“Dünya’yı nasıl değiştirmeli? Yanıt aslında zevk verici: Mutlu olarak. Ama bunun zaman zaman gerçekten tatmin olmamak olan bedelini de ödemek zorundayız. Bu bir seçimdir, hayatlarımızın hakiki seçimi. Hakiki yaşama ilişkin hakiki seçimdir.” Alain Badiou / Gerçek Mutluluğun Metafiziği
Babası her sabah onu önce kahvaltı edip sonra 3 mil koşturmak için erkenden uyandırıyordu. 12 yaşındaki Ronnie, aslında okuldan ayrılıp tam zamanlı bir snooker oyuncusu olmayı planlıyordu. Ron Sr. ise oğlunun fizik ve zihnen daha fit olması gerektiğini düşünüyordu. Mottosu, “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” sözüydü. Ronnie’nin daha büyük bir oyuncu olması için sağlığına dikkat etmesi gerektiğini düşünüyordu.
Küçük Ronnie yedi yaşından beri babasının evlerinin bahçesindeki odada inşa ettiği o dev snooker masasının etrafında istekasıyla toplara vurarak günde 10-11 saat geçiriyordu. Bu, onun için bir bağımlılık gibiydi. 10 yaşında yüzlük seriler yapmaya başlamış, 15 yaşındayken de ilk maksimum serisini gerçekleştirmişti bile. Her gün okul çıkışı otobüsle Ilford’daki snooker merkezine gidip babasının verdiği beş pound ile büyüklerle oynuyordu. Baba Ron, varlıklı ve Doğu Londra’da tanınan bir adamdı. Soho’daki bir sex shop zinciri sahibiydi.
Ronnie 16 yaşına geldiğinde hâlâ günde üç mil koşuyordu ve kendi parasını da kazanmaya başlamıştı. Hayatta her şey onun için yolunda gidiyordu. Ta ki 1991 yazında Bangkok’ta bir turnuvadayken aldığı haberle sarsılana kadar. Baba Ron, bir bar kavgasına karışmış ve birini bıçaklayarak öldürmüştü. Dava sonucu 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ronnie, Running adlı otobiyografisinde “Her şey değişti o anda. Parçalara ayrılmıştım. Koşmayı, hatta her şeyi bıraktım. Zihnim dağılmıştı adeta” diye anlatıyordu o günleri.
Zihnini kontrol altına alabildiği tek yer ise snooker masasıydı. Oynadığı ilk 78 profesyonel maçın 76’sını kazanırken, 1993’te 17 yaşındayken de Birleşik Krallık Şampiyonası gibi büyük bir turnuvayı kazandı. Babası ile hapishanede görüşüyor, “Rutinlerini bırakma evlat” öğüdü alıyordu. Tam o günlerde, bu kez annesi Maria vergi kaçırma suçundan bir yıl hapse çarptırıldı. Ergenlik çağındaki Ronnie, artık aile evlerinde kız kardeşi Danielle ile ilgilenmesi gereken bir hayatın içindeydi. Bu yükü kaldıramadı. Alkol, uyuşturucu ve depresyon ağının ortasına düştü. Sağlıksız yiyip şişmanlıyordu ve zihinsel olarak dengesizleşmişti. Snooker masasında ise uçuyordu.
Ona hızından dolayı çoktan ‘Rocket’ lakabını takmışlardı. 1997’de Dünya Şampiyonası’nda 5 dakika 20 saniyede yaptığı 147 ile artık bir rock yıldızına dönüşmüştü. Doğasında yavaşlık ve sakinlik olan bir oyunda Ronnie çok hızlı ve seri olmaktan hoşlanıyordu. Hayatının kontrolünü eline alamazken masada kontrol ondaydı. Snooker salonunun o çıt çıkmayan tiyatro atmosferinde elinde isteka varken bir matematik problemini düşünmeden, sadece içgüdüleriyle çözüyordu. Tek farkı zihninde sanki metal konseri çınlıyordu.
2001’de Dünya Şampiyonu da oldu. Sonrası mı? Ronnie O’Sullivan depresyonu için Prozac kullanmaktan Budizm’e, İslamiyet’ten bağımlılık merkezlerine kadar birçok istasyona uğradı. Koşmaya tekrar başladı. İki çocuğunun annesi Jo Langley ile bile narkotik bağımlılar buluşma merkezinde tanıştı. Bir David Fincher filmi içinde gibiydi. İşin garibi Fight Club’ın baş karakteri gibi bağımlılık merkezlerine gidip sohbetlere de katılıyordu. Saplantılara ve bağımlılığa bağlı gibi yaşıyordu. Onun için, “Tarihin en yeteneklisi ama sorunlusu” deniyordu. Rakibinin yavaş oyunundan sıkılıp kenarda başına havlu koymaktan tutun da o an iç sesi durduramadığı için rakibinin elini sıkıp maç terk etmelere giden bir girdabın içindeydi. Hep arayıştaydı. Bu arayış, onu 2011’de ünlü psikiyatrist Steve Peters’e götürdüğünde ise doğru zihinsel frekansı yakalamıştı artık.
Herkesin kariyerinin inişe geçtiği 30’lu yaşların ikinci yarısında Ronnie peş peşe iki dünya şampiyonluğu kazandı. Üstelik, ikisi arasında snooker’ı bırakıp domuz çiftliğinde çalışmış olmasına rağmen. Bugünlerde üç çocuk babası, 41 yaşında bir snooker efsanesi olarak ilk defa oyunu keyif almak için oynadığını anlatıyor. Sakatlandığı için artık koşamıyor ama sağlıklı yemekler yapıp yiyor. Damien Hirst ile takılıp, Jeremy Corbyn’i destekleyip snooker oyuncularının haklarını korumak için sesini yükseltiyor. Daha hakiki yaşadığını söylüyor. 2010’da babası hapisten çıktıktan sonra ailecek ettikleri kahvaltının ise onu babasıyla koştukları sabahlara götüren özel bir gün olduğunu anlatıyor.
Bu sayı, hayatında yaşadığı değişimler ne olursa olsun dünyayı değiştirmek için hep hakikatin peşinden gidenler için…
[mailerlite_form form_id=2]