Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

BasketbolŞansölye

Basketbola veda ettiğini açıklayan Dirk Nowitzki'yle uzun soluklu NBA kariyerini ve geleceğe dair planlarını konuşmuştuk.

Aralıksız 19 sezon, en üst seviyede… Bu yıla hazırlanırken fiziksel çalışmalara mı, yoksa mental çalışmalara mı daha çok vakit harcadınız?

Geçtiğimiz bahardan sezon başına kadar takımla antrenman yapmadım. Bu kadar uzun bir aranın ardından tekrar işe koyulmak, gerçek bir meydan okumaydı. Yaz boyunca kararlı bir şekilde vücut zindeliğim üzerine çalıştım. Geçmişte de spora tamamen ara verdiğim dönemler olmuştu ama böyle uzun bir aradan dönmeyi ilk kez tecrübe ediyorum. Dikkatli olmam lazım. Eğer bu konuda ihmalkâr davranırsanız, gereken seviyeye tekrar çıkmanız aylar sürer. Ben de Ağustos’tan bu yana çok fazla bireysel idman yaptım ve yorgun vücudumu tekrar forma sokmaya çalıştım.

Zihinsel idmanların başarınızdaki payı nedir?

Bunca yıl sonrasında bile o ateşin hâlâ içinizde olduğunu bilmek ve bundan zevk alabilmek çok önemli. Mental açıdan tazelenmiş durumdayım. Geçtiğimiz yaz milli takım için oynamadım, bunun yerine ailemle seyahat ettim. Ve ligde 19 sene geçirdikten sonra, mental ve fiziksel olarak zinde hissetmek için ne yapmanız gerektiğini bilecek kadar tecrübe sahibi oluyorsunuz. Spor benim için sadece bir işe dönüştüğü an basketbolu bırakacağım.

Tecrübenizden bahsediyorsunuz. Peki hâlâ gergin hissettiğiniz oluyor mu?

Gerginliğin kesinlikle gerekli olduğuna inanıyorum. O karıncalanma hissi… İster bir hazırlık maçı, ister herhangi bir normal sezon maçı, isterse çok önemli bir play-off maçı olsun. Gerginlik, olması gereken bir duygudur. Elbette 19 yıl sonra, heyecandan ve korkudan ishal olduğun çaylak sezonundaki gibi şiddetli yaşamıyorsun bunu. Ama gerginlik faktörünü çıkarırsan her şey çok sıkıcı olur. O karıncalanma hissi insana keyif veriyor.

Çaylak sezonunuzdan bu yana her şey değişti. O dönemlerde dünyanız, yalnızca basketbol etrafında dönüyordu, şimdi ise daha farklı birtakım sorumluluklarınız ve görevleriniz var. Artık bir babasınız mesela… Bunlar sizi hiç değiştirdi mi?

Büyüdüm işte… Dallas’a geldiğimde hemen hemen 20 yaşındaydım ve o ana kadar hiç ailemden ayrı yaşamamıştım. O zamandan bu yana saha içinde ve saha dışında çok şey değişti. Birçok yenilgi tattım, hayal kırıklıkları yaşadım. Elbette bunlar sizi etkiliyor, geliştiriyor. İyi ve kötü tecrübeler edindim. İnsan yaşanan kötü şeyleri yavaş yavaş bir kenara atıyor ve onlardan bir şeyler öğrenmeye çabalıyor. İyiler ise sizi uzun bir süre götürüyor. Ama toplama bakınca epey güzel bir zamanlar bütünü geçirdim. 18 yıl… Çok şey öğrendim.

İnsanlar sizi kahramanları olarak görüyor. Geçtiğimiz yaz Mainz’daki futbol stadyumunda düzenlediğiniz yardım maçında insanlara imza dağıtırken geçirdiğiniz zaman, maçın kendisinden daha uzundu. Bu durumdan ne kadar hoşlanıyorsunuz?

İşin aslı, kendimi bir kahraman olarak görmüyorum. Bunu düşünmek hoşuma gitmiyor. İnsanların hoşuna giden şey, basketbolum. Elbette bu da beraberinde örnek bir insan olma misyonu getiriyor. Ama ‘kahramanlık’ kavramı akıl dışı bir şey. Bunun yanında, hayranlarımın bir imza ya da bir fotoğraf aldıklarında mutlu olduklarını görmek bana büyük keyif veriyor. Bu gerçekten çok eğlenceli, özellikle de mevzubahis çocuklar ise… Zira benim çocuklarım da günün birinde başkalarına hayranlık duyacaklar, kendilerine bir rol modeli arayacaklar.

