2019 Fransa Bisiklet Turu 8. etabının sonunda Michal Kwiatkowski yorgundu. Herkes gibi. Yedi irili ufaklı tepeden oluşan gün bisikletçiler için sarsıcıydı. Yolda Team Ineos’un Polonyalısı için işler daha da zorlaşmıştı. Son bölümde takım arkadaşlarıyla birlikte düşmüş, lideri Geraint Thomas’ın sağ salim şekilde ana gruba dönebilmesi için fedakârlık yapmıştı. Yine de Kwiatkowski mikrofonlara konuşacak durumdaydı. Bir gazetecinin “İnanılmaz ama bazen böyle küçük yokuşlu etaplar büyük dağlardan daha da zorlu oluyor” şeklindeki pasını şöyle devam ettirdi: “Biz yarışçılar, yarışları yapanlar bizleriz. Her şeyi belirleyen… Bunun bazen profille, parkurla ya da yolun büyüklüğüyle bir alakası yok. En başta Astana ve Education First etabı zorlaştırmak istedi ve gerisi geldi. Biz de savunmaya hazırdık.”
Harika bir özetti bu. Özel bir grubun kaçışıyla başlayan gün, peloton içerisinde sorumluluk alan büyük takımların etkisiyle heyecanlı hâle gelmişti. Thomas De Gendt liderliğindeki kaçış grubu, pelotonla arasındaki mesafeyi hep belirli seviyelerde tutmuştu. Astana’dan EF’e, Trek Segafredo’dan Team Sunweb’e birçok takım ana grupta öne geliyor, tempoyu yükseltmeye çalışıyordu. Peter Sagan yükselen hıza ve zorlaşan parkura rağmen etap galibiyeti için umudunu ayakta tutuyordu. Derken etabın bitmesine 12 kilometre kala Julian Alaphilippe atak yaptı, Thibaut Pinot onu takip etti ve ortaya son yılların en iyi etabı çıktı.
Ve yarışı bu hâle getiren bisikletçilerdi. Yarışçılar. Karakterler.
Thomas De Gendt
“Bu öndekiler niye kaçıyor?” bisiklet izlemeye yeni başlayanların favori sorularından biridir. Aslında pek çok açıdan haklı bir sorgulamadır bu. Çünkü kaçış grubu genelde kaybeder. Çoğunlukla yarışlar aynı istikamette ilerler. Başlangıçta küçük bir grup öne çıkar, belirli bir fark elde eder, sonlara doğru temposunu arttıran ana grup onları yakalar ve yarış pelotondan birinin yaptığı hamleyle sona erer. Dolayısıyla, malum sorunun yanıtları arasına farklı nedenler koyarsınız. Bilhassa küçük takımların mayolarını, sponsorlarını göstermesi mühimdir. Bazı bisikletçilerin kendilerini duyurmalarının tek yolu da kaçışlardır.
Kariyerinin başından beri Thomas De Gendt de bunu yapıyor. 2012 Stelvio tırmanışını kazanıp o seneki İtalya Bisiklet Turu’nda genel klasman üçüncülüğünü aldığından beri gözler sürekli De Gendt’in üzerinde. Flaman bisikletinin geleneklerinin aksine o tek günlük klasiklerden hoşlanmıyor, büyük turlarda kaçışlara girmeye, etap kazanmaya uğraşıyor. 2019 Fransa Bisiklet Turu’nun 8. etabında yaptığı da aslında kitabına uygundu. 3800 metrelik dikey irtifaya sahip, 200 kilometrelik etabın başında Alessandro De Marchi ile kaçtı. Yanlarında iki kaliteli bisikletçi daha vardı, Ben King ve Niki Terpstra. En sona kadar dayanan ve çizgiyi ilk geçen isimse De Gendt oldu.
