2017 NBA Playoff’ları Batı Konferansı yarı finali beşinci maçının en kritik yerinde top James Harden’ın elindeydi. Rockets’ın yıldızı maç boyunca muhteşem oynamış, başlangıçta üçlükler sokmuş, ikinci yarıda ise penetreleriyle rakip pota altını darmadağın etmişti. Lâkin hem normal sürenin sonunda hem de uzatma bölümünde arka arkaya hatalar yapmış, zorlama üçlükler kullanmış, toplar kaybetmiş ve kendisine serbest atış çizgisi dışında sayı bulabileceği bir alan yaratamamıştı.
Ve şimdi, bitime saniyeler kala, takımı üç sayı gerideyken eline son bir şans gelmişti. Topu soldan almış ve Ryan Anderson’ın perdesi sonrasında karşısında Manu Ginobili’yi bulmuştu. Bu, elbette nispeten “Sakal” için sevindirici haberdi. Maç boyunca Kawhi Leonard bazen de Danny Green tarafından savunulmuştu. Şimdiki rakibinin yaşı 39’du, ayakları eskisi kadar hızlı değildi ve en önemlisi adı Kawhi Leonard değildi. Bu yüzden de Harden anında harekete geçti, onu bir adım geride bırakarak istediği pozisyonu buldu. Fakat Arjantinli rakibi hayata küsmemişti. Süre dolarken arkadan geldi ve Harden’ı blokladı.
Hep Denemek
Bu hareketle San Antonio Spurs, Batı Finali yolunda çok kritik bir galibiyet aldı. Ginobili, son hareketiyle gecenin kahramanı olmuştu. Aslında Kawhi’ın sakatlığı yüzünden son bölümde oyuna girmediği, LaMarcus Aldridge’ın ise formsuz olduğu maçta Jonathan Simmons savunması ve hücumdaki atletizmiyle takdirleri toplamıştı, Danny Green ise kimsenin sayı atamadığı uzatmada önce bir üçlük sokmuş, arkasından içeriye yüklenerek istediği faulleri almış ve Spurs’ü öne geçirmişti. Ancak maç boyunca aktif olan, kariyerinin en iyi smaçlarından birini ters elle yapan ve bir geceliğine de olsa gençlik iksiri yutmuş gibi gözüken Manu, herkesin konuştuğu isimdi. Belki TNT’ye maç sonu röportajını veren isim Green’di ama bu büyük zaferde en büyük imza Ginobili’ye aitti.
Bloktan sonra, bunun Arjantinli yıldızın kritik anlarda yaptığı unutulmaz işlerin yeni bir perdesi olduğunu söylemek elbette mümkündü. Zira Ginobili’nin son toplarla arası hep iyi olmuştu. 1997’den beri David Robinson’dan Tim Duncan’a; Tony Parker’dan Kawhi Leonard’a birçok efsanenin öne çıktığı Spurs düzeninde de uzun süre son toplar ona emanet edilmişti. Yaratıcıydı, yırtıcıydı, zekiydi, atletti ve her şeyden önemlisi risk almayı seviyordu. Ama bu, tamamen pirüpak bir zaferler manzumesi değildi. Evet, Manu özgeçmişine bir başka özel an eklemişti ama burada mühim olan başarması değil, denemesiydi.
Yıldız isim, kariyeri boyunca denemekten asla çekinmemişti. O kimilerine göre yaratmaktan asla sıkılmayan bir sanatçıydı, kimilerine göre de zar atmaktan asla çekinmeyen bir kumarbaz. Hep kendi yolundan gitmişti ve bunu Spurs gibi her şeyin milimetrik doğrularla çizildiği bir sistemde bile sürdürmüştü. 9 Mayıs Salı akşamı da bunun bir başka örneğiydi. Harden ligin en uyanık yıldızıydı ve burada faul almayı başarabilir, üç serbest atışa sığınabilirdi. Ama Manu Ginobili’nin çekinecek hâli yoktu zira o Manu Ginobili’ydi.
