*Jonathan Liew imzalı bu yazının aslı, The Telegraph‘ta yayımlandı.
Sheffield’a giden trende Soccer – Developing a Know-How adlı kitaba göz attım. Orijinal dili olan Portekizce’den biraz kaba çevrilmiş olan bu kitap, şu an Sheffield Wednesday’in başında olan Carlos Carvalhal’in geçen yıl yazdığı koçluk el kitabı ve manifestosu.
Kitapta şu tür pasajlar var: “Taktiksel Dönemleme, Kavramsal Matriks’e sahip bir konsepttir – Oyun’un Makro Prensipleri ile desteklenen oyun, kolektif arzu, taktik; bu başka bir matrikse bağlı olarak yönetilir, kendi Metodolojik Temelleri ile desteklenen, belli bir oyun tarzı oluşturmada Standard Morphocyle’a saygı gösteren bir metodoloji”
Sheffield Wednesday, tarihinde iyi menajerlere sahipti ama örneğin Paul Jewell’ın bu tür cümlelerle ortaya çıkmasını hayal etmek zor. Bu şekilde 186 sayfa süren kitap, Rene Descartes, 2010-2011 yılındaki Galatasaray’ın güçlü-zayıf yönleri ve ‘Yatay Nöbetleşme Özgünlüğü Prensibi’ gibi başlıklar içeriyor. Artık bu ne anlama geliyorsa…
Kısaca, karşımızda tanınmayı hak eden bir adam var gibi görünüyor.
Carvalhal’in yol planını nasıl yorumlarsınız bilmem, ama şimdilik işe yarıyor gibi. Sporting ve Beşiktaş eski teknik direktörü 49 yaşındaki bu adamı, yazın görevlendirilmeden önce İngiltere’de çok az insan tanıyordu. 15 yılda 16 iş değiştirmesi güven yaratmıyor. Yine de çalkantılı bir başlangıçtan sonra gelen sekiz maçlık namağlup seri Wednesday’i üst lige çıkma potasına soktu. Geçen ay aldıkları Newcastle deplasmanındaki şok galibiyet de onları Lig Kupası’nda son 16’ya yükseltti.
Arsenal ile oynayacakları kupa eşleşmesi, Hillsborough’nun 15 yıldır gördüğü en büyük maç. Bu tür geceler, Carvalhal’in düzenli hale getirmek istediği türden. Kendi tanımıyla ‘uyuyan bir dev’ olan Wednesday’i eski şaşaalı günlerine kavuşturmak amacında.
Carvalhal’i ziyaret ettiğimde ise, masaüstü bilgisayarını eski şaşaalı günlerine kavuşturma gayretindeydi. “Çok çok meşgulüm” dedi. “Yalnızca maça çok kısa süre kaldığı için değil, ayrıca internet de çalışmadığı için.”
Kulübün ofisine koyduğu espresso makinesinden kahvesini alıyor ve “Ben Portekizliyim “ diyor, “Öğle yemeğinden sonra espressoya ihtiyacım var”
Her şeyden önce şu ‘Taktiksel Dönemleme’ ne demek yahu?
Göz yuvarları büyüyor. Carvalhal bir süre düşünüyor, belki de bir okuruyla karşılaşmanın şaşkınlığı içinde. “Bir metodoloji olduğunu söyleyebilirsiniz” diye cevap veriyor sonunda akıcı İngilizcesi ile.
“Kısa kelimelerle açıklayabilir miyim, bir bakalım. Her daim, fiziksel antrenmanların çok önemli olduğunu söyledik. Ama fiziksel antrenman, bir organizasyonla birlikte gelir. Bu, taktiksel dönemleme olarak anılır çünkü fiziksel ve psikolojik bölümleri birlikte uygularsınız, bir organizasyon çerçevesinde. O yüzden koşarsınız ama her zaman topla koşarsınız. Her zaman.”
Eğer futbol antrenörlüğünde bir Portekiz okulu varsa, bu onu tanımlıyor. Jose Mourinho da benzer bir filozofi düşünceyi benimser, ki bu ikili pro lisanslarını birlikte almıştı. Carvalhal, yeni dönem Portekizli koçların öncüsü olarak Mourinho’nun hakkını teslim ediyor: Andre Villas-Boas Zenit St. Petersburg’da, Paulo Sousa Fiorentina’da, Leonardo Jardim Monaco’da. “Mourinho’nun bir numara olduğunu söyleyebiliriz, tüm dünyada Portekizli antrenörlere kapıları açtı” diyor. İkili hâlâ arkadaş ve sıklıkla da iletişim hâlinde.
