1
HAYALİN PEŞİNDE
Serhan Acar
Dönemin TOSFED Direktör Yardımcısı
Türkiye’de Formula 1 fikrini ortaya atan ilk insanların başında Mümtaz Tahincioğlu geliyor. 1997’de Mümtaz Bey, Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu’nun (TOSFED) başkan adaylığına soyunduğunda, o dönem insanların çoğunun güldüğü birtakım vaatlerde bulunuyor: “Formula 1, Dünya Ralli Şampiyonası (WRC), Moto GP gibi organizasyonları Türkiye’ye getireceğim.”
Mümtaz Tahincioğlu
Dönemin TOSFED Başkanı
Ben işimi ciddi yapmak isteyen biriyim. Aday olduğumda şu andaki parti liderlerinin yaptığı vaatleri ben de yazılı olarak yapmıştım.
Serhan Acar
Dönemin TOSFED Direktör Yardımcısı
O zaman Türkiye, uluslararası tek yarışı Avrupa’daki dördüncü lig bir ralli olan, yarış dünyasında geçerliliği bulunmayan bir ülke. Dolayısıyla bunlar, beş bin liralık asgari ücret vaadi gibi geliyor insanlara. Mümtaz Bey, başkan olduktan sonra vaatlerinin altyapısını oluşturmak adına İngiliz federasyonu ile iletişime geçiyor ve TOSFED’e danışmanlık yapmaya başlıyorlar. İngiltere bu işin anavatanı, yılda 5000 tane yarış yapılıyor.
Mümtaz Tahincioğlu
Dönemin TOSFED Başkanı
Ben Uluslararası Otomobil Federasyonu’nun (FIA) karar mercilerinden biriyim. Farklı ülkelerde tanıtımlar, sunumlar yaptık. Avrupa Ralli Şampiyonası’nı (ERC) Şampiyonlar Ligi’ne çıkarma planım vardı. Hemen arkasından WRC’yi, ondan sonra da F1’i getirmeyi planlamıştık.
Serhan Acar
Dönemin TOSFED Direktör Yardımcısı
Mümtaz Bey, federasyonu yeni bir altyapıya kavuştururken, bir yandan da devlet nezdinde “Biz bu F1’i Türkiye’ye getirsek ne fayda getirir?” gibi birtakım girişimlere başlıyor ama F1 yönetimi ikna edilecek, 100 milyon dolarlık devasa bir pist yapılacak, devlet buna yılda 15-20 milyon dolar para verecek, Türkiye’de bu kamuoyu oluşturulacak, tüm bunlar bir araya gelecek ki Türkiye’de yarış düzenlenecek. Çok zor, çok uç bir hayâl.
"100 milyon dolarlık devasa bir pist yapılacak, devlet buna yılda 15-20 milyon dolar para verecek, Türkiye’de bu kamuoyu oluşturulacak, tüm bunlar bir araya gelecek ki Türkiye’de yarış düzenlenecek. Çok zor, çok uç bir hayal."
Serra Okumuş Onay
Dönemin Formula 1 yorumcusu
NTV’de altı yıl F1 yorumculuğu yaptım. Bütün yayınlarda, gazetelere yazdığımız yazılarda F1’in Türkiye’ye gelmesinin çok faydalı olacağını söylüyorduk. Zaten federasyonla iletişim hâlindeydik. O dönem Türkiye’nin çok tanınan, vizyon sahibi işadamları bir araya gelip bir Formula 1 derneği kurmuşlardı.
Mümtaz Tahincioğlu
Dönemin TOSFED Başkanı
Başkan seçilmekle iş bitmiyordu. Benim arkamda, benimle beraber koşacak insanları bulmam lazımdı. Bir dernek kurduk. Bu dernekte Muhtar Kent, Nuri Çolakoğlu, Cem Hakko, Mehmet Karabeyoğlu, Jan Nahum, Alinur Velidedeoğlu gibi bilinen isimler vardı.
Serhan Acar
Dönemin TOSFED Direktör Yardımcısı
Bu derneğin amacı, F1’i Türkiye’ye getirmekti. Kafalarındaki modelde, devletin değil, özel sektörün yaptığı bir pist vardı. Zihniyet olarak da bu pistin kendi masrafını çıkaran, yatırımcısına para kazandıran bir tesis olmasını planlıyorlardı.
Metin Çeker
Dönemin İstanbul Park genel sekreteri
Başta aslında çok az sayıda insanın F1’in Türkiye’ye gelmesiyle ilgili hayalleri vardı. Kurulan dernek ve Mümtaz Tahincioğlu’nun vaatleri, bu projenin temel taşlarını oluşturdu. Ama devletin katkısı olmadan hayata geçirilmesi imkânsızdı.
Serra Okumuş Onay
Dönemin Formula 1 yorumcusu
Dernek, önce pistin inşası için İstanbul Ticaret Odası (İTO) ile anlaştı. Ardından, Bernie Ecclestone’a ulaşmaya çalışıldı.
Serhan Acar
Dönemin TOSFED Direktör Yardımcısı
En zoru ona ulaşmaktı. Derken Ecclestone, tesadüfen Mehmet Karabeyoğlu’na bir yat siparişi verdi ve bunun için Türkiye’ye gelip gitmeye başladı. Dernek de bir anda onunla iletişime geçmiş hâlde buldu kendini.
Mümtaz Tahincioğlu
Dönemin TOSFED Başkanı
Bizim en büyük şansımız, bir tarafta ben FIA’da bulunurken diğer taraftan Bernie’nin Türkiye’de kendine bir yat yaptırmak istemesiydi. Böylece ilişkiler biraz daha samimileşti.
Serhan Acar
Dönemin TOSFED Direktör Yardımcısı
Bir anda 2002 çok kilit bir yıl hâline geldi. Bu dönemde ERC’yi başarılı bir şekilde düzenleyip tam not aldık. WRC’nin provaları iyi gidiyor ve itibarımız yükseliyordu. 2002’nin başında Ecclestone, federasyona bu işin Türkiye’de yapılabileceğine dair bir iyi niyet mektubu yolladı.
2
NEDEN KIRŞEHİR OLMASIN?
Murat Ağca
Gazeteci
İstanbul Park, baştan aşağı bir spor politikası hikâyesi. Türkiye’de otomobil sporları belli bir dönem çok revaçtayken, sonra unutulup giden bir branştı. Özellikle Mümtaz Tahincioğlu’nun başkanlığı döneminde tekrar popüler hâle getirebilmek için uluslararası organizasyonları Türkiye’ye kazandırmak ve medya üzerinden tantanasını yapmak gibi bir yöntem üzerinde çalıştılar. Başarılı da oldular. WRC, ERC, Moto GP gibi yarışlardan oluşan zincirin en büyük halkası F1’di. Bu, TOSFED’in tek başına yapabileceği bir şey değildi, hükümetten de destek buldular. Arsanın bulunması, o arsa üzerine karar alınması, oranın pist hâline getirilmesi, dünyanın en büyük harcamasının yapılarak o bölgenin yeniden inşası…
Mümtaz Tahincioğlu
Dönemin TOSFED Başkanı
O günün hükümeti, rahmetli Ecevit’in başında olduğu koalisyondu ve son günleriydi. Hiç unutmuyorum, nasıl olduysa Nuri Çolakoğlu bize Bakanlar Kurulu’na hitap edecek bir sunum yapma imkânı yarattı. Nuri Çolakoğlu, Cem Hakko, Muhtar Kent ve Mehmet Karabeyoğlu ile birlikte sunuma gittik.
