Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

Vodafone İstanbul MaratonuÖlümün Kıyısında

'Near-death experience' yani ölüme en yakın deneyim. Başlığın, koştuğum Gelibolu Maratonu ile bir ilgisi var!

Başlığın Gelibolu Maratonu ile alakası olması ilginç ve ürkütücü bir rastlantı oldu. Koştuğum yarı maraton, tam da nabızla ilgili yazdığım yazı sonrası iyi geldi, açıklayacağım…

Gelibolu Maratonu, Çanakkale Savaşı’nın 100. yılı şerefine, 4 Ekim’de koşuldu. Maraton, yarı maraton, 10 kilometre ve halk koşusu kategorilerinde gerçekleştirilen yarış, tarihi parkurda renkli görüntülere sahne olmuş olabilir ama ben yarı maraton parkurunda bunları pek fazla göremedim. Maraton aynı konuda biraz daha güzeldi ama aşağıda paylaşacağım parkur profili, çok renki anılar yaşamamamın müsebbibi olabilir!

profil strava2

Strava’nın verdiği bilgiye göre 180 metre toplam tırmanış ve yüzde 12’yi geçen eğimler, yarıştaki ilk 6 kilometrelik bölümün hayli sert geçmesine sebep oldu.

Profilin bu kadar sert olacağını hesaba katmamıştım ve koşmaya biraz fazla hızlı başladım. 8. ve 10. kilometreler arası biraz daha dinlenmeyle geçti. Sonrasında vücudum bir daha normal sinyaller vermeye başlayınca stabil bir tempoda yarışı tamamladım.

Koşu süreciyle, yazımın başlığını bağdaştırdığım konu ise nabzım oldu. Yarışı 1 saat 32 dakika ve 48 saniyede tamamladım ve bu süre boyunca ortalama nabzım 183bpm olarak ölçüldü. Bazıları için bu nabız sprint ya da interval antrenmanlarında ulaşılabilen yüksek bir rakam, benim içinse artık bir yaşam biçimi olmuş gibi gözüküyor.

Asıl hedef yarışın 15 Kasım’daki Vodafone İstanbul Maratonu olması itibariyle son 2 kilometrede tempoyu arttırmak yerine biraz daha keyif almaya baktım ve mücadeleyi 38. sırada tamamladım.

İlk defa yapılan bu organizasyonda tabii ki aksaklıklar da vardı. Özellikle farklı mesafelerin tek finiş fakat farklı başlagıç noktaları olmaları sebebiyle yeterli mobil tuvalet istihdam edilmemiş. Bir de bitiş çizgisini geçtikten sonra bir süre anlamsız bir bekleyiş oldu. Yine de her şeye rağmen tematik açıdan çok anlamlı bir maratonu geride bıraktık. Bu sene ilki düzenlenen ANZAC Koyu – Gelibolu Yüzme etkinliği gibi sembolik değeri yüksek bir maraton ve uluslararası bilinirliği arttırılarak çok daha iyi bir hâle getirilebilir. Tavuk-yumurta ilişkisi gibi; ne kadar katılımcı, o kadar sponsor, o kadar iyi organizasyon… (İdealist bakış açısı ile tersten de başlayabilir)

Yarışın en sempatik kısmı, koşu sırasında geçilen köylerde yaşayan halkın desteği ve ilgisiydi. Köyler hariç zaten yol kenarında izleyici bulmak imkansız. En üzücü kısmı ise yarış sonrası beklentileri karşılamayan fotoğraf arşivleri oldu. Kendimi yalnızca bir karede bulabildim.

Özellikle koşmaya sonradan başlayan ve fit olduğunu düşünenler için ufak da bir tavsiye vereyim. Bu tarz uzun yarışlarda insanların dış görünüşleri sizi aldatabilir. Yaşı, boyu, posu ne olursa olsun size nal toplatabilecek bir sürü eski koşucu ile karşılaşabilirsiniz. Sonra ‘niye arkada kaldım’ diye üzülmeyin.

Bu arada, Gelibolu Maratonu’nda erkeklerde Kenyalı atlet Bernard Rotich, 2:24:39’luk bir hayli kötü derecesiyle kazanırken, kadınlarda da Etiyopyalı Mame Feyisa Jebesa ilk sırada finiş gördü. Halkımızın en büyük ilgisi ise yine bu ikili ile selfie çektirmekten ibaretti.

*Vodafone İstanbul Maratonu ile ilgili detaylı bilgi için buradan. 

Can Demirel, Güney Amerika’nın Kuzey karakterli soğuk insanı. Plaza, tarla ve oteller üçgeninde göçebe spor hayatı deniyor. Kısıtlı zamanda yapılan egzersizlerden maksimum verim almak üzerine deneysel çalışmalarda bulunuyor, kobay olarak kendini kullanıyor. 1993 yılında başladığı spor hayatında yüzme, yelken, Amerikan futbolu ve triatlonla gerçekten uğraşmış olup şimdilerde mevsimine göre spor seçiyor. Strava profili için tıklayabilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler