“Göçebe olmak vahşi bir şeydir. Sizi, yabancılara güvenmeye ve alışık olduğunuz ev ve arkadaş konforunu kaybetmeye zorlar. Dengenizi kaybedersiniz. Zorunlu şeyler (hava, uyku, rüyalar, deniz, gökyüzü) haricinde hiçbir şey sizin değildir. Her şey, sonsuzluğa veya ne hayal edersek ona yönelir.” Cesare Pavese
Craque! Brezilyalılar, her konuda olduğu gibi futbol jargonunda da kendilerine özgü bir çizgi tuttururlar. Bu kelime, sıra dışı yıldız futbolcu manasına gelir. Anglo-sakson kökeniyle at yarışlarına uzanan bir tarihi vardır. Zamanında Rio’da, Maracana Stadı’nın bugün bulunduğu yerde düzenlenen yarışlarda fark yaratan özel atlara ithaf edilen ‘crack’ sözcüğünden mirastır.
O günlerin 100 yıl ertesinde, Aralık 2011’de, ünlü futbolcular Neymar ve Marta, Maracana’daki bir yardım maçı için aynı sahaya çıktılar. Aslında Neymar daha ünlü olandı. Maç bittiğinde beraber poz verirken sohbet ettiler. Muhabir söze girdi:” İşte iki ‘craque’ futbolcu ile beraberiz!” Marta, utangaç bir tavırla ”Neymar çok daha craque!” dedi. Neymar ise “Hayır, hayır! O kesinlikle dünyanın en iyisi. Marta ile aynı sahada oynama fırsatı bulduğum için çok mutluyum” sözleriyle karşılık verdi.
Aslında, ikisi de futbol sahasında bir jonglörden daha fazla numaraya sahipti. İkisi de 10 numara giyiyordu. Biri erkeklerde, diğeri kadınlarda Pele’nin veliahdı olarak gösteriliyordu. Neymar o dönemlerde, Pele ile özdeşleşen Santos takımında forma giyiyordu. Marta da Santos’un kadınlar takımında oynuyordu. Neymar’a 2011 yılında Avrupa’dan teklifler geldi. Pele, Neymar’ın kalması için her şeyin yapılması gerektiğini söylüyordu. Santos yönetimi de onun kalmasını sağlayacak parayı ödeyebilmek için kadınlar takımını kapattı. Marta boşta kalmıştı. Kadınlar takımının tüm bütçesi 667 bin dolardı. Neymar ise ayda 447 bin dolar kazanacaktı. Daha sonraları ”Bu durum için çok üzgünüm. Aslında hepimizin kadınlar futboluna bir şekilde destek vermesi gerekiyor” diyen Neymar, 2013 yılında 57 milyon Euro karşılığında Barcelona’ya transfer oldu. Marta da o sıralar, başka ülkelerde farklı takımlar arıyordu. Yola koyulmak zorundaydı; ülkesinden ve evinden uzakta, en sevdiği şeyi yapmaya, yani futbol oynamaya çalışacaktı. Üstelik bu gidiş, ilk değildi.
Marta, 1986 yılında, Rio’nun 2 bin kilometre kuzeyindeki Dois Riachos adlı 12 bin kişilik küçük bir kasabada dünyaya gelmişti. Yoksulluğun kol gezdiği topraklardı. Berber babası, Marta henüz bebekken aileyi terk etmişti. Annesi Marta’ya, iki ağabeyine ve kız kardeşine bakmak zorundaydı. Bulundukları bölge, Brezilya’daki 26 eyalet arasında İnsani Gelişim Endeksi’nde son sırada yer alıyordu. Bu dönemde Marta, sokaklarda futbol oynamaya başlamıştı. Onu, büyük kardeşi Jose yönlendirmişti. Erkeklerle futbol oynayarak büyüyen Marta, onlara öykünüyordu. En sevdiği oyuncu Rivaldo’ydu. Çalımlar, hız, zekâ… Birlikte oynadığı erkeklerden üstündü.
