Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

BasketbolEn İyisi Hâlâ Benim!

Nikola Karabatiç, EHF Şampiyonlar Ligi finalinde bu oyunun en iyisi olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Ozan Can Sülüm9 sene önce

Yalnız hatrının sayıldığı ülkelerde izlenen, hatta orada yaşayanların bile zaman zaman diğer sporlara kurban ettiği bir turnuvaydı EHF Şampiyonlar Ligi. Pek zevkli olmayan formatıyla, büyük takımların küçük takımlara karşı antrenman yaparak kazandığı ve sonunda illa ki bir İspanya-Almanya finalinin oynandığı, ilk dörde de numunelik olarak Doğu Avrupalıların girdiği bir turnuva. Son beş yılda geldiği nokta ise pek akıl alır gibi değil. Özellikle hikâyeleri.

EHF başkanı Jean Brihault, göreve geldiğinde aşağı yukarı ortalama bir hentbolseverle aynı fikirlere sahipti. Her zaman, ucu hentbola dokunmuş her insanın söylediği “Ya aslında çok güzel spor ama insanlara ulaşmıyor” düşüncesi onun da yolunu çizdi. Önce hentbolu yaymak, bunun için de Şampiyonlar Ligi’ni makyajlamak gerekiyordu. Beş sene içinde yeniden yaratılan rekabetçi format ve artık hentbolun mabedi olarak anılan Köln’deki Lanxess Arena’ya taşınan Final Four, iki günde ortalama 50 milyon seyirciye hitap eden, biletleri bir yıl önceden tükenen bir spor hâline getirdi hentbolu.

2002’de Magdeburg’a kaybettiği final serisinin ardından üç kez Final Four gören ancak şampiyonluğun yakınından bile geçemeyen Veszprem, oynadığı 12 finalin 8’ini kazanmış Şampiyonlar Ligi tarihinin en başarılı takımı Barcelona’yla karşılaştı bu sezonun finalinde.

Veszprem geçtiğimiz sezon başında çoğu takımın ekonomik sebeplerle batıp dağıldığı İspanya Ligi Asobal’den transfer ettiği antrenörü Carlos Ortega ve onun peşinde sürüklediği 6 Asobal oyuncusuyla makus tarihini yenebilmek için bütçeyi artırmıştı. En sükseli transfer ise 12 sene oynadığı Barcelona’da ikisi EHF Şampiyonlar Ligi olmak üzere tam yirmi kupa kazanan Macar şutör Laszlo Nagy’dı. Kendi ülkesinden bir takımla Şampiyonlar Ligi kazanmak en büyük hayaliydi ve bu güzel fırsatı kaçıramazdı. Üstelik etrafında Macaristan Milli Takımı’nın önemli bir bölümü, aktif en iyi 5 kaleciden biri ve daha da önemlisi Barcelona’dan intikam isteyen 5 Asobal oyuncusu vardı. 2013-14 sezonunda yeni kadrosuyla ligi sürklase eden Veszprem, 3 farkla öne de geçtiği Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Kiel’e 29-26 yenilip, yine kupadan uzak kaldı. Alt tarafı 50.000 kişinin yaşadığı ancak dünyanın en büyük hentbol kasabalarından birinde 13 yıl beklenen final, bu sezon, hem de arka arkaya PSG ve Kiel’i geçerek geldi.

İşin Barça yanı daha acayip. Final Four formatına geçildiğinden beri üç final oynayıp bir şampiyonluk alan, o son şampiyonluğu da Veszprem’e kaptırdıkları Nagy’la kazanan Katalanlar’ın yolu bu sezon İstanbul’dan da geçti. Gerçi İstanbul demeyeyim, salon yokluğundan Kocaeli’de ağırlandı Barça. Beşiktaş’ın ilk EHF Şampiyonlar Ligi grubunda tarihin en başarılı takımının olması da nasıl bir şanssızlık, artık onu siz düşünün.

