Fenerbahçeli taraftarlar son dönemlerde kulübün lokomotif branşı olan futbolda arzuladıkları başarılara kavuşamadı. Fakat futbolda durgun geçen senelerde imdada erkek basketbol takımı yetişti. Futbol takımı Süper Lig’de üç sezondur şampiyon olamazken, basketbolcular aynı sürede üç kere Euroleague Final Four’una yükseldi. Önce yarı finalde, sonra finalde elendiler ama yola devam ettiler. İlgi de her geçen sene biraz daha arttı, Ülker Arena her maç biraz daha doldu.
2017’deki organizasyona İstanbul’un ev sahipliği yapacak olması, heyecanı giderek yükseltmişti. Final yürüyüşü esnasında salonlardan yükselen bir tezahürat da camiadaki sinerjiye büyük katkıda bulundu. Mithat Körler’in söylediği Güneşimi Kaybettim adlı şarkı, sezon boyunca tribünlerde sıkça söylendi, Final Four’a ise adeta damga vurdu. En sonunda ise hem Fenerbahçe sezonu kupalarla kapattı, hem de tezahürat tribünlerden okul bahçelerine kadar her yerde söylenir oldu.
Socrates, Güneşimi Kaybettim adlı şarkıyı yaklaşık 15 yıl önce seslendiren Mithat Körler ile konuştu.
Tezahüratı ilk kez nasıl dinlediniz? Maç izlerken mi denk geldiniz, yoksa birilerinin haber vermesiyle mi fark ettiniz?
Ben tezahüratı ilk olarak maç izlerken fark ettim. Olympiakos ile oynanan finali televizyondan izlerken şarkının güftesini duydum ama sözlerini tam manasıyla anlayamamıştım. Bazı bölümlerini anlıyordum ama tamamına hâkim olamadım. Sonra internette videolara bakarak tam manasıyla sözlerini duydum.
Aslında sözleri de tam olarak değişmemiş gibi…
Aynen öyle… Sadece en sonundaki “Hasretini silmem gerek” mısrası yerine “Şampiyon olman gerek” cümlesi gelmiş. Ben maçı izlerken salonda inanılmaz bir akustik ve gürültü olduğu için orayı da anlamamıştım. Daha sonra ayırt edebildim.
Ne hissettiniz peki? Müzisyenler genelde şarkılarının tribünlerde veya toplumsal olaylarda söylenmesini bir nevi ödül olarak görürler. Siz de böyle bir duygu yaşadınız mı?
Tribündeki taraftarlar inanılmaz yaratıcıdır. Hangi anda hangi tarz bestenin yakışacağını çok iyi düşünüp, adeta cımbızla çıkarırlar. Güneşimi Kaybettim de Fenerbahçe taraftarları tarafından şarkılar arasından cımbızla ayıklanmış bir parçadır. Bir de tribünün dışında, sokakta, kapalı mekanlarda, okullarda söylenmesi, benimsenmesi çok güzel oldu. Zaten sanatçılar, şarkılarının toplum tarafından söylenmesi için yapar. Bu şekilde şarkımı bir tribünde duymak, üstelik Fenerbahçe gibi güçlü bir taraftara sahip camia tarafından söylenmesi her sanatçıyı olduğu gibi beni de her zaman mutlu eder.
Fakat Fenerbahçeliler sanki şarkının remix’ini yapmış gibilerdi. Esasında yavaş bir şarkıdır ama taraftarlar bu yavaş şarkıyı tempolu bir şekle sokmuşlar. Bu sayede takıma inanılmaz bir enerji vermişler ve itici bir güç olmuşlar. Bir de şarkının hiçbir yeri değişmemesine rağmen sanki çok değişmiş gibi duruyor. Yani şarkıya bir yorum getirmişler. Burada taraftarları ve yaratan ekibi kutlamak gerekir. Sözleri çok değiştirmeden şarkıyı enerjik bir duruma getirmişler. Şarkıyı en az 15-20 metronom yürüterek tempolu bir hale getirmeleri benim açımdan da sürpriz oldu.
