Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

EditoFutbolDört Yılda Bir

Socrates’in 39. sayısında ana konu: Dünya Kupası. Girişte Caner Eler’in kaleminden Mario Götze'nin golü ve Dünya Kupası hatıraları var.

“En güçlü iki savaşçı, sabır ve zamandır.”

Leo Tolstoy – Savaş ve Barış

Maracana Stadı için yine tarihi günlerden biriydi. 13 Temmuz 2014’te oynanan ve uzatmaya giden Dünya Kupası finalinde 120 dakikanın dolmasına 420 saniye kalmıştı. Alman Andre Schürrle, iki Arjantinli savunmacının arasından penaltı noktasına doğru topu ortaladı. Söz Schürrle’de: “Ortayı yaptıktan sonra top görüş alanımdan çıkmıştı. Az sonra etrafında kimse olmayan Mario’nun topu göğsüyle kontrol ettiğini gördüm.”

Mario Götze topla ön direğe yakın bir noktada buluşup çok zarif ve sanki bunu hep yapıyormuşçasına bir rahatlıkla dönerek voleyi vurdu. Top Sergio Romero’nun koruduğu kalenin yan ağlarıyla buluştu.

Almanya, 1998 Dünya Kupası ve Euro 2000’de yaşanan facialar sonrası futbol sistemini değiştirmeye karar vermişti. Götze’nin attığı gol, Lionel Messi ve arkadaşlarının rüyasını sonra erdirirken Almanya’nın sabırla inşa ettiği sisteminin sonunda karşılığını getirdi.

Alman gazeteci Raphael Hönigstein’ın İthaki Yayınları’ndan Dördüncü Yıldız: Alman Futbolunun Kendini Yeniden Keşfi ve Dünyayı Fethi çevirisiyle çıkan kitabında anlattığı detaylı hikâyelerden biri de bu gole ait. Bölümün adı: En Uzun Gol… Zira bu gol ve büyülü kupa, yaklaşık 15 yıllık bir emeğin karşılığıydı. Golü yaratan Schürrle ve Götze, sıfırdan başlatılan o sistemden çıkmıştı. Ayrıca Götze, Borussia Dortmund’da oynarken Footbonaut adlı bir makine ile çalışıyormuş ve bu makinede en çok tekrarladığı hareket; goldeki kontrol, dönüş ve vuruş kombinasyonuymuş. Genç yıldız artık kas hafızasının en derinlerine işlediği bu hareket ile Almanya futbol tarihinin en önemli anlarından birine imza atıyordu.

Bir kez daha büyük bir turnuvaya gidemeyen bir ülke olarak çıkarabileceğimiz dersi Almanya’nın bu atılımında payı olan Jürgen Klinsmann anlatıyor: “Almanya’nın futbolda bu kadar güçlü olması bir tesadüften ibaret değil. Oyuncular kendilerini başarılı olmaya teşvik eden bir toplumda yetişiyorlar ve bu da onların kariyerlerinde sorumluluk almalarını sağlıyor.”

Futbolda bazı anların sayfalarca hikâyesi yazılabiliyor ya da o anlar hafızalarda ömür boyu kalabiliyor. Dünya Kupası tarihi belki de bu hatıraların büyük bölümünü kapsıyor. Psikolojide ‘reminiscence bump’ (anı tümseği) dedikleri otobiyografik hafıza literatürüne giren bir teori var. İnsanların en çok hatırası olan yaşlar 18-20 ile başlıyormuş. En sevdiği kitaplar, en sevdiği filmler, en sevdiği şarkılar genelde bu dönemde haşır neşir olduklarıymış. Gazeteci Jonathan Liew’un bir makalesinde okumuştum; 2012’de Steve Janssen, David Rubin ve Martin Conway adlı üç psikolog bunun futbola olan yansımalarını araştırıyorlar. Yaklaşık 600 kişiye tarihin en büyük futbolcusunu soruyorlar. Amsterdam Üniversitesi’nde yapılan bu araştırmada yüzde 86 ile Johan Cruyff, yüzde 56 ile Pele ve yüzde 48 ile Maradona cevabı çıkmış. Yer Hollanda olduğu için Cruyff çıkması doğal ama asıl 1945-55 arası doğanlar Pele, 1956-65 arası doğanlar Cruyff ve 1966-75 doğanlar Maradona diyorlar ağırlıkla.

1980’li biri olarak 1986’nın yaz sıcağında İstanbul’da evde abilerim ile izlediğim ilk Dünya Kupası maçlarının anlamı büyüktü. 1990’da ise daha bilinçli bir şekilde açılış maçı olan Arjantin- Kamerun’dan itibaren neredeyse tüm maçları hatırlıyorum. Anı tümseği teorisine bakarsanız bende asıl iz bırakması gereken futbolcu Zinedine Zidane ve Brezilyalı Ronaldo gibi isimler. Ancak Dünya Kupası anıları, anı tümseği teorisini bile etkileyebiliyor. Maradona, Pumpido, Lineker, Ceulemans, Scifo, Laudrup, Elkjaer, Makanaky, Van Basten, Rummenigge, Matthaeus gibi isimler hafızamda daha özel bir yer tutuyor. 1984’lü yazı işleri müdürümüz Onur için 1990’daki Arjantin- Kamerun maçı, çocukluğundaki ilk Dünya Kupası anısı. 1991 doğumlu İnan için aileyle izlediği 1998’den Laurent Blanc’ın attığı altın gol ilk kırıntı. Keza Aras için de aynı kupadan Ronaldo başrolde… 1993’ten sonra doğanlar arasında Uğur Ozan için Brezilya-Türkiye maçı, yine aynı nesilden Buğra, Emre, Feyyaz, Alptuğ, Kaan ve Cemre için de 2002 Dünya Kupası detayları ilk anılar. 1980’lerin ikinci yarısında doğan Atahan için 1994’ten Bebeto’nun beşik hareketi ve İlhan için babası Metin Özgen’den 1994’teki kupa izleme mirası çok mühim…

FIFA ve Putin Rusyası’nın karanlık yüzünün gölgesi de olsa ayrı nesillerden farklı hatıralara sahip bir ekip olarak sizlere Dünya Kupası özel sayısını hazırlamak için çabaladık. Lucien Laurent’ın 1930’da attığı ilk golden Götze’nin 2014’teki son golüne kadar herkesin Dünya Kupası büyüsüne kendini kaptırdığı anları da bilenlere ve o hikâyeleri aktarmak isteyenlere sorduk. Rus edebiyatçı Gogol’un dediği gibi: “Bana göre, düşünceleri, duyguları ve izlenimleri başkalarıyla paylaşmak, dünyadaki en büyük mutluluklardan biridir.”

Bu sayı; değerli tüm hatıralar ve sabırla sarılınan geleceğe dair tüm umutlar için…

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Hep Beraber

Hep Beraber

3 sene önce
Çağ

Çağ

3 sene önce
Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce