Bu yazı, ilk olarak The Players’ Tribune’de yayınlanmıştır.
Bu yazıyı okuyan her kim ise, rahatsız edici bir konuşma yapmak üzereyiz, o yüzden kendinizi hazırlayın.
Ancak umuyorum ki bu yazı aynı zamanda bir gerçeğimizin de fark edilmesine sebep olacak.
Ve gerçeğimiz derken, TÜM insanları kastediyorum -sadece siyahileri değil. Bu bizim ülke olarak ortak gerçeğimiz.
Bu BİZİM Amerika’mız.
Bu dünyaya geldiğimden beri, Amerika siyahilere öteki yanağını uzatmasını söylüyor. Dedem ve ninem öteki yanağını uzattı. Onların anne ve babaları öteki yanağını uzattı.
Bu noktada bizden başka ne yapmamızı istiyorsunuz?
Artık HAREKETE GEÇME vakti. Artık çizgiyi çekmenin ve bu saçmalığın kabul edilemez olduğunu söylemenin vakti.
İnsanların “Şu anda ne söyleyeceğimi bilemiyorum” diye aramasından ve mesaj atmasından bıktım.
Dostum, sadece bir şey söyle.
Basın açıklaması yap, tweet at, bir video çek, senden daha zeki birinden alıntı yap, tişört bastır ya da her neyse, umurumda değil. Ama bir şey söylemek zorundasın. Şu anda sessiz kalarak politik doğruculuk oynayamazsın. Daha fazla politik doğruculuk saçmalığı yok. Daha fazla politika yok.
Sadece gerçekler var.
Bana kalırsa, şu ana kadar söyleyecek gerçek bir şeyi olmayan herkes problemin bir parçasıdır.
Kardeşim George Floyd’un hareketsiz şekilde yere yatırıldığını ve boğazına çöküldüğünü gördüğümde bir sürü görüntü gözümün önünden geçti.
O anılar geri geldi.
Ve hayatında 15’ten fazla kez tutuklanmış biri olarak size açık açık söyleyeceğim: Polisle neredeyse hiç olumlu bir etkileşimim olmadı.
Üstelik sadece mahkemeye çıkmak da değil. NBA’de oynarken bile polis tarafından çevrildim.
2000’lerin başıydı. Hala Wisconsin’de yaşıyordum. Bir kavşakta, s*ktiğimin BİSİKLETİNİ sürerken kenara çekildim çünkü dediklerine göre kırmızı ışıkta geçmişim.
Bisiklet sürerken.
Ne söylediğimi anlıyor musunuz?
Beni orada iki saatten fazla tutarak toplum önünde küçük düşürmeye ve utandırmaya çalıştılar.
Ben “Ceza belgemi verin de gideyim” diyordum. Onlarsa “Hey, ne bu acele?” diyorlardı. Beni sıkı bir sorguya sokabilmek için ‘otorite’lerini kullanıyor, insanların önünde gerçekleşen bu utanç anını sonuna kadar götürmeye çalışıyorlardı.
Polis tarafından birçok kez fazla saldırgan davranışa maruz kaldım ve hedeflendim.
Ağırlıklı olarak beyazların yaşadığı Wisconsin’de büyüdüm. Sanırım siyahi insanlar olarak nüfusun %6 ya da 7’sini oluşturuyorduk. Ve o zamanlar, belirli bir şekilde görünmeniz ve davranmanız bekleniyordu. Sayısız kez saçma sapan bir sebepten dolayı tutuklandığımı ve hapse gittiğimi hatırlıyorum.
Sizi herhangi bir sebepten içeri atabilirlerdi. Dışarıda aylak aylak dolaşmak ya da sarkık pantolonla evden çıkmak.
Eğer pantolonunuz belinizin altındaysa, size bunun için ceza kesebildikleri ya da tutuklayabildikleri kuralları vardı. Eğer siyahiyseniz ve beş kişiden fazla sayıda bir grubun içindeyseniz kaldırımdaki herkesi toplarlardı.
Mahallemde arabayla gezinirken “şüpheli gözüktüğüm” için kenara çekilirdim.
Bendeki “şüpheli” olan şey tam olarak neydi? Aslına bakarsanız, tanıma uyuyordum.
Peki ya tanım neydi? “Siyah bir erkek. Beyaz tişört. Kot pantolonlu.”
Saçmalık. Muhtemelen bölgedeki herkes bu tanıma uyuyordu.