Carvalhal’in kendi filozofisi, iş başındaki 20 yıla yakın sürede çalıştığı, Portekiz, Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde şekillendi. Ama Championship seviyesindeki İngiliz oyuncular, yüksek entelektüel taktiksel konseptlerini yakalayabilecek kapasiteye sahipler mi? “Evet” diye cevap veriyor. “Çünkü fikirler aslında gayet basit. Teori karışık olabilir. Ama antrenmanda, çok basit. Sadece futbolunu oyna. Eğer bir yazarsan, yazmalısın. En iyi idman yolu budur. Eğer bir piyanistsem, iyi bir piyanist olmak için ormanda bir iki saat koşmama gerek yok, piyano çalsam yeter. Bizim yaptığımız da bu. Futbol oynamak. Basit fikirler”
Carvahal sözlerini burada da bitirmiyor; “Yeni bir takıma gittiğinizde bakmanız gereken ilk şey o kulübün kültürüdür. En iyi döneminde nasıl bir futbol oynadığıdır. Sahanın büyüklüğüdür. Taraftarlar nelerden hoşlanıyor? Daha doğrudan bir futbol mu? Daha geniş alanda bir oyun mu? Topa daha fazla sahip olmak mı? Bu şekilde, bir mimarın ev inşa etmesi gibi, önce kafanızda bir fotoğraf oluşturursunuz. Oyuncuları seçtiğinizde oynayacağınız yolu da seçersiniz”
Bu sezon şu ana dek, bu yol atağa yönelik oldu. Yavaş yavaş, Carvalhal’in neşeli tavrı ve ilgi çekici futbolu Wednesday soyunma odasını ve taraftarlarını kazanmayı başardı. Hillsborough’da onun hakkında bir şarkı söyleniyor; bu şarkı, 1990’lardaki Pass and Move (It’s The Liverpool Groove) bestesinden beri yazılan, taktiksel farkındalığı en yüksek marş olabilir. Şu şekilde:
Carlos’un bir hayali var
Bir futbol takımı yaratmak
Oyuncumuz yoktu, bu yüzden
Kiralık imzalamak zorundaydık
Geriden oynarız
Joao ileride beklerken
Biz Sheffield Wednesday’iz
Eski günlere dönüyoruz
“Eski günlere dönüyoruz!” Bu fikir, Wednesday taraftarlarını içine çekiyor. 90’lı yılların başındaki Chris Waddle, David Hirst ve John Sheridan’lı, Wednesday’i lig üçüncülüğü, Lig Kupası zaferi, iki Kupa zaferi ve Avrupa futboluna taşıyan o şaşaalı günlere dönüş. “İtalyan dönemi” Carvalhal mırıldanıyor, “fantastikti.”
2000 yılındaki küme düşüş, şaşkın bir sendelemeyi hayallere dalmaya çevirdi. O günden beri Premier Lig’in kıyısından geçemediler.
İşte bu yüzden, Carvalhal bu tür gecelerin önemine inanıyor. “Gerçek şu ki son 15 yılda, çok az kez manşet olabildik” diyor. “St. James Park’ta kazandığımızda, elbette bu bir haberdi.”
“Arsenal’a karşı olan maç da aynı anlamı taşıyor. Sheffield Wedneday ismi tüm dünyayı dolaşacak. Bu, takımın ya da koçların olmasa da kulübün özgüven depolaması için iyi.”
Carvalhal her zaman beklenmeyen kupa yolculuklarıyla bilinir. 2002’de, şirin bir 3. Lig ekibi olan Leixoes’u Portekiz Kupası finaline çıkarmıştı. Oradan da Avrupa’ya. “Finalde Sporting’e 1-0 kaybettik” diye hatırlıyor. “Hakem felaketti. İnternetten özete bakabilirsiniz. Gol ofsayttı, iki topumuz direkten döndü. Tarihte ilk kez kupayı kaybeden takım, kazanandan daha fazla alkış almıştı.”
Her ne kadar bir işin başında uzun süre kalamasa da, aldığı durumdan daha kötü hâde bıraktığı bir takım bulmak zor. Ortalama menajerlik süresinin 10 ay civarında olduğu Championship için fena bir hazırlık değil. Bu durum, bir gözü uzun vadeli planlarda olan antrenörler için kesinlikle bir ikilem yaratıyor. Bu tür acımasız bir kısa dönem çevresi içerisinde uzun vadeli bir strateji nasıl belirlenebilir?
Cevap, bir kez daha, filozofik. “Bence, bir problem yok” diyor Carvalhal. “Benim ekonomik sorunlarım yok. Bağımsız bir hayata sahibim. Özgüvenim çok yüksek. Eğer biri bana ‘Seni burada istemiyoruz’ derse, bu benim problemim değil, sizin probleminiz. Belki kulağa kibirli gelebilir ama gerçek bu. Neden baskıyı umursamadığımın cevabı da bu. Kendi gelişimim var ve kendi yolum”
“Hayatımda kimse bana bir şey vermedi. Babam mürekkep satar, annem de kıyafet üretirdi. 15 yaşında para kazanmaya başladım. Her şeyimi kendim inşa ettim. Ben iyi bir futbolcu olduğu için başlangıç seviyesinde kendisine büyük bir takım sunulan hocalardan olmadım. Hayır, üçüncü ligden başladım, sonra iki, ardından birinci ligdeki küçük takımlar, orta seviye takımlar ve sonunda Portekiz’de büyük bir takıma gittim. Sonrasında da Beşiktaş’a gittim.
Bu tür bir çevrede yaşıyorsanız, fikirlerinizi takip etmeniz gerektiğini anlıyorsunuz. Şartları pek de umursamıyorum. Pozitif ya da negatif. Elbette daha pozitif şartlarda, negatif atmosfere göre daha mutlu olabilirim ama oyunu oynayacağım yol? Bunu kesinlikle etkilemez, asla”
Carvalhal’in çelik gibi, özgüvenli albenisinda başka bir seçkin Portekizli menajerin izlerini görmek mümkün mü? Belki de şu an, bunu konuşmak için doğru zaman değil. Ama Arsenal’a karşı canlı yayında gösterilecek cesur oyun, Carvalhal ve metotlarına tamamen yeni bir izleyici kitlesi kazandıracak. Yeni bir kitap yazmak zorunda bile kalabilir: Tabii bilgisayarını yeniden çalıştırmayı becerebilirse.
Çeviri: Buğra Balaban (@7naka)