Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

GenelDünya Dışı Dünya Kupaları

Elif Sözen, FIFA'nın himayesi dışında kalan özerk bölgeler, adalar ve kolonilerle yapılan uluslararası futbol turnuvalarını yazdı.

Hollandalı düşünür Johan Huizinga, uygarlık tarihi ve kültürel hayatın gelişimine oyun çerçevesinden bakıp başlangıç önergesini buradan aldığı feyiz ile oluştururken, bizim de aklımızı layıkıyla çeliyor ve karşımıza Homo Ludens’i (oynayan insan) çıkarıyor. Huizinga, “Her oyun, her şeyden önce gönüllü bir eylemdir. Emirlere bağlı oyun, oyun değildir” demişti. Fakat bu kavram zaman içinde iplerini teslim edip dönüştürdü. Ekonomik güç ve çıkarların yaşamın gidişatını belirlediği dünyada oyunlar da politikanın en güçlü unsurları hâline geldi.

Küreselleşmiş bir dünyada siyaseten var olabilmek için yalnızca ülkenin ve halkın varlığı uzun süredir bir anlam ifade etmiyor. Diplomatik ve ekonomik gücü bir arada bulunduramayan devletlerin uluslararası alandaki temsil hakkı da sınırlanıyor. Kendi kaderini tayin etmek isteyen uluslar, bunun daraltıcı sonuçlarına da katlanmak durumunda kalıyorlar.

Devlet meşruiyetinin bir koşulu olarak ise karşımıza futbolun yadsınamaz önemi çıkıyor. Hatta futbolu, küreselleştikçe köşeleri belirginleşen dünyada temsil edilmenin yollarından biri olarak da düşünmek mümkün. Fakat bu alan, hem uluslararası güç ilişkilerinin hem de kültür endüstrisinin kapı bekçiliği altında bulunuyor.

Homo Ludens’e evvelden göz kırpan Friedrich Schiller, “İnsan oyun oynadığı sürece tam bir insandır” diyordu. Futbolun ticarileşip politikanın bir unsuru haline gelişiyle insanların elindeki bu imkan da alınmış gibi görünüyor. Diplomatik gücü olmayan ‘küçük’ ulusların futboldaki temsiliyet imkanı da yitiyor. Uluslararası bağlamda turnuvalara katılmak devletler için bir bakıma ‘reşit’ olma hadisesine dönüyor, köşeli küresel dünyanın kıyısında köşesinde kalmış bu uluslar ise ‘ergen devletler’ gibi algılanıyorlar. Dünyanın bir yerindeki bir grup insanla başka bir yerindeki bir grup insan “Hadi oynayalım” diyemiyorlar, büyük abi gelip topu ellerinden alıyor.

Burada sözü edilen büyük abi görevi tabii ki FIFA’nın üstüne düşüyor. Toprağı, halkı, bayrağı olan fakat diplomatik açıdan standart dışı kalan devletler FIFA üyeliğini de hak etmiyorlar. Yani mesela “Biz Jersey olarak, Irak Kürdistanı olarak, Kuzey Kıbrıs olarak Dünya Kupası’na katılıp bayraklı formamızla, İtalya ile şöyle afili bir maç yapamayacak mıyız?” diyemiyoruz bile. Öyle bir şansımız yok maalesef.

Fakat bu uluslar yine de kabullenmeyi seçmeyip çıkış yolları buluyorlar ve büyük abinin gölgesine sığınmadan özgürce mücadele edecekleri turnuvalar düzenliyorlar. Bunlardan en büyüğü diplomatik olarak tanınmayan ülkelerin uluslararası futbol maçları yapabilmeleri için kurulan NF-Board tarafından düzenlenen VIVA Dünya Kupası. NF’i resmi olarak Nouvelle Fédération şeklinde, yeni futbol kısaltması olarak okumak ya da gayrı resmi olarak Non-FIFA şeklinde okumak mümkün. İlkinin KKTC’de gerçekleşmesi istenen turnuva siyasi, ekonomik sorunlardan dolayı Oksitanya’ya alınıyor. Fakat bu sefer de Schengen vizesi takımların ayak bağı oluyor ve müsabakalara sadece dört takım katılabiliyor. Şampiyon ise Norveç, İsveç ve Finlandiya’nın kuzeyinde yer alan Sapmi bölgesinin takımı oluyor.

