“Vahşi dünyanın bir sabrı vardır. Yorulmak, bıkmak nedir bilmeyen bir sabır. Avının peşini bırakmayan bir sabır. Yaşamın kendisi gibi ısrarlı, dirençli bir sabır, örümceği saatler ve saatler boyu ağında kımıldamadan tutan işte bu sabırdır. Yılanı çöreklenip öyle oturtan bu sabırdır. Panteri kurduğu pusuda bekleten bu sabırdır. Bu sabır yaşamın sabrıdır. Hem de tuhaf bir çelişkisi vardır. Yaşam, hayat dolu varlıklara yine hayat dolu varlıkları avlamak için bu sabrı verir.” – Jack London, Vahşetin Çağrısı
“Bırakın o dev uyusun. Eğer ejderhayı uyandırırsanız, dünyayı birbirine katar.” – Napoleon Bonaparte
Bundan on yıl önce o günlerde genç milli takım antrenörlüğü yapan Andrej Hauptman, yeni yetenekler bulabilmek adına Ljubljana yakınlarında bir U15 yarışını izlemeye gider. İzlerken öndeki grubun yaklaşık 150 metre arkasında kalan cılız, sarışın bir çocuğu görür ve onun kendisinden yaşça büyük gençlere karşı zorlandığını düşünür. Hatta organizatörlerden yüksek tempoyla giden pelotonu yavaşlatıp çocuğun gruba yetişmesini sağlamasını ister. Gerçek başkadır. Oradaki bir muhabir, Hauptman’a o cılız sarışın çocuğun çoktan atak yaptığını ve gruba tur bindirmek üzere olduğunu söyler. Hauptman o gün büyük bir yeteneği izlediğini anlar. O günlerde 13 yaşında olan Tadej Pogacar’ı kanatları altına alıp milli takım sistemine dahil eder. Yani Pogacar, 2021 Fransa Turu’nda dağlarda yarışı hegemonya altına alırken yarattığı etkiyi aslında çocukluğunda hissettirmeye başlamıştır.
O Pogacar bugünlerde 22 yaşında. Katıldığı ikinci Fransa Turu’nda birçok rekoru parçalayarak ikinci sarı mayosunu kazanan Sloven yetenek, ister istemez devasa övgülerle tasvir edilen büyük şampiyonlara benzetilmeye başladı. Geçen yıl idollerinden Primoz Roglic’e karşı son etap dramasıyla Le Tour’u kazanan Pogacar, bu yıl sanki “O zafer tesadüf değildi” demek istiyordu.
Büyük bir hâkimiyetle kazanınca, girdiği her yarışı almaya çalışan ve dönemi ‘Merckx Çağı’ diye tanımlanan Yamyam lakaplı Eddy Merckx’e göndermeyle ‘Küçük Yamyam’ gibi yakıştırmalar yapıldı. Üst üste ikinci sene üç mayo kazandığı için benim ‘Üç Başlı Sloven Ejderhası’ demeyi tercih ettiğim Pogacar’a L’Equipe, Slovenya’nın Ortodoks köklerine istinaden Rus hükümdarlarına gönderme yaparak ‘Poga-tsar’ (Poga-Çar) demeye başladı. Hatta ünlü gazete, işi bir adım ileri götürerek Pogacar’ın her arazide ve her türde etapta fevkalade performans göstermesi üzerine onu geçmişin dört büyük şampiyonunun karışımına benzetti: Merckx’in yarışlara hükmedişi, Bernard Hinault’nun şubattan ekime sezona imza atışı, Alberto Contador’un yokuş atakları ve Cadel Evans’ın zamana karşıları… Merckx’in kendisi bile “Eğer bir sağlık sorunu yaşamazsa ileride beşten fazla Le Tour kazanabilir” dedi.