Sonrasında pataklanıyor ve yere seriliyorsunuz.
Tutuklanmak ise dünyanın en küçük düşürücü şeyi.
Sanki insanlık haklarınız üstünüzden soyuluyormuş gibi. Dışarıdan bakan bir göze nasıl görünüyor bilmiyorum ama size şu kadarını söyleyebilirim, gözaltındaki o insan olmak inanılmaz gurur kırıyor.
İçeriye aldıktan sonra, birdenbire sizle pervasızca konuşmaya başlıyorlar. Hatta, artık sizi isminizle bile çağırmıyorlar. Ben artık Caron Butler değilim. Ben bir sayıyım.
Olabilecek en ama en aşağılayıcı şey sizi çıplak bıraktıkları an. Cezaevine transfer sürecinden geçerken su tankına geldiğinizde sizi çırılçıplak soyuyorlar. Öne doğru eğilmenizi, kalça yanaklarınızı iki yana açmanızı ve öksürmenizi söylüyorlar. Bu saçmalığın dünya üzerindeki en aşağılayıcı şey olmadığını söyleyemezsiniz. Ve ben, bunu birçok kez yaşamak zorunda kaldım.
İşte şimdi sistemin içindesiniz. Size suçlamaları okuyorlar. Her on seferden dokuzunda okunan şeylerden dolayı suçlu bile değilsinizdir, ama yaptığınız her ne olursa olsun size yasaların müsaade ettiği en büyük cezayı verirler.
Mahkeme salonuna çıktığınızda işlerin daha iyiye gideceğini mi düşünüyorsunuz? Asla.
Karşıdaki savcı size fazladan dava açmaya çalışır çünkü siz sadece bir sayıdan ibaretsiniz. Siz “belirli” bir topluluğun üyesisiniz. Yani, ellerinden gelen her şeyi yapacaklar.
Kendinizi savunacak kaynaklara sahip olmadığınızı zaten biliyorlar. Sistemin sizi korumak üzerine inşa edilmediğini biliyorlar.
Ve sizi serbest bıraktıklarında, bir tasmayla serbest bırakıyorlar: şartlı tahliye. Onların malı olduğunuzun bir hatırlatıcısı. Bize aitsin. Lise üçüncü sınıfta şartlı tahliye altındayken beni sınıftan alır ve tüm okulun önünde üzerimi ararlardı.
Şunu söyler gibilerdi: Unutma, eğer bir şey yaparsan o kıçın tekrar buraya dönecek çünkü hala bize aitsin.
Yani, ne oldu biliyor musunuz?
İş siyahilere karşı olan polis şiddetine geldiğinde harekete geçirildim. Enerjiyle doldum.
Ve nihayet bizim tarafımızda destekçilerin olmasından çok memnunum.
Amerika şu anda ağlıyor. Bunu hissediyorum.
George Floyd’un Minneapolis’te öldürüldüğü videoyu gördüğünde herkes bunu hissetti. Herkes acıyı hissetti. Yüzyıllardır örtbas edilen bu travmayı herkes hissetti. Adaletsizliği. Ve şu anda bu acının tüm dünyada haykırışına şahit oluyoruz.
Ama geçmişte olan şeyler hakkında düşündüğünüzde, Black Wall Street’i yok eden Tulsa Katliamı gibi olayları ve yıllar içinde olan onlarcasını…siyahi insanlara karşı olan bu şiddetin sürekli ortalıkta olduğunu fark ediyorsunuz.
Bence Kareem’in söyledikleri en iyisiydi. Amerika’daki ırkçılık, havadaki toz gibidir. Her gün o tozu yutsanız bile Güneş toza çarpana kadar görünmez. Sonradan fark edersiniz ki toz aslında her yerdedir.
Sistem BOZUK. Var olduğundan beri hep bozuktu. Bu konu hakkında daha fazla konuşulması gerekiyor. Sistem hiçbir zaman doğru olmadı. Ve bu konular yakın bir zamanda değil, şimdi dile getirilmeli. Hemen şimdi.
Tam olarak şu anda.
Bu bir BİZ meselesi.
Bunu okuyan bazı insanlar kendi kendine şunu söyleyebilir, “Tamam, ama bu benim için geçerli değil.”
Hayır. Tamam değil.
Senin için de GEÇERLİ.