Serhan Acar
Dönemin TOSFED Direktör Yardımcısı
Bu arada Türkiye’de NTV’nin yayınlarıyla beraber F1’e olan ilgi gittikçe artıyor ve bir kamuoyu oluşmaya başlıyordu. Nisan ayında altı bakan ve 20’ye yakın milletvekilinin katılacağı sunum için biz günde 18 saat çalışırken, diğer yandan tütün reklamlarına karşı bir grup büyük bir anti-F1 kampanyası başlattı. “Bu iş sigara firmalarının tekelinde, o arabalar gezici sigara reklamları. F1, Türkiye’ye gelmesin” gibi şeyler söylüyorlardı. Hâlbuki biz görüşmelerimizi yarışın tütün reklamsız yapılması üzerine yapıyorduk fakat bunu insanlara anlatamıyorduk. Bu iş gitgide büyüdü, sunuma iki gün kala Mümtaz Bey geldi ve dedi ki: “Bizim bu gece sabaha kadar sadece tütün reklamlarıyla ilgili broşür hazırlamamız lazım.” Ben oturdum sabaha kadar bir broşür hazırladım ve onu uçakla Ankara’ya yetiştirdik.
Mümtaz Tahincioğlu
Dönemin TOSFED Başkanı
Sunumun sonunda Sayın Ecevit, Bahçeli ve Yılmaz ayrı ayrı “Hayırlı olsun” dediler. Biz o günün spor bakanı Fikret Ünlü’ye dönüp “Bu ne demek?” diye sorduk, “Tamam Mümtaz, oluyor işte” dedi.
Serhan Acar
Dönemin TOSFED Direktör Yardımcısı
2002’nin Ağustos ayında 57. Hükümet, F1 Türkiye projesi için onayı ve devlet garantisini verdi.
"Yirmi ayımız vardı, bu süreyi oturup günlere, saatlere böldük. Bu sorumluluğu yerine getirmek için işimden resmen ayrıldım. Bu yükü taşırken de hiç “Niye bu işe girdik?” diye düşünmedim. Zaten düşünecek vaktim yoktu."
Fuat Akdağ
Dönemin NTV spikeri
Tabii böyle büyük bir organizasyonun Türkiye’ye gelişi sessiz sedasız olmaz. Koşulların oluşması için altı yıl kadar yayınladık F1 yarışlarını. Başlarda ben anlatıyordum, sonra Okay Karacan’a geçti. O süreçte Türkiye’de bir F1 kitlesi oluşmaya başladı. O pist de öyle geldi Türkiye’ye.
Serhan Acar
Dönemin TOSFED Direktör Yardımcısı
Bu defa yarışın nerede yapılacağı üzerine çalışılmaya başlandı. Üç ana aday, İstanbul, Antalya ve İzmir birer sunum hazırladı. Rekabete, son anda bir de Kırşehir girmeye çalıştı. Onlar da kendilerine göre bir sunum yaptılar, özetle “Niye Kırşehir olmasın, zaten Türkiye’de her şey büyük illerde yapılıyor, niye daha taşra bir ilde olmasın, bir şehrimiz daha kalkınmasın?” gibi bir mantıkla yarışa girdiler. Örneğin Fransız hükümeti de Magny-Cours şehrini kalkındırmak için özellikle oraya yapmış pisti. Ancak F1 yönetimi ve FIA, tercihlerini İstanbul’dan yana kullandı.
Mümtaz Tahincioğlu
Dönemin TOSFED Başkanı
En sonunda büyük ve tanınan bir şehir olduğu için İstanbul seçildi. O günün İTO Başkanı Mehmet Yıldırım da kolunun altındaki projeyle çıkıp geldi, “Benim arazim de hazır” dedi ve birlikte bu yola çıktık. Projeyi başlatmak için onay almamız ve bu işin maddi boyutunu düşünmemiz gerekiyordu. Ecclestone’u, çok sıkı pazarlıklar sonucunda 13,5 milyon dolara ikna ettik. Yedi senelik sözleşmemiz, F1 tarihindeki en uzun sözleşmeydi. Bir de Ecclestone, 2005 Ağustosu’nda bu tesisin yarışa açılacağına dair banka teminatı istedi, o da 25 milyon dolardı. Banka yerine Maliye Bakanı’ndan mektup alarak devlet teminatı verdik. Eylül 2003’te temel attık, inşaat 2004’te başladı. Yirmi ayımız vardı, bu süreyi oturup günlere, saatlere böldük. Bu sorumluluğu yerine getirmek için işimden resmen ayrıldım. Bu yükü taşırken de hiç “Niye bu işe girdik?” diye düşünmedim. Zaten düşünecek vaktim de yoktu.
3
SAATİN TERSİNE
Serhan Acar
Dönemin TOSFED Direktör Yardımcısı
Bu arada ben okul bittikten sonra askere gidip geldim. Aslında elektrik mühendisiydim ve bir karar vermem gerekti. İşe girip düzenli ama sıkıcı bir hayat yaşamak mı yoksa F1 Türkiye’ye gelirken çocukluk hayalimi gerçekleştirmek mi? Tabii ki, her mantıksız insan gibi ikinciyi tercih ettim.
Mümtaz Tahincioğlu
Dönemin TOSFED Başkanı
İstanbul Circuit, İstanbul Arena gibi isim seçenekleri vardı. Başta ‘Arena’ demiştik ama çok kullanılıyor diye vazgeçtik. ‘Park’ daha sevimli geldi. Zaten etraf yemyeşildi.
Bülent Özerdim
Motor Sporları Organizasyon AŞ Pazarlama Müdürü
Ben bu işe Mayıs 2004’te dâhil oldum. Motor Sporları Organizasyon A.Ş. adında bir şirket kurulmuştu. Orada satış ve pazarlamadan sorumlu oldum. İlk altı ay sadece F1 için değil, İstanbul Park’ta başka neler yapılabilir düşüncesi üzerine altyapı çalışmaları yapıldı. Bir yandan da gelir yaratacak farklı şeyler aranmaya başladı ve ilk sene yanılmıyorsam Dünya Binek Araba Şampiyonası (WTCC) ile anlaştık. Ardından Moto GP, Le Mans gibi organizasyonlar geldi.
"Harcanan 200 küsur milyon dolar, o zamana kadar dünyada F1 için harcanmış en büyük paraydı. Buna gerek de yoktu. Biz zaten son dönemde yapılan tüm sportif yatırımlarda bunu görüyoruz; gereksiz bir abartı ve en iyisini yapma saplantısı."
Mümtaz Tahincioğlu
Dönemin TOSFED Başkanı
Pisti tasarlaması için F1 pistlerinin birçoğunun mimarı olan Hermann Tilke’yi getirdik. Ben, Bernie ve Tilke; üçümüz helikopterdeyiz, arazinin üzerinde gezdikten sonra, tam bugünkü start noktasının oraya indik. Tilke’ye baktım, “Nasıl yapacaksın?” diye sordum. “Bana müsaade et, akşam konuşuruz” dedi. Üç hafta sonra taslak geldi. O taslak, şimdiki pistle yüzde 90 oranında örtüşüyordu. Daha sonra Tilke gelip bütün o ölçüleri kendisi aldı, her şeyi fotoğrafladı ve piste son hâlini verdi. Bu çalışma, belki o güne kadar yapılan en iyi tasarımdı. Saatin tersine dönen bir pistti ki Brezilya’dan sonra ikinci olduk bu konuda. Bununla beraber, 40 metrelik bir düşüş vardı. Bu hem izleyici hem de sürücü mutluluğu açısından olağanüstü bir farklılık getirdi. Geçişler var, hızlı yerler var, yavaş yerler var, bir pistte olması gereken her şey var…
Murat Ağca
Medya
F1’in Türkiye’ye gelmesinin toplam maliyeti, bildiğim kadarıyla 200 küsur milyon dolardı. Bu o zamana kadar dünyada F1 için harcanmış en büyük paraydı. Buna gerek de yoktu. Biz zaten son dönemde yapılan tüm sportif yatırımlarda bunu görüyoruz; gereksiz bir abartı ve en iyisini yapma saplantısı. Bunun da bizim kültürümüzle alakalı olduğunu düşünüyorum. Ortadoğu ülkelerinde ve Türki Cumhuriyetlerde de aynı yaklaşım var: “En büyüğü bizde olsun, en pahalısı bizimki olsun, dünya bizden bahsetsin...” Bu belki de aşağılık kompleksinin, baskı altında kalmanın, bir türlü açılamamanın, dünyaya entegre olamamanın getirdiği bir şey. Kendini gösterme telaşı.