Bilinmezlik, yaratıcılık ve risk Manu Ginobili’nin yirmi yıla yaklaşan basketbol kariyeri içerisinde hep öne çıkan kelimeler oldu. Zach Lowe’ın geçen yaz ESPN’de kaleme aldığı portre yazısında belirttiği gibi Manu en başta bir bilinmezdi. Başarılı, basketbolcu bir aileden geliyordu ve narin bedeni yüzünden gençliğinde ailesi tarafından bir hayal kırıklığı olarak görülüyordu. O zaman da -söylenenlere göre- çok farklı bir oyunu vardı, yetenekliydi. Kimsenin yapmadığı şeyleri yapıyordu ama profesyonel seviyeye çıkmak için zekadan fazlasına, bir bedene ihtiyacı vardı. Sonra o vücut da aklı takip etmiş, başarılar gelmeye başlamıştı.
Arjantin’de beraber büyüdüğü arkadaşları, Ettore Messina gibi eski koçları, RC Buford gibi onu izleyen yetenek avcıları hep aynı şeyden bahsediyordu. Ginobili’de farklı bir şeyler vardı. Önce İtalya 2. Ligi’nde Reggio Calabra forması ile girdiği Avrupa kariyerini Kinder Bologna ile Euroleague şampiyonu olarak bitirdi, sonra da NBA’e geldi. Kimse henüz uluslararası yıldızların yeni ısındığı bu ligde Arjantinli’nin ne yapacağından emin olamıyordu.
“NBA’e Gelsin de Görelim”
San Antonio Spurs cephesinin de soru işaretleri vardı. Kulübü yakından tanıyan Yiğiter Uluğ’un Socrates’in bu ayki Euroleague listesine yazdığı gibi herkes bu genç adamın yeteneğinden etkilenmişti ama akıbetinden emin değildi. Uluğ’dan aktaralım: “Spurs’e gittiği dönemde, koç Gregg Popovich ve genel menajer RC Buford’un bu konuyu tartıştıklarını biliyorum. Popovich, ‘Dünyanın en yetenekli 10-15 oyuncusundan birini aldık’ demiş Buford’a, o da ‘Çok acele ediyorsun, burası (Avrupa) için öyle gözüküyor ama hele bir NBA’e gelsin de görelim’ yanıtını vermiş. Sonrasını biliyorsunuz…” Gerçekten de biliyoruz.
Arjantinli yıldız, 1997’den itibaren düzen, kontrol, istikrar kelimesinin karşılığı olan San Antonio Spurs’e gelir gelmez olağanüstü bir düzensizlik ve kontrolsüzlük getirdi. Başarılı olduğu taraf, bunu istikrarlı yapmasıydı. Başta koçu Popovich ile bu konularda anlaşmazlığa girmişti. Bu bir çatışma hâli değildi. Daha çok, koç onu kendi yoluna sokmaya çalışıyordu ve Manu da bunu reddediyordu. Sonunda pes eden Popovich oldu. O dönemin Spurs Asistan Koçu Mike Budenholzer’ın söylediklerine göre bir noktada Popovich “Sanırım onu asla yönetemeyeceğim” demiş ve sonunda Manu Ginobili’yi kendi hâline bırakmanın en doğrusu olduğuna karar vermişti. Arjantinli, özgürdü.
