Son yıllarda Türkiye’de en çok ilgi çeken kış sporu olan kayakla atlamada Türkiye Milli Takımı da sergilediği gelişimle dikkat çekiyor. Türkiye Kayakla Atlama Milli Takımı’nın gelişimini, kayakla atlama dünyasındaki değişimi ve kayakla atlamanın en önemli turnuvası olan Dört Tepe Turnuvası’nı milli takım koçu Pekka Niemela ile konuştuk.
Fransa, Finlandiya, Japonya ve Türkiye’de çalıştınız. Bu takımlara baktığımız zaman en üst seviyedeki ülkeler değiller ama sizin döneminizde bu ekiplerin hepsi gelişti. Hepsini düşük bir seviyeden alıp üst seviye takımlardan biri haline getirdiniz. Bu sizin tercihiniz miydi yoksa tamamen bir tesadüf mü?
Evet bu benim tercihimdi, tam anlamıyla bir tesadüften söz edemeyiz. Çok fazla sayıda opsiyonum vardı, üst seviye takımlardan da çok sayıda teklif aldım ama ancak benim tercihlerim bu şekilde oldu. Saydığınız bu ülkeler kayakla atlama anlamında sorunlar yaşıyordu ve benim yardımıma ihtiyaç duydular. Ben de bu sorumluluğu almaya ve mücadeleye hazırdım. Elimden gelenin en iyisini yapıp bu sonuçları, sonuçların bu gidişatını değiştirmeye çalıştım ve bunda başarılı oldum. Bu tip mücadelelerin üstesinden gelmeyi çok seviyorum. Kariyerim takımları düşük seviyeden alıp onları geliştirmek şeklinde ilerledi. Japonya, Fransa, Finlandiya ve şimdi de Türkiye. Bu durum benim koçluk özelliklerimden biri bence.
Vasja Bajc’tan görevi devraldığınızda takımın seviyesi nasıldı? Bu süreçte size bilgiler verdiler mi? Onlarla görüştünüz mü?
Hayır bana takımla ilgili herhangi bir bilgi vermediler. Buraya geldiğimde bazı olumsuz dedikodular vardı, ancak ben açık fikirli bir şekilde buraya gelmek istedim. İnsanların benim düşüncelerimi etkilemesinin önüne geçtim. Buraya gelip kayakla atlama takımını, sporcuları, federasyondaki yetkileri tanımak istedim. Genel olarak Türkiye toplumunu, insanları, düşünce yapısını ve çalışma biçimini görüp önyargıların ve olumsuz dedikoduların önüne geçmek istedim. Bu yol sayesinde dedikoduların benim düşüncelerime etki etmesine izin vermedim.
A takımla çalışmaya başladığımda milli takımın seviyesi çok düşüktü. Yaş-performans karşılaştırması yaptığımızda -dürüst olacağım- koçluk yaptığım takımlar içerisinde en kötü durumda olan takım buydu. Şöyle örneklendireyim. 2014 yazında Muhammed Ali Bedir 14 yaşındaydı ve kişisel rekoru yalnızca 64 metreydi. Kayakla atlama geleneği olan ülkelerde o yaş grubunda genellikle 14 yaş seviyesinde sporcuların kişisel rekorları 120 metre üzerindedir. Bu anlamda yarışmacı seviyeden çok uzaktaydı Muhammed Ali Bedir. Şu anki duruma baktığımızda Muhammed Ali Bedir’in bu yılki kişisel rekoru 141 metre. Bu muazzam bir gelişim. 2014 yazında Samet Karta makul sonuçlar alan tek isimdi o da bizimle birlikte performansını geliştirdi. Ancak herkes Dünya Kupası ve Kıtasal Kupa seviyesinden çok uzaktaydı. Samet altı ay içerisinde FIS Kupası’nda zafere ulaşabilecek bir gelişim gösterdi. Sonrasında maalesef sakatlık sorunları yaşadı.