Peki ya sizin çocuklarınızın kahramanları kimler olmalı?

Güzel soru… Benim kahramanlarım genellikle sporculardı. Galiba ilk idolüm de babamdı. O çok iyi bir hentbolcuydu. Eskiden her maçına gider ve basamaklardan sarkardım. Şu an hatırlayamasam da “Haydi baba!” gibi şeyler söylerdim sürekli. Babamdan sonrakiler de hep spor yıldızlarıydı. Çocuklarım da sporla ilgilenirler mi ya da spor yaparlar mı, hâliyle bu soruların cevabını şu anda bilmem pek mümkün değil. Max, daha çok küçük ama herhangi bir topu gördü mü peşinden koşmaya başlıyor. Malaika ise açıkçası sporla pek ilgili değil, genellikle oyuncak bebekleriyle meşgul. Çocukların hangi hobileri seçeceğini görmek için beklemek zorundasınız. Ve tabii ki kimleri rol model seçeceklerini görmek için de…

Sizin kahramanlarınıza geri dönecek olursak… O dönemki kahramanlarınızla karşı karşıya oynamak nasıl bir histi?

İlk NBA maçım Detlef Schrempf’li Seattle Supersonics’e karşıydı. Her şey bir kenara, bir sürü Alman basın mensubunun orada bulunması, doğal olarak işi daha da çılgınca bir hâle soktu.

Televizyon başında hayranlıkla izlediğiniz ve idolünüz olarak gördüğünüz isimlerin karşısında oynamak, gerçeklik dışı ve tuhaf bir histi.

Üçüncü maçımda, Houston Rockets’la oynamıştık. Gençliğimde büyük bir Chicago Bulls ve Scottie Pippen hayranıydım. Charles Barkley de o dönemler Phoenix Suns’ta oynuyordu. İkisi de 90’larda benim gerçek kahramanlarımdı. Ve Hakeem Olajuwon da o sıralar en iyi uzundu. Kariyerlerinin sonunda üçü birlikte Houston’da oynuyordu; Olajuwon, Barkley ve Pippen! Bu akıl almaz bir şeydi. Isınma sırasında orada dikildim ve dikkatlice onları seyrettim. Nasıl ısındıklarını, sahaya çıktıklarında nasıl hareket ettiklerini, saha dışında neler yaptıklarını… Az bir süre sonra onlara karşı oynamak zorunda kalacaktım  ama o an sadece, onlara hayranlık duyan  küçük bir çocuktum.

Günümüze gelirsek, size karşı oynamak zorunda kalan genç oyuncularda benzer duyguları sezdiğiniz oluyor mu?

Zaman zaman… Bazen Avrupa’dan yeni genç oyuncular geliyor ve bunlardan bazıları bana uzun zamandır hayranlık duyan isimler oluyor. Tıpkı benim de bir zamanlar birilerine karşı duyduğum hayranlık gibi.

Normalde böyle şeyler çok da dikkatimi çekmez ama yıllar önce bir hazırlık maçında Denver’a karşı oynamıştık. Denver Nuggets soyunma odasından çıkarken ben de ısınmada turnike sırasında bekliyordum. Gürcü Nikoloz Tskitishvili lige yeni gelmişti. Önünden geçerken uzun uzun bana baktı, geçtikten sonra da bakmaya devam etti. Elbette, insanların seni idol olarak gördüğünü bilmek ve Avrupa’daki insanların burada yaptıklarımı takdir ettiğini görmek güzel bir duygu.

Sizi 20 yıl önce keşfedip hâlâ danışmanınız ve kişisel antrenörünüz olarak hayatınızda yer alan Holger Geschwindner için de kahramanınız diyebilir miyiz?

Tanıştığımızda onu kahramanım gibi görmek için yaşım biraz geçmişti. O sıralar 16 ya da 17 yaşındaydım ve doğrusu o yaşlarda insan biraz havalı oluyor. Birini iyi bulduğunuzu çok da kolay kabul etmiyorsunuz. Holger’i daha tanımıyordum ve Alman basketbolu için yapmış olduğu şeylerden pek de haberdar değildim. Örneğin 1972 Münih Olimpiyatı’nda takım kaptanı olduğunu bilmiyordum. Tanıştığımız dönemde daha çok hentbolcularla ilgileniyordum, Jochen Fraatz gibi. Ve tabii ki NBA oyuncularıyla da… Almanya’daki oyuncular hakkında pek bilgi sahibi değildim. Ancak tanır tanımaz, Holger benim için çok önemli bir isim oldu. Sadece saha içinden bahsetmiyorum, saha dışında yaptıklarıyla da örnek aldığım bir insan hâline geldi.

