30 Aralık 2015’te, bırakın yürümeyi, 40 mumlu pastasına üflemek bile Tiger Woods’a fiziksel olarak acı veriyordu. Kariyerini bitirme noktasına gelen sırt sakatlığı nedeniyle ikisi mikrocerrahi düzeyinde üç ameliyat geçirmişti. Gece yatağında dönerken dahi acıyla uyanıyor, ameliyat kararını basına duyurduğu toplantıda kurduğu “Tünelin ucunda ışık var mı bilemiyorum” cümlesini düşüne düşüne sabahı ediyordu. Tam bir yıl sonra bugünse, sağlığına tamamen kavuşan ABD’li efsane, 41 mumlu pastasına üflerken, onu ‘tüm zamanların en büyük golfçülerinden biri’ olarak nitelendiren şüphecileri de, onun hakkında ‘tüm zamanların en büyük golfçüsü’ ifadesini kullanmaktan çekinmeyenlerin saflarına katabilmeyi diliyor olacak. Zira Tiger Woods, çok uzun bir aranın ardından sahalara dönmeyi başardı ve yeni yaşında, yeni bir başlangıç yapmaya hazırlanıyor.
Dünya üzerinde onu tanımayan birilerini bulmak zor. Golf ata sporumuz olmasa bile Türkiye’de de durum farklı değil. Onun daha üç yaşındayken dokuz çukurlu bir sahayı 48 vuruşta bitirebildiğini, altı yaşındayken ilk hole-in-one’ını yaptığını, 18 yaşındayken ABD tarihinin en genç amatör ulusal şampiyonu olduğunu, bu kupayı art arda üç kez kazanıp bir ilke daha imza attığını, 20 yaşında profesyonel olduktan sonra katıldığı ilk yedi PGA Tour turnuvasında iki şampiyonluk gördüğünü, 2000’lerde golfü domine edip dünya sıralamasının zirvesinde iki ayrı dönemde 264 ve 281 haftalık serilerle kalmayı başardığını, toplam 79 PGA şampiyonluğuyla Sam Snead’in rekorundan üç, toplam 14 major şampiyonluğuyla da Jack Nicklaus’ın rekorundan dört şampiyonluk uzakta olduğunu bilmeyenler bile, 2003’te Boğaz Köprüsü’nde yaptığı kıtalararası vuruşu (en kötü ihtimalle, trafiği felç ettiği için!) hatırlıyorlardır.
Woods, gelmiş geçmiş en ‘yetenekli’ sporculardan biri olduğu için sahadaki başarılarıyla ilgilenenlere de, gelmiş geçmiş en ‘ünlü’ sporculardan biri olduğu için özel hayatını takip edenlere de hakkında konuşabilecekleri, yazıp çizebilecekleri tonlarca hikâye verdi. Profesyonel olduğu sene Nike ve Titleist ile beş yıllığına 60 milyon dolarlık sponsorluk anlaşmasına imza atıp rekor kırdığında da, gelir vergisi ödememek için ikamet adresini Kaliforniya’dan Florida’ya taşıdığında da, karısını birçok kez aldattığı 2009’da geçirdiği trafik kazasının ardından ortaya çıktığında da, bu yüzden en büyük sponsorlarını teker teker kaybedip 5 ilâ 12 milyon dolarlık bir gelirden olduğunda da, özel hayatındaki sorunlar ya da sakatlıklar yüzünden golfe birçok kez ara verdiğinde de, her defasında sorunlarının üstesinden gelip golfe geri dönmeyi başardığında da manşetlerde o vardı.
Budist bir asker
Melekleri de şeytanları da anne ve babasından mirastı. Annesi gibi budistti. Kendini bildi bileli inandığı bu din, ona kendini dizginlemeyi, mütevazı olmayı ve diğerlerine saygı duymayı öğütlüyordu. 2009’da evliliği merkezli krizi de o dönem budizm öğretilerinden uzaklaşmış olmasına bağlamıştı Woods. O sancılı dönemi atlatmasını da bu dine yeniden kendini adamasına… Hayatta en çok sevdiği ve idol olarak gördüğü insan, yani babası ise Vietnam’da savaşmış bir askerdi. Earl Woods için disiplin, her şeyden önce geliyordu; zira hayatta kalmanız bile ona bağlıydı. Tiger, daha altı aylıkken kendisini bir sandalyeye oturtan ve golf swingleri izleten babasından disiplinin yanı sıra, asla pes etmemeyi ve mükemmeli kovalamayı da öğrendi.