4
ZAMANA KARŞI
Serhan Acar
Dönemin TOSFED Direktör Yardımcısı
Eğitim ve danışmanlık almak için bu işi çok iyi yöneten Macaristan Federasyonu ile anlaştık. Ancak bir süre sonra gördük ki Macar Federasyonu işin birtakım püf noktalarını öğretmiyor ve bizi kendilerine bağımlı hâle getiriyor. Yüzde yüz yerli ekiple yola devam etme kararı aldık ve Türkiye’de adeta F1 konulu bir okul açtık. Sabah 9’dan akşam 6’ya kadar dersler, sınavlar… Yarışa üç ay vardı ve her şey planlanandan geç işliyordu. Bu arada yarışın yayın hakları NTV’den CNN Türk’e geçti, onlar da bana yorumculuk teklif ettiler. Kediye ciğer sordular bir nevi.
Okay Karacan
Spor spikeri, spor yazarı
Serra Okumuş Onay, Erkan Arseven, Fuat Akdağ ve NTV spor servisinin tüm ekibi F1’in ülkeye gelmesi için ilham verici olmuştur. Uzun yıllar bu yarışları anlatmış ve yerinde izlemiş, gittiğimiz yerlerden de ilham almış, Türkiye’de yapılabileceğine inanmıştık. Tam rüyamıza ulaştık derken yayın hakları CNN Türk’e geçti. Tabii onca yıldan sonra Türkiye’de yapılacak bir F1 yarışının heyecanını yaşarken birdenbire her şeyi kaybettik ve büyük bir hayal kırıklığı yaşadık.
Barış Kuyucu
Dönemin CNN Türk spikeri
Yayın haklarını aldıktan sonra, doğru sunucu ve yorumcuyu seçmekle işe başladık. Cem Yılmaz çok tecrübeli bir spikerdi, Serhan Acar da F1 konusunda Türkiye’nin en yetkin ve bilgili kişisi. Bu ikiliyi bir araya getirdikten sonra daha önceki yayıncı kanallarda yapılmayanları sıraladık. Yarışı dünyanın en iyi ekiplerinden biri çekiyordu ve bizim o esnada yapabileceğimiz çok bir şey yoktu. Ama program içeriği oluşturmak emek ve çalışkan bir ekip ister. Stüdyoya konuk çağırıp saatlerce konuşmak yerine hazırladığımız programlar ve kasetler ile kuralları seyircimize kolay ve anlaşılır bir şekilde anlatmaya çalıştık.
Cem Yılmaz
Dönemin CNN Türk spikeri
Şampiyonlar Ligi finalleri anlattım, ligde şampiyonu belirleyecek derbi maçlarda mikrofona geçtim, Dünya ve Avrupa Kupaları, futbol, basketbol… Hepsinin yeri farklı ama F1’in bir ilk olması çok önemliydi. Her şeyiyle bir ekip çalışması yaptık. Nebil Evren ‘PitStop’u hazırlıyordu, Barış Kuyucu ‘Damalı Bayrak’ı yapıyordu, biz de Serhan’la yarışları anlatıyorduk.
Nebil Evren
Dönemin CNN Türk spikeri
Yayıncılık açısından en büyük zorluklardan biri de iletişim konusundaki aşırı disiplindi, en ufak soruda “Bu konulara girmeyelim” cevabını alıyorduk. Taksim Meydanı’nın ortasında Nick Heidfeld ile bir etkinlik yapmıştık. Hayatımda en zorlandığım yayınlardan biriydi. Simultane tercümanın işini iyi yapması benim işimi çok zorlaştırdı çünkü zaman çok hızlı geçti. Heidfeld’e 15’ten fazla soru sordum ama o kadar kısa cevap veriyordu ki programın bitimine 10 dakika kala elimde soru kalmamıştı. Futbolla ilgilendiğini biliyordum, Alman futbolundan çıktık, Türkiye’deki durumlara girdik… Coulthard ile yaptığımız yayın ise çok güzeldi. F1 aracıyla Dolmabahçe Sarayı’ndan çıktı yukarıya, köprüye girip şov amaçlı spin atarak geri döndü. Bizim yolları düşününce endişeleniyorduk ama sorun çıkmadı. Bir tek belli bir hıza çıkamadığı için motoru ekstra ısınarak ufak bir alev aldı ama hemen söndürdük. Bir de köprü gişesinden 33 TL’lik ceza yazmışlar… Ayrıca hiç unutmam, henüz inşaat sırasında, toprakta eğimleri ve virajlarıyla bir pist belli olmaya başlamıştı. “Start-finiş düzlüğündeyiz” haberini hatırlıyorum. Evet, oradaydık ama ortada başka hiçbir şey yoktu.
Bülent Özerdim
Motor Sporları Organizasyon AŞ Pazarlama Müdürü
Yarıştan 40 gün kadar önce 15-20 kişilik bir Rus gazeteci grubunu konuk ettik Türkiye'de. Onlar geldiğinde bir anda ‘Burada dünyanın en büyük yarış organizasyonu nasıl yapılır?’ sorusu ortaya çıktı. Benim için en önemlisi herhâlde o heyecandı. Acaba yetişecek miydi?
"Pist inşaatına her hafta gidiyoruz, “Mümkün değil yetişmez” deyip karalar bağlayarak dönüyoruz. Pazartesi günü takımlar gelmeye başladığında kilometrelerce suni çim döşeniyordu. Her şey son haftaya kaldı."
Mümtaz Tahincioğlu
Dönemin TOSFED Başkanı
Yetişmesi için son üç ayda orada yattım. Ben federasyon başkanıydım; hukuki ve maddi hiçbir sorumluluğum yoktu ama bu işin arkasında durmuştum. Ülkemizin sportif gelişiminin ötesinde bir de tanıtım fırsatını değerlendirmemiz gerekiyordu.
Serhan Acar
Dönemin TOSFED Direktör Yardımcısı
Pist inşaatına her hafta gidiyoruz, “Mümkün değil yetişmez” deyip karalar bağlayarak dönüyoruz. Öyle çok iş var ki… Otoban ayrı, yollar ayrı, pist ayrı… Hava şartları kötü gitti, TOBB, İTO ve devlet arasında pürüzler çıktı. Son iki ay 24 saat vardiyayla çalışıldı. Yarışa iki hafta kala, birkaç araba götürüp resmi olmayan bir deneme yapabildik. Tabii o sırada da bir yerdeki boya dökülüyor, öbür tarafta asfalt bitmemiş oluyor, içeri gidip sistemi deneyelim diyoruz olmuyor, kameraları deneyelim diyoruz son kameraların takılmadığı söyleniyor, hiçbir şey yapamıyoruz. Pazartesi günü takımlar gelmeye başladığında kilometrelerce suni çim döşeniyordu. Her şey son haftaya kaldı.
Mümtaz Tahincioğlu
Dönemin TOSFED Başkanı
Tesisi açtığımızda eksiklikler vardı ama bunlar kimsenin göreceği şeyler değildi. Hatta geçen gün Manisa futbol takımının sahasında çimlerin boyandığını duydum. Biz bunu 2005 yılında düşünmüştük. Bütün çimleri nasıl yeşillendiririz demiş ve boyatmıştık. Baktığınız her yer yemyeşil görünüyordu ama o yarıştan sonra bir yağmur geldi, gitti hepsi.