Çünkü bu, 400 yıldır şahit olduğumuz travmanın sonucu. Ve bundan bizim çocuklarımız etkileniyor.
Eğer bu durum sizi harekete geçirmeyecekse, eğer bu durum insanlara daha iyisini yapmaları gerektiğini düşündürtmeyecekse, başka ne bunları yapabilir bilmiyorum.
Hepiniz işleri berbat ettiniz ve yeni bir kuşağı daha kızdırdınız.
Ve şimdi bu kuşak, benim kuşağım ve daha önceki kuşaklarla beraber, dışarıda. Yürüyor, protesto ediyor ve bu saçmalıktan bıktıklarını söylüyorlar.
Ben öteki yanağımı uzatmaktan yoruldum. Diğer tarafı dönüyorum ve ona da vuruyorsunuz.
Evet, dışarıda bazı insanlar yağmacılık yapıyor. Bunu hoş görmüyorum. Fakat burada mesele yağmacılık değil. Mesele, mesaj vermek -şu anda tüm mesele bu. Ve verilen mesaj oldukça AÇIK.
Tüm dünyadaki herkes bu saçmalıktan bıktı ve yoruldu.
Irkçılık konusunda kendimi ve çocuklarımı eğitmek adına elimden gelenin en iyisini yaptım. Yıllar içinde muhteşem akıl hocaları tarafından bilgilendirildim.
Kitlesel hapsetmelerle ilgili konuştuğumuz Vera Adalet Enstitüsü’nde yönetim kurulundayım. Orijinal Jim Crow yasalarının siyahi halk üzerindeki etkilerinden konuşuyoruz, aynı zamanda “yeni” Jim Crow konsepti hakkında konuşuyoruz.
Şu anda ABD’de 2,3 milyon insan hapsedilmiş durumda ve siyahi insanlar orantısız bir şekilde temsil ediliyor. (Bozuk bir sistemden bahsederken kastettiğim şey tam olarak bu) Ve topluluklarımızdaki bu yıkım, sistemin saçmalıklarıyla daha da artıyor -kaynakların çıkarılması, ekonomik eşitsizlik ve hatta çevresel ırkçılık.
Bütün bu olanları göz önünde bulundurduğunuzda öfkeleniyorsunuz.
Siyahi bir adam yargılanırken hızlandırılan ‘adalet’, George Floyd’un davasında ortada yok. Floyd’u yere seren polis memurunu tutuklamak için tam dört gün geçmesi gerekti. İnsanlar işte bu yüzden sinirli. İnsanlar bu yüzden kızgın. O polis memuru bizden biri olsaydı? Dostum, neler olacağını hepimiz biliyoruz. Olayı herkes duyardı. Bu bir ibret olurdu.
Bu yüzden adalet sistemine Minneapolis’teki o polis memurlarını başka türlü bir ibret haline getirmeleri için çağrıda bulunuyorum. Gelin o polis memurlarının cezasını emniyet güçlerindeki bütün “çürük elmalar” için bir uyarı ateşi haline getirelim. Onlara, artık bu saçmalığa TOLERE EDİLMEYECEĞİNİ gösterin.
Siyahi halka eşitlik ve adalet getirmek için atılması gereken ilk adım bu.
Yazıyı bitirmeden önce gençlerimize bir mesajım var.
Sesiniz beni heyecanlandırıyor ve cesaretiniz bana ilham veriyor.
Fakat hepiniz akıllı olmak zorundasınız. Sizden zeki ve temkinli olmanızı, birbirinizi güçlendirmeye devam etmenizi istiyorum. Bu mesajı yaymaya devam edin.
Çünkü şu an ne oluyor biliyor musunuz? İnsanlar bizi dinliyor.
Bu tarz konuları konuşmaktan dahi çekinen tüm medya organları şu anda bize dönmüş durumda. İçinde yaşadığımız dünya nihayet ırksal adaletsizlik hakkında konuşuyor.
Bu mesele sonunda masaya yatırıldı.
Şimdi, o masadaki yerinizi almalı ve bir sonraki adıma odaklanmalısınız: çözümler. Plan yapmalı ve stratejik olmalısınız -ve her şeyden önemlisi çabalamaya devam edin. Arzuladığınız o gelecek için çabalamaya devam etmek zorundasınız.
Bu, HEPİMİZİN içinde olduğu bir savaş.
Ben bu savaşta varım.
Ben hep vardım.
Çeviri: Hasan Al