Artık dandik yürüyüş ayakkabılarımla koşmaktan bıkmıştım. O gün eve döndüğümde kesinlikle bir koşu ayakkabısı almış olmam lazımdı. Evden böyle çıktım. Anneme kahve ısmarlama sözüm olduğunu unuttum.
Herhangi doğru düzgün bir koşu ayakkabısının fiyatını anne-babayı bırakın, koşmayan insana anlatmak biraz zor galiba. 400-500 lira arası bütçe ayırıp ayaklarınızı iki-üç seneliğine teslim ettiğiniz ayakkabılara verdiğiniz para, bir koşucu olarak kesinlikle sizi rahatsız etmez belki ama, işte anlatamıyorsunuz. “Annemle ayrılalım, öyle bakarım ayakkabı” diye düşünürken Adidas’ın önünden geçtik. “Aa, ne zamandır koşu ayakkabısı alacağım diyordun, gel” dedi. E girdik.
AdiBoost’un galiba yeni çıktığı dönemdi. Tam hatırlamıyorum ama, yukarıda söylediğim o “O nasıl para” civarı bir şeydi fiyatı. Hazır bu kadar denemişken almamak olmazdı. Ben deneyip çıkarırken etrafa bakınan annemle kasada buluştuk, ben ödemeyi bir an önce yapıp “o an”ı geçmek için hızlıca davranırken annem sordu: “Kaça alıyorsun?”
Öğrenince “Eski ayakkabılarının nesi var, tamam senin paran sonuçta ben karışmıyorum” loop’una aldı kendisini. O günkü konuşmalardan sonra “Hay bunu alan aklımı” seviyesine gelmişti ilişkimiz ama üç sene boyunca hemen hemen her gün giydim ayakkabıları.
Emektarın miadı doldu artık. İşin kötüsü, sadece koşmak için aldığım o ayakkabı bana koşmayı öğretti. Artık bir koşu stilim, bir mesafem, adım pozisyonum, ne bileyim adım açıklığım falan var. Bunlara göre almam gerekiyor yenisini. Neyse ki artık bolca değerlendirme, bolca çeşit var ki, tek başıma değilim.
Murakami gibi koşarken bildiğimden şaşmam deyip çok yakın bir şey mi alsam, marka değiştirip alışmaya mı çalışsam bilemiyorum. Tek bildiğim şey, Mart’ta iyice işler ritme girip yarışlara hazırlık başladığında yeni ayakkabıma alışmış olmam gerek. Haftaya ufak bir ayakkabı rehberi yapalım…
*Vodafone İstanbul Yarı Maratonu, 24 Nisan’da düzenlenecek. Ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Ozan Can Sülüm, 1990 yılında, İstanbul’da doğdu. İlkokuldan lise bitene kadar hentbol oynadıktan sonra kısa bir süreliğine spordan nefret edip bıraktı. Üniversitenin ilk yılında Eurosport’a girince anlatmaktan spor yapmasına zaten vakti kalmadı. 2013 yılının soğuk bir kış akşamında çay fincanını göbeğinin üstüne koyabildiğini fark edince spora geri dönmeye karar verdi, o günden beri koşuyor. 5, 10, 15km’leri denedi, bir gün maraton koşabileceğine inanıyor.