Peki Pogacar bir Merckx ya da Hinault gibi aşırı kazanma odaklı mı yarışıyor? Elbette girdiği yarışları kazanmak istiyor ancak sabırsız gibi gözüken ataklarının temelinde ne yatıyor? Bununla ilgili sorulara cevap verirken Pogacar, hep bisiklet üzerinde çok eğlendiğinden bahsediyor ve “Bisikletle yarışmaktan hoşlanan bir ergenim” diyor. Geçen yıl otel odasında çektiği Slovence rap videosundan, her yaştan takım arkadaşının onu hep “Çok eğlenceli, mental açıdan rahat, hiç stres ve baskı hissetmiyor” diye anlatmasına değin bambaşka bir büyük şampiyon profili çiziyor. Dünyanın fiziksel ve mental açıdan en talepkâr, en yıpratıcı sporlarından birini bu kadar erken yaşta hâkimiyeti altına alırken bunu doğup büyüdüğü Komenda adlı küçük kasabada oynarcasına yapması herkesi sersemletiyor. Rakiplerinden İspanyol Enric Mas’ın “Sanki biz yokmuşçasına yarışıyor” cümlesi bu hissin bir özeti.
Fransızca öğretmeni annesi Marjeta’nın ve ablası Barbara’nın anlattığına göre aile arasındaki ismiyle ‘Pogi’ hareketten öyle hoşlanıyor ki bisiklet üzerinde değilse evde ya bir pilates topuyla zıplıyormuş ya da müzik olup olmadığına bakmadan dans ediyormuş. Aile dostu Miha Koncilija, antrenörlük yaptığı bisiklet kulübü Rog Ljubljana takımında çalıştırmak için abisi Tilen’i almaya eve geldiğinde ağlayarak “Ben de gelmek istiyorum” diyen dokuz yaşındaki Tadej Pogacar’a kıyamamış. Çok küçük olduğundan ayaklarının yere değmediği büyük bisiklete binmek zorunda kalmış ama annesinin söylediğine göre inatçılığını ve dirayetini ortaya koymuş. Hatta Koncilija okulda sabit bisikletlerde yaptığı ilk denemelerde uzun süreler yüksek efor sergileyebildiğini görünce hem genetik hem de mental açıdan farklı bir çocukla karşılaştığını anlamış.
Bugünlerde mitokondriyal DNA uzmanı ve UAE takımının performans direktörü Iñigo San Millan da Sloven şampiyonun yüksek efor sonrası güç toparlama ve genetik yapı konularında doğuştan avantajlara sahip olduğunu söylüyor. Ancak tüm bu açıklamalar bisikletin yeni fenomenini omuzlamak zorunda kaldığı karanlık doping mirasından ve şüphe çağından kurtaramıyor. Le Tour boyunca dopingle alakalı sorulara sakince “Doping yapmıyorum ama sizi nasıl inandırabilirim, bilmiyorum” diyen Pogacar önümüzdeki dönemde kazanmaya devam ettikçe bu sorulara daha fazla muhatap olacak. Lance Armstrong’un hegemonyasını hatırlatması ve Roglic gibi başka büyük isimlere rağmen iki milyon nüfuslu küçük Slovenya’dan çıkması Pogacar’a karşı önyargıları getiriyor. Fakat genel anlamda Pogacar’ın yeni neslin diğer fenomenleri Mathieu van der Poel, Wout van Aert ve Jonas Vingegaard ile Fransa Turu boyunca kurduğu sıcak iletişim, sarı mayosuyla peloton önünde hissettirdiği patronluk ve kurmaya başladığı hâkimiyet bir Pogacar Çağı’na girdiğimiz hissiyatını uyandırıyor. Yeni neslin harika çocuklarını farklı ve heyecan verici yarış tarzlarıyla izlemek için sabırsızlanıyoruz. Ne de olsa zamanını tanımlama ihtimali olan nadir ve nadide yeteneklerden birinin çağına giriyor olabiliriz. Gerçek mi değil mi? Bekleyip göreceğiz. Ama bir gerçek var ki ejderha uyandı.
Bu sayı; sabretmenin zamandan geldiğini idrak edip her halükârda sabretmeyi başaranlar için…