Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

Diğer SporlarGenelAçık Sözlü

Anthony McGill snooker'ın en ilginç karakterlerinden... Son Crucible yarı finalistiyle turnuva öncesi buluşmuş, pek iyimser olmayan ama içten cevaplar almıştık.

Röportaj: Efe Buğra Açıkalın


 

Snooker takipçilerinin birçoğu Anthony McGill’i 2020 Dünya Snooker Şampiyonası’ndaki sürpriz çıkışıyla yakından tanıma fırsatı buldu. İskoç oyuncunun mücadeleci karakteri ve ciddiyetten bir an bile ödün vermeyen mizacı ona Crucible’da yarı final kapısını açmıştı. McGill bu yolculukta oynadığı iki karar frame’inden alnının akıyla çıkmış fakat son dörtteki Kyren Wilson maçında kaderi değişmişti.1 saatlik gerilim filmi, sol siyah cebe acı acı süzülen yeşil topla sona erdiğinde kazanan Wilson’dı. Bu maçtan kısa süre önce sorularımıza cevap veren Anthony henüz sonraki dünya şampiyonasına damga vuracağından habersizdi. Sıkı çalışmasına rağmen geleceğe dair fazla umut beslemiyordu. Ancak dışarıdan pek ipucu vermeyen görüntüsünün altındakileri anlatmaktan geri durmadı. Şimdi ona kulak verme zamanı…

Küçük yaşlarda çok etkileyici bir amatör kariyeriniz vardı. O zamanlar snooker oyuncusu olmayı düşünüyor muydunuz, yoksa başka planlarınız var mıydı?

İstekayı elime ilk aldığımdan beri profesyonel bir snooker oyuncusu olmak istiyordum. Başka hiçbir planım yoktu.

Bir noktada snooker’ı bırakmayı düşündüğünüz hakkında bir yazı okumuştum. Bu doğru mu?

Evet, doğru. O dönemler İskoçya snooker’ına kötü bir siyaset hakimdi. Yönetimde kötü insanlar vardı, dürüst olmak gerekirse biraz pis işler dönüyordu. Ancak ben yine de oyunu bırakmadım. Şu an geriye doğru baktığımda doğru bir karar verdiğimi düşünüyorum.

Çocukken idolünüz kimdi?

John Higgins…

Tura Stephen Hendry, Alan McManus ve Stephen Maguire gibi vatandaşlarınızı yenerek flaş bir başlangıç yapmış, aynı sene 22 adet yüzlük seri inşa etmiştiniz. O sezon hakkında neler söylemek istersiniz?

Gerçekten benim için harika bir sezondu. Kariyerimde ona benzer birkaç yıl daha geçirdim, fakat hepsi bu. Umarım ileride daha fazlası gelir.

2015’te ilk kez Crucible’da mücadele ediyordunuz, Stephen Maguire ve Mark Selby’i geçerek çeyrek finale kadar ulaşmıştınız… Bu başarı sizin için sürpriz oldu mu?

Ciddi anlamda inanılmazdı çünkü söylediğin gibi ilk kez profesyonel olarak Crucible’a çıkıyordum. Stephen’a karşı çok iyi oynadım ancak önceki sene dünya şampiyonu olan Mark Selby karşısında aldığım sonuç daha etkileyiciydi. Kendisi aynı zamanda dünya bir numarası ve turnuvanın büyük favorisiydi. O maç için kariyerime dair en akılda kalıcı anlardan biri diyebilirim.

Az önce profesyonel olarak Crucible’da oynadığınız ilk maçlardan bahsettik. Daha da geriye gidelim… Ondan tam dokuz yıl önce Junior Pot Black’in finalisti olarak da Crucible havası solumuştunuz. O günlere dair hatıralarınız neler?

Tek frame’lik küçükler turnuvasından bahsediyorsun, evet hatırladım. O finali kesinlikle kazanmam gerekirdi. Frame berabere biterek siyah oyununa kadar gitti. Maalesef çok basit bir siyah kaçırarak kupayı rakibim Stuart Carrington’a kaptırdım. O zamanlar yalnızca 15 yaşındaydım, dolayısıyla benim için büyük bir olaydı. Şu an ise aklımda güzel bir hatıra olarak duruyor.

Oynadığınız bir maçın sonucunu değiştirebilecek olsaydınız bu hangisi olurdu?

Sonucuyla alakalı çok pişman olduğum bir maç var. 2015 Dünya Snooker Şampiyonası’nda Mark Selby’i eledikten sonra çeyrek finalde Shaun Murphy ile eşleşmiştim. Doğrusunu söylemek gerekirse Shaun biraz gözümü korkutmuştu. Mark Selby’nin sahip olduğu oyun stilinden dolayı onu yenebileceğimi biliyordum, fakat Shaun Murphy’nin ofansif tarzına karşı oynamak benim için daha zordu. Bir sonraki yıl ilk turda tekrar karşı karşıya geldik. Bu defa korkmamam gerektiğini düşündüm ve kendimi cesaretlendirdim, neticesinde onu yenmeyi başardım. Fakat yine de bir önceki yıl Shaun’u çeyrek finalde yenip kariyerimde ilk kez yarı finale ulaşmak isterdim. (Anthony McGill kariyerinin ilk Crucible yarı finaline bu röportajdan kısa süre sonra ulaştı.)