Okay Karacan
Spor spikeri, spor yazarı
Biz yayın haklarını kaybedince normal gazeteci gibi muamele gördük. Hiç unutmam, onca destek verdiğimiz İTO’dan bizi arayıp şöyle dediler: “Biliyor musunuz F1’in en iyi izleneceği yer açık alanlar, orada piknik yapabilirsiniz, sandviç yersiniz, kola içersiniz, arabalara yakın durursunuz. Size iki tane bilet gönderiyoruz.” Şok oldum. “Hanımefendi nazik davetiniz için teşekkürler ama siz biraz daha araştırın bu konuyu isterseniz” dedim. İki gün sonra özür dileyerek aradılar, lütfettiler ve “Size bronz tribünden bilet gönderiyoruz” dediler. Pisti yapan inşaat firması bizi Padok Club’a davet etmişti, o sayede gidip yarışı yerinde izleyebildik. Buruktuk çünkü organizasyonun içinde hiç yer alamadık, uzaktan baktık.
5
SCHUMI'NİN SESİ
Serhan Acar
Dönemin TOSFED Direktör Yardımcısı
Cuma günü, ilk antrenmanlar başladı. O gerilimi anlatamam size, iş hayatımın hiçbir anında o boyutta bir gerilim yaşamadım. İlk antrenmanda telsiz sisteminde bir karışıklık yaşandı ve sustu telsiz… Telsiz dediğim, 800 kişiyle konuşup herkesi kumanda ettiğimiz bir sistem. Biz bunu yarım saatten fazla bir süre telsiz kullanmadan yaptık, neredeyse dumanla haberleşiyorduk. İlk gün çok kötü geçti. Ağlamaklı olduk. Yarış bittiğinde herkes otellere dönecekti, bütün kadro bir araya geldik. 10-15 dakika kimseden ses çıkmadı, ardından “Haydi toparlanalım” dedik, hatalarımızı konuştuk. İlk günün avantajı, çok az ülke tarafından yayınlanıyor olması. Zaten seyirciye yansıyan bir durum da yok, biz kendimiz biliyoruz kötü olduğumuzu. Örneğin 30 saniyede kurtarmamız gereken bir arabayı bir dakikada kurtaramamışız, dışarıdan bakan insanların anlayabileceği bir şey değil. ‘Vatan millet Sakarya’ temalı bir motivasyon konuşmasının ardından sıralama turları için yenilenmiştik. İkinci gün, biraz daha alıştık. Biz rahmetli Mazhar Demiralp’le birlikte pistteki gönüllüleri koordine ediyorduk ama çok zor bir şey provasız koordine olabilmek. Biz nefes alıp verene kadar arabalar bir futbol sahası kadar mesafe kat ediyor, piste parça dökülüyor, o parçayı almaya adam yolluyoruz.Telsizle “Kırmızı arabadan sonra çık, şuradaki parçayı al, dışarı çık, 20 saniye süren var” diyoruz. Bizim kapalı alanda görüp hesapladığımız süreye güvenerek hayatlarını ortaya koyuyor adamlar. Hayatında daha önce bu işi yapmamış gönüllü bir adamın hayatının sorumluluğunu üzerimize alıyorduk. Tamam, daha önce yarışlarda bulunduk, eğitim aldık ama o pistte çıplak gözle 19 bin devir araba görünce ‘köyden indim şehre’ moduna girmiştik. Karşınızda ilk defa Michael Schumacher’i görüyorsunuz, nefesiniz tutuluyor, ona da biraz alıştık. Sonra toparladık.
Barış Kuyucu
Dönemin CNN Türk spikeri
Ben İstanbul Park’taki ana stüdyomuzda, Nebil Evren, Burcu Esmersoy ve Cem Adabük padok alanında onlarca ünlü konuğu ağırladık. Sonrasında hepimiz start anı için nefesimizi tuttuk. Yarış için sözü Cem Yılmaz ve Serhan Acar aldı. Biz bir nefeslendik, yarışın startını hem yayıncı hem de seyirci olarak yaşamanın gururunu tattık ama yarış sonrası için de büyük bir yayın bizi bekliyordu. Yarışı toplam 10 dakika seyredebildim desem inanır mısınız? Öyle oldu.
"Yarışa beş dakika kala, protokolün tribüne çıkması gereken bir anda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan seyircileri selamlamaya başladı ve normalde olması gereken yerden biraz ileriye gitti. Ve normalde saat tam 3’te yarışın başlaması gerekirken bir 30 saniye kadar geç başladık.""
Fuat Akdağ
Dönemin NTV spikeri
Aslında yarış takip edilebilen bir şey değil. Eğer izlemek istiyorsanız televizyondan çok daha rahat izlenebilen bir şey. Ama binlerce seyircinin piste gitmesi, hatta karavanlarla gelip kamplar kurması; o havayı yaşamak başka bir şey. Cazibesi olan bir şey. Mesela biz Serra (Okumuş Onay) ile birlikte ilk defa Imola’ya gittiğimizde, pistin etrafında CD satıldığını gördük. Bu CD’ler, F1 otomobillerinin sesiymiş. ‘Schumacher’in sesi’ diye satıyor adam. Anlam veremedik önce. O atmosferi gördükten, birkaç yarışa gittikten sonra fark ettik ki o sesi aramaya başlıyorsunuz.
Serhan Acar
Dönemin TOSFED Direktör Yardımcısı
Pazar günü, pistte 110 bin kişi vardı. Derin Darbe (Deep Impact) filminde şehirden kaçıyorlar ya, öyle bir girişi var İstanbul Park’ın. Sabah yine Grand Prix 2 yarışı, Porsche yarışı, Seat yarışı derken 13.30’a doğru her şey bitti, 15.00’te F1 var… İdam mahkûmu gibi geri sayıyoruz. Zaten hücre gibi dört tarafı duvar, ses geçirmeyen bir yerin içindeyiz. Önümüzde ekranlarla, arabaları duymadan ve görmeden yönetiliyor yarışlar. 45 dakika kala hava almak için dışarı bir çıktım, bizim ana tribün neredeyse tamamen dolu… Düşünün, Ali Sami Yen Stadı’nın kapasitesinden fazla insan yalnızca bir tribünde. O anda bu işi başardığımızı hissettik, benim gözlerimden yaş döküldü. Bütün arkadaşları motive eden bir telsiz konuşması yaptık. Yarışa on dakika kala 180 ülke canlı yayına geçti, Türkiye’nin o anda en önemli aktivitesinin ortasındayız. Beş dakika kala, protokolün tribüne çıkması gereken bir anda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan seyircileri selamlamaya başladı ve normalde olması gereken yerden biraz ileriye gitti. Ve normalde saat tam 3’te yarışın başlaması gerekirken bir 30 saniye kadar geç başladık.
Mümtaz Tahincioğlu
Dönemin TOSFED Başkanı
Biliyorsunuz her şey saniyeyle değil, saliseyle oynar orada. Yarışa on dakika kala start düzlüğündeki herkesi çıkarırlar. Sadece görevliler ve pilotlar kalır. Son iki dakika, Tayyip Bey tribüne doğru yürüdü, biz de yanındayız. Ben görüyorum ve duyuyorum, yavaş yavaş herkes çekiliyor. Düdükler çalınmaya başladı ‘son çağrı’ anlamında. Ben de dönüyorum Başbakan’a “Dönmemiz lazım, dönmemiz lazım” diyorum ama o gürültüde onun da duyduğunu sanmıyorum. Tayyip Bey elini kaldırmış herkesi selamlıyor. Benim o arada kalbim daha hızlı atıyor. Ondan sonra ne olduysa bilmiyorum, Tayyip Bey’le beraber hızla pistten uzaklaşabildik. Böyle bir anımız oldu; yoksa yarış günü, tuvaletlerin tıkanması hariç hiçbir problem yaşamadık.
