Jonathan Tjarks imzasıyla The Ringer’da yayımlanan bu yazının orjinaline şuradan ulaşabilirsiniz.
NBA’de oyuncular sadece istatistiklerine göre seçiliyor olsaydı, bu senenin draft’ında Luka Doncic ve Trae Young ilk iki sıradan seçilen oyuncular olurdu. Kendi yaş grupları içinde değerlendirildiğinde ikisi de inanılmaz işler yapıyorlar. Doncic Euroleague’i domine ederken, Young NCAA’in rekorlar kitabını baştan yazıyor. Yaptıkları şeylerden çok, nasıl yaptıkları ilgi çekici.
İki oyuncu için de kendi yaş gruplarındaki oyuncularla karşılaştırıldığında daha hızlı veya kalıplı diyemeyiz. Oyunu alışılageldik yollarla domine etmiyorlar. Birkaç yıl önceye göre, akla hayale sığmayacak yüzdelerle üç sayılık atış kullanıyorlar. Rakip savunmaları çaresiz bırakış şekillerinden biri bu. Steph Curry’i izleyerek büyüyen jenerasyonun içindeki oyuncular, onun oyun şablonunu kendi oyunlarına göre adapte ediyorlar. Draft’ta üst sıralardan seçim yapacak olan takımların üzerine düşünmesi gereken asıl konu ise şu: Curry’nin etkisi draft değerlendirmelerini etkilemeli mi yoksa Curry’nin kendisi bir istisna mı?
Doncic, NBA kulislerinde yıllardır konuşulan bir oyuncu. 16 yaşından beri, Avrupa’nın en iyi takımlarından biri olan Real Madrid’de düzenli olarak forma giyiyor. Yaşından bağımsız olarak, üç yıl içinde kıtanın en iyi oyuncularından birine evrildi. 1,98 metrelik boyu ve 99 kg’lık ağırlığıyla, daha yaşlı bir adamın fiziğine sahip bir genç. Daha önce hiçbir Avrupalı oyuncunun böylesine parlak bir geçmişi olmadı. Goran Dragic ile beraber EuroBasket’te Slovenya’yı Avrupa’nın zirvesine taşıdı. Bu sezon Euroleague’deki tüm istatistiklerde zirveye oynuyor: sayı ortalamalarında ikinci, asist ortalamalarında sekizinci, ribaund ortalamalarında ise on birinci sırada.
Diğer tarafta ise sadece birkaç ay içerisinde ünlenen Young var. Young, kendi dönemi içerisindeki en iyi oyunculardan biri olarak görülmüyordu. 1,88 metre boya, 88 kg ağırlığa ve NBA’de oynayan oyun kurucular ile karşılaştırıldığında ortalama bir fizik ve hıza sahip. Aynı pozisyonda oynayan Collin Sexton ve Trevon Duval gibi elit seviyedeki atletlerin gölgesinde kalan bir oyuncu. Ama bu durum, sahaya adım attığında tamamen değişti. Oklahoma’da forma giyen Young, şu anda ülkedeki kolej basketbolcuları arasında sayı (maç başına 46,2 yüzde ile 29,4 sayı) ve asist (10,2) ortalamalarında lider. Daha öncesine baktığımızda, Young’ın top kullanma yüzdesi ve verimine ulaşabilen kolej basketbolcusu sayısı çok az. Kolej kariyerinin ilk senesinde bu kombinasyona ulaşabilen bir oyuncu ise neredeyse yok.
Doncic ve Young, hücum oynamayı oldukça seven oyuncular. Üç sayı çizgisinin çok gerisinde olsalar bile şut kullanmaktan çekinmiyorlar. Doncic, bu atışları Young kadar yüzdeli kullanamıyor; ama bu, onu denemekten alıkoymuyor. Savunmanın şeklini etkilemesinden ötürü, dış şut tehdidi en az bu şutları değerlendirmek kadar önemli. Dribbling sonrası kullandıkları üç sayılık atışlar o kadar fazla ki, savunmacıların onlara boşluk bırakması gibi bir durum söz konusu dahi değil. Bu, ikisinin de gereken temasları alıp serbest atış çizgisine daha kolay gitmesini sağlıyor. İkisi de serbest atışları çok yüksek bir yüzdeyle değerlendiriyor.
Tabii ki şut menzilinin inanılmaz boyutlarda olması NBA yıldızı olmanın garantisi değil. Jimmer Fredette’ye, Doug McDermott’a ve Buddy Hield’a sorabilirsiniz. Hiçbiri kendi takımlarının omurgasında yer alamadı, Curry gibi oynayanların sayısı ise yok denecek kadar az. Young ve Doncic’i bu isimlerden ayıran, işin hücum kısmında onlara göre çok yönlü olmaları. Topu alıp hücumu bitirebilir ya da savunma onlara odaklandığında boş adamı rahatlıkla bulabilirler. Onları şut kullanmaktan alıkoymaya çalışmak, yine sizin zararınıza olabilir. NBA’deki en iyi savunmacılar, hücumunun sadece tek bir kısmını geliştirmiş rakipleri rahatlıkla durdurabiliyor, o kısım ne kadar gelişmiş olursa olsun. Asıl olay, bu kısmı oyunun tüm alanları için kullanabilmek.