Ben o gün tribünde izlerken salonda inanılmaz bir coşku vardı. Coşku ile beraber takıma inanılmaz bir güç geldi. Ben de zaten Türk bir sporsever olarak Fenerbahçe’nin Olympiakos’u yenerek şampiyon olmasına çok sevindim.
Şarkının hikâyesini de öğrenmek istiyorum. Ben 2000’lerin başında duyduğumu hatırlıyorum ama internette 80’li yılların şarkısı olduğunu söyleyenler var. İlk ne zaman çıktı?
Güneşimi Kaybettim şarkısının 15 yıllık geçmişi var. Biz bu şarkıyı 2000’lerin başında yaptık. Sözler Aşkın Tuna’ya, beste Aydın Sarman’a aittir. Bu şarkıyı ben okudum, benimle patladı. Geçtiğimiz aylarda da Burcu Furtun arkadaşımızla tekrar yorumladık. Ama bu şarkıyı uzun süre benim dışımda okumaya cesaret eden olmadı. Zor bir şarkıdır. Söylemi kolay değildir. Cenk Eren de Işıl Yücesoy ile beraber söylemişti. Albümlerine koydular ama dinlenmeleri uzun bir süre Youtube’da 50.000’i geçmemişti. Söylenmesi, icrası ve kulağa hoş gelmesi açısından zor bir şarkıdır. Yani gerçekten de Fenerbahçe taraftarı adeta zoru başardı.
Sizin Eskişehirsporlu olduğunuzu da biliyoruz. Eskişehirspor’un sona eren sezonunu ve geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eskişehirspor, penaltılarla Süper Lig’e çıkmayı kaçırdı. Bununla beraber artık ekonomik olarak zor bir sürece girdi. Futbolculara acil ödenmesi gereken bir borcu var ve bu borç ödenmezse UEFA ile FIFA’nın puan silme ve transfer yasağı gibi yaptırımları olabilir. O nedenle transferi, personel giderlerini, diğer borçları bir kenara bırakarak önce bunu temizlemek gerekiyor. Çünkü o tarafın borcu inanılmaz bir rakama dayandı, 25 – 30 milyon Euro’dan bahsediliyor. Bir alt ligde oynayan bir takımın, bir ay gibi sürede, bir Anadolu kentinde, bir çırpıda bulması pek kolay değil. Şimdiki başkan Halil Ünal da 1 Temmuz’daki seçime aday olmayacağını söylüyor. Eğer aday olmazsa başka bir aday çıkmayacağı da konuşuluyor. O nedenle Eskişehirspor’u zor bir süreç bekliyor. Birtakım projeler var, onlar hayata geçerse bir anlamda kurtuluş reçetesi olabilir. Ama hayata geçmezse Eskişehirspor için zor günler geliyor.
Biraz karamsarsınız…
Biliyorsunuz, futbol artık para işi… Borçlar büyük olursa, acil ödenmesi gerekirse ve ödeyemezseniz size karşı yaptırımlar olur. Transfer yapamayacaksınız mesela. Transfer yapamadıktan sonra ayakta durmanız çok zor. Geçen sezonki kadrodan Boffin gibi Kamil Ahmet gibi önemli isimler zaten gitti. Onların dışında kongreden çıkacak sonucu bekleyen futbolcular var. Onlar da giderse çok sayıda transfere ihtiyaç duyacaksınız. O nedenle borçları ödemek gerekiyor. Borçları ödemek için de ciddi bir nakit paraya ihtiyaç var. “Alın size bu çeki verelim, 6 ay sonra 1 yıl sonra öderiz” diyemiyorsunuz. Anadolu kentinde bu paraları bulmak biraz zordur. Ama Eskişehir futbol kentidir. Buranın taraftarı, iş adamları duyarlıdır, siyasiler belki geçmiş dönemde olduğu gibi destek verir. O zaman Eskişehirspor da kaldığı yerden devam edebilir. Zaten Eskişehirspor’un yeri de Süper Lig’dir.