2014 tarihli Eden filminin başlangıcında harika bir sahne vardır. Fransız yönetmen Mia Hansen Love’ın yazdığı ve yönettiği yapım, hayatları disco müziği çerçevesinde değişen ve büyüme sancıları çeken bir grup insanı anlatır. Başrolde de yetenekli ama potansiyelini asla tam olarak bulamayan DJ Felix vardır. Bir yandan onun hikâyesini izleriz, bir yandan da 1990’larda Fransa’da başka bir boyuta evrilen bu müziğin efsanelerinden birine, Daft Punk’ın yükselişine tanıklık ederiz. Ünlü grubu kuran Thomas Bangalter ve Guy-Manuel de Homem-Christo, filmin hemen başında karşımıza çıkar. Adları henüz dar bir çevrede bilinmektedir.
İkili, başlangıçtaki o sahnede, bir ev partisindeki DJ kabinine geçer ve kendi şarkıları Da Funk’ı çalmaya başlar. Dinleyiciler önce bu değişimi yadırgar, arkasından ise eğlenmeye devam eder. Kamera yavaş yavaş Daft Punk’tan uzaklaşır, dans pistindeki isimsiz kalabalığa odaklanır. Burada herkes eşittir. Kimse DJ setinin başındaki ikilinin neye dönüşeceğini tahmin etmiyordur. Henüz.
Filmi ilk izleyişimden bu yana aklımda olan bu sahneyi yeniden hatırlama sebebim, Giannis Antetokounmpo’nun yükselişi. Zira birbiriyle alakasız görünen bu iki öykünün arasında bir benzerlik var. Hepimiz sporda, sanatta veya başka alanlarda yetenekli insanlarla karşılaşmış, potansiyelin ne demek olduğunu görmüşüzdür. Yetenek, ilk tanışmada insanı genelde şimdiki zamandan uzaklaştırır. O an hesap yapmak, geleceğe dair hayallere dalmak ve ne olacağını kafada kurmak çok daha heyecan vericidir. Ve bu bildik eğilim, bazen gözümüzün önündeki şeyin tam olarak ne olduğunu görmemize engel olur. Hayatın sadece yarından ibaret olmadığını unuturuz. Oysa bugün de vardır.
2017 NBA Playoff’larının ilk turu bu anlamda çok iyi bir resim ortaya koydu. Doğu Konferansı ilk tur eşleşmeleri belli olduğunda herkes normal sezonu altıncı sırada bitiren Milwaukee Bucks’ın üçüncü koltuğu kapan Toronto Raptors karşısında bir sürpriz yapabileceğine inanıyordu. Bunun bir nedeni elbette Raptors’ın playoff zamanı geldiğinde yaşadığı klasik bocalamalardı. Kanada ekibi evindeki ilk maçları kaybetme, favori başladığı serileri krize sokma ve “Acaba eleniyorlar mı?” sorularını sordurma konusunda artık ustalaşmıştı. Lâkin bu tahminlerin tek kaynağı bu değildi. Aynı zamanda Bucks’ın koç Jason Kidd önderliğinde parlayan gençleri de bir sürprizin parçası olabilirdi. Giannis’in yanında Malcolm Brogdon, Thon Maker gibi isimler umut veriyor; Khris Middleton, Matthew Dellavadova, Greg Monroe gibi yüzlerin performansı da olasılıkları arttırıyordu.
Çeşitli olasılıklar mevcuttu ve seri başlar başlamaz, bütün bunlar bir hayli olası görünmeye başladı. Zira ‘The Greek Freak’ lakaplı Antetokounmpo, playoff’un açılışıyla birlikte ortalığı ateşe verdi. Normal sezonda en büyük farkı savunma kalitesi olan, takas döneminin sonunda kadroya katılan Serge Ibaka ve PJ Tucker’ın da desteğiyle birlikte ligin en sert takımlarından birine dönüşen Raptors neye uğradığını şaşırmıştı. Giannis neredeyse zıplamadan smaç yapabildiği rakip potada cirit atıyor ve bütün dikkatleri üzerine topluyordu.
Elbette ‘NBA Twitter’ adı verilen komünite buna kayıtsız kalmadı. Videolar, 140 karaktere sığan övgüler, GIF’ler arka arkaya gelmeye başladı ve bu etki, serinin geri kalanında da sürdü. Üçüncü maçta da muazzam bir galibiyet alan Bucks 2-1 öne geçtiğinde herkes artık sürprizin çok yakın olduğunu düşünmeye başlamıştı. Sonra Raptors geri döndü ve 4-2’lik bir galibiyetle Doğu Konferansı yarı finaline yükseldi. Giannis ve arkadaşları, eve dönen taraftı. Ama -klişe tabirle- kaybetmemişlerdi.
Unicorn Sınıfı!
