İtalya Bisiklet Turu, 16 sene önce Madonna di Campiglio’dan geçtiğinde Marco Pantani’nin odası sabah saat 07:25’te çalınmıştı. İtalyanların en büyük bisiklet kahramanının kapısının önünde o dönemler mayosunu giydiği Mercatone Uno takımının sportif direktörü olan Guiseppe Martinelli ve bir Uluslararası Bisiklet Federasyonu yetkilisi bekliyordu. Pantani’nin hematokrit seviyesi 52 çıkmıştı ve EPO testinin uygulanmadığı o yıllarda bu dopingi yakalamanın tek yoluydu. Sınır 50’ydi, geçerseniz yarış dışı kalıyordunuz. Ertesi gün Corriere Della Sera’nın manşeti her şeyi anlatıyordu: “Pantani, neden?”
Il Pirata, 1998’de Fransa ve İtalya Bisiklet Turu’nu kazanmış, bu prestijli dublenin yanında kel kafası, korsanlara benzeyen görünüşü, heyecan verici stili ve şiirsel konuşmaları ile fenomene dönüşmüştü. Milyonlarca İtalyan, Cesenatico’dan çıkan bu çocuğu televizyonları başında ve yol kenarlarında izliyor; sponsorlardan gazetecilere büyük bir kitle Pantani mitinden para kazanıyordu. O da bu mitten hakkını alıyordu, parasını ve ününü harcamakta çok zorlanmıyordu: Seks, uyuşturucular ve doping bisikletin ona getirdiği hızlı yaşamın bir karşılığıydı.
Madonna di Campiglio her şey değiştirmişti. Başta annesi Tonino Pantani olmak üzere milyonlarca İtalyan hâlâ Pantani’nin büyük bir komploya kurban gittiğini söylese de o sabah Marco’nun dopingle baştan sona ilişkili olan kariyeri ilk büyük vurgunu yemişti. Zamanla çevresindeki o devasa ilgi azaldı, hızlı yaşamı sürse de bir dönem İtalyan halkının taptığı adam giderek bir yalnızlığa itildi ve intihar ile sonlanan trajik bir kahramanlık hikâyesinin başrolü oldu.
Alberto Contador, Madonna di Campiglio’ya zirvede gelen, dipte çıkan Pantani’nin hayranlarından biriydi. 98’de Giro d’Italia’yı kazanan Il Pirata, 99’da da yarışa damgasını vurmuştu. Pembe mayoyu omuzlarına geçirmiş, kazandığı dört etabın yanında genel klasmanda rakipleri ile arasındaki farkı 5 dakikaya kadar çıkarmıştı. O dönemler 16 yaşında olan Contador, yarışları evinden izliyor, bir yandan da bisikletçi olmaya çabalıyordu. Takım arkadaşları, genç yaşından itibaren kendi akranları arasında fark yaratan Alberto’ya “Pantani” lakâbını takmıştı.
İspanyol bisikletçi, baştan sona garipliklerle geçen 2015 İtalya Bisiklet Turu’nu kazanırken birkaç kez Pantani’yi andı. Madonna di Campiglio’ya 16 sene sonra ilk kez dönülmüştü ve Contador, o dönemler Pantani’nin sportif direktörlüğünü yapan Guiseppe Martinelli’nin şimdilerde yönettiği Astana takımına karşı yarışıyordu.
Giro, Alberto Contador için baştan sona çalkantılarla geçti. Her şeyin başında, takımı Tinkoff-Saxo’nun iç sorunları ile boğuşmak zorundaydı. Rus patron Oleg Tinkov, ekibi Bjarne Riis’ten geçen sezon satın aldıktan sonra Danimarkalı bisiklet adamını sportif direktörlüğe getirmiş, akabinde bu yıl ise kovmaya karar vermişti. Tinkov, her gittiği yerde konuşuyor, Riis’in yaptığı işi kendisinin de yapabileceğinden bahsediyor, takımdaki bir diğer yıldız Peter Sagan’ı eleştiriyor, yaptığı her açıklamayla bisiklet dünyasında manşetleri süslüyordu.