Türkiye’deki en büyük sorun bence şu: Sporcular kariyerlerine başladıkları süreçte (yaklaşık olarak 10 yaşında) yılın sadece yarısında atlayış yapma şansına sahipler. 10 yıl önce Türkiye’de kayakla atlama tepesi yoktu. Sonuç olarak çocuklar Türkiye’den Slovenya’ya taşınamayacaklarına göre her yıl Slovenya’da uzun kamplar yapmak zorunda kalıyorlardı ve sadece o süreçte atlayış yapma şansları oluyordu. Aynı yaştaki diğer rakiplerine baktığımızda diğer çocuklar yılın yüzde 90’ında atlayış yapma şansına sahip oluyorlardı. Yapay ya da doğal tepelerde sürekli olarak atlayış yapma şansları var. Bence bu fark oldukça önemli, not edilmeye değer. Şu anda Türkiye, tarihinde ilk kez yeni bir jenerasyon üretme şansına sahip. Erzurum’da kendi tepelerinde atlama şansı olacak artık sporcuların. 2017’nin Ocak ayında Erzurum’daki yeni kayakla atlama kuleleri açılacak ve çocuklar gelişme fırsatı bulacak.
Göreve geldiğinizde teknik ve maddi anlamda pek çok sorunla karşılaştınız. Bu süreçte istifa etmeyi ya da görevi bırakmayı hiç düşündünüz mü?
Türkiye’de çalışmaya karar verdiğimde takımı adım adım geliştirip daha iyi bir noktaya getirmeyi kararlaştırmıştım. Bazı noktalarda iş gerçekten çok zordu, pek çok zorlukla da karşılaştım. Ancak ben projeleri yarıda bırakıp pes edecek tipte bir insan değilim. Bu sebepten dolayı ciddi olarak istifayı hiç düşünmedim. Diğer yandan bu zorlukları aşma anlarından da çok keyif alıyorum. Geçen hafta sonu Ruka’da Arda İpçioğlu, antrenman turunda 10. sırada yer aldı ve altı Avusturyalı sporcu Arda’nın gerisinde kaldı. Sadece 1 Avusturyalı onu geçmişti. Gerçekten hem projemizle hem de Arda’yla gurur duydum. Koçluk görevinin yüzde 90’ı zorluklardan kurtulma ve doğru yolları bulma üzerine kuruludur. Ancak yüzde 10’luk kısım Arda gibi başarılardan gelir ve bu zaferler bize çok daha fazla enerji verir.
Karşılaştığımız en büyük sorunlar para kaynaklı değil, karşılaştığımız en büyük sıkıntılar Türkiye’nin henüz yolun başında olmasından kaynaklanıyor. Bu sebepten dolayı henüz bir gelenek ya da bir kültürden söz edemeyiz. Ben de tam bu nedenden ötürü kişisel olarak elimden gelenin en iyisini yapmak zorundayım. TKF’deki yetkililere her türlü durumun açıklamasını yapıyorum sorunlarla ilgili olarak. Kayakla atlama geleneği olan ülkelerde bu bölüm otomatik olarak işler, bir açıklama yapmak zorunda kalmazsınız, her şey kendiliğinden yürür.
Bir zorluğumuz da şu; herkes yapması gerekeni yerine getiriyor ancak genellikle bunu son dakikada baskı altında yapıyor, bu durumun yaşanması uluslararası seviyede önemli bir zorluk. Bununla beraber zorluklardan biri de şu anda organizasyonumuzda yalnızca iki koç olması, koç sayımız sabit kaldı ancak artık iki farklı seviyede olacağız ve bu değişimi çok ani yaşayacağız. Hem dünya kupası seviyesinde (en üst seviyede) hem de en düşük seviyede ilgilenmemiz gereken 50 tane çocuk var artık. Onları Kıtasal Kupa ve FIS Kupası seviyesine hazırlamamız gerek. Bu bizim için önemli bir zorluk ve hemen buna çözüm bulmamız gerekiyor. Çözüm bulunmazsa Finlandiya’nın şu anda yaşadığı sorunları yaşayabiliriz.
Kültürel perspektiften baktığımız zaman Finlandiya ve Türkiye çok farklı ülkeler. İlk günlerde yeni bir kültüre alışmak zor muydu?