Şimdi kameranın uzaklaşma zamanı. 22 yaşındaki ismi, yolculuğun başında kendi neslindeki bazı yıldızlarla aynı piste koyuluyordu. NBA yazarları Giannis ile aynı dönemde yükselişe geçen Kristaps Porzingis, Karl-Anthony Towns, Anthony Davis gibi basketbolcuları tuhaf fizikleriyle ‘unicorn’ sınıfına yerleştiriyor, onları yaratık olarak konumlandırıyordu. Yunan oyuncu, bütün bu isimlerin arasında bile fiziki olarak farklıydı. Sahadaki oyunundan önce vücüdu konuşuluyor, hâlâ boyunun uzuyor olması hayret ettiriyor, kanat açıklığı, ellerinin büyüklüğü ve başka özellikleri farklı yazıların konusu oluyordu.
Giannis Antetokounmpo’nun yükselişinin NBA’in League Pass çağına denk gelmesi de bir tesadüf değil. League Pass’in popülaritesinin artmasıyla birlikte bütün maçlar internet üzerinden izlenebilir oldu ve seyirciler kendi yayıncılarına bağlı kalmadan istediği maçı seçer konuma geldi. Birçok takım ve yıldız, bu sistemde eskiye göre daha fazla şans bulmaya başladı. Bucks, Hawks, Raptors gibi takımlarda forma giyen oyuncular da görünür oldu ve artık oyuncular hak ettikleri övgüyü bulmak için Los Angeles, New York gibi pazarlara gitmek zorunda kalmamaya başladı. Doğal olarak Milwaukee Bucks’ın başrolü de bundan faydalandı. Sadece League Pass değil, Youtube da onun lehine işlemişti. Daha 18 yaşındayken adı NBA gözlemcileri arasında yayılmaya başlamış, Yunanistan’da alt düzey takımlarda forma giyerken görüntüleri internette dolaşıma girmişti.
Lise ve üniversite yıllarını kamuoyunun gözü önünde geçiren çağdaşlarına nazaran o biraz daha farklı bir konumdaydı. Nijerya’dan Yunanistan’a göçen bir ailenin çocuğu olarak sokaklarda saat satmış, aniden imdadına yetişen basketbol sayesinde sıçrama yapmıştı. Ve internete düşen o görüntülerde bile bir garipliği olduğu belliydi. Uzun kolları ve bacakları ile başka bir dünyaya ait gibi görünüyordu. Ribaunt aldıktan sonra kendi sahasından rakip potaya birkaç adımda gittiği klipler, NBA hayranlarının dikkatini çekiyordu. Ama her şeye rağmen kimse henüz bugünleri düşünmüyordu. Zira spor, bu tip öyküleri daha önce de görmüştü ve çoğu zaman tatminden çok hayal kırıklığıyla buluşmuştu.
Smoothie’li Çocuk
2013 NBA Draft’ında 15. sıradan seçilen Giannis’in çaylak sezonu, bu endişeleri gidermesi açısından önemliydi. Genç oyuncu sadece basketbolu değil; hayatı, parayı ve ABD’yi de keşfediyordu. Ten rengi ve ismi, ülkesi Yunanistan’da faşistlerin hedefi olurken Yeni Kıta’daki yaşamı da taraflı tarafsız herkesin ilgisini çekiyordu. Bugün gülümsenerek hatırlanan bir tweet’inde yaşamında ilk kez içtiği Smothiee’yi övüyor, “Tanrı ABD’yi korusun” diyordu. Bu yıl Sports Illustrated’a verdiği röportajda o dönemki turistik ruh halini şöyle anlatıyordu: “Parktaki bir çocuk gibiydim, bütün o şehirleri görüyor, LeBron ve KD’yi izliyor, sürekli eğleniyordum. Ama o çocuk -smoothie’li o çocuk- ben artık o değilim.”
O çocuk hızlı büyüdü. Giannis, emin adımlarla NBA’in en heyecan veren genç yeteneklerinden birine dönüştü. Herkesten bir adım daha hızlı koşabiliyor, bir karış daha yukarıya zıplayabiliyor ve bütün bunları yaparken de kendisini oyununun her noktasında geliştiriyordu. NBA tarihinin en büyük oyun kurucularından biri olan koçu Jason Kidd, bir noktada topu tamamen genç yıldıza emanet etmeye karar vermiş, onu bazı bölümlerde oyun kurucu oynatmaya başlamıştı. Antetokounmpo, 2016-17 normal sezonunda beş kategoride ligin ilk 20’sinde yer aldı; 22.9 sayı, 8.7 ribaunt, 5.4 asist, 1.9 blok, 1.6 top çalma ortalamaları tutturdu. Ve bu eşi benzeri görülmemiş şeyi başarırken aslında başka bir şeyin daha haberini verdi. Yolculuk yeni başlıyordu.