Thomas De Gendt, bir kaçış uzmanı olarak tanınıyor ve sanatını anlatmaktan da çekinmiyor. Mantığı çok basit: “Pelotonda oturup beklersem kazanma şansım yok. Neden öne çıkıp etap almayayı denemeyeyim ki?” Belçikalı, 2018’de tam 94 gün yarıştı ve bunların 26’sında kaçış grubuna girdi. Kariyerinde elde ettiği bütün zaferlerin arkasında da aynı yöntem var. Erkenden kaçışa dahil olması, uzun tırmanışlarda dayanması, büyük motoru onu rakiplerinden ayrı bir noktaya taşıyor. Tecrübeli bisikletçi, 8. etabı kazandıktan sonra uzatılan mikrofonlara konuşurken de gün boyu ter döktüğü rakibi De Marchi’yi andı: “O, hayran olduğum bisikletçilerden biri. Etap zaferini ikiye bölebilmek mümkün olsa harika olurdu. Maalesef, son tırmanışta beni takip edebilecek bacaklara sahip değildi bugün. Eğer pelotonda De Marchi gibi çok sayıda bisikletçi olsa birçok kaçış sonuna kadar gidebilir. O, kazanmak için çalışıyor ve asla hesap kitap yapmıyor. Sonuna kadar her şeyini veriyor.”
Tıpkı Thomas De Gendt gibi.
Julian Alaphilippe
Bisiklet yarışlarının bir başka klişesi de ‘panache’ sözcüğüdür. Cyrano de Bergerac’tan kalan, edebiyattan alınma bu ifade cesur, gözüpek, yiğit atakları simgeliyor. Panache risk alan, deneyen, klasik kurallardan ve uygulamalardan kaçınan bisikletçiler için kullanılıyor. Zaten sıkı bir Eurosport veya Socrates takipçisiyseniz bu sözcüğü defalarca duymuş, hatta belki sürekli anılmasından sıkılmışsınızdır bile. Ama mevzu bahis Alaphilippe ise aynı kelimenin etrafında dönmemiz çok da şaşırtıcı değil.
2019 Fransa Bisiklet Turu’nda, Epernay’da biten 215 kilometrelik 3. etap Fransız bisikletçinin başyapıtıydı. Kısa ve patlayıcı tırmanışlarda rüştünü ispat eden Deceuninck-Quick Step sporcusu, inişlerde de aynı oranda yetenekli ve o gün bu özelliklerini göstermeye kararlıydı. Son tırmanışın bitiminde, artık herkes “Finiş gelse de hamle yapsak” diye beklerken o öne çıktı ve pelotondan ayrı şekilde, tek başına ipi göğüsledi. Bir MotoGP sürücüsü gibi virajları aldı, pedal çevirmeyi hiç bırakmadı ve rakiplerinin kafa karışıklığından yararlanıp sarı mayoyu aldı. Yarış sonrasında takım patronu Patrick Lefevere, “Böyle kazanmasını hayal ediyorduk desek yalan söylemiş oluruz” diyordu. Ama o da hayran kalmıştı. Herkes gibi.
Fransız yetenek, bisiklet romantizmini sevenler için de antik çağdan kalma bir figür. Siyah-beyaz fotoğrafları andıran bir tarzı var. 3. etapta bir kez daha kendisini gösteren bu stil, 8. etapta da başroldeydi. Alaphilippe, vatandaşı ve rakibi Thibaut Pinot’yu sırtına alarak atak yaptı ve iki gün önce Giulio Ciccone’ye kaptırdığı sarı mayoyu geri aldı. Fransızların ulusal bayramı 14 Temmuz’dan saatler önce…
Thibaut Pinot
Nedense, birçok başka sporun aksine, bisikletin temelinde yetenek olduğu bazen unutulur. Bisikletçiler genelde acı çeken, bacaklarını sonuna kadar zorlayan, yüreklerini ve terlerini sonuna kadar parkura bırakan atletler, dayanıklılık sporcuları olarak görüldükleri için kabiliyetleri küçümsenir. Elbette yıllara dayanan doping skandalları da iki tekere bu anlamda yardımcı olmaz. Birçok insan, haksız bir bakışla, ilacı basanın finişe önde geldiğini düşünür. Oysa bisiklet, her spor gibi, yetenekten güç alır. Üç haftalık bir büyük turu kazanmak için görkemli ve sarsıcı dağları çıkabilmeniz, kısa ve patlayıcı tırmanışlarda klasikçilerle mücadele edebilmeniz, zamana karşıda rakiplerinize avantaj sağlamanız, sprint etaplarındaki hız yarışında sağlıklı kalmanız, inişlerde saatte 80 kilometreyi aşarken virajları en doğru açıdan almanız ve çapraz rüzgârlarda savrulmamanız gerekir.