Nebil Evren
Dönemin CNN Türk spikeri
Tam yarış başlamadan önce bütün araçlar piste dizilmiş, son kontroller yapılıyor ve o sırada o araçların arasından geçiyor olmak, orada bulunmak çok heyecan veriydi, şimdi anlatırken bile çok duygulanıyorum. Tabii ki yarış başlamadan oradan ayrıldım ancak yarışın en heyecan verici bölümü start anı ve bütün araçların aynı anda gaza basıp ilk virajı almaya çalıştıkları anda çıkan o sesti…
Cem Yılmaz
Dönemin CNN Türk spikeri
CNN Türk’te yayın öncesi bir hafta resmen kampa girmiştik. O bir hafta boyunca her gece tatlı bir yorgunlukla yatıyordum ama gözümü kapattığım zaman yarış anı gözümün önüne geliyordu. Nasıl bir start olacağını tahmin etmeye çalışıyordum. Hâlâ da o start anı hafızamda tüm detaylarıyla yer alır. Aradan on yıl geçmiş ama daha dün gibi.
6
58 SANİYE
Bülent Özerdim
Motor Sporları Organizasyon AŞ Pazarlama Müdürü
Motorların çalışıp o sesi duyduğum ilk an, çok duygu yüklüydü. Start anından sonra isteseniz de bir şey yapamıyorsunuz ve o anda her şey, bütün hazırlıklarınız ve emeğiniz gözler önüne seriliyor.
Cem Yılmaz
Dönemin CNN Türk spikeri
İlk yarışın ortasında reklam arası için şöyle bir kabini terk edip arkama baktığımda hâlâ binlerce insanın İstanbul Park’a gelmeye çalıştığını görmüştüm. Korkunç bir trafik, 100 binin üzerinde seyirci… Kanal D’de anlattığımız yarış, saat 15.00’te olmasına rağmen açık ara gün birincisi olmuştu.
Nebil Evren
Dönemin CNN Türk spikeri
Yarış sırasında padok sakindi. Ben hayatımda ilk kez bir padoka girip o ortamı gördüm. Her takımın kendine ait bir yeri olması, bunun hem teknik yönü hem de misafirlerin ağırlanması çok ilgi çekiciydi. İddialı takımların yerleri daha hareketliyken diğerleri fazla ilgi görmüyordu. Eğlenceli takımlar, ‘snob’ takımlar derken hepsi birbirinden ayrışıyordu. Bu alanda F1’in İngiltere’deki yayıncısının da nasıl çalıştığını izleyebildik ve onlardan bir şeyler öğrenmeye çalıştık. Bu kadar katı kuralları başka hiçbir sporda görmedim.
Barış Kuyucu
Dönemin CNN Türk spikeri
F1’den çok şey öğrendiğimi itiraf etmeliyim. Dünyanın en detaylı yayın sözleşme şartlarını okudum, her şeyi düşünmüşler. Örneğin kanal logosunun, ekrandaki istatistiklerin üstüne gelmesi kural dışıydı; Kanal D ve CNN Türk logoları tarihte ilk kez transparan hâle geldi. Savaş ve büyük afetler dışında yayını kesmek ya da belirli aralıklar dışında reklam almak yasaktı. Yarıştaki sponsorların görünme süreleri ile ilgili bile kontrat yapıldığını öğrendik. Biz spor tutkunları yarış izlediğimizi düşünsek de, neredeyse yarışın tüm anlarında büyük şirketlerin reklamlarını koruyan bir yapı vardı. Yarış önemliydi; ama daha önemlisi reklam veren büyük şirketlerdi. F1’i çok seven bir televizyoncu olarak bu işe girdim, “Vay be! Bu yarış değil, pazarlama master’ıymış” diyerek çıktım.
"Biz spor tutkunları yarış izlediğimizi düşünsek de, neredeyse yarışın tüm anlarında büyük şirketlerin reklamlarını koruyan bir yapı vardı. Yarış önemliydi; ama daha önemlisi reklam veren büyük şirketlerdi. F1’i çok seven bir televizyoncu olarak bu işe girdim, 'Vay be! Bu yarış değil, pazarlama master’ıymış' diyerek çıktım."
Nebil Evren
Dönemin CNN Türk spikeri
Tüm pilotlar olumlu şeyler söylediler. Yalnızca ilk yıl bir virajda hafif bir tümsek vardı, o tümsek yüzünden spin atanlar oldu. Gözle görülebilir bir şey değildi ama o hızla giderken küçük bir kot farkı bile etki yaratıyor tabii.
Serhan Acar
Dönemin TOSFED Direktör Yardımcısı
58 turluk yarış, bir açıdan bakarsanız 58 sene gibi, bir açıdan bakarsanız 58 saniye gibi geçti. McLaren’den Kimi Raikkonen kazandı yarışı, seyirciler gitti, ardından biz, 1000’e yakın görevli, start düzlüğünde bir araya geldik. Dans edenler, göbek atanlar, zıplayanlar, bağıranlar, düdük öttürenler, bayrak sallayanlar, tellere tırmananlar… Biz de yarış kontrol ekibi olarak herkese teşekkür konuşması yapmak için podyuma çıktık. Orada yumruk şovlar başladı, FIA’nın yöneticilerini podyuma çıkarıp üçlü çektirdik.
Mümtaz Tahincioğlu
Dönemin TOSFED Başkanı
Şampiyona direktörü Charlie Whiting’i bütün o sakin ve ağırbaşlı havasını bir kenara bırakmış, tel örgülere tırmanarak görevlilerle birlikte zafer nidaları atarken gördüğümde gözlerime inanamamıştım.
Charlie Whiting
FIA F1 Yarış Direktörü
İstanbul Park’la ilgili çok fazla anım var. 2010 yılındaki yarışta 12. virajda iki RedBull'un çarpışması ve sonrasında olanları unutamam. Pist dışına gelirsek, ilk yarış sonrası tüm görevlilerin podyum önündeki coşkusu gelir aklıma. Tamamen benzersizdi!
7
KARİDES VE ŞAMPANYA
Serhan Acar
Dönemin TOSFED Direktör Yardımcısı
Ben yarışların yapıldığı yedi sene boyunca cumartesiyi pazara bağlayan gece uyuyamadım. Uyumaya kalksam kâbuslar görürdüm, arabalar denize uçardı… Ama her sene sportif değerlendirmelere göre ilk beşte yer aldık. Toplamda, biz o yedi yılda iyi iş yaptık ki Dünya Basketbol Şampiyonası buraya geldi. Daha sonra Şampiyonlar Ligi Finali yapıldı, belki bir daha 2030’da gelir. Dünya Basketbol Şampiyonası da belki 2035’te gelir. Ama biz bunu yedi sene üst üste yaptık. Bitmeseydi 10 sene daha, 20 sene daha yapardık.
Okay Karacan
Spor spikeri, spor yazarı
2005 yılında Türk medyası bunu karideslerin yendiği, şampanyaların patladığı bir zengin sporu olarak algılattı çünkü her takım geldiğinde bir lansman yapıyordu. Bu lansmanlara organizasyon ile alakası olmayan, bir anlamda sosyete denebilecek insanlar, yöneticiler davet ediliyordu. O fotoğraflar gazete ve televizyonlara servis ediliyordu. Bu şekilde halkın çok uzağında bir spormuş gibi bir algı yaratıldı. Bu en büyük hatasıdır Türkiye’nin F1 ile ilgili. Bir başka büyük hata fiyatlamada yapıldı. 2500 Euro’ya girilen Padok Club’ların tamamı doluydu, 70 liraya satılan açık alan biletlerinin de tamamı satılıyordu ama ikisi arasında doğru değerlendirilemeyen tribün fiyatları 750 lira olunca oralar boş kaldı. Genç nüfus o tribünleri doldurabilirdi. Bir de ilk sene yaşanan trafik sıkıntısının her sene süreceği düşünüldü ve insanlarda ‘Nasıl gideceğiz?’ çekincesi oluştu.