Nagy’la gelen son şampiyonluktan sonra yine bir adam Barcelona’nın hedefe gitmesi için yeterliydi bu sezon. Tarihin en büyüklerinden biri olan, hatta İvano Baliç’in emekli olduğunu düşünürsek aktif en iyi hentbolcu diyebileceğimiz Nikola Karabatiç’in hikayesi Barcelona’nın hikayesiyle kesişiyor. İki sezon önce, Montpellier’de oynarken ligin iddiasız ekiplerinden biri olan Cesson-Rennes’le oynadıkları maça kardeşi ve birkaç arkadaşıyla birlikte bahis yaptığı gerekçesiyle sözleşmesi dondurulup mahkemeye verilen Nikola Karabatiç, tutuksuz yargılanma kararıyla birlikte hentbola geri dönüp ligin alt sıra ekiplerinden biri olan Pays D’Aix ile sezonu bitirmişti. Kilolu, ağır, güçsüz ve bir o kadar da isteksiz geri döndüğünden, herkes “artık buradan toparlanamaz” görüşündeydi. Öte yandan Barcelona tarihinde ilk kez bu kadar zorlanıyordu ligde. Normalde en fazla iki maçında puan kaybettiği ligi Atletico Madrid’le final maçına indirgemiş, Nagy’ın gidişinden sonra Kral Kupası ve Supercopa Asobal’i kaybetmiş, Avrupa Kupası alamamıştı. Nagy gibi biri lazımdı. Kendi tarihine baktığımızda çöküşe geçmiş diyebileceğimiz Barcelona, bitmeye yaklaşmış denen Karabatiç’e bir kontrat önerdi, etrafına İspanya Milli Takımı’nın önemli bir bölümünü, gelmiş geçmiş en iyi 5 kaleciden birini ve giderek daha fazla eleştirilen yabancı oyuncular vardı. Nagy ve Karabatiç ikilisine odaklanmış bu geçiş, geçtiğimiz pazar günkü finalin de hikayesini yazdı. Hiçbir büyük finali iki kişinin kapışmasına dönüştürmemek gerektiği kanısındayım. Kaldı ki, Veszprem-Barça finali öncesinde kimsenin “Karabatiç Nagy’a karşı” diye bir şey söylediğini de hatırlamıyorum. Ancak maç buna dönüştü.

Lanxess’in atmosferini giden herkes anlatıyor. Alman’ın organize ettiği bir spor olayı ne kadar kötü olabilir ki zaten? Maç o atmosfere daha alışık olan Barcelona’nın hükümdarlığında başladı. Hentbolda kaleciler oyunun yüzde ellisidir derler ki bu yüzde topla oynanan sporların çoğundan daha yüksek. Şariç bunun ne anlama geldiğini ilk devrede iyice gösterdi. Bir ara %60’a çıkan kurtarış performansı ve Veszprem’in savunmada aksaması ile ilk devreyi 14-10 önde kapattı Barça.

İkinci yarı Nagy “biz daha ölmedik” diye bağırmaya başladı. Ortega’nın kalede Mikler-Aliloviç değişikliğine gitmesi, Aliloviç’in arka arkaya üç top çıkarıp Barça’yı 8 dakika boyunca golden uzak tutması hafiften “acaba” denmesini sağlasa da, maçı 8 golle en skorer oyuncu olarak tamamlayan Laszlo Nagy’a, özellikle geri dönüş başlattıktan sonra orta oyun kurucu ve onun en büyük yardımcısı Chema Rodriguez’in sakatlanmasıyla yardım getiren kimsenin çıkmaması kupayı İspanya’ya götürdü.

34 yaşına gelen Nagy’ın kariyer hayali gerçekleşecek mi? Cevap yavaş yavaş “hayır”a yaklaşmaya başladı. Önünde randımanlı oynayabileceği çok az sezon ve aynı şekilde fiziksel mücadeleye dayanabileceği çok az Final Four kaldı. Barça’da kalsa kariyerine birkaç Şampiyonlar Ligi kupası ekleyebilecek bu adam galiba kariyerinin sonunda hayal kırıklığına uğrayan idealist öğretmen olacak.

Finalin kazanan tarafında ise dünyanın en iyi oyuncusunu önce düştüğü yerden kaldıran, sonra da  rehabilite edip ona en iyi olduğunu hatırlatan Barça’ya Karabatiç’in hediyesinde bir not vardı: “En iyisi hâlâ benim, en iyi biziz.”

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Umut Işığı

Umut Işığı

3 sene önce
Harika Çocuk

Harika Çocuk

4 sene önce