Üç sayılık şut, oyunu açmak için çok önemli. Rakip oyuncuların savunması gereken alan ne kadar geniş olursa, oyuncularınızın hücum edebilecekleri boşluklar o kadar fazlalaşır. Doncic ve Young, topun ellerinde olduğu anlarda çok daha hızlı oluyorlar. Sebebi, onları savunan oyuncuların, şut tehditlerine dikkat etmesi gerekliliği. Ortalama bir atlet, rakip savunmacılar hemen dibindeyken iki kat daha hızlı olabiliyor. Young, genelde maçın hemen başlarında 9-10 metrelik bir şut deneyerek karşı takıma bu şutları sokabildiğini hatırlatacaktır. Bu, savunmalar için zor bir durum: onu açık bırakamazsınız; ama potadan o kadar uzaktayken önünde duramayabilirsiniz.
İkisi de top ellerindeyken bu kadar etkili olunca, koçları takımlarının hücum kontrolünü Young ve Doncic’e emanet ediyor. Olayı karmaşıklaştırmaya gerek yok: çok iyi pas ve şut özellikleri olan bir oyuncuya topu verirseniz ve ona tepede perdeyi getirirseniz, güzel şeyler olacaktır. İkisi de perdeden sonra savunulması gereken oyuncular ve gerektiğinde bunu çok iyi kullanabiliyorlar. Bu sezon, ikili oyunlardaki hücum yüzdeleri (Synergy Sports) gerçekten inanılmaz:
Bu tip yeteneklere sahip bir oyuncuysanız, topun sürekli sizde olması da gerekmiyor. EuroBasket’te Doncic, Dragic ile beraber oynadı. Topa sahip değilken, perdelerden çıkarak rakip savunmanın dikkatini çekebiliyordu. Slovenya, savunmada açığı bulana kadar defalarca ikili oyun oynayabiliyordu. Neredeyse her pozisyonlarında bir NBA oyuncusu bulunduran Fransa ve İspanya gibi takımların fiziksel gücüne sahip değillerdi; fakat hücumlar o kadar verimliydi ki bu dezavantaj onlar için önemsizdi.
Young veya Doncic’in bir üst seviyede zorlanmalarını beklemek mantıksız olur. Çok yetenekliler ve bu yetenekler günümüz NBA’inde çok daha değerli hâle gelmiş durumda. NBA’de artık neredeyse her takımın kullandığı ikili oyunlar sebebiyle, dribble sonrası şut kullanabilen oyuncular çok önemli hâle geldi. Gidecekleri NBA takımlarında, hücum anlamında şu anki takımlarında üstlendikleri rolden çok daha azını yapacaklardır. Yine de topun onlarda olmadığı zamanlarda savunmalar için hâlâ tehdit olacaklar. Her şey bir kenara, yeni takımlarında daha tehditkâr oyuncular olacak ki bu da onların daha fazla boş alan bulmasını sağlayacaktır.
NBA kulislerindeki genel kritikler ise ikisinin oyunlarını ne kadar daha geliştirebilecekleri üzerine. Özellikle, kendi dönemlerindeki süper-atlet oyuncularla karşılaştırıldığında bu kritikler biraz daha yüksek sesli ifade ediliyor. Mesela Deandre Ayton, Doncic ve Young’a göre ayakları daha çabuk, patlayıcı gücü daha yüksek bir oyuncu; üstelik 2,16 m ve 118 kg. İki oyuncu için de savunma büyük bir soru işareti. Eğer ortalama bir savunma oyuncusundan fazlası olabilmek için gereken fiziksel özelliklere sahip değilseniz, NBA’de elit bir oyuncu olmak için seçenekleriniz oldukça azalır. Özellikle de Ayton gibi bir oyuncunun sahip olabileceği seçeneklerle karşılaştırılınca. Hücum boyutunda şu ana kadar gösterdikleri dominasyonun, NBA’deki yüksek atletizm ile karşılaştığında nasıl bir yere doğru evrileceği de merak konusu.
Bu sezon Doncic, teke tek kaldığı pozisyonlarda sıkıntı yaşıyor. Bu tip pozisyonları değerlendirme yüzdelerine bakıldığında, uluslararası oyuncular arasında 39. sırada bulunuyor. Avrupa’daki takımların yavaş kalan uzunları perdelerden sonra oluşan teke tek hücumlarda Doncic’i savunamıyor. Gelen perdeleri değişerek savunabilen NBA takımlarındaki oyuncular ise onun bu tip ikili oyunlardaki verimini sınırlayabilir. Hızlı savunmacılara karşı istediği boşluğu bulamayabiliyor:
Young, NCAA’de kendi yeteneklerini daha fazla ortaya koyabilecek kadar maç yapmadı. Oklahoma, konferans takvimindeki maçlarına daha yeni başladı. Aynı konferanstan olmayan takımlar, rakipleri için çok fazla hazırlığa girişmezler. West Virginia takımının defansı ve maç boyunca uyguladıkları tam saha baskısı, Young’ın NCAA kariyerindeki en kötü maçlarından birine imza atmasına sebep oldu. Young buna rağmen maçı 29 sayıyla tamamladı; ama bunun için 22 şut kullanması gerekti. 5 asistinin yanına da 8 top kaybı ekledi.