İlk günler benim için iyinin de ötesindeydi, herhangi bir kültür şoku yaşamadım. Misafirperver yaklaşım, Türkiye’de gerçekten farklı bir seviyede. Ayrıca federasyon başkanının profesyonelliği ve büyük hedefleri oldukça etkileyiciydi o dönemde. İlk günlerde Sayın Kıyıcı ve Sayın Albayrak’tan da çok destek gördüm. İlk başlarda her şey çok yeni ve pozitifti. Türkiye’de böyle bir gelişim projesine başlamak önemli bir gurur gerçekten. Aslında yurt dışında çalışan herkes kültürel farklılıklar ve bazı sorunlar yaşar ancak bu biraz düşünce tarzınızın esnekliğiyle alakalı bir durum ve kendinizi adapte etmek zorundasınız. Yoksa yabancı bir kültürde çalışma yeterliliğiniz yok demektir.
Örneğin ben kayakla atlama müsabakaları esnasında (tüm bireysel ekstrem sporlar için geçerli) zihinsel uyum kavramına inanıyorum. Sakinlik, pozitif düşünce, dinamik ve özgüvenli korkusuz bir zihinden söz ediyorum. Türkiye’de müsabaka esnasında sporcuları yönetmek adına onları bir anlamda zorlayan, tehditle ya da olumsuzluklarla daha aktif hale getirmeye çalışanlar gördüm. Ben şu anda tam da söz ettiğim bu zihinsel denge süreci üzerinde duruyorum, iki hafta önce Arda İpçioğlu, Kıtasal Kupa’da ilk puanlarını aldığında ilk kez bu zihinsel uyumu öğrenme konusunda önemli bir yol aldığımızı düşündüm. Sporcuların özellikle müsabakanın kritik noktalarında bu zihinsel dengeyi öğrenmesi gerekiyor. Kayakla atlama çok özel bir spor. Teknik anlamda golfe çok yakın bence, ancak ekstrem bir spordan söz ediyoruz. Saatte 100 km hıza sahipsiniz ve 150 metreye gidiyorsunuz. Ayrıca teknik herhangi bir desteğiniz de yok, diğer sporlara göre mental anlamda daha güçlü, sakin ve özgüvenli olmanız gerekiyor.
Çalıştığım tüm ülkelerde kültürel anlamda farklılıklar var. Ben de tüm bu farklılıkları yaşadığım için kendi adıma çok gururluyum. Bir koçun kendisini farklı kültürlere adapte edebilmesi çok önemli bence. Diğer taraftan baktığımızda da sporcuları diğer kültürlerden gelen koçlara adapte etmek de çok önemli. Bunlar çok önemli başlıklar bence.
Bu sezon için hedefleriniz nelerdir? Kısa dönemli planlarınızdan söz edebilir misiniz? Bu hedefleri olimpik perspektiften değerlendirip yorumlayabilir misiniz?
Kısa vadeli hedeflerimiz şunlar:
Ocak 2017: Yeni kayakla atlama tesislerinin faaliyete geçiş törenine katılmak için Erzurum’da olacağım, bu bizim için önemli bir gelişme olacak. Yardımcım Federic Zoc, Fatih Arda İpçioğlu ile birlikte Kıtasal Kupa mücadelelerine katılacak.
Şubat 2017: Almatı’daki Universiade organizasyonu bizim için önemli.
4-5 Şubat’ta Erzurum’da Kıtasal Kupa yarışları var. Sonrasında yine Erzurum’da 14 Şubat’ta Avrupa Gençlik Olimpik Kış Festivali var.
Ardından Türkiye tarihinde bir ilki başarıp 21 Şubat-3 Mart tarihleri arasında Lahti’deki Dünya Şampiyonası’na katılmayı hedefliyoruz.
Mart 2017:Eğer her şey planladığımız gibi giderse tarihi bir starta imza atıp Dünya Kupası’nda Norveç’teki yarışlara katılmak istiyoruz, ancak henüz tam anlamıyla bir karar vermiş değiliz. Temel hedefimiz ise 2018 Kış Olimpiyatları olacak.