Bülent Özerdim
Motor Sporları Organizasyon AŞ Pazarlama Müdürü
İlk yıl çok başarılı ama bir anlamda da o kadar sancılı geçti. Toplanan kalabalık, İstanbul Park’ın kapasitesinin üstündeydi. Çevre yollar, tali yollar tam da bitmemiş olduğundan sıkıntı yaşadık. Dünyada motor sporları düzenlenen yerlere gittiğinizde arabasını 3 km uzağa park edip yürümek veya toplu taşıma ile gelip yürümek gibi şeyler var. Bunlar F1 deneyimin bir parçası olarak görülüyor hatta birçok yerde karavanlar ve kamp yerleri var ancak bizde bu anlayışı oturtamadık. Toplu taşıma olmadığı için herkes özel araçlarıyla veya bizim İETT ile kaldırdığımız servislerle geldiği ve giriş çıkışlarda ciddi sorun yaşandı. Sonrasında bunu çözmeye çalışsak da bu birkaç senemizi aldı.
Nebil Evren
Dönemin CNN Türk spikeri
Ulaşım konusunda biraz şikâyetler oldu ama dünyadaki diğer spor alanlarından çok farklı olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Zannediyor musunuz ki o gıptayla bakılan statların, pistlerin dibine kadar arabayla gidip 30 saniyede içeri giriyorsunuz? Örneğin Almanya'da statlar büyük parkların içinde olur ve arabanızı dışarı park edip 15-20 dakika yürürsünüz. Bu, aslında etkinlik alanının dağılmasını rahatlatır. Öbür türlü yığılma olur ve esas zorluk o zaman ortaya çıkar.
Metin Çeker
Dönemin İstanbul Park genel sekreteri
Pistin inşaatı ve çizimi çok doğru olmakla birlikte, bana göre güvenlik gerekçesiyle seyirci tribünlerini piste çok uzak yaptık. Özellikle start düzlüğünde gereğinden fazla koltuk kapasitesi olduğunu söyleyebilirim. ‘Gold’ ve ‘Silver’ olarak adlandırılan tribünlerin toplam koltuk sayısı 40 bini buluyor ki bu diğer pistlerin toplam oturma kapasitesine eşit. Proje esnasında onaylanmış olan uluslararası karting pistinin yapılmamış olmasını hata olarak görüyorum. Bir de piste ulaşım için yapılan çevre yolları nedeniyle öngörülenin çok üstüne çıkan bütçenin tamamının F1 pistinin inşaatı olarak gösterilmesini yanlış buluyorum. Diğer ülkelerden farklı olarak kendi kültürümüz ve kendi ekonomik verilerimize yönelik bir planlama ve uygulama yapılmamış olmasını hatalı buluyorum. Hem biletler hem de yarış alanındaki yiyecek ve içecekler çok pahalıydı. Bunun da pisti inşa eden grubun otomobil sporlarından çok uzak ve bu konuda pek tecrübesi olmayan bir ekip kurarak işletmeye çalışmasından kaynaklandığını düşünüyorum. İlk yarıştan itibaren tamamı Türk görevlilerden oluşan ve benim sportif direktörlüğümde gerçekleşen yarışların, yedi sene boyunca gözlemci değerlendirmelerinden tam not almış olması, sportif anlamda ise her şeyin doğru yapıldığını gösteriyor.
"İstanbul Park, hızlı virajlarıyla sürücüye müthiş bir haz veriyordu ve yarışları kazanmamda piste olan sevgimin bana yardım ettiğini düşünüyorum."
Bülent Özerdim
Motor Sporları Organizasyon AŞ Pazarlama Müdürü
Motor sporlarının sevdirilmesi ve büyütülmesi konusunda daha iyisi yapılabilirdi. Sadece bilet alıp yarışlara gelenler için değil, televizyon izleyici rakamlarına göre de söylüyorum. İlk yılı bir kenara bırakırsak, Avrupa’daki diğer F1 ülkelerine göre çok düşük seviyede kaldı televizyon izlenilirliği. Tabii bu kolay değil; bir ayağında medya, bir ayağında sponsorlar, bir ayağında takımlar, bir ayağında federasyon ve bir ayağında da İstanbul Park var. Herkesin birlikte çalışıp bu kültürün yerleşmesinde, motor sporlarının popülerliğinin arttırılmasında daha çok çaba harcamamız gerekiyor. F1 tek başına belli bir kitleyi çekiyor ama birçok kişinin bir yandan merak edip bir yandan da orada 2-3 gün geçirmek istemediği bir şeydi. Dolayısıyla bizim biraz daha ailelere, çocuklara ve eğlenceye yönelik şeylerle zenginleştirip şenlik havasına getirmemiz gerekiyordu.
Murat Ağca
Gazeteci
Benim şahsen unutamadığım an 2006 yılında hiç alakasızca ve insanları, Türkiye’yi, federasyonları zora sokacak şekilde ödülü KKTC Cumhurbaşkanı’na verdirip spor üzerinden bir politik kriz yaratılmasıydı. Normalde bu tür ödül törenlerinde kimin ödül vereceği önceden bellidir. Türkiye’de kimsenin haberi olmadan böyle bir durum ortaya çıkınca, FIA çok zor durumda kaldı. İlk tepki Kıbrıslı Rumlardan geldi. Ardından onların sayesinde bunu bütün dünya öğrendi. Bunun niye yapıldığını anlayamadılar. Eğer sen Kıbrıslı Türklere destek vereceksen, herhâlde bunun platformu Formula 1 ödül töreni olmamalı. Hiç gereği yokken yapılmaya çalışılmış bir uyanıklıktı. Bundan çok kişinin rahatsız olduğunu biliyorum. Ne yazık ki biz böyle kurnazlıkları çok seviyoruz. Süreç boyunca biz her şeyi sadece organizasyon olarak gördük ve bu kumpanyanın içine adapte olamadık. Ne şekilde olabilirdik? Bir, sponsorla olabilirdik; iki, takım kurabilirdik; üç, pilot yetiştirebilirdik. Bir şekilde bu işin bir parçası olmaya çalışmalıydık ama bunu yapamadık. Bir sponsor bulduk, kısa bir süre sonra kaybettik. Bir pilot yetiştirelim dedik, onu da beceremedik. Bir takım kurmaya yeltenmedik bile, kimse bu işe girmek istemedi. F1’e son dönemde katılan ülkelerden Malezya, bunların hepsini yaptı ve F1 kumpanyasının önemli bir durağı haline geldi. Rusya da aynı şeyi yapıyor şu anda. Bütün şirketleriyle, pilotuyla giriyor işin içine… Biz bu işin içine gönülden giremedik. Sadece ev sahipliğinin yeterli olmadığını anlayamadık.
Cem Yılmaz
Dönemin CNN Türk spikeri
Ben F1 ile bütün dünyayı dolaştım, yeni eklenenler hariç yarışların koşulduğu bütün pistleri gördüm, hepsini yerinden de anlattım. Şehir olarak, pistin özellikleri açısından, nüfus potansiyeli açısından F1’in neden İstanbul’da devam edemediğini anlamış değilim. Lewis Hamilton, şehri ve pisti ‘heyecan verici’ olarak tanımlıyordu. Mark Webber, İstanbul’un ne kadar etkileyici bir şehir olduğunu, pistin yarış için son derece ideal olduğunu defalarca dile getirmişti. Aynı şekilde Jenson Button, İstanbul Park’ta yarışmayı çok sevdiğini ifade etmişti. Bana o günlerde sorsaydınız, İstanbul Park’ın sonsuza dek F1 takviminde olacağını söylerdim.
