“Motosikletinin üzerine yumulmuş giden insan, bu gidişin somut bir saniyesine verir kendini yalnızca; geçmişten ve gelecekten kopmuş bir zaman parçasına tutunur; zamanın sürekliliğinden kopmuştur; başka bir deyişle, esrime durumundadır; bu durumda kaygıları umurunda bile değildir, unutmuştur onları, bu nedenle korkmaz, çünkü korkusunun kaynağı gelecektir ve gelecekten kurtulmuş bir insan için korkacak bir şey yoktur. Teknoloji devriminin insana armağan ettiği bir esrime biçimidir hız.” Milan Kundera – Yavaşlık
Sibirya çam ağaçlarından yapılmış ahşap, oval bir pist… Pistin üzerinde artık bisikletiyle bütünleşen tek başına bir adam… Tur üstüne tur atıp bir saat içinde kat edilebilecek en fazla mesafenin peşinde… Bir oval dönüş, bir tane, bir tane daha….
Saat rekoru insanoğlunun en büyük meydan okumalarından biri. Dakikalar ve kilometreler geçtikçe biriken laktik asitten bisikletçilerin görüş açıları muğlaklaşır ve gerçeklikten koparlar. Sonsuz bir acı toleransı, metronom kıvamında bir ritim hissiyatı ve hipnoz dozunda bir konsantrasyon talep eder. “En uzun saat” diye tanımlanır. Hızı talep ederken bir yandan da yüksek seviye bir yoğunlaşmayı beraberinde getirir. Bu da düşünceleri ve zamanı yavaşlatan bir karşı ağırlık oluşturur. Günümüz insanının hız anaforunda kendini kaybederken aradığı dengeye benzer.
İskoç bisikletçi Graeme Obree de Norveç’in Hamar kentinde bunun peşindeydi. 1993 Temmuz’uydu ve herkesin gözü devam eden Fransa Bisiklet Turu’ndaydı. 23 Temmuz’da Chris Boardman, Le Tour’un dinlenme gününde Bordeaux’da saat rekorunu deneyeceğini çoktan açıklamıştı. Obree’nin de rekoru deneyeceği duyurulunca herkes şaşkına dönmüştü. Aralarında büyük bir rekabet vardı. İkisi de çok iyi zamana karşıcılardı ancak farklı geçmişlere sahip apayrı karakterlerdi. Boardman sponsorlarıyla büyük bir şova hazırlanırken, Obree kendi tasarladığı; evindeki çamaşır makinesinin parçalarından ve bulduğu hurdalardan yaptığı bisikletiyle rekor denemesi yapacaktı. Yine kendi icadı olan, uzun kollarını gövdesinin altına katladığı ‘Tuck’ adlı pozisyon ile hava direncini azaltıp en aerodinamik sürüşü yaratma amacındaydı. 1970’lerde Eddy Merckx ile özdeşleşen ve Francesco Moser’in 1984’te Meksika’da kırdığı saat rekorunu ilk izlediğinden bu yana takıntı hâline getirmişti. Fakat Graeme Obree, ilk denemesinde başarısız oldu. Bazı gazeteciler ve UCI hakemlerinin uçak seferleri tekrar ayarlandı. Zira Obree ertesi gün rekoru kırmayı yeniden deneyecekti. Deliliğe övgü gibiydi bu kararı. Fakat bu kez çamaşır makinesi olarak da bilinen ve üst borusu da olmayan bisikletini kullanacaktı. Fransız gazeteci Pierre Ballester bisiklete Old Faithful (Vefalı İhtiyar) lakabını takmıştı. Obree, 17 Temmuz 1993’te Moser’in rekorunu 51.596 kilometreyle kırarak tarihe geçiyordu. Fransa Turu devam etmesine rağmen L’Equipe gazetesi bu tarihi olay üzerine manşeti yıkıp yeniden atmıştı: “İnanılmaz Bay Obree”. Fakat rekor uzun süre dayanamadı. Boardman 23 Temmuz’da rekoru geliştirdi. Ertesi yıl yine Obree rekoru kırdı. Bu kez yasaklanan Tuck pozisyonu yerine kollarını uzun gidon koluna uzattığı ‘Superman’ sürüş pozisyonuyla başardı bunu. UCI bu kez de Superman pozisyonunu ve Old Faithful bisikletini yasakladı. Son sözü, 1996’da yine Boardman söyleyecekti.
Obree pist bisikletinde dünya şampiyonlukları kazandı. Ancak rakibi ne UCI ne de Boardman’dı aslında. Çocukluğundan bu yana bipolar bozukluğu vardı. Zihnindeki çılgın kalabalıktan uzağa gitmek için bulduğu bir kaçış yolu hâline geliyordu bisiklet. Daha hızlı olabilmek ise bir bağımlığa dönüşüyordu. Özellikle de 1994’te kardeşi Gordon’ı bir trafik kazasında kaybettiğinden itibaren depresyonu daha da derinlere indi. İntihar teşebbüsüne kadar giden karanlık bir yola girmişti. 2006’da hikâyesi The Flying Scotsman olarak filme de çekilen Graeme Obree yıllar içinde tüm bu sorunlarını bertaraf etmeyi başardı. Kendisiyle yüzleşerek hem de… Eşi ve iki çocuğu olan Obree baskılardan kurtulup eşcinsel olduğunu açıkladı. Britanya’da depresyon ile uğraşan insanlara rehberlik etmeye başladı.
“Her türlü başarıya ulaşmış büyük sporcularla konuştum. En zor kısım emekli olduktan sonrası. Bir anda paraşütle farklı bir seviyeye düşerler. ‘Şimdi ne yapacağız?’ diye sorgularlar. Son hızdaki o yolculuk bittiği anda hayatlarını analiz etmeye artık vakit bulurlar. Aslında tüm spor yaşamları boyunca yanı başlarında duran depresyonu da ironik biçimde emekli olunca aktive ederler” diye anlatıyor Obree. Günümüzde DeMar DeRozan, Kevin Love, Michael Phelps, Victoria Pendleton, Yannick Agnel gibi farklı sporlardan yıldızların kariyerleri devam ederken yaşadıkları depresyon deneyimlerinden bahsetmeleri ise günümüz yaşam ritmiyle ilgili bize farklı şeyler de anlatıyor.
Graeme Obree şimdilerde 53 yaşında ve her gün bisikletine binmeye devam ediyor. Araba kullanmayı reddediyor. Açık yolda ve sadece yaşadığı anda olmayı sevdiğini söylüyor. Herkesin çocukluğundan itibaren hızla tüketime ve bir şeyler sahip olmaya itildiği bir dünyada materyaller sizi mutlu etmez derken tek odalı, bahçesiz, az eşyalı bir evde yaşıyor. Zira “Tüm dünya benim bahçem” diyor. Bir de ara sıra hâlâ hız rekoru denemeye çalışıyor. Dâhi ama daha huzurlu bir eski sporcu olarak…
Bu sayı; hayatta hızı ve yavaşlığı dengelemeyi başaranlar ve bunu yakalayamadığında o anaforun içinden çıkıp kendini bulabilmek için başka yerlerde kaybolmayı göze alanlar için…