Fransızların sarı mayo umudu Thibaut Pinot da 2012’den beri manşetlerde. Her yeni Fransız yeteneğin üzerine manşetleriyle gelen L’Equipe, “Pinot, bir gün Fransa Bisiklet Turu’nu kazanır mı?” sorusunu yönelttiğinde takvim yaprakları 2012’yi gösteriyordu. Genç yetenek, 2014’te Le Tour’da ilk üçe girdi, daha sonra İtalyan klasiklerinde ve Giro d’Italia’da başarılı sonuçlar elde etti. Ancak 2019 Fransa Bisiklet Turu’na gelinen süreçte o bir anlamda hayal kırıklığıydı. Pinot, sıcakta problem yaşıyordu ve Temmuz ayının kavurucu iklimi, özellikle yüksek rakımda ona problem yaratıyordu. Ayrıca kariyerinin başında sık sık haber olan iniş korkusu, Vincenzo Nibali, Chris Froome, Alberto Contador gibi rakiplere karşı zorlanmasına neden oluyordu. Zamana karşı tecrübesizliği de… Pinot yetenekliydi ama kırılgandı. Kağıt üzerinde büyük tur kazanabilecek ekipmanlara sahipti ama yolda hep bir şeyler ters gidiyordu.
2019 Fransa Bisiklet Turu’nun 8. etabında bu üç isim birbirini buldu. Pinot, Alaphilippe’in son bölümde atak yapacağını tahmin ediyordu ve kafasında onu takip etme fikri vardı. FDJ bisikletçisi, Quick-Step mayosu giyen rakibiyle ulusal takımda birlikte yarışmış, 2018 Dünya Yol Bisikleti Şampiyonası’nda Alaphilippe için çalışmıştı. Şimdi, farklı bir ittifak kurma şansları vardı. Alaphilippe birkaç gün daha sarı mayoyu giymek istiyordu ama uzun vadede, en azından bu senelik Fransa Bisiklet Turu’nu alma şansı yoktu. Şu anki seviyesiyle dünyanın en iyi bisikletçisine dönüşmüştü ama yetenekleri daha çok kısa, patlayıcı tırmanışlara uygundu. Takımı ve hazırlanış biçimi de… Oysa Pinot’nun bu Le Tour’u kazanma şansı vardı. Dolayısıyla iki Fransız rakip birbirlerini buldular ve aksiyon filmi tadındaki son bölümde Thomas De Gendt’i kovaladılar.
Eski bisikletçi Sylvain Chavanel’in ifadesiyle bisiklet ve panache buydu işte. “Sonunu düşünmeden, hesap yapmadan öne çıkma ve sonuna kadar bir fikrin takipçisi olma hâli.” Thomas De Gendt, Julian Alaphilippe ve Thibaut Pinot bir fikrin peşinden gitmişti. Amaçları farklıydı, geldikleri yerler, yetenekleri, uzmanlık alanları… Ama sonuçta hepsi aynı yerde, St. Etienne’de buluşmuştu. Yarış sonunda De Gendt ipi göğüslerken Alaphilippe ile Pinot, 500 metre arkasındaydı. Matematiksel olarak aslında biri kazanmış, diğer ikisi kaybetmişti. Oysa gerçek başkaydı. Üçü de kazanmıştı. Bisiklet kazanmıştı.