Uzun vadeli hedeflerimiz ise şunlar: Temelde İki önemli projemiz var; birincisi 2018-2022-2026 olimpiyat oyunlarına A takımdan altı sporcuyla katılmak. İkincisi, 2026 olimpiyatına yeni bir jenerasyonla katılmak. Sporcuları 2017’den itibaren yetiştirmeye çalışacağız. Proje 2017’de başlayacak.
Geçen yıl Brattleboro’da ilk galibiyet geldi, bu sezon Kıtasal Kupa’da tarihteki ilk puanlarımızı aldık. Sizce her şey planlandığı gibi mi gidiyor? Şu anda takım olarak tam olarak neredeyiz?
Her şey beklediğimden daha hızlı gidiyor, planlarımızın önündeyiz, düşündüğümden daha iyi bir noktadayız. Şöyle özetleyeyim:
Takımın Gelişimi
FIS Yarışları:2015’te üç galibiyetimiz var.
FIS Kupası:2015’te galibiyetimiz var.
Kıtasal Kupa:2016 yılında Kıtasal Kupa’daki ilk puanlarımızı aldık.
Dünya Kupası ve Dünya Şampiyonası’na katılım için hedeflediğimiz yıl 2017 ve her şey yolunda gidiyor. 2018 yılında Kış Olimpiyatları’na belki biraz iyimser bir hedef ancak eğer 2018 Olimpiyatları’na bir sporcu göndermeyi başarırsak her şey planladığımızdan daha iyi gitmiş olacak.
Kayakla atlamanın dünyada 3 milyar TV izleyicisi var. Türkiye’den bir sporcuyu bu seviyeye taşıdığımızda bu Türkiye için çok olumlu bir imaj oluşturur ve iyi bakış açısı da beraberinde gelir. Bu Türkiye’de kış sporları anlamında da bakış açısı değiştirir. Bu önemli bir pazarlama stratejisi aslında, iyi sporcular yetiştirdiğiniz zaman bu size yatırımlar ve görünürlük olarak geri döner.
Türkiye’de çalışmanın iyi ve yaptığım işin beni gururlandıran tarafı sürekli olarak aslında bir tarih yazıyor olmamız. Yeni jenerasyonlar için yol açıyoruz, bu önemli bir görev.
Finlandiya geçmişte en büyük kayakla atlama ülkelerinden biriydi ama şu anda o seviyenin çok uzağındalar. Finlandiya’nın bu durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir kayakla atlama ülkesi olan Finlandiya’da olup bitenleri görmek gerçekten çok zor. Ülkede genel anlamda ekonomik olarak her şey yolunda. Finlandiya kış olimpiyat oyunlarının en başarılı ülkesi, madalya sayısı anlamında diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda çok daha fazla madalyası var. Ne oldu ve neden oldu kısmına geldiğimizde ise yapacağım açıklamalar aslında Türkiye için de büyük bir önem taşıyor. Türkiye’nin sistemi kurarken ve sistemi kurduktan sonra uzun vadeli bir hedefe oturtması için sakınması gereken şeyler bu sayacağım listede olacak.
2000’li yıllara kadar Finlandiya kayakla atlamanın en iyi ülkelerinden biriydi. Sürekli olarak ilk üçte yer alıyordu. 2000’li yıllarda kayakla atlama uluslararası anlamda değişti ve para eksenli daha profesyonel bir spor haline geldi. Tüm dünyada yönetimler kayakla atlamaya daha çok para aktardı ancak Finlandiya bunu yapamadı çünkü Finlandiya’da kayakla atlama sponsorlara odaklı bir bir noktada O dönem Finlandiya’nın kayakla atlama ve kuzey kombine bütçesi 1.8 milyon euro’ydu. Sonrasında bu bütçe 700 bin euro’ya düştü. Aynı zaman diliminde Norveç’e baktığımızda onların da bütçesi 1.8 milyon euro’ydu. Ancak onlar bu bütçeyi 5 milyon euro’ya kadar çıkarmayı başardılar. Dolayısıyla bütçe de sonuçları etkiliyor.
