Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

Saha Dışı“Yazmaya Değer…”

Caner Eler, Can Öz ve Faruk Duman edebiyatla sporun ilişkisinden Soho House İstanbul'da söz etti.

Socrates Konuşmaları’nın ilkinde Socrates Genel Yayın Yönetmeni Caner Eler, Can Yayınları Genel Müdürü Can Öz ve Can Yayınları’nın Türkçe edebiyat editörü yazar Faruk Duman, Soho House İstanbul’da dinleyicilerle buluştu.

Konuşmacılar, Socrates’in kuruluş hikâyesinden spor ve edebiyat ilişkisine kadar birçok konuya değindi. Girişte Caner Eler, Socrates’in kuruluş öyküsünü ve ilham aldığı Brezilyalı efsaneyi şöyle anlattı: “Socrates isminin aslında arkasında iki sebep var. İlki Brezilyalı futbolcu Socrates; ama zaten onun ismi de Yunan filozof Socrates’ten ya da bizdeki adıyla Sokrat’tan geliyor. Brezilyalı Socrates’in ismi çok doğru konmuş çünkü futbolcu olarak taşıdığı değerler, çok özel şeyler. Öncelikle kusursuz değil; sigarasını içiyor ama futbolunu oynuyor (bu arada bunu sigarayı övmek için söylemiyorum, ben sigara içmeyen biriyim zaten). Mühim olan, o ve parçası olduğu Brezilya takımının ne yaptıkları ve neyi anlatmak istedikleri. Onlar da kusursuz bir takım değiller ve düşünüyorlar aynı zamanda. Socrates de fakir kesimin sıkıntılarına ve dönemin demokratik sorunlarına kafa yoran, bunları dile getiren bir oyuncuydu. Söylemlerinin yanı sıra Democracia kampanyasını da geliştirdi. Tüm bunları taşıyan ve daha iyi anlatan başka birini düşünmezdik.”

Sohbette tek konu elbette dergi değildi. Spor yazınının tarihinde edebiyata yakınlaşmasından bahseden Can Öz, Ernest Hemingway’den George Orwell’e uzanan kalemlerin adının geçtiği konuşmada “Spor merkezli hikâyelerin insana dokunabileceği o kadar çok yön var ki… Belki 21. yüzyıl spor dünyası için bunu söylemek biraz daha zor olabilir. Ama özellikle 20. yüzyıla döndüğümüzde toplumsal çatışmaların daha fazla, neo-liberalizm, küreselleşme gibi kavramların toplumda daha az yerinin olduğu dönemde daha güçlü öykülerin ortaya çıktığını görüyoruz. Yani herkesin daha gerçek olduğu dönemde…” ifadelerini kullandı.

Faruk Duman ise bu konuda hâlâ bir ön yargının devam ettiğinden söz ederken şunları söyledi: “Edebiyatın sadece ciddi şeyleri anlattığı anlayışı iki şeye engel oluyor. Birincisi, spor dünyasının edebiyatına girmesine; ikincisi de polisiyenin Türk edebiyatına girmesine engel oluyor. 1990’lara kadar çizgi roman ayıp gibi görülürdü. Burada da aynı şey söz konusu. Gerçekçi geleneğin hep engel olduğu alanlar bunlar. Yazarlar da bundan etkilenip bu konuları yazmaya değer görmüyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde ise tarihsel gelenek bizim gibi ülkelere göre yeni ve spordan gelen karakterler gerçekten yazarların ilgisini çekiyor. Ernest Hemingway’in anlattığı şeyin arka fonunda spor vardır belki ama aslında karakteri anlatır. Dolayısıyla o toplumda bunların öne çıktığını söyleyebiliriz. Bizde de var ama 1940’lardan 1980’lere kadar fazla gerçekçi, fazla katıydı.”

İlginizi çekebilecek diğer içerikler