Doncic ve Young, en iyi oyuncular için gereken gelişim düzenini tam tersine çevirdi. Son üç draft’ta ilk sıradan seçilen oyuncular Karl-Anthony Towns, Ben Simmons ve Markelle Fultz. Hepsi, kendi pozisyonları içinde değerlendirildiğinde hız ve kalıp olarak ortalamanın çok üstünde oyuncular. Buradan yola çıkılarak, üçünün de yirmili yaşlarında sürekli olarak yeteneklerini geliştirmesi bekleniyordu. Doncic ve Young zaten hâlihazırda çok yetenekli oldukları için, gelişim gösterebilecekleri çok fazla alan olmayabilir. Bir üst seviyede kariyerlerinin nereye gideceğini belirleyebilecek aslında iki soru var: “Yaşları ilerledikçe daha ne kadar yetenekli hâle gelebilirler?” ve “Basketbolcuların kendilerini daha ne kadar geliştirmelerini bekliyoruz?”
Fiziksel özellikleri gelişmemiş olan elit oyuncular içinde standardı belirleyen oyuncu Stephen Curry. Onun da müthiş bir çabukluğu yok, buna rağmen uzun ve atletik oyuncular onu savunurken genelde çaresiz kalıyor. NBA takımlarının benzersiz bir oyuncu bulmak adına yaptığı seçimlerin ve bu seçimlerle beraber gelen hayal kırıklıklarının listesi oldukça kabarık. Son 15 yılda, 2 metrenin üzerinde üç sayılık şut atabilen her Avrupalı uzun, Dirk Nowitzki ile karşılaştırıldı. Ve hiçbiri, onun yanına bile yaklaşamadı. Dirk’ün yaptıklarını yapabilecek bir uzun bulmaya çalışmak, en başından yanlış bir hareket.
Curry’nin en imkânsız şutları bile kolay gösterebiliyor oluşu, başkalarının da bunu yapabileceği anlamına gelmez. Herhangi bir oyuncunun ne kadar yüzdeli şut kullanabileceğinin veya ne kadar uzaktan şut atabileceğinin limitlerini tahmin etmek yine imkânsız. 1954 yılında Roger Bannister, 1 mili 4 dakikanın altında koşarak, zamanında birçoklarının imkânsız gördüğü bir rekoru kırmayı başarmıştı. Sonrasındaki 3 yılda, 16 farklı koşucu bunu tekrarlamayı başardı. Aslında Bannister’ın yaptığı, barajın kapaklarını açmaktı. Diğer yandan, Bob Beamon’ın 1968 Olimpiyat Oyunları’nda kırdığı rekorun yanına hâlâ yaklaşılamıyor.
Curry, koca bir oyuncu jenerasyonunun ve dünyanın dört bir yanındaki basketbol takımlarının akıllarındaki sınırları tekrar tanımladı. Çaylak sezonunda 36 dakika başına 4,7 üç sayılık atış denemesi yapmıştı. Bu sezon ise 11,1 denemesi var. Doncic, henüz 18 yaşında olmasına rağmen bu rakamlara oldukça yakın. Young daha da fazlasını deniyor. Son 20 yılda, NBA’deki takımların maç başına kullandıkları 3 sayılık atış denemeleri iki katından fazlasına çıktı. Bu istatistikler için bir üst limit var mı? Bu limite ulaşmaya yakın mıyız? Ya da oyuncuların değişen doğası ve kabiliyetleri, bu limitleri her yıl bir üst seviyeye mi çekiyor?
2018 yılında seçilecek oyuncuların, seçildikleri takımlar ile en az 2027 yılına kadar oynaması neredeyse kesin. Curry, 2009 yılında şu anki görüntüsünden çok daha farklı olan bir NBA’e ilk adımını atmıştı. Draft ile alakalı en zor kısım, oyuncunun gelecek on yılda neler yapabileceğine dair tahmin yürütmek değil, ligin aynı zaman diliminde ne kadar değişebileceğinin tahminini doğru yapmak. Gelecek zamanın en iyi oyuncuları maç başına 15 tane üçlük atabilecekler mi? Önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde, NBA’de rekorları alt üst edecek yeni oyuncular göreceksek, şu anda daha düşük seviyelerdeki rekorları alt üst eden oyuncular en azılı şüpheliler.
Çeviri: Gökhan Önder Aksu