Bununla birlikte benim de aralarında bulunduğum Finlandiya’nın en iyi altı koçu Finlandiya dışında çalışmaya başladı. Bununla birlikte diğer ülkeler başarı kazanmaya başladı ancak bu süreçte Finlandiya’nın aldığı sonuçlar adım adım kötüleşti. Çünkü Finlandiya nasıl başaracağı bilgisini, yani sistemini kaybetti. Bu kısa süreçte Finlandiya hem para hem de bilgisini yitirdi.
Aynı zamanda 2000’lerin başında kayak federasyonu dahilindeki disiplinler arasında para kaynaklı tartışmalar yaşandı (Hangi disiplinlerin ne kadar para alacağıyla ilgili). Bu tartışma sonrasında kayak federasyonu üç bağımsız birime ayrıldı. Kayakla atlama, kuzey kombine ve kayaklı koşu. Bu yapıda bu birimlerin çok güçlü olması mümkün değil çünkü bu yapıda her birim için maliyetler artıyor. Diğer yandan her birimin gelirleri de düşüyor, özellikle sponsorlar yönünden bu birimlere gelen gelirler azalıyor. Bu durum da düşüşü gözler önüne seriyor.
En dramatik değişimlerden biri 2007’de Finlandiya Kayak Federasyonu desteğini çektiğinde yaşandı. Federasyonun ciddi maddi sorunları vardı. FIS Kupası, FIS Yarışları, Kıtasal Kupa takımları sıkıntı yaşadı sadece en iyi sporcular Dünya Kupası’nda yarışabiliyordu. Bu en iyi sporcular dışındaki isimlerin uluslararası seviyede yarışma şansı olmuyordu onlar da motivasyonlarını kaybetmeye başladılar ve genç yaşlarına rağmen Dünya Kupası seviyesine gelmeden kariyerlerini noktaladılar. Bu süreçte dünya kupasındaki sonuçlar hala iyi seviyedeydi ancak kimse arka plana bakmıyordu. Zaman ayarlı bomba işliyordu, en iyi sporcular dışında yeni bir jenerasyonumuz yoktu. Ben bunları o dönemde Fransa Milli Takımı’nın koçu olarak görebiliyordum, bu günlerin geleceğini biliyordum.
2010’ların başında Finlandiya’nın dünya kupasındaki en iyi üç sporcusu emekli oldu, üç sporcusu da sakatlandı. Bu da tam bir kopuş anlamına geliyor, çünkü yeni jenerasyonda bu önemli sporcuların yerini doldurabilecek isimler yoktu. Büyük resme baktığımızda durumu daha net bir biçimde açıklayabilirim. Benim ilk dönemimde dünya kupasında 2500 puanın üzerinde puan topladık. Geçen sezon ise dünya kupasında Finlandiya yalnızca 250 puanın üzerine çıkabildi. Bu süreçte özellikle 2002-2010 yılları arasında hatalar yapıldığını düşünüyorum. Puanlara baktığınızda bu %1000’lik bir düşüş demek. Bu düşüşü yalnızca sistem sorunu ya da sporcu sayısının azlığıyla açıklayamazsınız. Bu aynı zamanda teknik problemlerden de kaynaklanan bir durum. Kayakla atlamada teknik talepler konusunda da önemli bir değişim söz konusu. Pek çok şey değişti. Ben Türkiye’de iş başına geldiğimde bazı eski tarz koçlar alınmıştı. Bunlar teknik çalıştıran koçlardı. Bu koçlar en üst seviyeye çıkmanın teknik çalışmakla mümkün olduğunu düşünüyorlardı. Ancak Finlandiya örneğinde de gördüğümüz gibi maalesef bu düşüşün son halkası oldu. Finlandiya gibi bir kayakla atlama ülkesi bu düşüşü yaşadı. Finlandiya’da herkes bu durumu ancak şu anda anlayabildi.