Bu özgürlüğün elbette bir bedeli de vardı. Büyük egoların liginde Ginobili büyük bir fedakarlık yapmış ve koçunun isteği üzerinden yedekten gelmeyi kabul etmişti. Zira Duncan, Parker ve onu aynı anda ilk beşte başlatmak top paylaşımı açısından sorun yaratıyordu ve Arjantinli’nin yedekten getirdiği enerji bu takım için değerli olacaktı. Bu fedakarlık aynı zamanda Spurs’ün neden 20 sene boyunca çok başarılı ve şanslı olduğunun kanıtıydı. Önce Tim Duncan’dan, şimdi Kawhi Leonard’dan fışkıran bir alçakgönüllülük takımın kaderi olmuştu. NBA’in en başarılı takımı, bir yandan NBA’in en az ‘ben’ diyen takımıydı da…
Hak ettiğinden daha az süre almak, yedekten gelmek elbette Manu’nun istatistiklerine zarar verecekti. Ama bunu sorun etmemiş ve takımına oradan beklenen katkıyı getirmişti. Zaten mühim olan da başlayan değil, bitiren beşin bir parçası olmaktı. Arjantinli her zaman maçı bitiren kadroda oluyor; iyisiyle kötüsüyle, doğrusuyla yanlışıyla hep kararları veren oluyordu.
Ve dün akşama kadar zaten NBA tarihinin efsaneleri arasına yazılan, Şöhretler Müzesi’ne girmesi garanti olan bu olağanüstü kariyer o anlarla biçimlenmişti. 2002 Dünya Şampiyonası Finali’nde Sırbistan’a kaybeden Arjantin’de Manu Ginobili’yi izlemek çok can yakıcıydı. Yarı finalde sakatlanmıştı ve finalde her şeye rağmen rakip potaya saldırıyor, hatalar yapıyordu. O gün hakemlerin kararıyla da zafere yürüyen rakibinden intikamını 2004 Olimpiyat Oyunları’nda alacak, şampiyonluk yolunda Sırbistan’ı uçarak potaya fırlattığı bir topla mağlup edecekti. Aynı oyunlarda ABD karşısında da bir destan yazmıştı.
Sonrasında NBA kariyerinde de gittikçe büyüdü. 2005 NBA Finalleri’nde Detroit Pistons’ı yedi maçta yenen Spurs’te Duncan doğal olarak En Değerli Oyuncu seçildi ama Manu’nun da bu ödülü hak ettiğini söyleyen yığınla insan vardı. Son maçta harika bir oyun oynamış, yüzüğü getiren performanslardan birine imza atmıştı.
Başarılar ve Başarısızlıklar
Arjantinli oyuncunun son toplarda yaptığı çılgın işler, Golden State Warriors’tan Phoenix Suns’a; Oklahoma City Thunder’dan Seattle Supersonics’e kadar birçok takımın canını yakmıştı. Aynı bölümler, onun başarısızlıklarına da sahne olmuştu. 2013 NBA Finalleri altıncı maçında, belki de tarihin en heyecan verici NBA maçında, büyük hatalar yapmış ve orada kazandıktan sonra yedinci maçı da alarak yüzüğe giden Miami Heat’i yaşlı gözlerle izlemişti. Arkadaşlarına göre Manu sekiz top kaybı yaptığı altıncı maçın etkisinden uzun süre kurtulamamıştı. 2006 Batı Konferansı Finali yedinci maçının sonunda Dirk Nowitzki’yi bloklamaya çalışırken yaptığı faul de kariyerinin en dip anlarından biriydi. Aldığı maçlar kadar, alamadığı, hatta verdiği maçlar da mevcuttu. Bu kariyer, hepsine yetecek kadar uzun ve görkemliydi.
Manu Ginobili’nin takımları yenmiş, yenilmiş ve büyük anların birçoğunda kaderlerini çizen Arjantinli oyuncu olmuştu. Uzun bir süre. Ve dün, Kawhi Leonard’ın sakatlığında, bir kez daha aynı sahne tekrarlandı. Arjantinli yıldız, maçın hareketini yaptı. Risk alarak, soru işaretlerini düşünmeyerek ve kendisine güvenerek James Harden’ın şutunu blokladı. Siz her şeyin birkaç saniye içerisinde, spontane geliştiği o anları şaşkınlıkla izlemiş olabilirsiniz. O ise bu yolu geçmişten hatırlıyordu. Bir akşamlığına, 39 yaşında, Manu Ginobili her şeyi hatırladı ve hatırlattı.