Budizmin bir sporcunun rekabet hırsını köreltebileceği anlarda bir asker, askerî disiplinin tevazuyu ve hayattan keyif alma arzusunu köreltebileceği zamanlarda da bir budist olmayı başardı. Zirveye çıkıp ardından mutlak bir hâkimiyet kuran ve ‘fazla uzun bir süre’ rakipsiz devam eden birçok sporcunun ve/veya takımın bir noktadan sonra maruz kaldığı düşmanca tavırları yaşamaması da en çok bu yüzdendi.
Gerçekten de ilk günden itibaren rakipsizdi Tiger Woods. Daha doğrusu, her zaman tek rakibi kendisiydi. Kendi tinsel ya da fiziki durumu…
1996’da PGA Tour’a adım attığında, tee-shot’larda driver’ıyla aldığı mesafe dudak uçuklatıyordu. Rakiplerinin ancak driver’larıyla ulaşabildiği mesafelere tahta-3 ile ulaşabilmesi de cabasıydı. İlk sezonunda iki turnuva kazandıktan sonra, 97’de dört, 98’de bir şampiyonluk gördü. Sonraki iki yıl ise insanüstü işler yaptı ve 1999’da sekiz, 2000’de de tam dokuz şampiyonluk yaşadı. 2008-2012 arasında Barcelona’nın ya da İspanya Milli Takımı’nın performansları futbol dünyası açısından ne ifade ediyorsa, Woods’un bu serisi de golf için aynı anlama geliyordu: Mutlak hâkimiyet. Ama Woods bu hâkimiyeti kurarken teknoloji de bir yandan ilerliyor, son model sopalar sayesinde rakipleri vuruş mesafeleri arasındaki uçurumu yavaş yavaş kapatıyordu. Tiger Woods ise, eski model sopalarını terk etmemekte diretiyordu. Onun bu tavrının kibir olduğunu düşünen Phil Mickelson gibi rakipleri de yavaş yavaş seslerini yükseltmeye başlıyordu. Woods 2001, 2002 ve 2003’te de beşer zafer gördü ama 2002 ve 2003’te major kazanamadıktan sonra 2004’te sadece bir turnuva şampiyonluğu yaşayabildi ve Eylül 2014’te, 264 hafta sonra ilk defa dünya sıralamasının zirvesine veda etti. Bu, kariyeri açısından önemli bir aydınlanma anıydı: Evet, hâlâ tüm rakiplerinden daha yetenekli olabilirdi ama son teknoloji sopalar kullanan rakiplerini sekiz yıl öncenin teknolojisiyle alt edebilecek bir ‘tanrı’ değildi. Bunu kabullendi Woods ve sopalarını yeniledi. Bu sayede, beş yıl sürecek bir başka mutlak hâkimiyet çağının da fitilini ateşlemiş oldu.
Woods’un beş sezonda 31 turnuva kazandığı ‘İkinci Yükselme Dönemi’, 2008’de geçirdiği sakatlık yüzünden sekteye uğradı ama 281 hafta 1 numarada kalarak yeni bir rekor kırdığı bu dönemi sona erdiren şey bu fiziksel sorundan ziyade, 2009’da özel hayatında yaşadığı problemlerdi. “Budizm bana, her dürtünün peşinden koşmamayı ve kendimi dizginlemeyi öğretiyor. Anlaşılan, Budizm’in bana öğrettiği bu yoldan çıkmışım” diyen Woods, golfe ‘belirsiz bir süre’ veda ettiğini açıkladı. ABD’li yıldız 20 hafta sonra Masters ile geri döndü ama 2010’da, PGA Tour’a bir profesyonel olarak adım attığı 1996’dan bu yana ilk defa, bir sezonu turnuva kazanamadan bitirdi. Ekim 2010’da da dünya sıralamasının zirvesini Lee Westwood’a kaptırdı.
