“Yalnızca, ilerideki bir hedef için yaşamak, sığ bir şeydir. Yaşamı dağın tepesi değil, eğimleri ayakta tutar. Ama elbette, tepe olmadan eğimler de olmaz. Eğimleri tanımlayan tepedir.”
Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı / Robert M. Pirsig
Düşüncelerden yakasını sıyıramadığını, kaygılarının onu ele geçirdiğini hissediyordu. İç sesi onu rahat bırakmıyordu. Kariyerinin en büyük maçlarından birine çıkmasına beş dakika kalmıştı ve ağlamak üzereydi. Ama Arthur Ashe Stadyumu’na çıkmak zorundaydı. 2016 Amerika Açık finalinde karşısında, alametifarikası mental gücü olan Novak Djokovic vardı.
Wawrinka için Sırp rakibinin bir önemi daha vardı. 2013’te Avustralya Açık’ta ona karşı oynadığı ve beş sette kaybettiği çeyrek final, artık büyük turnuva kazanabileceğine inandığı maçtı. Ondan önce, ‘Roger Federer olmayan kırılgan İsviçreli’ diye biliniyordu. 2013’te antrenör Magnus Norman ile çalışmaya başlamış, 2014’te de Avustralya Açık’ı kazanırken hem Djokovic’i hem de Rafael Nadal’ı yenmişti. Yetinmeyip 2015’te bu kez Fransa Açık finalinde Djokovic’i mağlup etmiş, rakibini en büyük hayalinden uzak tutmuştu. Samuel Beckett’in “Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil” sözünü koluna dövme yaptırmış olan Stan The Man, artık başarısız olma konusunda başarısızdı. Ama kabusları bazen geri dönüyordu. 2014’te Avustralya Açık kazandıktan sonra kazanamadığı birkaç aylık süreç için, şampiyonluğun ona yolunu kaybettirdiğini söylüyordu. Fakat bu seferki başkaydı.
O gün yaşadıklarını “Nasıl mı o durumu atlattım? Kendime acı çektirerek. Korta çıktım ve rallileri uzatmaya çalıştım. Bir vuruş daha, bir daha. Bacaklarımı ve zihnimi hissetmeyecek kadar çok acı çekene, nefessiz kalana kadar denedim.
Eğer o eşiği geçmezsem düşüncelerimden kurtulamayacaktım. Sonunda bacaklarım ölmüştü. Ama sesler de gitmişti” diye anlatan Wawrinka, ilk seti kaybederek uzaya gönderdiği kaygıların akabinde kalan üç sette zihnini içindeki çocuk saflığı ile buluşturmuştu. Finali kazandığında parmağıyla başını işaret ederek zaferini kutladı. O kare simgeleşti. Stan, bir acı çekme sanatçısıydı artık. Ve bir anda çocukluğu konuşulmaya başlanmıştı. Zira İsviçreli raket, psikolojik sorunları olan insanları işe alan annesi ve babasıyla bir çiftlikte büyümüştü ve o günler sorulduğunda “Her gün zihinsel sorunları olan 12-13 kişiyle aynı yemek masasına oturmak kişiliğimi etkilemiş olabilir. Bu bana hayatın ne kadar zor olabileceğini ve bu zorlukları farklı yollar bularak atlatabileceğimi öğretmişti” diyor.
Stan Wawrinka artık üç Grand Slam şampiyonluğu bulunan bir dünya üç numarası. Ama onu esas mutlu eden, kazandığı kupalardan çok içindeki seslerden kurtulmanın bir yolunu bulmuş olması.
Bu sayı; yolunu kaybetse de başkalarını bulmaya çalışanlar, hedefe değil de yola odaklananlar, ihtiraslarına yenik düşmeden, çıktığı güzergahta başkalaşsa da içindeki çocuk saflığına uzanmanın arada sırada da olsa yolunu bulanlar için…
Portishead’in Roads şarkısında dediği gibi:
“Kimse göremiyor mu?
Mücadele edeceğimiz bir savaşımız var
Yolumuzu asla bulamadık,
Başkalarının dediklerine dikkat etmeden.”