Ancak Brezilya’da, ulusal kadınlar ligi ya da bir altyapı sistemi yoktu. Hatta fiziksel yapılarına aykırı olduğu gerekçesiyle 1941-1979 yılları arasında kadınların futbol oynaması yasaklanmıştı. Marta’nın da başka şansı yoktu; 2000 yılında, henüz 14 yaşındayken ilk kez evden uzaklaşmak zorunda kaldı. Onu keşfeden bir yetenek avcısı ile Rio’ya gidecekti. Üç günlük bir otobüs yolculuğunun sonunda, Vasco da Gama takımının deneme antrenmanlarına çıktı. Başarılı oldu ve orada iki yıl geçirdi. Takım, 2002 yılında mali kriz nedeniyle faaliyetlerini durdurdu. Marta’ya yine yol görünmüştü. Başka bir eyalete, amatör bir takıma gitti bu kez. Aynı dönemde, Brezilya 19 Yaş Altı Milli Takımı ile uluslararası alanda parlamaya başlamıştı. Devamında da tıpkı Pele gibi, 17 yaşında, 2003 Dünya Kupası’ndaki A takım performansıyla sansasyon yarattı. İsveç’in Umea IK takımı onu transfer etmek istedi. Fakat Umea Menajeri Roland Arnqvist’in ona ulaşması bile iki ay sürecekti. Zira Marta’nın evinde telefon dahi yoktu. Menajeri ve İngilizcesi de yoktu. Sonunda, 2004 Şubat’ında Umea ile anlaştı ve Avrupa’ya giden ilk profesyonel Brezilyalı kadın futbolcu unvanını aldı.
Marta, Umea’ya 2005 ve 2006’da İsveç şampiyonluğu getirdi. 2006’da ayrıca, daha sonra dört kez daha kazanacağı FIFA Yılın Kadın Futbolcusu ödülünü almayı başardı. Kutup çemberinden sadece 300 kilometre güneyde yer alan bu küçük İsveç kenti, Marta’nın dünyadaki ikinci evi hâline geldi. Yıllar sonra, o günleri şu sözlerle anlatacaktı: “35 derece sıcaklıktan eksi 22 derecede buz gibi başka bir yere gitmek, beni zorlamıştı. Ancak hayatım, bariyerleri yıkmakla geçti. Kadınların futbol oynamasının önemsenmediği bir yerden geliyordum. Benim için her şey, bir meydan okumaya dönüşmüştü.”
O, dünyanın en iyisiydi. Fakat kulüp kariyerinde oynadığı sekiz takımdan yedisi maddi zorluklardan dolayı faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldı. Öyle ki hem şampiyonluk hem de Kobe Bryant’ın hayranlığı kazandığı Los Angeles Sol kariyeri bile hayal kırıklığıyla tamamlandı. Bu kez takım değil, profesyonel kadınlar liginin kendisi iflas etmişti.
Marta, bugün 31 yaşında. İsveç’in Rosengard takımında futbol kariyerine devam ediyor. İsveççe öğrenip, İsveç vatandaşlığı aldı. Ancak ‘tarihin en iyi kadın futbolcusu’ unvanına rağmen, Brezilya formasıyla ne dünya şampiyonluğuna ne de olimpiyat altınına ulaşabildi. 2016 Rio’da, kendi evinde kazanmayı çok istiyordu. Yarı finalde penaltılarla “İkinci evim” dediği İsveç’e kaybetmesi ise onun için kaderin bir oyunu gibiydi.
Brezilyalıların “O Rainha”, yani “Kraliçe” dediği Marta, bugünlerde kendisi gibi yoksul kızların futbol oynayabilmesi için çalışıyor. Onlar evlerinden uzak kalmasınlar ya da kendilerini iyi hissedecekleri ikinci bir ev bulabilsinler diye…
Bu sayı; evinden ayrılanlar, gitmek zorunda kalanlar, gittiği başka yerleri eve dönüştürenler ve hayatta bir yere ya da bir şeylere sahip olmaktansa kendi değerlerine sahip çıkanlar için…