Orta ölçekli Krakow’un Olimpiyatlar için adaylık düşüncesi geliştirmesi ilgi çekici bir durumdu. Ama bir saniye; bütçelerin 10 milyar dolar civarında gezindiği dönemde Polonya’nın akademik başkentinin oluk oluk para akan 2022 Kış Olimpiyatı yarışına dahil olması ne derece mantıklı? Dosyayı hazırlayanlara sorarsanız, bu adaylık şehir için faydalıydı. Krakow’un sakinleri ise aksi yönde görüş bildirdi: İstemiyoruz. 2014 Avrupa spor kenti seçilen Krakow, yapılan referandumda %70 ‘Olimpiyata hayır’ dedi.
Oslo ve Stockholm de aynı oyunlar için sıradaydı. Hatta Oslo resmi başvuruyu yapıp adaylık statüsü kazanmıştı. Lakin her ikisinde de halk, ‘gereksiz harcama ve sırtlarına bindirilecek vergi yükü’ nedeniyle Olimpiyatlar’ın ceremesini çekmeyi reddetti ve projeler rafa kalktı.
2024 Yaz Oyunları için şansı yüksek görünen Boston, Amerikan Olimpiyat Komitesi tarafından aday olarak seçilmişti. Bütçe öngörülerinin göz korkutması ve insanların destek vermemesi nedeniyle 27 Temmuz’da dosyayı kapattı.
Son bir ekleme: Bu yıl başlatılan Avrupa Oyunları’nda Azerbaycan’ın para saçtığı ilk organizasyon geride kaldı. Sportif miras olarak geriye ‘hoş bir sadâ’ dahi bırakamayan Bakü 2015’in ardından yapılacak ikinci oyunlar için taşın altına elini sokacak gönüllü aranıyor. Çünkü tek ilgili ülke Hollanda, henüz Bakü Oyunları devam ederken organizasyondan caydı. 2019 için takvimden gün eksiliyor, ev sahibi ortada yok!
Vazgeçişler, Olimpiyat düzenlemek için binbir takla atılan dönemin sonuna geldiğimizi gösteriyor. Zira oyunlar o kadar büyüdü ki, insanlar artık ‘citius, altius, fortius’ üçlemesinin ve savaş ekonomisinin alıp başını gittiği yeryüzünde zeytindalı simgesinin bir Antik Yunan öyküsünden başka bir anlamı kalmadığını düşünüyor olmalı…
1992’de IOC Başkanı Samaranch’ın kenti Barcelona oyunları yaptığında, organizasyon komple bir kent kalkınmasına örnek olarak gösterilmişti. Gerçekten de bugünün parasıyla 13 milyar doları aşan para harcanan organizasyonla şehrin orta vadede kazanımı oldu. Katalan kentinin Cannes’a rakip bir Akdeniz turizm yıldızına dönüşmesine ve İspanya’nın spor devi haline gelmesine kapı açtı.
Ancak kentin Olimpiyatlar dolayısıyla dönüştürülen yapısı, sosyal dengeyi bozdu. Evsizlerin ve işsizliğin arttığı Barcelona’da eskiden balıkçıların yaşadığı soylulaştırılmış bölgeler, toplumun orta-alt gelir sınıfında memnuniyetsizliği artırmış durumda. Çok muhtemeldir ki benzer etkiyi gelir adaletsizliğinin en yüksek olduğu kentlerden Rio’da 2016 sonrasında daha yıkıcı bir şekilde yaşayacağız. Daha Olimpiyat sirki kente gelmeden bile, Brezilyalılardan 11 milyar dolara yakın vergi kesilmesiyle – FIFA Dünya Kupası’nda gördüğümüz üzere – halk zıvanadan çıkmış durumda.
Elbette herkes bunları konuşurken Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) de olanları anlamaktan aciz değil. Avrupa toplumlarının, sporu sevmesine rağmen, artık şişirilmiş bütçeleri eskisi kadar desteklemediği ve sorguladığı ortaya çıkınca (elbette Euro Bölgesi krizinin bu düşüncede büyük etkisi var), dümen Asya’ya kırılmış görünüyor. Soçi’yi Avrupa’nın dışında sayabileceğimize göre, 2014’ten itibaren Olimpiyat meşalesinin tüttüğü kentlere bir bakın: Soçi, Rio de Janeiro, Pyongchang, Tokyo, Pekin.
Coğrafi yönelimi, son yıllarda verilen büyük şampiyonalarla 2028’de çöl olimpiyatına giden kapısı aralanan Katar’ı da resme koyarak düşünmekte fayda var. Ortaya çıkan resim, yeni bir düşünceyi filizlendiriyor: Otokrasi ile Olimpiyat ilişkisi.
2000’li yıllara kadar Olimpiyat, bir yüce geleneğin ve medeniyetin ‘evrensel sergi alanı’ olarak Batı’nın herkesten önce sahiplenip kaymağını yediği bir olguydu. Ama bu eksenin, otoriter ve dünyaya kendisini büyük olarak kabul ettirme hırsı taşıyan tekinsiz neo-liberallere kaydığını görmek gerekiyor. Putin’in asker üniformasıyla buz hokeyi maçı izlerken, ‘Yeniden Büyük Rusya’ politikasının biraz pahalıya patlayan (50 milyar dolar!) tanıtım etkinliğindeymiş gibi davranmasının sebebi bu…
Ama gidilen yol, yol değil. Çünkü 2000’lerden önce birkaç milyar dolar parayla düzenlenebilen Olimpiyatlar, Çin ve Rusya’nın har vurup harman savurmasıyla 50 milyar dolarlara dayandı. Bu maliyetin sonuna faturaya bir de zarar ekleniyor. Tek mirası kuru kuruya böbürlenme ve paslanmaya yüz tutan hüzünlü beton yığınları olan post-modern Olimpiyatlar, miadını dolduruyor.
Oyunların sürdürülebilirliği için kesinlikle hormon tedavisi görerek küçülmesi lazım. Yoksa olimpik halkalardan gelecek hülyasına dalanlar, aynı halkaları önündeki raporların borç bölümünde yan yana dizilmiş olarak görecek.
POST-MODERN OLİMPİYATLAR KAR ZARAR ÇİZELGESİ
Organizasyon Toplam bütçe (USD) Kar/Zarar*
1992 Barselona 15 milyar USD + 10 milyon USD
1992 Albertville – – 67 milyon USD
1994 Lillehammer 1.6 milyar USD + 40 milyon USD
1996 Atlanta 1.8 milyar USD + 10 milyon USD
1998 Nagano** 14 milyar USD + 28 milyon USD
2000 Sydney 6.6 milyar USD Denge
2002 Salt Lake 2 milyar USD + 101 milyon USD
2004 Atina 16 milyar USD – 14 milyar USD
2006 Torino 1.58 milyar USD – 32 milyon USD
2008 Pekin 43 milyar USD + 146 milyon USD
2010 Vancouver 6.4 milyar USD – 900 milyon USD
2012 Londra 14 milyar USD + 100 milyon USD
2014 Soçi 51 milyar USD + 22 milyon USD
* Kâr bölümündeki rakamlar organizasyon komitesinin elde ettikleridir. Toplam bütçeye ise kente yapılan altyapı ve hükümet yatırımları dahildir.
** Nagano harcama raporları yakıldığı için kesin rakamlar yok.