1900’lü yıllarda Finlandiya en önemli kayakla atlama ülkesiydi. Bu durumun temelinde antrenman koşulları vardı. Şöyle örneklendireyim, benim yaşadığım 100 bin kişilik kentte 20 kayakla atlama tepesi vardı. Ancak bu tesislerin dönüşümü, yenilenmesi için 2000’li yıllarda Finlandiya gereken parayı ayırmadı. Özellikle çocuklara ve gençlere yönelik olan tepeler iyi durumda değildi, bu da gençlerin kayakla atlamadan snowboarda yönelmesine zemin hazırladı. Bu da tabi zamanla daha az kayakla atlama tepesi olması anlamına geldi. Bir de durumu daha iyi anlatmak için son yıllarda Slovenya’da olanlara bakalım. Avrupa Birliği, Planica’da bulunan ve bence dünyanın en iyi kayakla atlama tesislerinin inşası için gereken paranın %80’ini karşıladı. Finlandiya da Slovenya da Avrupa Birliği üyesi. Bazıları bu yardımın adil olmadığını düşünüyor ama bu işlerin nasıl yürüdüğüne önemli bir örnek ve Avrupa Birliği’nin nasıl yatırım yaptığına dair de önemli bir ipucu. Planica ekonomik anlamda zayıf bir bölge ancak AB’nin bu yatırımları sonrasında güçleneceklerdir. Tabi buna benzer yatırımlar gelecek süreçte Finlandiya’da da yapılabilir.
Finlandiya kayakla atlamasının en büyük sorunu finansmanının pek çok ülkede olduğu gibi devlet güvencesi altında olmaması ve finansmanın tamamen sponsorlar temelli olması. Bu da çok hassas bir durum ortaya çıkarıyor. Geçmişte Norveç ve Almanya da bu tip sorunlarla karşılaştı. Sonuçlar kötü gittiğinde sponsorlar maddi desteği kısar, büyük sponsorlar için mutlaka başarılı olmanız gerekiyor ve Finlandiya özelinde konuşacak olursak bütçeniz bu kadar zayıfken nasıl tekrar en üst seviyeye çıkabilirsiniz ki?
Finlandiya’da bütün bu olan biteni araştırmam benim daha iyi ve deneyimli bir koç olmamı sağlayan önemli nedenlerden biri. Çünkü sadece zaferler, olimpiyat madalyaları, dünya kupası galibiyetleri görmedim ayrıca Finlandiya gibi bu sporun geleneği olan bir ülkede bu sorunları da gördüm. Şu anda Türkiye’deyim ve insanlara deneyimlerimi aktarıp onlara rehberlik yapabilirim. Bu gelişim sürecinde onlara iyi olanı gösterip bir anlamda bu tehlikelerden koruyabilirim. En önemli nokta kesinlikle işler yolunda gittiğinde en üst seviyede iyi durumdayken yeni jenerasyon yetiştirmektir. Çünkü en iyi sporcularınızın emekli olacağı zamanlar da gelecektir. İşte o zaman aslında ülkedeki sistemin ne kadar iyi gittiğini test edebilirsiniz. En iyi sistemde yeni jenerasyon sizin eski sporcularınız tam anlamıyla durmadan önce hazır durumda olurlar. Bu Finlandiya’da 2000’lerin başına kadar sahip olduğumuz sistemdi. 2000’den sonra neler olduğunu zaten size açıkladım.
Kayakla Atlama tarihinin en büyük isimlerinden biri olan Janne Ahonen’le çalıştınız. Onu diğerlerinden farklı kılan şey neydi?
Evet Janne Ahonen’le birlikte çalıştım ama onun sadece milli takım koçluğunu yaptım. Başka önemli isimlerle daha çok çalışma fırsatı buldum. Noriaki Kasai bu önemli isimlerden biri. Kendisi olimpiyatlarda madalya kazanmayı başaran en yaşlı sporcu. Ayrıca 2000’li yıllarda Finlandiya’nın en çok olimpiyat madalyası kazanan sporcusu olan Matti Hautamaki ile de çalıştım. Janne Ahonen, Noriaki Kasai, Matti Hautemaki, bütün bu sporcuların kayakla atlama ile güçlü bir bağı var. Çok tutkulular, özgüven anlamında çok güçlüler. Dolayısıyla fiziksel ve teknik performans olarak çok üst seviyedeler.