2016/17 sezonu kariyerinizin zirvesiydi zira sahip olduğunuz iki sıralama turnuvası galibiyetini de o dönemde elde etmiştiniz. Bu sekansı nasıl değerlendirirsiniz?

Kazandığım kupalardan bir tanesi Shoot Out’tu. Bir sıralama turnuvası olduğunu biliyorum fakat tek frame’lik maç formatı nedeniyle benim gözümde o kadar değerli değil. Aynı yıl Hindistan Açık’ta da zafere ulaşmıştım, o turnuvada ise gayet iyi oynadığımı düşünüyorum. Bu galibiyetler bana kısa süreliğine ilk 16 oyuncusu olma imkânı verdi ki bence en iyi tarafı buydu. Her ne olduysa o tarihten beri düşüşteyim…

Hindistan’da şampiyonluğun ardından bir kez de finale çıkmıştınız. Bu turnuvanın artık takvimde olmaması sizi üzüyor mu?

Kesinlikle, Hindistan’a gitmeyi çok seviyorum. Hint yemekleri muhteşem, insanlar da çok kibar… Söylediğin gibi turnuvada da şansım yaver gidiyordu. Umarım sonraki sezon döner.

Oldukça ilginç bir tekniğiniz var; istekayı çenenizin sağ kenarıyla destekliyorsunuz ve bu da kafanızın biraz eğik durmasına yol açıyor. Bu durum görüş merkezinizin sağ göze fazla yakın olmasından mı kaynaklanıyor?

Doğrusunu söylemek gerekirse bilmiyorum. Bununla ilgili bir koç ile çalışmadım. Vuruş çizgisini bu şekilde gördüğüm için böyledir diye düşünüyorum. Tekniğimi hiç sevmiyorum, berbat görünüyor. Keşke ben de Neil Robertson gibi görünebilseydim, gerçekten çok havalı bir tekniği var. Ben eldekiyle idare etmek durumundayım…

Peki oyuna yaklaşımınız hiç değişiklik gösterdi mi?

Evet ve hâlâ değişmeye devam ediyor. Hâlâ nasıl oynamam gerektiği hakkında kesin yargıya varabilmiş değilim. Ofansif bir stil benimseyip devamlı olarak rakibin üstüne mi gitmeliyim, yoksa biraz daha defansa mı çekilmeliyim? Açıkçası emin olamıyorum. Bu konuda tek önemsediğim şey sürekli olarak öğrenmek ve kendimi geliştirmek.

Daha önce televizyonda yayınlanmış bir 147 yapmayı başaramadınız. Sizce yakın zamanda bu
mümkün olacak mı?

Hiç zannetmiyorum. Seri inşa becerim bunun için yeterince iyi değil. Çok fazla basit hata yapıyorum, potlarda başarılı olsam bile sık sık pozisyon dışı kalıyorum. Pozisyon alma konusunda pek iyi olduğumu söyleyemem. Bundan dolayı sürekli pembe veya maviyi kullanıyorum. Umarım yakın zamanda resmî bir maksimum seri inşa edebilirim ama gerçekçi bakarsak bunu çok olası görmüyorum.

İskoçya’nın harika bir snooker kültürü var fakat son yıllarda çok az genç sporcu çıkarabildi. Sizce bunun sebebi nedir?

Aslında bakarsan bu İskoçya ile ilgili bir konu değil. İngiltere’ye, İrlanda’ya ya da Galler’e göz attığımızda aynı sonuca ulaşıyoruz. Artık Britanya’dan pek fazla snooker oyuncusu çıkmıyor, turdaki çoğu genç sporcu Çin’den veya diğer Asya ülkelerinden geliyor. Bir zamanlar turda hiç Asyalı oyuncu yoktu, yani artık işler yavaş yavaş tersine dönüyor. Bugünün trendi bu diyebiliriz.

Size dönersek… Potansiyelinizin içini daha fazla doldurmak adına bir sıçrama yapmaya hazır hissediyor musunuz?

Doğrusu pek hissetmiyorum. Şu sıralar özgüvenim oldukça düşük seviyede. Aslında sıkı çalışan bir oyuncuyum ama maçlarda devamlı olarak hatalar yapıyorum. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde bir sıçrama yapacağıma inanmak benim için kolay değil.

Uyku ve yemek düzeniniz maçlardan nasıl etkileniyor?

Maçların hemen öncesinde yemek yemekten pek hoşlanmıyorum. Bir maça çıkacaksam, genelde yemeğimi üç ila dört saat önceden yemiş olurum. Eğer sabah 10’da oynayacaksam hiçbir şey yememeyi tercih ediyorum. Uyku düzenim gerçekten fazlasıyla kötü. Zaten normalde de uyumakta zorlanan bir yapıya sahibim, ertesi gün maç yapacak olmak bu konuda pek yardımcı olmuyor. Dolayısıyla hayatım bundan kötü etkileniyor ve sürekli yorgun hissediyorum.

Snooker oyuncusu olmasaydınız ne iş yapmak isterdiniz?

Muhtemelen tır şoförü olurdum. Tıpkı babamın yıllarca yaptığı gibi…

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Hayal Kuran Herkese

Hayal Kuran Herkese

3 sene önce
Neno

Neno

3 sene önce
Sözlü

Sözlü

3 sene önce