Maçlarda size ve Holger Geschwindner’e dikkat edince, birkaç atışınızın girmemesi hâlinde hemen onunla bir göz teması kurduğunuzu fark ediyoruz. Holger hâlâ oyununuzu aktif bir şekilde etkileyebiliyor mu?

Maçlarda ben kendi işimi yapıyorum. Evimizde oynadığımız müsabakalarda tabii ki nerede oturduğunu biliyorum ve ara sıra dönüp ona bakıyorum. O da kendine has mimikleriyle bana ribaunda çıkmamı ya da savaşmamı söylüyor. Ben de dönüp “O zaman buraya in ve 38 yaşında bir oyuncu olarak dediklerini yap bakalım adamım!” diyorum. Şaka bir yana; hâlen kullandığımız özel el hareketlerimiz var ve bunlar gerçekten çok yardımcı oluyor. Ne zaman şutum isabetsiz olsa Holger parmaklarımı biraz daha açmak zorunda olduğumu işaret eder. Bazı işaretler var ki ligde geçen 19 yıla rağmen hâlâ işime yarıyor.

Geçenlerde, kendinizi ileride ‘Holger’ olarak çalışırken gördüğünüzü söylemiştiniz. Yani mentor ve bireysel antrenör olarak. Peki bunun nedeni ne? Bu görevde sizi cezbeden şey nedir?

Holger’le geçirdiğim uzun yıllar boyunca çok şey öğrendim; şutum hakkında, hamleler hakkında, basketbol üzerine neredeyse her şey hakkında. Ve inanıyorum ki bu öğrendiklerimi başkalarına da aktarabilirim. Tabii ki Holger gibi olmaz, onun fizik ve matematik geçmişi var. Ancak şut üzerine ben de az çok bir şeyler anlatabilirim. Bir takım çalıştırmak, aradığım şey değil muhtemelen. Motivasyon konuşmaları da çok ilgimi çekmiyor. Bu yüzden, niyetim genç oyuncularla özel çalışmalar yapmak ve onlara bir şeyler öğretebilmek. Bunun bana keyif vereceğini düşünüyorum.

Büyük bir kariyere sahip olacağına inanılan birçok genç oyuncu, ‘Yeni Nowitzki’ olarak nitelendiriliyor. Basketbola böyle bir standart getirdiniz, bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?

Lige ilk geldiğim zamanlarda Larry Bird ile kıyaslanıyordum. Şimdi ise uluslararası oyuncular için, “Yeni Nowitzki olabilir” yorumları yapılıyor. Bu harika bir şey. Yıllar içinde, gurur duyabileceğim bir noktaya eriştim. Bugünlerde uzun bir oyuncu tek ayak üstünde şut attığında, insanlar “Baksana, adam Dirk yaptı!” diyorlar. Bu tabii ki benim için inanılmaz büyük bir iltifat, büyük bir gurur.

Herhangi bir oyuncu hakkında “Tamam, bu gerçekten benim halefim olabilir” diye düşündüğünüz oldu mu?

Kristaps Porzingis’in benden daha da potansiyelli bir oyuncu olduğunu söyleyebilirim. Daha 20 yaşında ve benim o yaşta geçirdiğimden daha iyi bir sezon oynadı. Benden daha uzun, daha atletik, uzaktan rahatlıkla şutu yollayabiliyor. Ayrıca daha iyi bir savunmacı ve blok yapabiliyor. Oyunun her yönünü çok iyi oynayan bir oyuncu olmak için gereken her şeye sahip. Tabii ki önünde daha uzun bir yol var ve bu yolda şansa da ihtiyaç duyacak. Ama bunu bir kenara bırakırsak, Porzingis daha şimdiden oldukça iyi bir oyuncu.

Röportaj: Matthias Bielek – Thomas Pletzinger

*Bu röportaj ilk olarak Socrates’in Şubat 2017 sayısında yayımlanmıştır. Eski sayılarımıza buradan ulaşabilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Umut Işığı

Umut Işığı

3 sene önce
Harika Çocuk

Harika Çocuk

4 sene önce