki genişliği sağlayan ve hücum eden oyuncuların rollerini değiştiren bir yapıydı: “Sergio’ya yakın oynayacak oyucuların sayısını ve ilk yarıya nazaran dışarıdan içeriye doğru pası atacak oyuncuların kalitesini artırdık. İlk yarıda kanatlarla, ikinci yarıda beklerimizle hücum ettik.”

City, Sheffield maçının ilk yarısında klasikleşmiş 2-3-5 ile sahaya dizilmiş durumda.

Sheffield’ın top rakipteyken beşli savunma ile rakibini karşılaması, beşli blok ile hücum eden bir takım için zorlayıcı. Chris Wilder’ın 2-3-5’e simetrik bir 5-3-2 ile rakibini beklemesi ise aynı takım için daha da zorlayıcı. Bu yüzden genişliği hücumcu bekler ile sağlayıp kanat oyuncularını içeride konumlandırmak (Liverpool’un tercih ettiği gibi) ve ceza sahası içerisine atılacak topları merkezde bulunan (Liverpool’un tercih etmediği gibi) en temiz ayaklardan temin etmek oldukça mantıklı bir hamle.

İkinci yarıda dönülen 3-4-3’te Bernardo ve De Bruyne merkez orta saha olarak yer alıyor.
Adım adım üçüncü bölgeye yerleşen City’de ileri üçlü ile pas bağlantısı için Bernardo & De Bruyne tam merkezde.

Yapının bir diğer meyvesi ise yine zaman zaman üç stoper ile oynamayı tercih eden Everton’a karşı kendini gösterdi. Guardiola’nın 3-4-3’ünde santrfora yakın oynayan kanat oyuncularının mahareti derine koşular atarak boş alan yaratmak. Zaten hocanın elindeki en iyi pasörleri merkezde konumlandırmasının temel sebebi de bu. Real Madrid deplasmanında itinayla altını çizdiği Jesus ve diyagonal koşularının bu yapıda da tehlike yaratması, Agüero’nun eksikliğini göz önünde bulundurunca iki kat etkili bir silah olabilir.

3-4-3’ün kenar oyuncusu Foden derine inerek Mendy ile bağlantı kurmaya çalışıyor.
Boşalttığı geniş alana Jesus’tan diyagonal koşu.
İlerleyen dakikalarda ters kanada geçen Foden bir kez daha derinde.
Foden’ın Mahrez ile verkaçından sonra Cezayirlinin önünde iki net pas opsiyonu mevcut. (Jesus bu pozisyonu golle sonuçlandırdı.)

Bu sezon 4-2-2-2, 4-4-2 ve 3-1-4-2 gibi değişen birkaç farklı diziliş gösteren Leipzig’de ortak özne her zaman çift forvetti. O ikilinin değişmez ismi Timo Werner’in kaybı ise tolere edilebilecek boyutlarda değil. 90 dakika boyunca ceza sahası, half-space ve sol kanatta tehdit unsuru oluşturan Alman forvetin kaybı, Julian Nagelsmann’ın sıklıkla kullandığı dörtlü savunmadan eksilerek ileriye bir hücumcu eklemesine neden olabilir. Öyle ki Werner’in ayrılığı resmileştikten sonra Alman hoca ligde oynadığı iki maçta da üçlü savunma tercih etti ve bu sezon ilk 11’de çok şans vermediği Emil Forsberg’i forvet arkasına attı.

Genç yaşta başardıkları ile taktik zekâlarını her fırsatta kanıtlayan iki teknik direktörün olası karşılaşması seyir zevkinden de öte sıkı bir beyin jimnastiği vadediyor. Nagelsmann ileride çoğalmak için üçlü savunma oynar mı? Hiç düşük ihtimal değil. Pep Guardiola sezon boyunca bu ihtimale karşı eksiksiz sınavlar verdi. Peki ya Alman hoca dörtlü savunmasından şaşmazsa? O zaman hepimiz için yeniden beyin jimnastiği zamanı.

***

– Bu akşam taktiğinizin mükemmel işlediği bir geceydi, öyle değil mi?
– Kazandığımız için öyle diyorsunuz, yoksa başka şeyler diyecektiniz. Kazandığımız için taktiğimiz size iyi gözüküyor ama bu işler böyle yürümez. Önemli olan nasıl oynadığımızdı.

Madrid deplasmanında 1-0’dan geri gelerek içeri galibiyetle dönen Pep Guardiola’ya basın toplantısında sorulan ilk soru buydu. Analizleri ve taktiği kusursuz işlemişti çünkü kazanmıştı. Günün haklısı artık oydu. Peki ya kaybetseydi? O zaman maç taktiği mükemmel olarak nitelendirilmeyecek ve Jesus gibi etkili bir forvetin neden kanatta debelendiğini cevaplamak zorunda kalacaktı. Ancak futbolda her taktik size maç kazandırmayabilir. En iyi taktiğiniz ile kaybedebilir, o gün için felaket bir taktikle maç kazanabilirsiniz.

Peki bir taktik maç kazandırdığı için mi yoksa rakibi en ince ayrıntısına kadar analiz edebildiği için mi iyi bir taktiktir? Bu tartışmada köşeli sonuçlara ulaşmak, spora olan bakış açınız ile doğru orantılı. Her bakış açısı kendi içerisinde doğru ve tartışmaya açık. Öyle ki Pep Guardiola bu akşam rakibi en iyi analiz eden taktiği ile Real Madrid’e elenebilir veya vasat üstü planları ile Şampiyonlar Ligi’ni kazanabilir. Ne olursa olsun, her iki sonucun kamuoyunda kitleleri yer değiştirecek bir gücü yok. Çünkü dünyanın en iyisi olmak, yalnızca tek bir maçı kazanmaktan ya da kaybetmekten ibaret değil.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Hayal Kuran Herkese

Hayal Kuran Herkese

3 sene önce
Neno

Neno

3 sene önce
Sözlü

Sözlü

3 sene önce