İspanyol bisikletçi için bu büyük bir problem değildi. 2002’de Manolo Sainz’in kanatları altında ONCE’de başlayan kariyerinde değişik takımlarda, değişik sportif direktörlerle çalışmış, yıllar içinde Büyük Tur tecrübesi konusunda pelotondaki bütün akranlarına fark atmıştı. 2012 İspanya Bisiklet Turu’nda dağlarda geçemediği Alejandro Valverde ve Joaquim Rodriguez’i düz sayılabilecek bir profile sahip olan Fuente De etabında geride bıraktıktan sonra bu iyiden iyiye ortaya çıkmıştı. Contador sadece en yetenekli bisikletçi değildi, kurt ve akıllıydı da… Riis olmadan, Tinkov sürekli konuşurken de kazanabilirdi.
Bütün bu tecrübe ona Giro 2015 zaferini rahat bir şekilde getirmeye yetmedi. Castiglione della Pescaia’da düştü, omzu çıktı. Jesolo’daki finişte önündeki kazadan etkilendi, pembe mayoyu kaybetti. Mortirolo’da mekanik sorun yaşadı, Colle delle Finestre’de ise dehidrasyon en büyük düşmanı hâline geldi, Astana’nın ataklarına cevap vermedi. Bütün bu kazalar, sorunlar yumağı içerisinde İspanyol bisikletçi için fark yaratan gün ise bireysel zamana karşı etabı oldu. Geriye dönüp bakıldığında belki de Contador’un aleyhine olacağı konuşulan 60 kilometrelik etap en büyük dostu oldu.
Şimdi, her şey sona erdi. Bir yandan Fransa Bisiklet Turu’nu konuştuğumuz, bir yandan İtalya’daki gariplikler sarmalını heyecan içinde izlediğimiz üç hafta, son yılların en güzel birkaç yarışını bize izletti. Mortirolo’da geriye düşen Contador’un Astana ve Katusha’ya karşı yaptığı kahramanca atakları izlerken kendinden geçmeyen var mı? Colle Delle Finestre’de bu kez Contador zorlanırken önde farkı açan Mikel Landa ve Fabio Aru’ya “Haydi oğlum” demeyen var mı? Kimi tuttuğunuzdan bağımsız, bu atakların neredeyse tümü sizi heyecanlandırmadı mı?
Ve sonunda, podyuma zamanı geldi. Alberto Contador zirveye çıktı ve parmaklarıyla “Üç” işareti yaptı. Yani, üçüncü kez İtalya Bisiklet Turu’nu kazandığını belirtti, bir kez daha. Sonra basın toplantısında bu soru sorulduğunda “Ben Giro 2011’i yolda kazandım. O yarışı izleyen herkes benim kazandığımı biliyor” dedi. Giro 2011, Contador’un 2010 Fransa Bisiklet Turu’ndan kalan clenbuterol davası sürdüğü için yarışmasına izin verildiği ve Etna’daki muazzam atağı ile kazandığı yarış. Sonra dava sonuçlanmış ve Contador’un Temmuz 2010 ile Şubat 2012 arasındaki bütün başarıları silinmişti. Giro 2011 de gitmiş, İspanyol bisikletçinin elinde İtalya Bisiklet Turu’ndan sadece 2008 zaferi kalmıştı.
Hayır, diyor Contador. Ben o yarışı kazandım. Yedinci Büyük Tur zaferini aldığı için onu kutladığımız şu günlerde o, sekizinci zaferini kazandığını iddia ediyor. Bir gün belki 2010 Tour’u da ekleyecek, dokuzuncu zaferini aldığını söyleyecek. Tıpkı Pantani’nin 1999’da kendine komplo kurulduğunu düşünmesi gibi. Tıpkı Lance Armstrong’un Fransa Bisiklet Turu’nu 1999’dan 2005’e aldığını iddia etmesi gibi.
Alberto Contador, “üç” işaretiyle birlikte herkesi yine maziye götürdü. Yapacak çok fazla bir şey yok. Resmi tarih ile yan yana yürüyecek, İspanyol bisikletçinin ikinci İtalya Bisiklet Turu şampiyonluğunu kutlayacağız. Arkasından zaman ve yer kalırsa belki Mortirolo’daki o epik performansından söz edebiliriz. Hatta ne duruyoruz, biraz Mortirolo’dan bahsedelim. O gün yarışı izlerken aklınıza ilk kim geldi? Marco Pantani mi Lance Armstrong mu? 1999 Oropa etabı mı 2003 Luz Ardiden mi? Evet, gördüğünüz gibi “oradan” kaçış yok. Geçmiş, gerçekten de, geçip bitmiş bile değil.