KKTC bunun üzerine yılmayıp baş harflerini Equality (Eşitlik), Liberty (Özgürlük) ve Fraternity’den (Kardeşlik) alan ELF kupasını organize edip, çim sahalara dostluk tohumlarını yeniden ekmeye başlıyor. Üstelik bu sefer üye dışı ülkelerin yanında Tacikistan, Kırgısiztan ve Afganisatan da turnuvada yer almak istiyorlar. Sonra FIFA’nın baskısıyla Afganistan çekilmek durumunda kalıyor gerçi. Neticede, ‘kıran kırana mücadeleler’ sınıfına girmeyip kendine popüler bir yer bulamayan bu kupa yeterli finansal desteği de göremiyor. Fakat yine de; 2006 yılının 19-25 Kasım tarihlerinde Zanzibar’dan Grönland’a 8 milli takım, eşitlik çatısı altında mücadele ediyorlar.

Yine 2006’da Uluslararası Bağımsız Futbol Kulüpleri Federasyonu tarafından FIFI Wild Dünya Kupası’nın ilki düzenleniyor. St. Pauli’nin ev sahipliğinde bir online kumar şirketi sponsorluğunda gerçekleşen turnuvayı düzenleyen Jorg Pommeranz, FIFA ve Almanya’daki Çin konsolosluğu ile tartışmalar yaşıyor. Çin’deki yetkililer FIFI’ye yazdıkları mektupla Tibet’ten gelecek milli takımın davet edilmemesini istiyorlar ama reddediliyorlar. Ardından FIFA bu maçları iptal edebileceğini söylüyor, ancak edemiyor. Almanya’ya girmek isteyen Kuzey Kıbrıs takımı vize almaya çalışırken de önüne sürekli taşlı yollar çıkıyor. Fakat neticede turnuva güç bela gerçekleşiyor. Ev sahibi takım St. Pauli’nin ‘misafir’ Tibet’i 7-0 mağlup etmesiyle taraftarının ayıplayıcı sözlerine maruz kalması dışında müsabakalar sorunsuz ilerliyor ve 2006 FIFI Wild Kupası’nı KKTC Milli Futbol Takımı kazanıyor.

ELF Cup’ın hafızalardan silinmesiyle geriye yine VIVA kalıyor. Büyük Abi’nin çatıdan kovuşuna parende atarak kendi inşa ettiği bacadan giren takımların arasında Güney Kamerun, Gozo, Samiler, Monako gibi ülkeler bulunmakta. VIVA Dünya Kupası alıştığımız üzere dört yılda bir düzenlenmiyor. Oksitanya’dan sonra 2008’de Sami’de 2009’da Padanya’da ve 2012’de Irak Kürdistanı’nda gerçekleşiyor. Finalde KKTC’yi 2-1 mağlup eden Irak Kürdistanı şampiyon oluyor.

Koşullarını maddi ve siyasi denklemlerle kurup rant sahalarında oynanan futbol dünyasında aksiyon, sansasyon ve parıltılarıyla bir Hollywood filmi heyecanını yaşat(a)mayan bu müsabakalar; her şeye rağmen içimizdeki ‘Oyuncu İnsan’ın varlığına inancımızı da yeniden yeşertiyor ve Huizinga’nın tanımındaki görev olmaktan uzak; dolaysız maddi çıkar ve bireysel açlık ve tatmin alanının dışında yer alan bir futbolun güzelliğini zihnimize sunuyor. Futbola inanırken, tüm samimiyetiyle ‘her şeye rağmen’ futbola da dönüp bir bakmamıza sebep oluyor ve “Önemli olan katılmaktı” diyor gülümseyerek.

“… İnsanlar arasına fitne sokanlar, oyun tertipleyenlerdir, bunlar genellikle birbirinin dostudur.
İki servisten sonra biri çıkar, bir başkası girer. Topun filenin altından mı üstünden mi geçtiğini ilk söyleyene inanılır.
Sular, ter anlamına gelmektedir. Raketlerin ipleri keçi ya da koyun bağırsağından yapımlı olur.
Toparlak denilen şey, küre ya da toptur.
Oyundan sonra parlak bir ateşin önünde dinlenilir, gömlek değiştirilir, seve seve sofraya oturulur; en neşeli olanlar oyunu kazananlardır.
Gelsin büyük ziyafet!”
(François Rabelais, Gargantua, Cem Yayınevi, 1973)

Kaynaklar:
1) Johan Huizinga, Homo Ludens – Oyunun Toplumsal İşlevi Üzerine Bir Deneme, Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Ayrıntı Yayınları, 2006

2) Schiller’in Oyun Kavramı, MSÜ Sosyoloji Bölümü Notları, 2009

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Hayal Kuran Herkese

Hayal Kuran Herkese

3 sene önce
Neno

Neno

3 sene önce
Sözlü

Sözlü

3 sene önce