Toronto Raptors serisi bu yolculuğun haritasını bütün NBA’e verdi. League Pass’in en büyük yıldızlarından biri, playoff sahnesinde daha büyük televizyon kanallarının da başrolü oldu. Antetokounmpo artık soyadı yanlış yazılan yazılan, ne yapacağı kestirilmeyen bir genç yetenek değildi. Teoride kurdurduğu hayalleri pratikte de yansıtmaya başlamış, Milwaukee Bucks’ın NBA’in gelecekteki şampiyon adayları arasına yazılmasına sebep olmuştu. Daha 22 yaşındaydı ve oyununda çok az eksik vardı.
Bunlardan birincisi olgunluktu. Giannis, aşırı yetenekli bütün insanlar gibi bazen her şeyi yapabileceğine inanıyordu ve onunla benzer yollardan geçen LeBron James gibi yıldızlara nazaran henüz gücünü nerede tam olarak sergilemesi gerektiğini bilmiyordu. Bu da çok normaldi. İkincisi, istikrarlı bir dış şutu yoktu, normal sezonda yüzde 27 ile üçlük atmıştı, playoff’ta ise maç başına 1.7 üçlük kullanıp yüzde 40 ortalama tutturmuştu. Bu alanda da yetenekli olduğu çok açıktı fakat istikrar kazanana kadar rakip savunmalara kapanma riski veriyordu. Karşısında duran isimler onun penetre kanallarını kapamaya, şut yollarını açmaya çalışıyorlardı. Yani, harita bütün artısıyla ve eksisiyle ortadaydı. Bu yüzden de Raptors serisini kaybettiklerinde kimse çok mutsuz olmamıştı. “Teşekkürler, Giannis” yazıları kaleme alınıyor, onun gelmiş geçmiş en büyük oyunculardan biri olacağı yazılıyordu. Gelecekte, bir gün, her şey yolunda giderse…
Hayal ve Gerçek
Şimdi, potansiyel kelimesinin bizi kararsız bıraktığı noktadayız. Antetokounmpo’nun geride kalan sezonu, bize müthiş bir realite sundu. Yunan oyuncu, önceki yıllarda daha çok bir hayalin parçasıydı. Ama artık o da gerçek. Sports Illustrated kapağına çıkıyor, ESPN’de her geçen gün adı daha fazla anılıyor, onu izlemenin akla getirdikleri The New Yorker yazarlarının ilgisini çekiyor; ailesi, yetişme öyküsü, sefaletten zenginliğe uzanan kısa yolculuğu didik didik ediliyor ve herkes buradan sonra bizi nelerin beklediğini merak ediyor. Evet, bu yıl da şampiyonluk mücadelesi yine muhtemelen tanıdık birkaç yüzün ve takımın arasında geçecek; önümüzdeki dönemde LeBron, Curry gibi isimler parmaklarındaki yüzük sayılarını arttırmaya devam edecek. Ama ne olursa olsun, artık bu resimde Giannis de olacak. Sadece dünü ve geleceğiyle değil, bugünüyle de…
Hayal kurmanın en kötü yanı çoğu zaman hayal kırıklığına çok yakın olmasıdır. Genç bir yetenekle tanıştığımızda çok heyecanlanır, bazen de belki burada da yaptığım gibi abartılı övgüler sunar ve önümüzdeki günlerin bize getireceklerini epey yükseklerde görürüz. Akabinde gerçek, hayallerimizi karşılamadığında buna gerekçeler arar, çoğu zaman da tam yanıtlarını bulmadan başka yüzlere ve isimlere odaklanırız. Şimdi de Giannis Antetokounmpo özelinde bunu yapıyoruz. Onu izlerken olasılıklar ve imkanları tartıyor ve kendimize bir resim çiziyoruz. Bu resmin ne kadar realiteyle bağı olup olmadığını ise henüz bilmiyoruz.
Yine de bu an da bir hayli zevkli. Giannis bana 2003-2007 arasında LeBron James’i izlemenin keyfini veriyor ve oyununa baktıkça burada her şeyin olabileceğini düşünüyorum. O topu eline aldığında sadece rakip potada değil, hayatta da büyük bir yol açılıyor önüne. Buraya istediğimiz her şeyi sığdırabiliriz. Lâkin bütün bunları yapmadan önce, sadece anda kalmanın da yolunu bulabiliriz. Eden’deki o sahne gibi: DJ kabininin başına geçen Daft Punk müthiş bir şarkı çalıyor, bunun gelecekte büyük bir hite dönüşeceğini ve onları dünya çapında zirveye taşıyacağını biliyoruz. Ama yolun başlangıcında, her şey ciddileşmeden önce, olan biteni görmek de muhteşem bir deneyim.
Giannis Antetokounmpo için de gelecek bir gün gelecek. Çok yakında. Şimdi, partiden zevk almaya bakalım.