Hesaba katmadığı rakibi, bedeni
Daha önce egosu yüzünden veda ettiği zirveden, bu sefer nefsi sebebiyle düşmüştü Woods. Ama daha önce olduğu gibi bu sefer de bu tinsel savaşı kazanarak geri döndü. 2011’de kıpırdanmaya başladı, 2012’de yeniden form tuttu ve üç şampiyonluk gördü. 2013’te aldığı beş şampiyonluk ve yeniden 1 numaraya yükselmesi, yeni bir mutlak hâkimiyet döneminin başladığını müjdeliyor gibiydi. Ne var ki bu sefer de fiziki durumu, yani sırt sakatlığı onu durdurdu. Nisan’da ameliyat olduktan sonra Temmuz’da dönmeye çalıştı fakat sırtındaki ağrılar azalmak yerine artıyordu. Bu sefer durum, 2008’deki diz sakatlığından çok daha ciddiydi. Bir zamanlar art arda 142 turnuvada cut’ı aşarak rekor kıran Woods, artık bırakın turnuva kazanmayı, hafta sonunu görmekte zorlanıyordu. Sonunda da bedeniyle inatlaşmayı bıraktı ve Ağustos 2015’te bir kez daha ameliyat olmaya karar verdi.
Bir yerine iki ameliyat olmak zorunda kaldığı 15 aylık o sancılı süreç artık geride kaldı. Ekim 2016’da ABD’de Safeway Open’ı oynayıp bir ay sonra Türkiye’de Turkish Airlines Open’a katılması bekleniyordu ama “Sağlığım iyi, güçlü hissediyorum. Fakat oyunum çok kırılgan. Olmak istediğim seviyede değilim” diyerek iki turnuvadan da çekildi. “Çık ve herkesten iyi olduğunu kanıtla” diye haykıran o rekabet delisi ve golf aşığı iç sesini ilk kez bastırıyor ve mealen “2014 ile 2015 sezonlarındaki gibi oynayacaksam hiç oynamam daha iyi” diyordu Woods. Nihayet ruhundan sonra bedenini de olgunlukla anlamaya çalışıyor ve ona saygı duymak için çaba gösteriyor gibiydi.
Kendi vakfının düzenlediği özel turnuva Hero World Challenge ile bu ay sahalara geri dönen Tiger Woods, beş sene önceki halini hatırlatan nefis vuruşlar da yaptı, 15 aydır oynamadığını belli eden feci hatalar da… Evet, belki 18 yıldızın katıldığı turnuvayı ancak sondan ikinci bitirebildi, ama özellikle ikinci günkü 65 vuruşluk performansıyla, ‘tünelin ucunda ışık olduğunu’ görmüş ve göstermiş oldu.
Artık işler ciddileşiyor. Yaklaşık bir buçuk yıl aradan sonra ilk resmi turnuvasını oynamasına sadece altı hafta kaldı. 2017 Şubat’ta düzenlenecek Genesis Open ile başlayacağı kariyerinin bu son döneminde en az beş major şampiyonluğu görmeye çalışacak. İlginçtir ki turnuva, Woods’un 1992’de 16 yaşında ve 47 kilo ağırlığında bir amatörken ilk PGA turnuvasına çıktığı Riviera’da oynanacak. Genesis’in ‘doğuş, yaratılış’ anlamına gelmesi de hoş bir tesadüf…
Peki Tiger Woods kariyerinin bu son döneminde hedeflerine ulaşabilecek mi? İyi haber, Woods bugün itibarıyla 41 yaşında. Yani eski teknoloji sopalarla oynamakta diretmeyecek ya da Budizmin öğrettiği yoldan bir kez daha sapmayacak kadar olgun. Ruhuyla verdiği o savaşlar çoktan kazanıldı. Kötü haberse, Woods bugün itibarıyla 41 yaşında! Yani bedeniyle verdiği savaşta işi giderek zorlaşıyor ve zorlaşmaya da devam edecek. Yine de şu anki rekorun sahibi Jack Nicklaus’ın 18’inci ve son major’ını 46 yaşındayken kazandığını düşündüğümüzde, Tiger Woods’un bu ‘son görevini’ başarıyla tamamlaması imkânsız değil. Üstelik başarırsa, artık kimse onun için ‘tüm zamanların en büyük golfçülerinden biri’ demekle yetinemeyecek. İsminin yanında her zaman ‘tüm zamanların en büyük golfçüsü’ yazacak.