Jenson Button
McLaren F1 pilotu
Çok ‘safkan’ bir yarıştı. Ayrıca pist muazzam bir şehir olan İstanbul’a da çok yakındı. Tam gerçek Formula 1 severlere göre bir yarıştı ve hafta sonlarını çok keyifli hâle getiriyordu. Teknik olarak da harika bir pistti. Çok değişik tipte virajlar ve sektörlerin bir karışımıydı. Ben özellikle ilk sektörü çok severdim, oldukça teknik bir bölümdü. Sonra sekizinci viraja gelinirken pist genişler ve son üç final virajına doğru yeniden daralırdı. En önemlisi yarış için harika bir pistti. Pilotları geçişe ikna etme konusunda gördüğüm en iyi pistti ve orada yarışmaktan hep keyif aldım.
Serra Okumuş Onay
Dönemin Formula 1 yorumcusu
Herhalde en ilginç tarafı Felipe Massa’nın üç tane yarış kazanmasıydı. Massa bir sezon hariç hiçbir zaman çok başarılı bir pilot olmadı. Ama burada coşuyordu. Yine Sebastian Vettel adını ilk kez burada duyduk. Hakikaten o gün duyduğumuz ismi hiçbir zaman da unutmadık.
Felipe Massa
Williams F1 pilotu
Orada bir yarış kazanmak harikaydı, takip eden iki yarışta bunu sürdürmek ise inanılmaz bir duyguydu. İstanbul Park, hızlı virajlarıyla sürücüye müthiş bir haz veriyordu ve yarışları kazanmamda piste olan sevgimin bana yardım ettiğini düşünüyorum.
8
İSTANBUL YARIŞ DIŞI
Bülent Özerdim
Motor Sporları Organizasyon AŞ Pazarlama Müdürü
İş belediye gibi yerel desteklerle tabii ki yürüyordu ama İstanbul Park sonuçta ticari bir işletme olduğu için bu yarışların zarar etmemesi, hatta kâr ediyor olması lazım ki sürdürülebilir olsun. Bu organizasyonların devamlılığını sağlayacak gelir maalesef bu yarışlarla yaratılamadı.
Fuat Akdağ
Dönemin NTV spikeri
O organizasyonun büyüklüğünün altında kaldık biraz. Oysaki daha da büyütmemiz lazımdı. O pist, yılda sadece üç gün kullanılmak üzere yapılmamıştı. Diğer ülkelerdeki pistlere gidin, 365 gün doludur. Pistin gelmesiyle birlikte motor sporlarında bir hareketlenme bekledik ama bu maalesef olmadı. İkinci yıl biraz daha az seyirci geldi. Daha sonra kimse gitmedi çünkü bu sporu yerelleştiremedik. Tabii ki Hakkinen-Schumacher ya da Prost-Senna gibi efsanevi bir rekabet olsaydı bir süre daha tutardı ama asıl mevzu o değildi. Problem bizim o spora bakış açımızdaydı; o sporu büyütemememizde, köpürtemememizdeydi.
"O organizasyonun büyüklüğünün altında kaldık biraz. Oysaki daha da büyütmemiz lazımdı. O pist, yılda sadece üç gün kullanılmak üzere yapılmamıştı."
Mümtaz Tahincioğlu
Dönemin TOSFED Başkanı
Sözleşme bittikten sonra bir yenileme imkânı oluyor. Bu çalışma, 2011’de sözleşme bitmeden başlatıldı. Dönemin Spor Bakanı Faruk (Özak) Bey ile beraber yarışın yapılacağı güne kadar görüşmelere devam ettik. O günün başbakanı Tayyip Bey ile de konuşuldu. Bizden o gün istenilen rakam takriben 25 milyon dolardı. Şimdi kimsenin farkında olmadığı bir şey var. Bizden o parayı 2002 yılında istemişlerdi ama biz çok iyi bir pazarlık yapmış ve 13,5 milyona inmiştik. O günkü hükümetten bu parayı istediğimizde, “Nasıl olacak?” dediler. Dedik ki: “Biz bu yarışa şu kadar insan getireceğiz. O insanların İstanbul’a bırakacağı para şu kadar. Bunun KDV’sini bize iade edin.” Bu kadar basit bir hesap. Bir şey daha bilinmiyor; tüm ülkelerin sözleşmesinde bu bedelin her sene yüzde 10 artacağına dair bir madde vardır. Biz o maddeyi kabul edip uygulatmış olsaydık, 2011 yılındaki son yarışta zaten 24 milyon dolar ödeyecektik. Bernie ile oturup kendisine “Yüzde 10 artış imkânsız, böyle bir ticaret yok, gel bunu başka türlü çözelim” dedik. Uzun görüşmeler sonrası şu teklifi getirdik; “Sana 13,5 milyonu bir sene erken verelim ama bize bu maddeyi uygulama” dedik ve kârlı çıktık. Bana göre F1 tarihindeki en akıllı sözleşmeyi yaptık. Nasıl bitti? Faruk Bey ve Tayyip Bey ile görüşmemiz istediğimiz yere gitmedi. Sayın Başbakan bizi o gün ciddi bir şekilde desteklediyse de son yıllarda tavrı değişmişti. Ben üzülüyorum, çünkü işim icabı az çok yaşayan ve gören bir insan olarak, Tayyip Bey’e bilgilerin yanlış verildiğini görüyordum. Eğer gerçek bilgilere sahip olsa bence böyle olmazdı ama en üst merci ‘hayır’ dedikten sonra devam etmemizin bir esprisi yoktu.
Murat Ağca
Gazeteci
F1’in Türkiye’ye gelmesi nasıl belli bir noktaya kadar politik gelişmelerin bir ürünüyse, gitmesi de aynı şekilde oldu. Zamanın hükümeti, getirirken bundan bir şekilde faydalanmak amacındaydı. Ve yedi sene sonra da bunun devamı için para ödemek istemedi. İstemediği için de bu iş devam etmedi. Çünkü yıllık bir para ödenmesi gerekiyordu. Bernie Ecclestone ile yaşanan bir gerginlik çözülemedi, bu işin sponsor üzerinden gidilmesi istendi ve böyle bir sponsor bulunamaması işi çıkmaza soktu. Ve biz o devasa tesisi, dünyanın en pahalı tesisini atıl bir hâle getirdik, tıpkı diğer bazı spor tesisleri gibi. Bu da son halkası oldu bu işin. Böyle bir hüzünlü hikâyesi var. Ama Türkiye’ye yakışır, tipik bir hikâye.
9
BİR GÜN YENİDEN?
Mümtaz Tahincioğlu
Dönemin TOSFED Başkanı
Bana göre birinci vazifemiz, F1’i tekrar Türkiye’ye getirmektir. Olaya ne olursa olsun, sadece spor olarak bakmayın. Dünyanın en ucuz tanıtım aracı, en ucuz! Kişi başına düşen rakam kuruşlarla ölçülüyor. Bir milyar kişi tarafından izleniyor. Harcanan paraların çok daha azıyla bu iş oluyor. Oldu. Yapılan anlaşmayı böldüğümüzde yıllık yatırım değeri 28,5 milyon dolarken, bir yarış haftasında İstanbul’a gelen seyircilerin yaptığı harcama 65 milyon doları buluyordu. İşin içine gelen reklam bedelleri ve giden aidatı da kattığımızda, yedi yılda Türkiye lehine fark 200 milyon doları aşıyordu. Ancak aynı Galatasaray’ın 2000 yılında UEFA Kupası’nı aldığındaki malzemeyi daha sonra kullanamadığı gibi biz de elimizdekini kullanamadık.