Hepsinin muhteşem kariyerleri var. Janne Ahonen’in 19 madalyası var, ayrıca beş kez Dört Tepe Turnuvası’nı kazanmayı başardı. Matti Hautamaki’nin 13 madalyası var, ayrıca dört kez dünya rekoru kırmayı başardı. Bununla beraber üç kez tarihin en uzun atlayışını yapmayı başardı. Noriaki Kasai’nin 11 madalyası var. Ayrıca olimpiyat oyunlarda madalya alan ve dünya kupasında yarış kazanan en yaşlı sporcu Noriaki Kasai. Adını Guinness Rekorlar Kitabı’na yazdırmayı başarmış bir isim.
Matti kariyerini noktaladı, Noriaki Kasai, hâlâ dünya kupasında en üst seviyede geçen yıl yarışmayı başardı. Janne Ahonen emeklilik kararının ardından yeniden spora geri döndü, birkaç sene tepelerden uzak kaldı ve hiçbir zaman eskisi kadar başarılı olamadı. Bunun nedeni bence dünya kupasının sporculardan talepleri oldukça değişti, Janne Ahonen’in en iyi döneminden (1995-2007 arası) daha farklı bir noktaya geldi. O da performansını bu taleplere göre modifiye edemedi. Noriaki Kasai’nin başardığı şeyi yapamadı. Matti Hautamaki de bu dönüşümü gerçekleştirmeyi başardı, 2010 yılında birlikte Dünya Kupası’nda iki zafere imza attık.
Dünya Kupası’nı elinizden geldiğince takip edip izlediğinizi düşünüyorum. Yeni sezonu nasıl değerlendiriyorsunuz? Dört Tepe Turnuvası için favoriniz kim?
Bu sene de Dört Tepe Turnuvası güzel bir kayakla atlama şovu olacak. Koç olarak 10 kez Dört Tepe Turnuvası’nda bulundum, her seferinde yarışmaları ve sonuçları büyük bir heyecanla takip ettim. Spesifik bir tahminim yok ama ilk 3’te yer alabilecek sporcular şu isimler bence. Domen Prevc, Daniel Andre Tande, Stefan Kraft, Kamil Stoch, Maciej Kot, Michael Hayboeck, Severin Freund, Peter Prevc.
Bu yıl Erzurum’da bir Kıtasal Kupa yarışı var. Hem bu yarışı hem de yeni tesisleri değerlendirebilir misiniz?
Erzurum’daki kayakla atlama stadyumu bence dünyadaki en iyi tesislerden biri. Biz de A takımımızla (altı sporcuyla) orada yarışacağız. Ayrıca Avrupa Gençlik Olimpik Kış Festivali yine Erzurum’da olacak ve orada da Muhammed Ali Bedir’le yarışacağız.
Favori Tepeniz Neresi?
Planica, dünya kupasında yer alan duraklar içerisinde koçlar ve sporcular arasında en çok saygı gören yer. Sezonun gerçekten bittiği yer orası.
Favori sporcunuz?
Kesinlikle Noriaki Kasai. 2003’te onunla birlikte çalıştığım ve onun yeniden en üst seviyeye çıkmasında payım olduğu için gurur duyuyorum. Kendisi de bana bunun için pek çok kez teşekkür etti. Noriaki Kasai gerçekten çok vefalı ve saygı gösteren biri. Her yıl Finlandiya’da beni ziyaret eder. Ailemle ve çocuklarımla beni görmek için evime gelir. 44 yaşında ve hala dünya kupasında en üst seviyede yarışıyor.
İdolünüz kim?
Babam, profesör Pauli Niemela. Babam tüm hayatını insanı araştırmaya adadı. İnsan vücudu, düşünce yapısı, iletişim becerisi (dil) üzerine çalışmalar yaptı. Bence bütün bunlar bizim yaşamımızla doğrudan ilişkili. Yakında kendisinin bu konudaki yeni kıtabı yayımlanacak.