Metin Çeker
Dönemin İstanbul Park genel sekreteri
Böylesine mükemmel bir pisti değerlendiremiyor olmak beni hem bir sporsever hem de federasyon başkanı olarak üzüyor. İstanbul Park’ı ne pahasına olursa olsun alarak yeniden canlandıran Vural Ak’ın bu konuda yaptığı çalışmaları yakından izliyor ve kendisini destekliyoruz. İnanıyorum ki ileride F1 yarışlarını yeniden Intercity İstanbul Park’ta izleme imkânını bulacağız.
Bülent Özerdim
Motor Sporları Organizasyon AŞ Pazarlama Müdürü
Tekrarı mutlaka mümkün. Bu işin en masraflı, en zor yanı olan tesis, orada yapılmış bir yatırım olarak duruyor. Ancak şu bir gerçek ki Türkiye’de yarış tabii ki devletin desteğiyle organize edilebildi. Son on senede takvime dâhil olan tüm yarışlar için de aynı yerel destekten söz edebiliriz. Hükümetler ya da sponsorlar olmadıktan sonra, kişisel çaba veya özel teşebbüslerle gelmesi açıkçası zor. Dışarıdan takip ettiğimiz süreçte F1'in yeni girdiği ülkelerde fiyatların gittikçe arttığını görüyoruz. Bu açıdan da iş zorlaşıyor ancak tabii ki umut var.
Serhan Acar
Dönemin TOSFED Direktör Yardımcısı
Yüzde 1 bile yok öyle bir ihtimal. Çünkü artık o piyasa 40 milyon dolarlara çıktı. Hükümet için F1 iki bininci sıradaki iş falan. Keşke olsa ama pek mümkün gözükmüyor.
Mümtaz Tahincioğlu
Dönemin TOSFED Başkanı
FIA Formula 1 Direktör Yardımcısı Herbie Blash, aynı zamanda benim başkanlığını yaptığım komisyonun bir üyesidir. Son konuştuğumuzda, insanların hâlâ İstanbul’a gelmek istediğinden bahsediyordu. Takımlar, İstanbul Park’ı çok seviyor. Çünkü araçların geliştirilmesi için en iyi laboratuvar. Değişken hız ve seviyeler, motoru ve lastikleri yorabilen, aracı zorlayan bir pist.
Okay Karacan
Spor spikeri, spor yazarı
Mesela 2010’daki yarış geçiş rekorlarına sahne olmuştu. Tarihin en iyi yarışlarından biriydi. Hatta Vettel ve Webber’in çarpıştığı unutulmaz bir yarıştı. İstanbul Park; modernliği, asfalt zeminin kalitesi, tribünlerin ve pistin yerleştirildiği yer bakımından birinci sınıf bir pistti. Mesela sekiz numaralı viraj. Böyle bir viraj yok. Bu, pilotların özellikle yüksek G kuvvetine maruz kaldığı çok meşhur bir virajdır. Tüm pilotlar oranın zorluğundan sürekli olarak bahsederler. İkinci düzlüğü iyidir. Teknik değerlendirme yapmayı sevmem ama zaman içerisinde eğer hâlâ devam ediyor olsaydı bir şöhreti olacaktı, özellikle sekizinci viraj ile alakalı olarak. Felipe Massa’nın burada üst üste birincilikleri unutulmazdı.
Jenson Button
McLaren F1 pilotu
2009’da kazandım ve bu harikaydı. Ama en unutulmaz yarış 2010’du. O dönem Lewis Hamilton ile takım arkadaşıydık ve sezon başında harika bir arabamız vardı. Çok hızlı bir mücadeleydi. Vettel ve Webber’i neredeyse yarış boyu kovalamıştık ve sonrasında aralarında bir kaza yaşandı. Sonrasında Lewis ve ben, yarışı ilk iki sırada tamamlamıştık.
Cem Yılmaz
Dönemin CNN Türk spikeri
Vettel o zaman Sauber takımındaydı, ilk yarışını ben anlatmıştım, İstanbul’daki ikinci yarıştı. Tabii ondan sonra Vettel’in F1’i arka arkaya domine edecek bir pilot olacağını söylemek kolay değildi. Bir pistin heyecan verici olabilmesi için o pistteki bazı noktaların, bazı virajların birtakım özelliklerinin olması lazım. İstanbul Park süratli bir pistti, sekizinci viraj ise tehlikeli ve bir o kadar da adrenalin yükseltici bir virajdı. Buradaki ilk yarıştan önce dahi herkes o virajdan söz ediyordu, belki o viraj için çeşitli çalışmalar, önlemler, birtakım taktikler kurguluyordu. O viraj, İstanbul Park’ın kimlik kazanmasını sağladı.
"Türkiye'de yarışmayı özlüyorum. Üç kez üst üste kazandığım, çok başarılı olduğum bir pisti kaybetmek büyük bir üzüntü."
Felipe Massa
Williams F1 pilotu
Sekizinci viraj inanılmazdı, G kuvveti bu virajdaki ana faktördü. Tüm yarış takvimindeki en iyi virajlardan biri olduğunu söyleyebilirim ki bence Formula 1 bu tür virajları özlüyor. En azından pilotların özlediği kesin. İstanbul Park, daha genelinde de kendine has bir pistti. Farklı süratlerle girilen çeşitli virajların müthiş bir kombinasyonuydu. Yön değişiklikleri, yarışın her anının bütünüyle içine girmeniz ve çeşitli türden virajlara, hızlı düzlüklere adapte olmanız gerektiği anlamına geliyordu. Şu anda bir benzeri olduğunu söylemek zor, belki Austin'le birkaç ortak özelliğinden söz edebiliriz.
Jenson Button
McLaren F1 pilotu
Pistin dizaynındaki Interlagos etkisini görmemek mümkün değil. İlk dönüş, meşhur Senna ‘S’ine çok benzer ve ilk sektörde Interlagos pistini hatırlatan kıvrımlar vardır. Sekizinci viraj ise gerçekten ilginçti. Aslında virajla ilgili doğru yaklaşımı bulmak oldukça kolaydı, çünkü burayı tek bir virajdan ziyade, arka arkaya gelen bir hızlı viraj serisi olarak ele alıyorduk. Yaklaşırken tam gaz gelip otomobilin sağa doğru açılmasına izin veriyorduk. İkinci apeksi geçtikten sonra üçüncü ve dördüncü apekslere değip, virajın çıkışında otomobili pistin sınırına kadar dışa açıyorduk. Virajı doğru şekilde dönmek büyük bir tatmin hissi veriyordu. Öte yandan virajı doğru dönememenin bedeli de oldukça ağırdı; bu durumda çok yüksek süratte pistten çıkıp, kaçış alanına girmek zorunda kalıyorduk.
Murat Ağca
Gazeteci
Bu organizasyon, politikaya malzeme edildi. İstanbul Park dedin mi herkes sekizinci viraj diye tutturur. Çok zormuş da, üç virajın bir araya gelmesiyle ortaya çıkıyormuş da… Bunlar her pist için söylenen, popüler olması istenen bazı özellikler. İnsanların F1’e çok fazla ilgisi olmayınca Türk medyası da doladı diline, bir sekizinci virajdır gidiyor… İstanbul Park harikaymış, dünyanın en iyi pistiymiş… Her sene bunlar konuşuldu.
Charlie Whiting
FIA F1 Yarış Direktörü
Bence İstanbul Park dünyadaki en iyi pistlerden biriydi. Çok zorlayıcı yükseklik değişimleri ve kendine has virajları vardı. Şunu biliyorum ki tüm pilotlar orada yarışmayı sevdi ve hepsi, bir gün geri dönme şansları olursa bundan mutluluk duyacaklardır.
Felipe Massa
Williams F1 pilotu
Türkiye'de yarışmayı özlüyorum. Üç kez üst üste kazandığım, çok başarılı olduğum bir pisti kaybetmek, benim için büyük bir üzüntüydü.
x